,

Mersin’de Sinemalar – Necmettin ÖNEL

Doğan-Akça-Sinema.jpg

Önce, benim çocukluğumda kaç tane sinema bulunduğunu düşündüm.
Mersin’de, kışlığı kaç tane, yazlığı kaç tane Mersin’di’ öyle Ankara. İstanbul gibi büyük şehirlerdeki sinemalara benzer, yazın da, havalandırması olan kışlık sinemalar yoktu. Yaz başında – yaz Mersin’e erken gelir- kışlık sinemalar kapanır, açık hava, yazlık sinemalar açılırdı. İşte bu nedenle kışlığı, yazlığı kaç tane diye düşünüyorum sinemaları.
Sinemaları şöyle bir gözlerimin önünden geçiriyorum. Ha, sahi, kışlık sinemaların en lüksü Güneş Sineması idi. Akustiği (ses yankısı) çok güzel ve uyumlu bir sinemaydı. Halkevi sineması, galiba akustiği (ses yankısı) bozuk bir sinema olup, rağbet azdı bu sinemaya. Bugün bu sinema Kültür Merkezi – Devlet Opera Balesi binası olarak kullanılmaktadır. Kurum sineması ise rutubet kokan, her sınıftan insanın geldiği, kavgası, gürültüsü bol bir sinema olarak hafızamda canlanıyor.
Kamer Sineması, Gediz sineması, bunlar da Mersin’in kışlık sinemalarından idi. Sinemalar Mersin’in en iyi yerlerinde inşa edilmişlerdi. Bunlardan Güneş Sineması, Atatürk Caddesi üzerinde, şimdiki Belediye Taş Binasının karşısında, yanılmıyorsam üç-dört basamak bir merdivenle çıkılan bir binaydı. Bu sinemanın yazlığı düz olan damında, genelde Mayıs ayının sonlarında hizmete girerdi. Şimdilerde bu binayı (sinemayı) bulamazsınız,
Neden mi? Yerine iş merkezi yapıldı da ondan.
Halkevi Sinemasına gelince, Atatürk Caddesi üzerinde, önünde Atatürk Heykeli ve bir tarafında da Vali Konağı bulunan görkemli bir Halkevi Binasının içinde yer alırdı kışlık Halkevi Sineması. Bu sinema balkon fiyatının, salon fiyatından daha pahalı olması gibi bir özellik taşırdı. Yazlığı yan tarafında, Ortodoks Kilisesinin arkasında, etrafı ince, uzun, narin çam ağaçlarıyla çevrili bir bahçe içinde idi.
Kurum Sineması, eski Sebze ve Et Hali’nin yan tarafında, sinema olarak yapılmış bir binaydı. Rutubet kokulu bir sinema olup, Mersin Lisesinin, şimdiki Tevfik Sırrı Gür Lisesinin yanından başlayıp, İplikçiler Çarşısı’nın – bu çarşıda iplik boyacıları bulunurdu – Üzüm Hali’nin (köylülerin üzümlerini küfeler içinde getirip sattıkları eski halin) ve Tüccar Kulübü’nün önünden, daha doğrusu Tüccar Kulübünün yan tarafından geçip, denize kadar uzanan caddenin üzerindeydi. Bu caddenin üzerinde yalnız bir sinema mı vardı? Yok, sinemanın yanı sıra, nice nice zanaatkâr ve sanatkârlar bulunurdu. At arabası tekerleği tamir ve yapımcıları, boynuz saplı has çelikten bıçak yapımcıları, demirci esnafı v.s. bulunurdu bu caddenin üzerinde. Lahmacuncu Tahsin, Hoşafçı amca, karsanmbaççı (buzu rendeleyerek elde edilen buz kırıntıları üzerine şerbet dökülerek yapılan serinleticiyi) bardak bardak satan satıcılar da bulunurdu bu caddede. Bu sinema, tarifesi ucuz sinemaydı. Aklımda kalan son fiyatı 25 kuruş idi. Fuayesi çok dar bir sinema olup, kovboy Filmleriyle Arapça şarkılı, Türkçe sözlü filmleri (Yusuf Vehbi ve Tahiye Karyoka’nın Filmlerini) getirirdi.
Genelde, 23 Nisan Çocuk Şenliklerinin bir bölümü Kurum Sinemasında yapılırdı. Çeşitli İlkokulların hazırladıkları rontlar, monologlar, piyesler, çocuk koroları yer alırdı. Başarılı olmak için okullar daha çok kendisine görev verilen öğretmenler yarışırlardı birbirleriyle. .
Kışlık sinemalar, 18.30. matine, 20.30 suare olmak üzere iki seans yaparlardı. Yalnız Cumartesi ve Pazar günleri, 14.00, 16.00 ve 18.30, 20.30 olmak üzere 4, galiba bazı tatil günlerinde de 10.00 matinesi ile birlikte 5 seans yaparlardı.
