,

Mersin’in İlk Pasajı ve Yakın Çevresindeki Dönüşüm

r4.jpg

Mersin’in İlk Pasajı ve Yakın Çevresindeki Dönüşüm*
Mehmet KAYADELEN

Mersin’in ilk pasajı 1953-54 yıllarında Yalçın Pasajı adıyla inşa edilen pasajdır.

Fotoğraf 1. Tahta perde ile çevrili alanda Mersin’in ilk pasajı vardı.

Pasaj, Atatürk Caddesi’nin doğu ucunda, Ulu Cami’nin batısında, Akbank Mersin Şubesinin bulunduğu adada, şimdilerde (2023 ortaları) açık otopark (Ak Otopark Ertürk) olarak kullanılan, Caddeye bakan cephesi tahta perdelerle çevrili alanın bir bölümündeydi. Otopark olarak kullanılan alan, 1960’lı yılların ilk yarısına kadar varlığını sürdürebilmiş olan Emperyal Otel binasının bulunduğu alanı da kapsıyor (Fotoğraf 1). Bu yazıda Yalçın Pasajı ile yakın çevresinin, geçmişten bugüne dönüşümüne dair bazı bilgiler verilmektedir. Erişilebilen yazılı kaynaklarda konuyla ilgili bilgilerin en eskisi 1900 yılına ait. Yazıya katkıda bulunan kişilerin hatırlayabildikleri de 1930’lu yılların ikinci yarısından başlamakta. Tüm bilgiler nihayetinde birkaç kişinin tanıklığına dayandığı ve unutkanlık insanlık hallerinden olduğu için bazı bilgilerde eksiklik ya da bazı ayrıntılarda önemsiz hatalar olabileceği, ancak bu durumun yazının iskeletini değiştirmeyeceği düşünülmektedir.

Yalçın Pasajı
Yalçın Pasajı, iki katlı bir yapının zemin katını oluşturuyordu. Yaptıran Mardinli Mustafa Yalçın adında bir iş adamıydı. T şeklindeydi. Ana gövdesi kuzey-güney doğrultusundaydı. Her biri ayrı yola bakan üç girişi vardı. Ana giriş sayılabilecek olanı kuzeydeki Atatürk Caddesi’ne, doğudaki şimdiki 4706.Sokağa (Hanri Atat Sokak), batıdaki de Soğuksu Caddesi’ne bakıyordu. Girişlerde kapı yoktu. Geceleri bir bekçisi olurdu. Her girişin iki kenarında yola cepheli birer dükkân vardı. İlk yapıldığında Pasajdaki dükkân sayısı 27 dolayındaydı. “Çarşı”da, özellikle kuyumcuların yoğunlaştığı bölgede, o yıllardaki dükkân talebini bir ölçüde de olsa karşılamıştı. Kuyumcu dükkânlarının sayısı da şimdilerdeki gibi yüzerce değil, örneğin 1960 yılı dolaylarında ikisi sarraf yani imalat yapmayan, diğerleri imalatçı olmak üzere toplam 15 idi ve dokuzu Pasaj içinde, geri kalanları yakın çevresindeydi. O zamanlarda “Çarşı” büyük oranda Atatürk Caddesi, Kuvayı Milliye Caddesi, Silifke Caddesi ve 4716. Sokağın (Kasaplar Çarşı’nın batısındaki sokağın, Kurum Sineması Sokağının) çevrelediği alan ile bu alanın yakın çevresinden ibaretti. Kasap, manav, terzi, gömlekçi, kemerci, berber, gözlükçü, saatçi, ayakkabı imalatçısı ve satıcısı, tuhafiyeci, manifaturacı, kumaşçı, halıcı, mobilyacı, züccaciyeci, bakırcı, tenekeci, bisikletçi, kırtasiyeci, hırdavatçı, camcı, tabelacı, ciğerci, kebapçı, kurukahveci, buzcu, kolonyacı, meyhane, pastane, şekerci, Spor Toto bayisi gibi o yıllardaki gündelik ihtiyaçların temin edilebildiği dükkânların bir kısmının tamamı bir kısmının da çoğunluğu ve hatta genelev de bu alan içindeydi. Mersin’de “Çarşı” deyince halen bu alan akla gelmekte. Gündelik ihtiyaçlarımızı temin eden bu dükkânlardakilerin birçoğu, yalnızca alışveriş nedeniyle tanış olduğumuz “çarşı esnafı” değildi. Aynı zamanda, akrabamız, dükkân ya da ev komşumuz, babamızın meslektaşı ya da askerlikten/çocukluktan/iş ilişkilerinden arkadaşı, biz çocukların okul arkadaşlarının babaları/akrabaları vb idi.
1959 yılında Atatürk Caddesi yalnızca güney kenarından 7-8 m kadar genişletilince Pasajdaki Atatürk Caddesi’ne cepheli dükkânlar ile onların hemen arkasındaki dükkânların tamamı ve üçüncü sıradaki dükkânların yaklaşık yarısı Caddeye dâhil edildi. Böylece üçüncü sıradaki dükkânlar Atatürk Caddesi’ne cepheli, derinliği görece daha az dükkânlara dönüşmüş oldu. Atatürk Caddesi, Bakkallar Çarşısı adlı dar bir sokak iken Tevfik Sırrı Gür’ün İl valiliği döneminde (1943-47) ilk kez genişletilmiş ve adı Atatürk Caddesi olarak değiştirilmiş[1].
1960 yılı dolaylarında Pasajda dükkânı olan kuyumcular; Mehmet Kayadelen (Eren Kuyumcusu), Yusuf Cömert, Sabri Akcan, Jozef Anadalı, Ahmet Cömert, Şefik Asil, Mehmet Adil Anılan, İzzet Butan, Altunören Kuyumculuk ve bunların bazılarının ustası olan İbrahim Kayadelen’di. Aynı yıllarda diğer dükkânlarda Arap Usta lakaplı kebapçı Abdurrahman Türkcan; terzi ustaları Kemal Canaran ileVaniş ve Hamit Ustalar; entelektüel kimliği, uzun boyu, uzun burnu, güleç yüzü ve esprileriyle hatırlanan radyo tamircisi Nuri Akmel; tabelacı Ali, gömlekçi Nejat, gömlekçi Taki ve eşi kadın berberi Anjelika, tuhafiyeci Hamdi Atilla, tuhafiyeci Tahsin İhsan, kemerci-pileci Eleni Pedridi, trikocu Corç, taze sıkılmış meyve suyu satan Türk Sanat Müziği sanatçısı Cemil Güleryüz ile adları hatırlanamayan bir kunduracı ve bir çay ocağı vardı. Pasajda 1960-1971 yılları arasında dükkânı olan Eleni Pedrini’nin bu yazının yazıldığı günlerdeki bir sohbette, bir Gayrimüslim kadın olarak içtenlikle belirttiği şu ifade kayda değerdir: “Pasajda bir aile gibiydik. Hiç rahatsız edilmedim.”

