Evet, tarih olur diyor.
İnsanlar depremlere Felaket, sel ve fırtınalara Afet, kaza ve yangılara Facia, salgın hastalıklara Bela ve bunların en büyüğüne de Kıyamet derler. İslam’da bahsi geçen dâbbetü’l-arz farklı dinlerde farklı şekillerde Canavar olarak ifade edilir. Bazı metinlerde Nebukadnezar’ın gördüğü rüyadaki heykel veya Danyal Peygamber’in rüyetlerde gördüğü çeşitli canavarlar şeklindedir. Halk inançlarında ve hikayelerinde bu canavar hareket ettiğinde büyük sarsıntılar meydana getirir.
Şeytan deresi ve Korikos mağaraları (Cennet-Cehennem) doğal güzellikleri ve hikâyeleri ile bilinir. Zeus Tifon’u cehennem kuyusuna hapseder. İmparator Neron zamanında yaşamış olan Pompeinus Mela Dilek-Astım Mağarası için: “İşte dev Tifon burada otururdu. Bu mağaraya giren hayvan yaşamazdı” der. Grek tragedya yazarı Aeskhilos bir oyununda Prometheus’u konuşturarak: “Kibele’den doğan Tifon ki Kilikya mağaralarında yaşayan 100 başlı devdi” diye tanımlar.
Zeus birkaç kez sarsıntı yaratmaya çalışsa de pek başarılı olamaz. Zeus’un harekete geçmesiyle Girit Adası büyük bir Hareket-i Arz ile sarsılır. Kıbrıs ve Kilikya kıyılarında IX şiddetindeki Zelazil de denilen bu yer sarsıntısının etkisi korkunçtur. Kıbrıs’ın Paphos şehrinde bulunan Venüs Tapınağı yerle bir olur. (M.Ö. 1500, IX şiddetinde, Girit Açıkları)
“Bölgede Yaşanan Depremler”
Roma ve dünya tarihinin kaderi bir anda değişir. Suriye’nin güneyinde Beytüllahim denilen bir kentte bir çocuk doğar. Ancak o yıllarda karışıklık ve şiddet tüm hızıyla devam etmektedir. Bu karışıklıklara doğal afetlerin de eklenmesi gerçekten bir milattır. O dönemlerde Hıristiyanlık dinin merkezi sayılan Antakya’da (Antioch) çok şiddetli yer sarsıntıları meydana gelir. Anadolu coğrafyasında en çok ölüme sebep olan bu depremde yaklaşık 260.000 kişi hayatını kaybeder. Kilikya’nın Helenistik ve Roma Devri kentleri de bu yıkımdan etkilenir. Tarsus, Magarsos-Karataş,Elaiussa-Sebaste-Ayaş, Kilikya Aphrodisias’ı, Nagidos, Kelenderis-Aydıncık gibi kentler bir ölüm sessizliğine bürünür. (M.S. 115, VII şiddetinde, Antakya)
Cosmas ve Damian adında ikiz kardeşler İmparator Diocletianus zamanında Kilikya’da yaşamış şifacılardır. Din çevreleri tarafından “hekimliğin piri” olarak adlandırılırlar. Pagan tanrılara adak vermeyi reddettikleri için başları kesilerek idam edilirler. Bir başka Tarsuslu şifacı Aziz Diomidis’tir. Aziz Diomidis de gönüllü Şifacılardan biridir ve Diocletianus’un yönetimi sırasında Tarsus’ta çalışmıştır. İmparator Diocletianus onun tutuklaması için adamlarını gönderir, ancak onu tutuklamaya giden askerler onun çoktan vefat etmiş olduğunu görürler. İmparator’a getirmek üzere kafasını keserler, bu nefret yüzünden hepsinin gözleri kör olur. Diocletianus Aziz Diomidis’in başını gördüğünde, adamlarına onu aldıkları bedene geri götürmelerini emreder. Onlar bunu yapar yapmaz gözleri yeniden açılır ve görebilmeye başlarlar. Bu olanlar üzerine Ceyhan, Tarsus ve İçel Hareket-i Arzile şiddetle sarsılır. VIII şiddetindeki bu deprem büyük yıkıma neden olur. (M.S. 290, VIII şiddetinde Ceyhan Tarsus İçel)
Justinianus ve Thedora Döneminde Kilikya’da yaşanan felaketleri anlatan Procopius’un Bizans’ın gizli tarihi hakkındaTarihçi İlber Ortaylı Justinian’ı son klasik Roma İmparatoru olarak tanımlıyor; “Etrafında bulunan tarihçilerinden Procopius tarihteki ender bir edebî ihanet örneğidir. Gizli Tarih’inde (Bizde Orhan Duru çevirisi vardır, Bizans’ın Gizli Tarihi adıyla neşredilmiştir) İmparator Justinian ve Theodora hakkında yazdıkları resmi tarihinin tam tersi iddialarla doludur. Tarihçileri şaşırtacak bir dünya olduğu anlaşılıyor.”