Yazlık ve kışlık sinemaların müşterek özelliği, filmin oynadığı sırada hemen hemen her seyircinin kuru yemiş, öncelikle çekirdek yemeleri huylarından vazgeçmemeleriydi. Tabi ki film oynarken, hep birden, sözleşmiş gibi, Ağustos böceklerinin cır cır sesini andıran, bir ses çıt çıt çıt sesi duyulur ve bu ses filmin sona kadar sürerdi.
Sinemalarda, perde arasında, satıcı çocuklar, yüksek sesle, bağırarak gazoz, fındık ve en çok da çekirdek satarlardı. Seyircilerin diğer bir genel özelliği de, filmde Türk Bayrağı bulunan bir sahne veya Türk büyüklerinden birinin bulunduğu bir sahne geldiğinde bütün seyircilerin hamasi duygularla (Kahramanlık duygularıyla) ve bütün güçleri ile bu sahneleri veyahut, filmin baş oyuncusunun düşmanlarını etkisiz hale getirdiği, sevgilisini düşmanlarının elinden kurtardığı, seyirciyi coşturacak başka bir hareket yaptığı sahneleri alkışlamaktı.
Kışlık sinemalara (özellikle Güneş Sinemasına) suarede, hele filmin Gala gecesine gidildiğinde,bir defilede zannedersiniz kendinizi. Hanımlar en şık elbiselerini, mantolarını varsa kürklerini giyerler, saçlarını, -benim çocukluğumda kadın ve erkek berberi olarak tanınan Ali Bir’e- yaptırırlardı. Sonradan Mersin’de birçok kadın berber açılmıştır. Erkekler takım elbise giyer, kravat takar, traşlı bir yüzle şıklık yarışı yaparcasına suarelere, gala gecelerine gelirlerdi. Matinelerde rahatlıkla seyredemediğimiz bir filmi suarede çok rahat ve zevkle seyredebilirdik.
Kışlık sinemalar, Güneş, Halkevi, Kurum, Gediz, Kamer Sinemaları olarak bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Bu azlık, iyi filim oynatmaları yanında, sinemaların müşteri sıkıntısı çehrelerinin nedenlerinden biriydi.
Hey gidi günler hey, iyi filmlere bilet bulma zorluğu ile karşılaştığımızda, karaborsa bilet almaya yönelmezdik. Nasıl karaborsa bilet almaya yönelirdik ki? Yönelemezdik çünkü karaborsa bilet alacak paramız bulunmazdı. Esasen sinemalar genelde iyi ve gelir getirici filmleri birkaç hafta oynatırlar şimdiki gibi 3. , 4 …zafer haftası diye çığırtkanlar seyirciyi daha fazla meraklandırıp daha fazla seyircinin sinemalara gitmelerini sağlarlardı.
Yazlık sinemalara gelince, yazlık sinemalar ya etrafı ağaçlarla, genelde selvi, çam, okaliptüs ağaçlarıyla çevrili bir alanda veya düz damlı bir binanın üzerindeki bu düzlükte açılırdı. Yazlık sinemalar, kışlık sinemalardan daha fazla idi Mersin’de bir zamanlar.
Bunlardan aklıma gelenleri bulundukları yerlere göre, bulundukları yerleri hatırlamadıklarımı da ismen belirteceğim. Güneş Sinemasının yazlığı, kışlık sinemanın üzerinde bulunan bir yazlık sinemaydı. Bina yüksek olduğundan, havadar, serin, Mersin’in ışıl ışıl göz alabildiğine seyredilebildiği bir yazlık sinemaydı. Halkevinin yazlık sineması, Halkevi binasının yan tarafında, Ortodoks Kilisesinin arkasında çam ağaçlarıyla çevrili bir alanda kurulmuştu. Yazlık Kurum Sineması ise, istasyona yakın, Katolik Kilisesinin arkasına rastlayan, İsmet İnönü Heykelinin bulunduğu alanda, bir zamanlar Ticaret Lisesi, sonraları Adliye’nin bir bölümü olarak kullanılan, şimdilerde Kültür Bakanlığının kullandığı bir binanın üzerinde ve yine Mersin’in gecesini romantik düşüncelerle seyredebildiğimiz bir sinema idi.
Halk sineması Yeni Mahale’ye yakın, İstasyon civarında bulunan bir sinema olup, genelde Arap ve Türk filmleri getiren bir sinema idi. Göncü Mahmut’un (bu sinema bu adla anılırdı.)