Pasajın üstü ilk zamanlar pavyondu
1962-63 yılına kadar Pasajın üstündeki kat pavyon olarak kullanıldı. Adı “Deniz Pavyon”du. Pavyonu Dodo Kazım lakaplı Kazım Erdal işletirdi. Dodo Kazım, aynı yıllarda faaliyette bulunan, Halkevi karşısındaki Millet Bahçesi’nin batı bölümündeki gazinonun da işleticisiydi. Bu gazino (Belediye Gazinosu) saat 24.00’ten sonra pavyon olarak hizmet verirdi. Zeki Müren 1954 yılında Mersin’e geldiğinde konserini burada vermişti.

Yapıyı Karamehmetler alınca…
1962 ya da 1963 yılında Pasajın olduğu yapı ile bitişiğindeki Emperyal Otel’in bulunduğu yapıyı Hasan- Reşat Karamehmet kardeşler satın aldı; Pasajın adı Karamehmetler Pasajı olarak değiştirildi. Karamehmetler Pavyonu kapattı, gerekli tadilatla Pasajın ve Otel binasının üst katının bir kısmını kapsayan alana şık bir sinema salonu yaptırdı. Kamer Sineması olarak adlandırılan ve 1965 yılında faaliyete geçen sinema, döneminin rağbet gören prestijli bir sinemasıydı. Her gün biri saat 18.00’dediğeri saat20.30’daolmak üzere iki seansı olurdu. Saat 18.00’deki matinede popüler tek film gösterilir, izleyicileri seçkin olurdu; suarede ise iki film gösterilirdi. Makine Dairesinin arkasına, Reşat beyin kullanımına yönelik bir konut yapıldı. Fabrikası 1967 yılında Tarsus’ta kurulan ve Reşat beye ait olan Karam marka yemeklik pamuk yağlarını üreten şirketin yönetim bürosu da aynı yapı bünyesinde yer aldı; Pasajdaki dükkânların bazıları boyutları farklı teneke ambalajlardaki yağların depolandığı mekânlar olarak kullanıldı. Zamanla Pasajı, Kamer Sineması Pasajı olarak adlandıranlar da oldu.
Hasan ve Reşat Karamehmet kardeşlerin ölümlerinden sonra varisleri, arsasına çok katlı bir iş merkezi yapma düşüncesiyle, Pasaj ve Sinemanın da olduğu yapıyı 1994 yılı dolayında yıktırdı. İş merkezinin projesi de hazırlandı ancak bazı nedenlerle uygulanamadı. Arsayı 2004 yılı dolaylarında kuyumcu Ertürk ailesi (Mehmet, Ersen ve Süleyman Ertürk) satın aldı. Arsa halen etrafı tahta perdelerle çevrili biçimde açık otopark olarak kullanılmakta. Yani, Mersin’in en merkezi yerindeki bir alan yaklaşık 30 yıldır layık olduğu biçimde değerlendirilmiyor. Otopark “Çarşı” için çok önemli bir fayda sağlıyor olmakla birlikte görüntüsü estetik açıdan kente yakışmıyor. O arsada nasıl bir yapının ne zaman yükseleceği merak edilmekte.

Pasajın yerinde ve yakın çevresinde neler vardı?

Foto.3. Gümrük Meydanı ve çevresi, batıdan doğuya 1970’ler (Arkitera, Tülin Selvi Ünlü arşivi).

Fotoğraf 2. Gümrük Meydanı ve çevresi, Doğudan batıya bakış, 1967-68 (Sezer’s Travel Blog).

Pasajın yakın çevresi derken, şimdilerde Akbank Mersin Şubesinin bulunduğu ada, onun karşısındaki (kuzeyindeki) Arabağa Türk Kahvesi ile kuyumcuların bulunduğu ada ve Ulu Cami ile Ulu Çarşı’nın bulunduğu adayı kapsayan alan kastediliyor. İnternetten erişilebilen, birkaç yıl arayla zıt yönlerden çekilmiş olan ve birbirini bütünleyen Fotoğraf 2 ve Fotoğraf 3’te bu alanın Ulu Cami ve Ulu Çarşı yapılmadan önceki hali görülmektedir. Fotoğraf 2, muhtemelen 1967-1968 yılları dolayında Mersin Oteli’nin batıya bakan üst katlarındaki pencerelerinin birinden çekilmiş olmalı. Bu fotoğraftaki minare, Ulu Cami yapılmadan önce yerinde var olan Yeni Cami’ye ait. Dört katlı mavi bina da Akbank Mersin Şubesinin olduğu bina. En ön plandaki kemerli yapı, Gümrük Meydanı’na cepheliydi. Fotoğraf 2’ye göre Pasajın ana gövdesi, mavi renkli dört katlı bina ile yanındaki tuğla renkli iki katlı binanın arkasındaydı.

Pasajın üstündeki Kamer Sinemasına ait duvar ve dam da tuğla renkli binanın arkasında görünmekte. Bu fotoğrafa göre Pasajın yakın çevresi ise, ortadaki yolun (Atatürk Caddesi’nin) her iki yanındaki ilk iki adayı yani toplam dört adayı kapsayan alan olarak tanımlanabilir. Fotoğraf 3 ise muhtemelen Baki Hayfavi İşhanı’nın üst katlarının birinden1970’li yılların başlarında Mersin Oteli’ne (doğuya) doğru çekilmiş.

Kıyı Kenar Çizgisi

Fotoğraf 4. Yeni Cam arkası 1950’ler (?) (Eski Mersin, Nuri Erbaz arşivi).

1959 yılı dolaylarında Liman yapımı için deniz doldurulmakta iken Kıyı Kenar Çizgisi, şimdilerdeki İsmet İnönü Bulvarı’nın orta kaldırımı dolaylarına denk gelmekteydi. Yani, Fotoğraf 2’de Bulvar kenarında görünen binalar, 1959 yılı dolaylarına kadar deniz kenarındaydı. 1900 yılı dolaylarında Kıyı Kenar Çizgisi bu binalara biraz daha yakın (kuzeyde) bir yerde olmalıydı (Fotoğraf 4).Örneğin, İsmet İnönü Bulvarı orta kaldırımının kendi hizasındaki noktasına yaklaşık 100 metre uzaklıkta bulunan Eski Cami’nin köşesindeki Valide Sultan tarafından 1865 yılında yaptırıldığı belirtilen çeşmenin üzerindeki yazıdan, Çeşmenin o zamanlar deniz kenarında olduğu anlamı çıkartılıyor [2].

