,

MERSİN’DE NOSTALJİK BİR TEKNE GEZİNTİSİ – 72. BL.

Pamuğun-Çocuğu.jpg

MERSİN’DE NOSTALJİK BİR TEKNE GEZİSİ
Semihi Vural

Bu yazımın hazırlanmasında büyük katkıları olan, Mersin hakkında bilgi, belge, fotoğraf toplayan ve bunları hazırladığım son kitabımda kullanmam için benimle cömertçe paylaşan koleksiyoner dostlar; Hayrettin Ergun, Ali Murat Merzeci ve Bülent Akbaş’a teşekkür ediyorum. Tabii bu konuda en büyük alkış Mersin hakkında yazdıkları ve gençlerin takip edecekleri yolları önceden açtığı için Sayın Şinasi Develi’ye gidiyor. Kendisine tüm Mersinliler adına şükranlarımızı sunuyoruz. Onlar olmasaydı “Pamuğun Çocuğu Mersin ve Mersin İskeleleri” kitabımı yazamazdım.

Mersin’de Kültür Merkezi yani eski Halkevi binasını bilmeyen yoktur. Ama o binanın önündeki Cumhuriyet Alanı’nın hemen eteğindeki Atatürk Parkı’nın bir zamanlar deniz olduğunu ancak yaşlılar ve eski fotoğraflara meraklı olanlar bilir. Şimdi sizinle, 50-60 yıl önce deniz olan bu parkın cadde kenarından, bir sandala binip Doğu’ya doğru hayali bir tekne turu yapalım. Yaklaşık iki kilometre kadar sürecek gezi Mersin limanında son bulacak. Zaman içinde seyahat edeceğiz hazırlıklı olunuz.

Sandalımızla tam Halkevi binasının önünden biraz açılıp sahile bakıyoruz. Nasıl da heybetli Halkevi binası değil mi? Önünde güzel bir kumsalı var. Karaya vuran dalgaların şıpırtısını duyabiliyor musunuz? Sandallar hafifçe sallanıyor gövdelerini yalayan belli belirsiz deniz kıpırtısıyla… Aklımıza geliveriyor: 1947 yılında hizmete giren Halkevi’ne turneye gelen konuk sanatçı, tiyatrocular, prova sonrası önündeki iskeleden sandal tutup buradan denize giriyorlarmış. Nevit Kodallı Hoca da böyle bir anısını anlatmamış mıydı?

Şimdi küreklerimize asılıyoruz ve Atatürk Evi yönüne doğru ilerliyoruz. Eski Krizmon binası (sonra ‘Tahinci Evi’, sonrasında ‘Atatürk Evi’) karşımızda duruyor. Hafızamızı kurcalıyoruz. Yine eski bir fotoğraftan burasının da bir iskele meydanı olduğunu anımsıyoruz.

Bulunduğumuz yer günümüzde otobüs peronlarının bulunduğu duraklardır. Hemen sağımızda Belediye Taş Binası var. Deniz binanın duvarlarına çarpacak kadar yakın. Burada Belediye Taş Binası ile Ticaret ve Sanayi Odası’nın binası arasında uzanan iskele çeşitli dönemlerde farklı isimlerle anılmış ama her dönemde Krizmon binasından buraya kadar hep bir iskele/liman sahası görevini üstlenmişti.

Aşağıdaki kartpostalda Tuz İskelesi olarak görülse de bu iskeleden dünyanın ünlü şirketi Messagerie Maritimes acentesinin tarifeli seferleri ile yük ve yolcu taşınıyordu.

Daha doğuya doğru biraz gittiğimizde çok kısa bir süre hizmet vermiş olsa bile, Mersin’in en ünlü ve zengin iş adamı Konstantin Mavromati’nin özel iskelesini görmekteyiz. İskelenin karadaki tarafı günümüzde Panorama Apartmanı ile Toros Pasajı’nın önüne denk düşmektedir. Minaresi görülen Caminin yerinde şimdi Ulucami ve çarşısı yer almaktadır. Cami ile Uluçarşı’nın hemen önü denizdir ve buradan denize ünlü Gümrük İskelesi uzanmaktadır. Resimde görülen bina 1970’li yılların ortalarında Uluçarşı’yı yapmak için belediye tarafından yıktırıldı.

Sandal gezimiz devam ediyor. Biraz önce önünden geçtiğimiz Gümrük Binası’nın doğusunda şimdilik yıkımdan kurtulmuş, eskiden çok ünlü olan Ziya Paşa Gazinosu yer alıyor. Bu güzel yapıdan geriye kalan üç kemerli bölüm bugün PTT servis ünitesidir. 17 Mart 1923 yılında Mersin’e gelen Mustafa Kemal’in yemek yediği yer. İsterseniz önündeki ağacın üzerine 75. yılında öğrencilerin çaktığı anı plâketini görebilirsiniz.

Kartpostalın solundaki binanın yerinde şimdi Mersin Oteli yükselir. Sağdaki üç katlı bina ise yıkılarak günümüzde yerine çok katlı; PTT binası yapılmıştır.

Sırada dar bir ara sokaktan sonra günümüze dirençle kalabilen Antik Han Galleria var. Onu şimdi görmek için önünde izinsiz yapılan binayı dolanmak gerekiyor.