genelde Sineması Küçük Hamam sokağında, etrafı bina ve ambarlarla çevrili bir sinema idi. Muğdat sineması, tabiî ki yazlık Muğdat sineması, galiba şimdiki PTT binasının bulunduğu sokağın başında, bu sokağın Silifke istikametine giden cadde ile kesiştiği köşede bulunuyordu. Bu sinemanın yerinde yanılmış olabilirim de.
Diğer yazlık sinemaları, sonradan açılan sinemalarla birlikte şöyle sıralayabilirim. Kervan, Yıldız, Hilal, Kamer, Hale, Aydın, Devrim, Sabri Bey, Göcel, Eser, Pazar, Meram.
Sinemaların o gün oynatacakları filmi reklam edebilmeleri için iki tabelaları vardı. Tabelalardan biri sinemaların önünde, sabahtan akşama kadar durur, diğeri ise ya bir at arabasının üzerinde veya bir çığırtkanın omuzlarında mahallelerde, sokak sokak dolaştırılırdı. Bu dolaştırma sırasında özel olarak bu iş için tutulmuş çığırtkanlar, ellerinde, bugünkü elektronik olmayıp, arkası ağız sığacak kadar açık bir koni şeklinde borudan ibaret olan megafonla, bütün güçleriyle bağırarak, diğer elleriyle tuttukları çanı çalarak filmin reklamını yaparlardı. Çığırtkanlar ne kadar çok mahalle, sokak dolaşırlarsa, ne kadar çok bağırırlarsa, sözün kısası filmin reklamım ne kadar iyi yaparlarsa o kadar müşteri sağlarlardı.
Sinemalara gruplar halinde gidilirdi. Aynı sokakta oturan birkaç komşu çeşitli semtlerde oturan akrabalar veya mahallenin delikanlıları, kızları toplu olarak giderlerdi.
Çocukluğumda, genelde kovboy filmleri oynadığı günler, perdede kurşun delikleri var mı – yok mu? diye arardık film bittiği zaman. Hatta perdenin arkasında filmin kahramanlarını da aradığımız olmuştur. Bu bizim saflığımızdan değil, ailemizin veya çevremizin bize sinema tekniğini öğretmemelerinden kaynaklanan bir bilgi eksikliğiydi.
Okulların açık olduğu zamanlarda öğrenciler sinemaya okul idaresinin izni olmadan gidemezlerdi. Bu izin her öğrenci için ayrı ayrı verilmez, bütün öğrencilerin gideceği şekilde Cumartesi günü -o zamanlar cumartesi de okul vardı- Okul Müdürünün gönlü olduğu zamanlar, o da sadece hafta ve resmi tatil günleri olmak üzere, öğrencilerin sinemaya gitmesine izin verebilirdi.
Öğrenciler de bu sinemalara gitmeye mecburdular. Öğrenciler okulun belirlemediği, o zamanki deyimi ile tasvip etmediği bir filme gitmeye görsün. Yandı canım keten helva. Her şeyi göze aldın sinemaya gittin diyelim. Yakalandın mı şıp diye gitti Hal ve Gidiş notundan bir not. Yani 10 olan (bu nedenle herkesin karnesinde bir 10 numarası olurdu) Hal ve Gidiş notu, bakarsınız karne zamanı 9 olmuş, 8 olmuş. Bu notun inmesi sadece okulda değil evde de büyük sorun yaratabilirdi. Tabii karneyi imzalayacak veli (genelde baba) bu eksikliği gördüğü zaman, 7 – 8 zayıfınızın sözü bile edilmezdi. Baba o gün iyi gününde ise sizin verdiğiniz açıklamayla ikna olur, mesele kapanırdı. Bazen de işin sonunda, babanın açıklamayla ikna olmadığı zamanlar, dayak yemek de mümkündü. Burada önemli olan öğretmenin sinemaya gidebilmesinin bir disiplin içinde gerçekleşmesi ve bu gidişin bazen de disiplinsizlik sayılmasıdır.
Şimdilerde böyle mi isteyen istediği sinemaya gidebiliyor. Nerden nereye geldik.
Mersinden ayrılalı 38 yıl olmuş. 38 yıl sinemaların bende bıraktığı izlenimler, çocukluğumda seyrettiğim filmler gibi gözlerimin önünden böyle geçti bugün de… (Başlıktaki sinema resmi: Doğan Akça)
(N.Önel’in bu yazısı ÇUKUROVA LOBİSİ Dergisi 20. sayısından alınmıştır.)
*** Mersin Sinemaları konusunda kitabı olan Araştırmacı Yazar Aydın Sevim ile bu konuda  yapılan “Yumuktepe Kent Sohbeti” ni izlemek için bu satırı tıklayınız.

Biyografik Bilgi

scroll to top