Arazinin bilinen en eski sahibi
Pasaj yeri ve yakın çevresi olarak tanımlanan alanın 1900 yılında, döneminin en zengin ve en ünlü iş insanlarından muhtemelen birincisi olan Konstantin Mavromati’ye ait olduğu söylenir. Örneğin, Gündüz Artan’ın bir makalesinde şu ifadeler de var:“Gümrük İskelesinin ve Yeni Caminin (Şimdi Ulu Cami ve Çarşısı) doğrultusunda Toros Oteli’ne kadar bölümdeki binalar ve yolun kuzeyinde (Mübadeleden sonra Arabağa Ailesine verilen) binalar Mavromati tarafından yaptırılmıştır” [3].Kaynağı belirtilmeyen bu ifadeyle G. Artan hangi yıllardaki binaları kastetmiş olabilir? Muhtemelen yazının yayımlandığı yılda (2002), belirtilen alandaki binalardan yakın geçmişte yapıldığı bilinen Ulu Cami ve Ulu Çarşı dışındakileri. Aşağıdaki açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, bu ifade doğruyu tam yansıtmıyor. Ancak, K.Mavromati’nin kentte pek çok bina yaptırdığı, belirtilen alanda pek çok arsası olduğu, 1900 yılında inşaatına başlanan Yeni Cami’nin arsasının K. Mavromati tarafından bağışlandığı [4] yazılır/söylenir. K. Mavromati 1905 yılında ölmüş. Buna göre Pasaj yeri ve çevresi olarak tanımlanan alanın tamamının 1900 yılında K. Mavromati’ye ait olmuş olması mümkün. Bu alandaki parsellerin 1950’li yıllardaki sahiplerine geçiş süreci ve zamanı hakkında bilgi yok. K. Mavromati’den varislerine intikal edenler de dâhil olmak üzere, 1923-1924 yıllarında uygulanan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi gereği Mersin’den gönderilen tüm Rumlardan kalan taşınmazların kimlere nasıl intikal ettiği, Mersin tarihinde araştırmaya değer konulardandır.

Pasajın da bulunduğu adadaki yapılar
1967-68 dolaylarında, Pasajın da bulunduğu adanın doğu cephesinde var olan yapılar Fotoğraf 2’de uzaktan da olsa görülebilmekte. Akbank binasının solundaki (güneyindeki) tuğla renkli bina, Emperyal Otel olarak yapılan bina. Pasajın ana gövdesi Otel binasının ve Akbank binasının arkasında, doğuya bakan girişi Otel binasının sol yanındaydı. Pasaj yapılmadan önce (yani 1953-54 öncesinde), bu adada bulunan Emperyal Otel binası dışındaki yapılar tek katlıymış. Pasajın bulunduğu arsada, Atatürk Caddesi’ne cepheli beş dükkândan üçü Mersin’in ilk kuyumcu ustaları olan Ahmet Saruhan, Yusuf Oyguç ile İlyas Usta’ya aitmiş. Diğer iki dükkândan birinde terzi, Soğuksu Caddesi’nin köşesinde olanda ise ambalaj kâğıdı satan bir kişi varmış. Soğuksu Caddesi’ne cepheli olarak da Nuri’nin kahvehanesi ve terzi İbrahim varmış. Bütün bu dükkânların arkalarına denk gelen yerde ise tütün vd tarım ürünleri deposu olarak kullanılan bir yapı varmış. Pasaj inşası için bu yapıların hepsi yıkılmış.
1950’li yıllarda, Pasajın güneyindeki, yani Pasaj ile sahil arasındaki iki arsadan doğudakinde Abdülhayl Usta’nın lokantası vardı. Batıdaki arsada ise aynı yıllarda Sıtma Savaş Mersin Örgütü varmış.1970’li yıllarda burada “oyun” oynatılan bir “kulüp” olduğu belirtilmekte. Pasajın güneyindeki iki arsayı satın alan Necati Bolkan bu arsalarda 1995 yılında 15 katlı bir bina inşaatına başladı. Kaba inşaatı tamamlanmış halde iken 4 katı kaçak olduğu gerekçesiyle inşaat Akdeniz Belediyesi tarafından durduruldu. Bir ortak girişim grubu (Özmen, Yücesoy, Gümüşçü Yapı, Gürsoy Grup) 2017-2019 yıllarında uygulanan “İmar Barışı” öncesinde binayı satın aldı ve bu imar barışından yararlanarak 2022 baharında inşaatı tamamladı[5]. Bina, SKY Sense Office adıyla bir iş merkezi olarak kullanılacak (Fotoğraf 1).

Fotoğraf 5. Ziya Erdem Pasajı, Nisan 1962 (İsmail Kayadelen arşivi).

1959 yılında Atatürk Caddesi genişletilinceye kadar Pasajın ana gövdesinin doğusundaki iki arsadan Cadde ile 4706. Sokağın kesiştiği köşede, yani şimdiki Akbank Mersin Şubesinin bulunduğu parselde dükkânlar vardı. Bunların Atatürk Caddesi’ne cepheli olanlarında, doğudan batıya doğru; bir berber, terzi Kemal Canaran [6], saatçi Seyfi Mercan, berber Ferit Cici ve bir plakçı vardı. Atatürk Caddesi’ni genişletmek amacıyla bu dükkânlar yıkılınca bu parseldeki diğer yapılar da yıkıldı ve yerlerine 1961 yılında, Ziya Erdem adlı iş adamı küçük, L şeklinde bir pasaj yaptırdı. Adını da Erdem Pasajı koydu. Bir girişi Atatürk Caddesi’ne diğer girişi de 4706.Sokağa bakan Pasajda 8 dolayında dükkân vardı (Fotoğraf 5). Bu dükkânlardan Caddeye cepheli olanlarda Atlas Kuru Temizleme ile saatçi Seyfi Mercan; Sokağa cepheli olanlardan birinde kuyumcu İbrahim Kayadelen vardı.

Diğer dükkânlarda bulunanlardan ise tabelacı, çay ocağı ile kuyumcu Sıtkı ve Refik Yılmaz kardeşler hatırlanmakta. Bu pasaj Mersin’in üçüncü pasajıydı. Mersin’in ikinci pasajı ise şimdilerdeki Ulu Çarşı’nın kuzeyindeki Sıdalı İş Merkezi’nin arkasında (kuzeyinde) bulunan,1955 yılında yapılmış olan Ahmet Fadıl Sıdalı Pasajı’ydı. Bir dönemin canlı iş mekânlarından olan ve Sıdalı Pasajı olarak anılan bu pasaj, önüne çok katlı Sıdalı İş Merkezi’nin yapılması, kent ticaret ağırlık merkezinin Yenişehir ilçesine kayması ve sonuçta “Çarşı”ya rağbetin azalması nedenleriyle, cazibesini yitirdi. Erdem Pasajı’nın ömrü uzun olmadı. 1963 yılında Akbank bu pasajı satın aldı, yıktırdı ve yerine şimdiki dört katlı binasını yaptırdı.