Yukarıdaki panoramik kartpostalda görüleceği gibi, üç katlı PTT binasının yanında Taş Han (Antik Galleria) yer almakta ve hemen sağ yanından denize Taş İskele uzanmaktadır. Resimde görülen kayık ve mavnaların genelde mal yükleme boşaltmasında kullanıldığını varsayarsak, eskiden Taş İskele Meydanı olan alanın şimdi minibüs- dolmuş durağı olarak kullanıldığına değinerek artık esas yükünün “insan” olduğunu ve işlevinin değişmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Aşağıdaki kartpostal bize başka bir öykü anlatıyor. Taş İskele’ye bakan meydanda soldaki Taş Han sağlam kalmış olsa da, hemen doğu yanında, şimdi yıkılarak sadece arsası kalan Azak Han’ın girişi görülüyor. Sağda görülen Mersin Palas Oteli binası ise günümüzde Migros olarak hizmet vermekte. Onu tanıdınız değil mi?

Sandalların arasından sıyrılıp bir üstteki fotoğraf karesinden çıkmadan önce son bir iskelemiz var. Bugün Uysal Apartmanı’nın önündeki küçük alandan geçmişte dağlarımızdan gelen krom madeninin yüklenerek ihracında kullanılan bir iskele vardı: Krom-Maden İskelesi… Bu iskelenin doğusundaki sokak, kuzeye Uray Caddesi üzerindeki eski Vilayet Konağı’na ulaşır. Aşağıdaki fotoğrafta görülen, 100 yaşını çoktan aşmış bu eski Mersin yapısı şimdilerde yeni donanımlarla onarılıp tekrar hizmet vermeye hazırlanıyor.

Bu arada geçmişten günümüze gülümseyen eski Ziraat Bankası’nı da hatırlamadan da geçemeyeceğiz.

Bu tarihi binaya bir dinleti ve sergi salonu olarak işlev verilmesi belki verilecek en anlamlı karar olacaktır.

Bu güzel binalara veda edip doğuya doğru biraz kürek çektiğimizde karşımıza yeniden ticari iskeleler sıralanacaktır. İşte hemen önümüzde Karamancılar Konağı’na bitişik gibi görülen Belediye İhraç İskelesi.

Mersin Tarihi için önemli bir yapı olan Karamancılar Konağı da şimdi bir virane halinde. Özgün mimarlık yapısı ve bezemeleri ile dikkati çeken konak, 5 Kasım 1918 tarihinde Şark Cephesi Kumandanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Suriye’den Mersin’e ilk kez gelişinde kaldığı, “milli mücadelenin planlandığı” önemli yapılardan biridir.
Mersin Belediyesi’nin kurulması ile bu konağın hemen önünde yapılan belediye iskelesine de ev sahipliği yapmış olmalı. Mustafa Kemal’in: “Milli Mücadele asıl şimdi başlıyor, Hazırlıklarımızı yapalım…” sözleri burada yapılan toplantıda söylenmiştir. Buradan hüzünle ayrılırken önüne acımasızca yapılan sıradan yapıyı görmezden gelelim.

Sandalımız şimdi bir şehir efsanesinin önünde duruyor: Arkadaki Belediye İskelesi’yle, önde yıkılmaya yüz tutmuş Alman İskelesi.

Pek çok olayın tanığı olan bu iskele 30 yıl kullanıldıktan sonra görevini Cumhuriyet döneminde, birkaç kulaç ötesinde yeni yapılan Devlet Demir Yolları Şimendifer İskelesi’ne devretmişti. Ancak bu yeni iskele de “Alman İskelesi “adıyla anılacaktır.

Bu en büyük iskeleden sonraki sahil alanı, Mersin limanı yapılıncaya kadar, ahşap teknelerin bakım yeri , ‘kalafathane’ olarak kullanılıyordu.

Kürek çekmekten biraz yorulmuş olsak da Mersin’e hizmet veren iki iskeleyi daha anmadan geziyi noktalamayalım. UMAT, Umumi Mağazalar İskelesi ve Gaz İskelesi…

Atatürk’ün talimatları doğrultusunda ilk binası Mersin’de yapılan UMAT-Umumi Mağazalar İskelesi beton bir yapı kompleksiydi.

UMAT İskelesi’nin çok yakınında yer alan, çok daha eskilerde yapılmış, kentin aydınlatmada ve mutfakta kullandığı yakıtın ikmal yeri olan Gaz İskelesi ise, bu serüvenin son iskelesidir.

Günümüzde Mersin bir liman şehri olarak bilinir. Bu kısa gezide görüldüğü gibi 60 yıl önce Mersin iskeleler zengini bir kentti.
Şimdilerde eski kentin içinde bir sahil kenti olduğumuzu hatırlatacak çok az işaret var.
Sandal sefamız burada bitiyor. Nostaljik bir şehir turu oldu değil mi? Umarım beğenmişsinizdir.
Artık kıyıya yanaşabiliriz. Ama nereden çıkacağız karaya? Nereye gitti tüm bu iskeleler?
Ne yapalım, kolumuza kuvvet geriye döneceğiz. Küreklere asılın dostlar! (Ağustos, 2014 / Mersin)

Bu yazı Mersin Life Dergisi’nde yayınlanmıştır. 2015/2 –Sayı 2: 50-56

Biyografik Bilgi

scroll to top