Ben de merak ettim ve Procopius’un kitabını okudum, Kilikya ile ilgili yazdıkları gerçekten ilginçti;
“İnsan biçimindeki bu şeytanın yönetiminde, insan soyunun başına gelen felaketler böyleydi işte. Olan bitenlerin sorumluluğu, İmparator olduğu için justinianus’a düşer. Gizli bir güç ve şeytansı bir niteliğin, insanoğulları üzerine nasıl ölçüsüz acılar yağdırmasını mümkün kıldığı, öykümün bundan sonraki konusu olacak. Üstelik bu adam işbaşındayken afetler birbirini izledi. Birtakım kimseler, bu afetlerin alçak şeytanın düzenleri sonucu olduğunu öne sürdüler. Oysa başkaları, Tanrı’nın Jusrinianus’tan nefret ederek Bizans İmparatorluğu’na biraz sonra anlatacağım felaketleri gerçekleştirmesi için fırsat verdiğini ileri sürdüler. Önce, Skirtus Irmağı taşarak Edessa’yı bastı ve burada oturanlara sayısız felaketler getirdi. Daha sonra Nil her zaman olduğu gibi yükseldi; ama zamanında alçalmadı ve orada oturanlara acı çektirdi. Üçüncü olarak Cydnus lrmağı taşarak, Tarsus kentini günlerce sel altında bıraktı, ancak sayılamayacak kadar zarar meydana getirdikten sonra durulabildi. Ayrıca deprem, Doğu’nun önde gelen kenti Antakya’yı, onun yakınındaki Silifke’yi ve Kilikya’nın en ünlü kenti Anazarbus’u yerle bir etti, üç kentte yitirilen insanların sayısını tahmin etmek güç… Hepsi kısa zamanda depremlerle yıkıldı ve oturanların çoğu öldü. Depremlerin üstüne, daha önce anlattığım salgın hastalık geldi. Depremlerden kurtulanları bu salgın yok etti. Bu adam önce devletin yöneticisi olarak iş görürken, daha sonra da hükümdarken, böylesine yaygındı insan kıyımı…”
Yıllar sonra Akdeniz’de meydana gelen depremden etkilenen Soloi‐Pompeiopolis kenti de yerle bir olur, bu dönemden sonra görkemini kaybeden şehir ufak bir Bizans yerleşimi görüntüsünü alır. (M.S. 534, VIII şiddetinde İçel yöresi)
Soloi‐ Pompeiopolis kazılarında bugüne dek saptanan en belirgin Bizans yapısı olarak dikkat çeken bir kilise vardır. Bu kilisenin yapısal bir benzerinin Elaiussa Sebaste’deki bir Roma tapınağı içinde bulunan küçük kilisedir. Yapı olasılıkla M.S. 525 yılında gerçekleşen şiddetli deprem sırasında zarar görmüş ve akabinde bir daha kullanılmamıştır. (Yağcı‐Kaya 2011: 114‐115.).