Yalçın Pasajı’nın ana gövdesinin doğusundaki diğer parselde ise Emperyal Otel binası vardı. İki katlı olan bu binanın ne zaman yapıldığı bilinememekte; 19. yy’da yapıldığı belirtilmekte[7] ki, mümkündür. Bu bilgi G.Artan’ın, Yeni Cami’den Toros Oteli’ne kadar olan alandaki binaların K. Mavromati tarafından yaptırıldığı bilgisi ile birlikte değerlendirildiğinde, Emperyal Otel’in de K. Mavromati tarafından yaptırıldığı sonucu çıkarılabilmekte. Bu çıkarım ne kadar doğrudur? Otel ile Pasajın üst katındaki pavyonun bitişik duvarları arasında bir geçit yapıldığı, Otelde kalan Pavyon çalışanlarının sokağa çıkmadan bu iki yapının birinden diğerine geçebildiği belirtilmekte[8]. Binanın, ilk sahibinin ya da varislerinin elinden ne zaman çıktığı ve Karamehmet’lerin satın aldığı 1962-63 yıllarına kadarki sahipleri hakkında bilgi yok. Pasajın üstündeki pavyonu sinemaya dönüştürme sürecinde Emperyal Otel binası da tadilata uğradı ve binanın otel işlevi sona erdi. Bu tadilatla zemin kattaki Otel girişi ve yanındaki bazı alanlar bir (ya da birkaç) dükkâna dönüştürüldü. Tuncer Özmen’in “Giftcenter” adıyla hediyelik eşya satan dükkânı buradaydı [9].Otel binasında, farklı yıllarda bir ayakkabı tamircisi, Karteper Kuyumculuk ve kadın berberi Anjelika’nın da dükkânlarının bulunduğunu belirtenler de var.1994 yılında, Pasaj ve Kamer Sinemasını içeren yapının tümü, Otelden kalan kısımlarla birlikte yıktırıldı. Böylece Mersin’in kentsel bir kimlik kazanma sürecindeki ilk binalardan biri sayılabilecek olan Emperyal Otel binasının son kalıntıları da yok edilmiş oldu.
Tabloyu tamamlamak açısından, Pasajın batısındaki Soğuksu Caddesi’nin batı yakasında neler bulunduğundan da söz etmekte yarar olabilir. Soğuksu Caddesi’nin batı tarafında,1950’li yıllarda dişçi Haşmet Öztelli’nin muayenehanesi ile Sahil Sıhhiye Merkezi vardı. Zaman içinde bu parsellerdeki iş yerleri de değişti. Örneğin 1970 yılı dolaylarında İsmet İnönü Bulvarı’na cepheli olarak Fuar Lokantası, Soğuksu Caddesi’ne cepheli olarak da demirden ferforje türü ürünler imal eden Mustafa Kuşkanadı, kuyumcu Yılgör Efe ve Atatürk Caddesi’nin köşesinde de kuyumcu Ali Anılan vardı. Fuar Lokantası, adından çok “doktor” lakabı ile anılan Mehmet Fehmi Şaar’ındı. Fuar Lokantası modern işletmeciliği ile döneminin elitlerinin ve turistlerinin tercih ettiği bir içkili lokantaydı. M. Fehmi Şaar Fransızcayı ana dili gibi konuşan, giyimine ve davranışlarına özen gösteren bir “beyefendi”ydi. M. Kuşkanadı, Baki Hayfavi İşhanı inşa edileceğinde aynı caddede30-40 metre kuzeydeki dükkânından bu dükkâna taşınmak zorunda kalmıştı. 1980’lerde ise Soğuksu Caddesi’nin bu bölümünde ayakkabı ve hazır giyim mağazaları vardı.

Pasajın kuzeyindeki adada bulunanlar
Pasajın kuzeyindeki, yani Fotoğraf 2’deAtatürk Caddesi’nin sağındaki ikinci adada, en azından 1950’lerden bu yana önemli bir değişiklik olmadı. Şimdilerde zemin katında Arabağa Türk Kahvesi ile kuyumcuların bulunduğu dükkânların bazılarında yalnızca kullanıcıları değişmiş. Bir de, oradan buradan sarkan kablolarıyla, hiçbir estetik kaygısı taşımayan tabelalarıyla, gelişi güzel yerleştirilmiş klima dış üniteleriyle ve kirlenmiş duvarlarıyla dış cephelerinde görüntü kirliliği oluşmuş.
Yukarıda da belirtildiği gibi, bu adanın batı kısmındaki iki katlı binayı K. Mavromati’nin yaptırdığı söylenir. Binanın üst katı, büyük bir salon ve etrafında 6 oda ile 3 odalı çatı katından oluşmakta. Zemin katında ise Caddeye ve arkadaki 4701. Sokağa cepheli dükkânlar var. Binayı “Kurukahveci Arabağa” lakabıyla ünlenen Nuri Uçar 1952 yılında Anamurlu birinden satın almış. G. Artan’ın da belirttiği, bu binanın “Mübadeleden sonra Arabağa Ailesine verildiği” biçimindeki yaygın görüşün doğru olmadığını Nuri Uçar’ın oğullarından Mehmet Uçar belirtmektedir. Binanın, 1952 yılı öncesindeki tarihine ilişkin bilgi bulunmamaktadır. N. Uçar satın aldığında binanın üst katını Vital Strumza adlı bir kiracı konut olarak kullanmaktaymış. N. Uçar adeta harap hale gelmiş konutu bir yılda elden geçirmiş ve sonra konut olarak kullanmış. Konut, N. Uçar’ın 1977 yılında yaşamını yitirmesinden bir süre sonra boşaltılmış; 4 yıl kadar boş kaldıktan sonra 1983-1989 yıllarında Halkçı Parti (sonraları Sosyaldemokrat Halkçı Parti) Mersin İl Başkanlığının kullanımına tahsis edilmiş. Daha sonrasında borsa aracısı, bilgisayarcı, Som Dil Kursu (2006-2018) gibi kiracılar kullanmış. 3 yıl kadar yeniden boş kalan mekânı 2021 yılında Akdeniz Belediyesi kiralamış. Halen kapısının yanında “Akdeniz Belediyesi Millet Kıraathanesi” yazılı bir tabela bulunan bu mekânın büyük bölümünü Akdeniz Belediyesi Zabıta Müdürlüğü kullanmakta; küçük bir bölümü halka açık kafe işlevi görmekte. Binanın zemin katındaki Caddeye ve arkadaki sokağa cepheli dükkânların kiracıları zaman içinde değişmiş. Caddeye cepheli dükkânların 1950’li ve 1960’lı yıllardaki kullanıcılarından Arabağa Kurukahvecisi, Bahriyeli lakabı ile tanınan berber Mehmet Yenigün, kuyumcu Salim Yılmaz (iki dükkân) sayılabilmekte. Aynı yıllarda binanın sokağa cepheli dükkânlarında ise manifaturacı Birsözler (iki dükkân), kolonyacı İsmail, ayakkabı tamircisi Nikola vardı.
Aynı ada içinde, Nuri Uçar’a ait binanın doğusunda ise (küçük birini saymazsak) tek katlı dükkânlar var. Şimdilerde hepsinde kuyumcuların bulunduğu bu dükkânlardan Caddeye cepheli olanlarında, 1960’lı yıllarda, kumaşçı (terzi) Cemal Şayan, kuyumcu Yahya Kurt (oğulları Selâhattin ve Kaplan ile birlikte), Merzeci’ler, Milli Mücadele mücahitlerinden berber Ali Bir olduğu hatırlanmakta. Sonraki yıllarda dükkânı burada olanlar arasında Bülent Kayadelen Kuyumculuk ve kuyumcu Hüsnü Kurtuluş ile çoğunluğu ithal ürünler olan saat, bisiklet ile vantilatör, soba gibi ev gereçleri satan Edip Karadeniz de sayılabilir. Adanın doğu köşesinde ise, temelleri 1905 yılında babaları Mehmet Nane tarafından atılan Muhittin, Abdülvahap, Macit ve Adil Nane kardeşlerin Naneler Tuhafiye adlı dükkânı vardı. Muhittin Nane sonraki yıllarda kardeşlerinin hemen yanında ayrı dükkân açtı ve bir süre sonra hazır giyim ürünleri satmaya başladı. Çok çeşitli türde ürünlerin satıldığı Naneler Tuhafiye 1980’li yılların ortalarına kadar varlığını sürdürdü [10]. Sokağa cepheli olarak da kumaşçı Abit Demir ile sonraki yıllarda züccaciyeci Zeki Özcan hatırlanmakta.

