Kaynakları Güney Akdeniz çevresine uzanan ADONİS EFSANESİ, bir toprak bereket öyküsüdür. Birçok şiir ve masal yazıları bu konuyu süslü bir şekilde işlemişlerdir. III. yüzyılda İskenderiyeli şairler, bu arada THEOKRITOS, sade ve zarif bir anlatım sunmuşlardır.
ADONİS EFSANESİ, Sümer-Hitit kaynaklarından gelmedir. ADONİS, İbranice “efendi” anlamına gelen TAMMUZ adının Yunancalaştırılmış karşılığıdır.
SMYRNA, Hellen dilinde Arabistan Mersini ağacından elde edilen güzel kokulu özsuyunu anlatır. (Herotos:ll 40, 78,86) Güzeller güzeli MYRRHA (Smyrna) Kıbrıs kralı KİNYRAS’ın kızıdır. Kinyras, Kıbrıs Adası’nın yerlisi değildir. Bir anlatıma göre, Suriye’nin Bablos kentinden gelmedir. Kendi ve Adonis’le ilgili efsanelerin Fenike kaynaklı oluşundan da bu çıkmaktadır. KİNYRAS, Kıbrıs’a gelince Paphos (Pafos) kentini kurmuş, Adonis’ten başka bir oğluyla üç kızı olmuş. Tanrıça APHRODlTE’in öfkesini üzerlerine çeken bu kızlar, birer yosma olmuşlar. Kıbrıs’a gelen giden yabancılara verirlermiş kendilerini.
Kral Kinyras, Aphrodite ile sevişmişti ve Kinyras tanrıçanın sevdiği ve saydığı bir kraldı. Kıbrıs’ta Tanrıça’nın kültünü yaymakla kalmamış, Kıbrıs adasındaki Aphrodite ayinlerinin kurucusu olmuştur. Usta bir bilici (kahin) ve müzikçi olarak adaya, sanatları ve uygarlığı da getirmiş. Fenike’den gelme “KINNOR” adlı bir sazla (Kinyras adı buradan türemeymiş). Tanrı APOLLON’la yarışmaya girmiş ve Marsyas gibi tanrının gazabına uğramış.
Halikarnas Balıkçısı Kinyras (Siniras) soyu ve anlatılanlar hakkında şunları söyler:
“SANDAKUS adında biri Kilikya’ya gelerek, orda bir kralın kızıyla evlenmiş ve KINYRAS adını verdiği bir oğlu olmuş. Bu çocuk büyüyünce bir çok göçmenlerin başına geçerek, Kıbrıs Adası’na gelmiş. Orada Kıbrıs kralının kızıyla evlenmiş ve Pophos kentini kurmuş.
Bu söylence, Kilikya ve Anadolu’ya taht ve tacın bir zamanlar kız çocuktan kız çocuğa geçtiği çok eski bir çağın anılarından doğmuş olsa gerek.
Amazonlardan ve daha sonra anaerkil toplumlardan ve dahası Hititlerde kral ölünce bile kabile, karısının Tavananna adıyla kraliçeliğini sürdürdüğü bilinmektedir.
Bu başpapaz Siniras (Kinyras), Adonis’in babası sayılırdı. Sözümona, Adonis’i kendi kızı MIRRHA ile cinsel ilişkide bulunarak dünyaya getirmişti. Sözde bu ilişki Buğday tanrıçasının (CERES-DEMETER) bayramında gerçekleşmişmiş. Bu şenliklerde beyaz giysiler giyinen kadınlar ilk olgunlaşan başaklardan çelenkler yaparlar tanrıçaya sunarlarmış. (Bu gün de bu çelenk, yeni buğdaylar olgunlaşınca onları örüp, kapı ve duvarlara asmak biçiminde sürüp gitmektedir.) Bu kadınların 9 gün süreyle erkeklerle ilişkide bulunmaları kesinlikle yasakmış.
Siniras’ın ölümüne gelince söylentiler pek fena çatallaşır;
Bazılarına göre, ilişkide bulunduğu kızın kendi kızı olduğunu anlayınca intihar etmiştir. Bazılarına göre müzikteki üstünlüğü dolayısıyla Apollon’a meydan okumuştur. Apollon’la müzik yarışmasına girerek yenilmiş ve bunun üzerine Firigyalı Marsyas gibi öldürülmüştür. Şair Anakreon’a göre yüzaltmış yaşına kadar yaşamıştır.
Büyük İskender, Anadolu’yu işgal ile uğraşırken, kendisine o zamanki Pafos Kralının zülmünden yakınmışlar. Büyük İskender de o kralın def edilmesini ve onun yerine eski Kinyras soyundan birisinin tahta geçirilmesini buyurmuş. Bu emri yerine getirmek için Kıbrıs’a gelenler, Kinyras soyundan bir tek kişi bulmuşlar. O da, çarşıda manavlık yaparak ekmeğini çıkarıyormuş. Adamcağızı yaka paça saraya götürmüşler ve hemen tahta oturtup başına taç giydirmişler.
Bu adamın soyundan gelenlere de yine yüzyıllarca saygınlık göstermişler. Smyrna ya da Myrrha Belos’un oğlu Asur kralı TEİYAS’ın kızının da adıdır.
DANTE Cehennem’ inde, Myrrha’yı şehvet suçluları arasına değil, fakat sahtekarlar arasına koyar. Çünkü babasını seven bu kız sözde, geceleyin kılık değiştirmiş, babası da yabancı bir kadınla ilişkide bulunduğunu zannederek onunla âşıkdaşlık etmiştir.