Yörede sarsıntılar devam eder. Halk korku içerisindedir. Deprem öncesinde gökyüzünde önemli değişikliklerin görüldüğü anlatılır. Bir vakayinamede; “Ceyhan depreminden beş ay önce Mart, Nisan aylarında Ceyhan bölgesinde geceleyin üç saat devam eden güneşe benzer parlak bir aydınlık, gökyüzünü kaplamıştır. Bu zaman diliminden sonra ışık vermeye başlayan güneş, müteakip üç saatlik zamanda da ateşe benzemiş fakat ışık vermemiştir. 5 Mayıs günü üç saat süren bir güneş tutulması meydana geldikten sonra yine aynı yıl haziran ayı başında bir kuyruklu yıldız, her gün ilerlemek suretiyle on beş gün gökyüzünde kalmıştır. Bu alametlerden üç ay sonra da deprem meydana geldi.” diye yazar. (M.S. 1108, Süryanî Mihael ’in Vekayinâmesi)
Kilikya bölgesinde I. Rubenadında olan bir Ermeni beyi tarafından Bizans İmparatorluğundan aldığı toprak üzerine bir krallık kurar. Bu krallık zamanla daha geniş bir alana yayılır. I. Leondevletin ilk kralı olur. Bir süre sonra denizden ve dağların altından korkunç sesler gelmeye başalar ve çok şiddetli bir yer sarsıntısı olur, 60.000’den fazla insan ölür. (M.S. 1268, Kilikya depremi)
Ramazan Bey döneminde İçel, Tarsus, Adana ve Maraş yöresi bir kez daha şiddetle sarsılır. Topraklarının tamamına yakını deprem kuşağında bulunan Osmanlı ülkesinde zaman zaman görülen bu yer sarsıntıları, büyük can kayıpları ve maddi hasara neden olur. Doğu Akdeniz’in altından geçen yarıklarda yaşayan dev canavarların ve dev yılanların hareket etmesiyle büyük sarsıntılar meydana gelir. O dönemde yaşayan insanlar böyle düşünmektedir. Osmanlılar döneminde de Çukurova’da depremlerin etkili olduğu bilinmektedir. (M.S. 1514, VII şiddetinde İçel, Tarsus, Adana, Maraş)
Çukurova’da uzun süren yağışlar olur. Adana’da elli gün süren şiddetli yağışlardan sonra bir deprem meydana gelir. Adana şehir merkezinde bazı binalar yıkılır. Hasar dışında nüfusça herhangi bir kayıp meydana gelmez. (M.S. 1896,VI şiddetinde, Adana-Mersin).
Çukurova’da XIX. yüzyıl sonlarında sazdan ve kamıştan yapılan huğlar hane olarak kullanılırdı. Göçebe aşiretler de genelde çadır kullandıklarından bu depremlerde can ve mal kaybı yok denecek kadar azdı. Ayrıca genelde bataklıklarla kaplı alanlarda yerleşim yerleri az olduğundan sadece Adana gibi büyük yerleşim yerleri bu depremlerden etkilenirdi…
Erdemli’den Adana’ya hatta İskenderun’a kadar zeminin alüvyon ve balçıktır, Mersin’deki depremlerin korkutucu olmasının nedeni budur. Son 100 yılda Mersin’de 5’in üzerinde 5 deprem yaşandı ancak 4 ve 5 şiddeti arasında tam 45 deprem meydana geldi. Küçük depremler bize göre normal, ancak Viranşehir’in şiddetli bir deprem yüzünden yıkıldığını ve 6 Şubat 2023 tarihinde saat 04:17’de, 9 saat sonra saat 13:24’te meydana gelen ve tüm Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş depremlerinin Mersin’de nasıl hissedildiğini asla unutmayalım.
Unutmamamız gereken değerli bir insan da Mersin doğumlu, hemşerimiz Ahmet Mete Işıkara’dır. Deprem Dede olarak anılırdı. Başarılı bilim insanıydı, jeoloji uzmanı ve eğitimciydi. Işıkara, 2013 yılında hayatını kaybetti.
Mersin’de son 100 yılda yıkıcı bir deprem olmasa da Viranşehir bir deprem nedeniyle yıkıldı. Bölgemizde fay kırıkları vardır. Büyük depremler için 120-200 kilometrelik fay hatları gerekli olabilir ancak bu toprakların altından da Ecemiş Fay Hattının devamı olan, kıyıya paralel uzanan fay kırıklarının geçtiğini hatırlayalım, geç olmadan tüm önlemlerimizi alalım. “Deprem öldürmez, bina öldürür”
Tüm Türkiye’ye geçmiş olsun, umarım böyle felaketler bir daha yaşanmaz.
Aydın Sevim 08.02.2023