Pasajın doğusundaki adada bulunanlar
Pasajın doğusundaki ada, Fotoğraf 2’de minarenin de bulunduğu adadır. Bir başka anlatımla, Gümrük Meydanı ile tuğla renkli binanın önünden geçen şimdilerdeki 4706.Sokak arasındaki adadır. Ulu Cami ve Ulu Çarşı’nın yapılmasıyla, bu ada ile bunun sağındaki (kuzeyindeki) ada, bunların arasındaki cadde ve yanlarındaki Gümrük Meydanı’nı kapsayan alan tek bir adaya dönüşmüş oldu.
Fotoğraf 2’de en ön planda görülen kemerli yapı, Gümrük İskelesi’nin yanı başında, Gümrük Meydanı’na cepheli, iki katlı bir yapıydı. Haliyle, iskeledeki faaliyetlere yönelik işlevi olmuştur. Şinasi Develi Karantina ve Sahil Sıhhiye Merkezi binası olarak kullanıldığını belirtmiş[11]. Hangi yıllarda? Belli değil. 1950-1960 yılları arasında, zemin katın sahile bakan cephesinde depolar, doğu ve kuzey cephelerinde dükkânlar olduğu, üst katın ise Liman Başkanlığı tarafından büro olarak kullanıldığı hatırlanmakta. Mersin Limanı’nın işletmeye alınmasıyla Liman İdaresi yeni binasına taşındı, bu binadaki depolar da işlevlerini yitirdi.1960’lı yıllarda zemin katındaki dükkânların birinde Güneş Sigorta acentesi vardı. Bu binanın ne zaman yapıldığına dair bilgi yok. Ancak, Karantina Nizamnamesi’nin 1840’ta İmparatorluğun bütün limanlarında geçerli hale gelmiş olduğuna [12} ve 1886 yılında Mersin İskelesi Karantinahanesi’nin faaliyette olduğuna [13] dair bilgiler var. Bu bina 19. yy’da Karantinahane olarak kullanılmış ise, 19. yy’ın ikinci yarısında yapılmış olabilir.

Ff 6. Yeni Cami ve Liman Başkanlığı/ Karantina binası. (facebook.com/groups/eskimersin)