İ.Ö. 140’larda yaşamış olan Atina’lı Apollodoros’a göre:
Kıbrıs Kralı Kinyras’ın Myrrha adında bir kızı varmış, bu kız kendi güzelliğiyle övünür, Aphrodite’e gereğince saygı göstermeyip, onun güzelliğiyle de alay edermiş. Bu yüzden Tanrıça Aphrodite ona bir ceza vermeyi düşünmüş. Zavallı Myrrha (Mirra) tanrıçanın lanetine uğrayarak babasına tutulmuş. Tanrıça kızın içine önüne geçilmez bir baba arzusu koymuş. O da onunla sevişmek istemiş. Dadısının kurduğu bir düzenle babasının yatağına girmiş ve 12 gece onunla sevişmiş, son gecesi gebe kalmış. O gece babası, yanında yatan kadının kendi kızı olduğunu anlamış ve korkunç günahı temizlemek için, kılıcıyla kızının üstüne yürüyüp onu öldürmek istemiş, canını kurtarmak isteyen Mirra, denize doğru koşarken tanrılara yalvararak kendisini görünmez yapmalarını istemiş. Tanrılar Mirra’ya acımışlar, onu Kıbrıs’tan Akdeniz’in ılık suları içinde bizim kıyılarımıza çıkarıp güzel kokulu MERSİN AĞACI na dönüştürmüşler.
On ay kadar sonra mersin ağacının kabuğu çatlamış, gövdesinden dünya güzeli bebek ADONİS doğmuş. Çocuğun güzelliğine dayanamayan Aphrodite bebeği (Adonis’i) bir sandığa saklamış “kimselere gösterme” diyerek Yer altı Tanrıçası PERSEPHONE’ye vermiş, ama Persephone de vurulmuş Adonis’e, onu Aphrodite bir daha geri vermeye yanaşmamış. Tanrıçalar arasında kopan kavgaya yargıçlık eden ZEUS, Adonis’in yılın dört ayını Persephone’nin, yılın 4 ayını da Aphrodite’in yanında geçireceğine, geri kalan zamanda da istediği yerde yaşayabileceğine karar vermiş.
ADONIS, sekiz ay Aphrodite’in yanında kalmayı seçince Tanrıça’nın güzel delikanlıya olan aşkını kıskanan öbür tanrılar (Ares ya da Artemis) Adonis’in üstüne bir yabandomuzu salmışlar.
Theokrites’e göre: Aphrodite sevgilisine çok düşkündü. Onu ava götürür, yanından ayırmazdı. Tehlikelere karşı korurdu onu. Ama bir gün, yanında değilken bir yabandomuzuyla karşılaştı. Adonis, mızrağını fırlattı, hayvanı yaraladı. Canı yanan domuz, Adonis’in üstüne saldırarak onu öldürdü. Göklerde dolaşan AŞK TANRIÇASI, sevgilisinin iniltisini duyunca hemen yeryüzüne indi. Adonis’in beyaz derisini kızıl kanlar kaplamıştı.
Onun üstüne eğildi. Dudaklarından öptü. Adonis farkına bile varmadı bunun. Ama Aphrodite yine de ona seslenmeden edemedi:
“Bir Tanrıça’yım ben arkandan gelemem. Bir kere daha öp beni, uzun uzun öp,
Dudaklarıma çekeyim içindeki canı. Bütün sevgini içeyim.”
Dağların hepsi sesleniyordu, ağaçların hepsi,
Yazıklar, yazıklar oldu ADONİS’e öldü.
Ekho da seslendi. Yazıklar, yazıklar oldu
ADONİS’e
Sevenlerin hepsi, Musalar ‘ın hepsi üzüldü,
Dövündü, yakındı, ağladı bu ölüme.
ADONİS’in toprağı sulayan kanından ANEMON (MANİSA LALESİ) bitmiş, öte yandan sevgilisinin yardımına koşan Aphrodite’in ayağına diken batmış, sıyrığından akan bir damla kan tanrıçanın çiçeği olan BEYAZ GÜL kırmızıya boyanmış.
Kışın yer altına saklanan baharla birlikte yeryüzüne dönen ve aşk cümbüşü içinde fışkırıp gelişen bitkisel varlığı simgeleyen ADONİS’e Suriye’de özellikle kadınlar tapınırlardı. Yılda bir bahar bayramı yaparlar, saksılara, sepetlere tohum dikerler, onları sıcak sularla sularlardı. Böylece hızla büyüyen bu bitkiler kısa zamanda solup, ölürlerdi. ADONİS BAHÇELERİ denilen bu çiçeklerin karşısında kadınlar yas tutar ve “VAH ADONİS” çığlıklarıyla dövünürlerdi.
Bazı yerlerde “ADONİS’in parlak gençliği ve vakitsiz ölümü dolayısıyla merasimler yapılırdı. Belirli bir günde onun ölümünü anmak için kadınlar acı acı bağırarak, hıçkıra hıçkıra ağlarlardı.
Bazıları Ortadoğu’da domuz etinin yenmemesini Adonis Efsanesi ile ilgili gösterirler.
KAYNAKLAR .
1- Halikarnas Balıkçısı – Sonsuzluk Sessiz Büyür s: 92-93-94-99118-119
2- Edit Hamilton – Mitologyo S: 60-61
3- Mitoloji Sözlüğü – Azra Erhat S: 11-192
4- Klasik Yunan Mitolojisi – Şefik Con S: 96-97
5- Herodot Tarihi – Azra Erhat S: 11-40-78-86
6- Dönüşümler – Ovidius (Çev.l.Z.Eyüboğlu) 10. Kitap S: 246-247-248
Bu yazı İÇEL SANAT KULÜBÜ Aylık Bülteni 73. sayısında da yayınlanmıştır.