Kemerli yapının arkasındaki (batısındaki) bina Yeni Cami. Kentin ilk camisi olan ve 1870 yılında inşa edilen Eski Cami’nin o bölgedeki ihtiyacı karşılayamaz hale geldiği düşüncesiyle 1900 yılında inşası başlamış ve 1908 yılında ibadete açılmış (Fotoğraf 6). K. Mavromati Cami inşaatı için arsa bağışlamakla kalmamış, inşaatın tamamlanabilmesi için 400 altın lira nakdi yardımda da bulunmuş, kendi cemaatinin duymaması koşulu ile. Caminin gelir getiren iki gazinosu ve iki binası bulunduğu da belirtiliyor[14]. Hangi gazino ve binalar? Ne oldu bu gazino ve binalara? Bilgi yok.
Yeni Cami’nin batısında Mersinli Ahmet’in Olimpiyat Kıraathanesi vardı. Mersinli Ahmet (Ahmet Kireççi) 1936 Olimpiyatlarında serbest stil 79 kiloda üçüncü olarak Türkiye’ye ilk olimpiyat madalyası (bronz madalya),1948 Olimpiyatlarında da Greko Romen stil ağır sıklette altın madalya kazandıran çok güçlü ve sempatik bir güreşçiydi. 1949 yılında güreşi bıraktıktan sonraki ilk birkaç yıl içinde Olimpiyat Kıraathanesi’ni hizmete açmıştı. Olimpiyat Kıraathanesi’nin ana giriş kapısı şimdilerdeki 4706.Sokakta, Yalçın Pasajı’nın aynı sokaktaki girişinin karşısındaydı. Fotoğraf 2’de, Kıraathanenin ana binası görünmemekte, yalnızca bahçe/yazlık kısmının çinko damı (beyaz renkli) görünmektedir [15].O binada daha öncesinde “Naim Beyin Aile Sineması” adlı bir sinema varmış. Dikdörtgen şeklindeki bina sinema olarak kullanılırken kuzey kenarındaki makine dairesinin olduğu bölüm, Kıraathanenin ocak bölümüne dönüşmüş. Sinemanın ömrü birkaç yıl olmuş. Sinema öncesinde bu alanda da bir depo varmış [16]. Camiye gelir getiren binalardan biri bu parseldeki depo/sinema/kıraathane miydi? Cami ile Olimpiyat Kıraathanesi’nin arasında bir umumi hela vardı.
1952 yılında, Yeni Cami’nin güneyinde, Olimpiyat Kıraathanesi’nin bahçe/yazlık kısmının doğusunda, Cami ile Kıraathanenin kesiştiği köşede, Gümrük İskelesi’ne 40-50 metre mesafede, sahile yakın bir yerde gemici Kemal Açıkbaş bir ciğerci dükkânı açtı. Gemici Kemal, Ciğerci Kemal oldu. Derme çatma baraka görünümündeki dükkân o kadar küçüktü ki oturacak yeri bile yoktu. Müşteriler sokumlarını (Son birkaç on yıldır “dürüm” deniyor.) dükkânın içinde, ikinci el tahtalardan yapılmış kırık dökük tezgâh üstünde, sumaklı soğan, ateşte pişmiş domates ve yeşilbiber ile baharat, tuz vb’ni tercihlerine göre ekleyerek kendileri hazırlar; yağışlı ve çok soğuk günler dışında dışarda açık havada, her ısırıktan sonra sokumlarına limon sıkarak, denize nazır yerdi. Aralarında kuyumcu usta ve kalfalarının da bulunduğu bazı esnaf, çıraklar dükkânlarını temizlerken, sabah kahvaltılarını Ciğerci Kemal’in dükkânında ciğer sokumu ile yapmayı severdi. Kemal Açıkbaş, Mersin’de ciğerci dükkânı açan ikinci kişiydi. İlki Sait Mavi idi; dükkânı da, bugünlerde içler acısı hale getirilmiş olan Kasaplar Çarşısı’nın Soğuksu Caddesi üzerindeki girişinin sağ (kuzey)tarafındaydı. Sait Mavi, 13-14 metrekarelik düzenli dükkânında, müşteri yoğunluğunun yüksek olduğu anlarda, siyah şık şalvarı, temiz beyaz gömleği, uzun boyu, iri gövdesi ve saçları sürekli usturayla kazınmış hali ile oradan oraya seğirtirken gür sesiyle talimatlar yağdırmasıyla, Caddeden geçmekte olanların bile dikkatini çekerdi. Deniz doldurulup Mersin Limanı işletmeye alınınca Ciğerci Kemal’in komşusu olan Liman Başkanlığına ait depolar boşaltıldı. Ciğerci Kemal bu fırsatı iyi değerlendirdi, boşalan o depolarda gerekli tadilatı yaparak 1960 yılında Mersin’in en büyük içkili et-ve balık lokantasını oluşturdu. Önündeki sahil yok olmuş olmasına karşın lokantanın adını Sahil Lokantası koydu. Ciğerci Kemal de Sahil Kemal olarak anılır oldu. Lezzetli kebabı ve diğer yemek ve mezeleriyle Mersin’deki görece nitelikli et ve balık lokantası boşluğunu dolduran Sahil Lokantası Mersinlilerden kısa zamanda ilgi gördü ve ünlendi, Mersin’e gelen ünlülerin de uğrak yeri oldu. Sahil Kemal 1970’lerde lokantasını ihmal eder oldu; 1977’de adadaki tüm yapılarla birlikte lokantasının da yıkılması sonrasında yeni bir lokanta aç(a)madı ve Mersinlilerin belleğinden silindi.
1959 yılına kadar Liman Başkanlığı/Karantina Binası, Yeni Cami, Umumi Hela ile Olimpiyat Kıraathanesi’nin kuzey kapısının hemen önünden geçen dar bir sokak, sokağın kuzeyinde ise derme çatma ahşap bir depo vardı. Depo ile Atatürk Caddesi arasında ise, Caddeye cepheli dükkânlar vardı. Bu bölgede birkaç depo olmasının nedeni, Bölgenin Gümrük İskelesi’ne yakın olmasıydı. Depolarda, ihraç edilmeyi bekleyen pamuk balyaları ile çuvallara tıkıştırılmış ham deri, ham yün ile harnup (keçiboynuzu) gibi tarım ürünleri olurdu. Yeni Cami ve komşusu binaların önündeki tüm yapılar, Atatürk Caddesi’nin genişletilmesi çalışmaları sırasında 1959 yılında yıkıldı; bunların önünde Fotoğraf 2’de görülen boş alan oluştu. Bu boş alanın kaldırıma yakın bölümünde alaminüt fotografçı (ya da çarşı-pazar deyimiyle şipşakçı) Foto Salih, vesikalık fotoğraf çekerdi. Foto Salih, fotoğrafını çekeceği kişiyi ayaklı makinesinin karşısındaki bir tabureye oturtur, geniş kenarlı şapkasını eline alır, makinesinin siyah örtüsünün altına kafasını sokar, bir süre sonra çıkarır, körüğün konumunu hareket ettirir, doğru netleme noktasını bulunca kişiye kararlı bir ses tonuyla “kımıldama” der, objektifin kapağını çıkarır, dudaklarını oynatarak sessizce bir sayıya kadar sayar ve sonra kapağı yerine koyardı. Beş dakika kadar sonra da siyah beyaz vesikalık fotoğraflar hazır olurdu.

Pasajın kuzeydoğusundaki adada bulunanlar
Pasajın kuzeydoğusundaki ada, Fotoğraf 2’de Atatürk Caddesi’nin sağındaki (kuzeyindeki) ilk adadır. Üzerinde görülen birbiriyle bağlantılı iki bölümlü koyu renkli alan bir havuzdu. Fotoğraf 3’te alan ve havuz daha yakın planda görünüyor. Bu ada, Zeki Ayan’ın belediye başkanlığı döneminde (1963-1968) muhtemelen 1967 yılında düzenlendi. Yukardan bakıldığında havuzun Z şeklinde olduğu, bu şeklin Zeki Ayan’ın adına izafeten tasarlandığı iddiası, yapıldığı ilk yıllarda halk arasında konuşulurdu. Bu iddia gerçeği ne ölçüde yansıtıyor, bilinemez. Bu adada daha önce iki katlı bir bina; binanın üst katında Mersin Palas Lokantası vardı [17].Zemin katının Caddeye bakan tarafında 1940’lı yıllarda Sarraf Lüpen ile Mersin’in en eski ve uzun yıllar tek pastanesi (“Mersin Pastahanesi”, “Karadenizlilerin Pastahanesi”); 1950’li yıllarda, Uray Caddesi’ne bakan tarafında Mücahit Sanlı’nın damga pulu, Milli Piyango vb satan büfesi, arkadaki sokağa bakan tarafında da, Kristal yazılı tabelasıyla züccaciyeci Zeki Özcan, tenekeci Abdullah Kılıçkını, tatlıcı Ali Aktuğ’un imalathanesi ile tuhafiyeci Tahir-Ali Andıç’ın dükkânları belleklerde yer etmiş. Ali Aktuğ’un tatlı satış yeri de imalathanesinin 40 metre kadar doğusunda, Uray Caddesi ile şimdilerdeki 4702.Sokağın kesiştiği köşede, uzun yıllardır İçel Kuyumcusu Salim Yılmaz’ın dükkânının bulunduğu yerdeydi. Bubina 1960’lı yılların başlarında yıkılmış olmalı.1960’lı yılların ortalarında, yeni gelişmekte olan Pozcu semtine tarifeli toplu taşıma işini yapmaya başlayan Okaner Otobüsleri’nin ilk durağı, Gümrük Meydanı’nın batı kenarında, Atatürk Caddesi ile kesiştiği köşedeydi. Fotoğraf 2’de o otobüslerden biri görünmekte.

Fotoğraf 7. Bir beton yığını niteliğindeki Ulu Cami ve Ulu Çarşı’nın panoramik görünümü,

 

1977 yılında, Kaya Mutlu’nun Mersin Belediye Başkanlığı döneminde (1973-1980), Yeni Cami ile çevresindeki yapılar (Liman Başkanlığı, Sahil Lokantası, Olimpiyat Kıraathanesi ve umumi tuvalet binaları), daha büyük bir cami ve çarşı yapılması amacıyla, Mersinlilerin yoğun itirazlarına karşın yıktırıldı [18]. Mimar Şevki Vanlı tarafından 1975-1977 yılları arasında hazırlanan Ulu Cami ve Ulu Çarşı Projesi, yıkılan binalar ile önlerindeki boş alanları, Gümrük Meydanı’nı ve Atatürk Caddesi’nin bir bölümünü kapsayacak biçimde 1978 yılında uygulanmaya başladı. Ulu Cami 1983 yılında inşaatı tamamlanmadan ibadete açıldı (Fotoğraf 7).
Bu alanlarda belediyenin bina yıkma, çarşı yapma gibi istediği tasarruflarda bulunabilmiş olmasına bakılırsa, bu alanların mülkiyeti süreç içinde bir biçimde belediyeye aktarılmış olmalı. Ne zaman, nasıl ? Mersin tarihinin aydınlatılmasına çok değerli katkılarda bulunmuş olan Şinasi Develi’nin, gelir sağlaması için Yeni Cami’ye bırakıldığını belirttiği iki gazino ve iki bina arasında, Caminin komşusu olup sonradan yıkılan yapılar da var mıydı? Bu tür bilgiler ilgili belediye ve/veya kamu idarelerinin kayıtlarından belki bulunabilir. Araştırmaya değer. [19]

Ve son sözler
Mersin, yüzyıllarca boş kalmış bir coğrafyada 1800 yılı dolaylarında ilk huğların (kulübelerin) yapılmasıyla oluşmaya başlamış,1832 yılında ilk iskelenin kurulması sonrasında hızla gelişmiş bir yerleşim yeridir. Gümrük Meydanı ve çevresindeki yapılar, bu ilk iskelenin (Gümrük İskelesi’nin) hemen önünde ve onunla birlikte oluşturduğu bütünün tamamlayıcı parçalarıydı. Zamanla bu bütünlüğe başka yapılarda eklendi. Dolayısıyla Mersin’in kentsel kimlik kazanma sürecindeki ilk yapılardan oluşan bu bütünlüğün ve her bir parçasının Mersin tarihinde simgesel anlamları vardı. Baştan beri bir kent planına dayalı olarak değil, konjonktürel ihtiyaç ve değerlere göre biçimlenen bu bölgede 1950’li yılların sonlarında konjonktür değişince, dönüşüm başladı. Liman yapmak için deniz doldurulunca İskele yok oldu; İskele yakınında konumlanmış olan Gümrük Meydanı, Gümrük İdaresi, Liman Başkanlığı, depo, otel gibi iş yerlerinin orada bulunma gerekçeleri ortadan kalktı. Bunlar anlaşılabilir gelişmelerdir. Ancak bu gelişmeler anılan binaların yıkılmasını gerektirmiyordu. Unutmamak gerekir ki, belediyelerin, yönettikleri alandaki mekânsal hafızaya sahip çıkmak ve onu korumak gibi görevleri de bulunmaktadır. Bu nedenlerle, Mersin’in tarihinde simgesel anlamları bulunan bu binaları, Mersinlilerin yoğun itirazlarına karşın rant uğruna yok eden, hiç var olmamışlar durumuna düşüren bir belediye başkanını tarih asla affetmeyecektir. Mersin’in ilk pasajını ve yakın çevresini de kapsayan o bölgede 19. Yüzyıldan yalnızca Fotoğraf 2’de sağda ikinci adadaki iki katlı yapı olan ve halen zemin katında Arabağa Türk Kahvesi ile kuyumcu dükkânları bulunan, Nuri Uçar (Arabağa) varislerinin mülkiyetindeki yapı kaldı. Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından olan bu yapı umarız ve dileriz ki değeri bilinir, aslına uygun biçimde korunur ve bakımlı tutulur.
Bu vesileyle şunu da belirtmekte yarar var: Yazı konusu alanı da kapsayacak biçimde Çarşı’da, aslında tüm kentte, tabela anarşisi bariz biçimde dikkat çekmektedir. Atatürk Caddesi’ndeki iş yerlerinin tabelalarından başlayarak tüm “Çarşı”daki tabelaların tek tip olmasını zorunlu tutarak bu görüntü kirliliğine en kısa zamanda son verilmelidir.
Son olarak geçmişle bugünler arasında okuyucunun da dikkatini çekmiş olabilecek bir başka farktan ve bu farkın nedeninden de söz etmek gerekir. Örneğine Yeni Cami’nin yakın çevresindekilerde tanık olduğumuz gibi, geçmişte ibadet yerlerinin yakınlarında, eğlence yerleri (sinema, kıraathane, pavyon, içkili lokanta vd) ile tütün ürünleri ve alkollü içki satan iş yerlerinin bulunmasında herhangi bir sakınca görülmemiş. Günümüzde ise ibadet yerlerinin yakın çevresinde belirtilen türden iş yerlerine izin verilmemektedir. Bunun nedeni, 20. yy’ın sonları ile 21. yy’ın başlarında yürürlüğe giren bazı düzenlemeler ile bir kısmı keyfi olan idari tasarruflardır.

Teşekkür: Bu yazının hazırlanmasında, bazıları iş yaşamlarının tamamını ya da tamamına yakınını Pasaj ve yakın çevresinde geçirmiş, farklı nesillerden çok sayıda çok değerli kişilerin de katkısı olmuştur. Bunların başında kuzenim 1930 doğumlu Mehmet Kayadelen (Eren Kuyumcusu) gelmektedir. Kardeşi Ali Kayadelen, oğlu Bülent Kayadelen (Bülent Kayadelen Kuyumculuk), kardeşim İsmail Kayadelen ile Nuri Uçar’ın oğullarından Mehmet Uçar ve Bülent Kuyumculuk’un çalışanları Sabri Akar ile Savaş Karahasan’ın da önemli katkıları olmuştur. Yazının hazırlanmasına katkıda bulunan, isimleri belirtilen ve belirtilmeyen herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
________________________
[1] Şinasi Develi, Yüz yıllık geçmişinden bugüne Gümrük Meydanı, İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni, Nisan 1997, Sayı 58.
[2] Şinasi Develi, http://dundenbugunemersin.blogspot.com/2007/09/camiler-kiliseler.html. Son erişim tarihi: 02.07.2023.
[3] Gündüz Artan, Mersin’in kentleşmesinde katkısı olan tüccar: Konstantin Mavromati, İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni, Temmuz/Ağustos 2002, Sayı: 115. Şinasi Develi, http://dundenbugunemersin.blogspot.com/2007/09/camiler-kiliseler.html. Son erişim tarihi: 02.07.2023.
[4] Gündüz Artan, age.
[5] Hediye Eroğlu, Ucube binaya imar barışı piyangosu, Haberci, 03 Nisan 2022, https://www.mersinhaberci.com/haber/35720/ucube-binaya-imar-barisi-piyangosu.html. Son erişim tarihi: 20.05.2023.
[6] Yazıda, bazı kişilerin dükkânlarının birden fazla yerde anılmasının nedeni, o kişilerin dükkânlarının herhangi bir nedenle yer değiştirmiş olmalarıdır.
[7] Semihi Vural, Emperyal Otel, Pamuğun Çocuğu ve Mersin İskeleleri, Mersin DTO, Mersin, 2015, 46. Bölüm.
[8] Semihi Vural, age.
[9] Semihi Vural, age.
[10] Mehmet Semih Nane, Bir Mersin nostaljisi: Naneler Tuhafiye ve tarihî “Çarşı” (1, 2, 3), https://www.mehmetsemihnane.com/25-bkategori-mersin.html?sayfa=4. Son erişim tarihi: 30.06.2023.
[11] Şinasi Develi, Gümrük Meydanı. Gümrük Meydanı’nın tarihçesine ilişkin daha ayrıntılı bilgiler için bu yazıya bakılabilir.
[12] Sevtap Metin, Osmanlı Devleti’nden Lozan’a Karantina teşkilatlanması: Yeni bir kapitülasyon muydu? (Araştırma Makalesi), Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 23, Sayı: 2, 2021, s. 926.
[13] Aylin Doğan, Mersin Limanı ve Mersin kenti tarihi üzerine genel bir İnceleme, Journal of CurrentResearches on SocialSciences, 2018, 8 (1), s. 129.
[14] Şinasi Develi, http://dundenbugunemersin.blogspot.com/2007/09/camiler-kiliseler.html. Son erişim tarihi: 02.07.2023. mersin.ktb.gov.tr’de inşaatın başlangıç yılı 1898 olarak belirtilmekte.
[15] Olimpiyat Kıraathanesi ile ilgi daha ayrıntılı bilgiler için bkz. Mehmet Kayadelen, Dükkân Komşumuz Mersinli Ahmet, https://www.yumuktepe.com/dukkan-komsumuz-mersinli-ahmet-ve-olimpiyat-kiraathanesi/
[16] Bu bilgiye, Mersin tarihi ile ilgili hiçbir yazılı kaynakta rastlanmamıştır. Bu parselde bir sinema ve öncesinde bir depo olduğu bilgisi dâhil, bu yazıdaki kaynağı belirtilenler dışındaki bilgilerin pek çoğunun kaynağı, 1930’lu yılların ortalarından 2000’li yılların başlarına kadar süren çalışma yaşamının birkaç yılı dışındaki tamamını Yalçın Pasajı ve yakın çevresinde geçirmiş olan kuzenim Mehmet Kayadelen’dir (Eren Kuyumcusu).
[17] Şinasi Develi, Gümrük Meydanı.
[18] Ulu Cami ve Ulu Çarşı’nın yapımı ile ilgili itirazlara ilişkin daha ayrıntılı bilgiler için bkz. Ş. Develi, Gümrük Meydanı.
[19] Şinasi Develi “Gümrük Meydanı” başlıklı yazısında şunları da yazmış: “Mersin Büyükşehir Belediyesi Maliye Hazinesi ile de meydanın mülkiyeti yönünden ihtilafa düşmüşlerdir. Bir ara eski Sebze Hali arazisi ile Ulu Çarşı’nın yerinin Hazine ile trampası yolunda bir anlaşma yoluna gitmişlerse de bu da gerçekleşmemiştir.”

*Bu yazı,Mersin Deniz Ticaret Odasının yayını olan Mersin Deniz Ticareti adlı derginin Ağustos ve Eylül 2023 tarihli 374 ve 375 nolu sayılarında iki bölüm halinde yayımlanmıştır. Beklendiği gibi, yazı yayımlandıktan sonra konuya yeni katkılar da oldu. Bunlar Aralık 2023 itibarıyla şunlardır: (1) Fuar Lokantası, Abdülhayl Ustanın lokantası kapandıktan sonra aynı parselde açıldı. Bu bilgiyi paylaşan kardeşim Hüseyin Kayadelen’e teşekkür ederim.(2) Vital Strumza, Birinci Dünya Savaşı’na Veteriner Yüzbaşı olarak katılması ve Mersin’in işgali döneminde Musevi Cemaatinin önderi olarak Milli Kuvvetler yanında yer almasıyla tarihe mal olmuş bir kişiliktir. V. Strumza hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. Şeref Genç, Vital Strumza’nın Ardından, İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni, Şubat 1997, Sayı: 56 ya da https://www.yumuktepe.com/vital-strumza-nin-ardindan-seref-genc/. Bu kaynaktan haberdar eden yumuktepe.com kurucusu ve yöneticisi kardeşim Ziya Aykın’a teşekkür ederim. (3) Gümrük Meydanı’na bakan kemerli yapı sonraki yıllarda Akdeniz İhracatçı Birliklerine tahsis edilmiş. Yeni katkılar oldukça buraya eklenecektir. 

Maden mühendisi. Ankara’da yaşıyor. Mesleki örgütlerde etkin görevler üstlendi. Çeşitli konularda yayımlanmış yazıları var.

scroll to top