….Devletin “tehcir” lerinden (zorla yerleştirme), siyasal “mübadele”lere (değiş tokuş); mezhep kavgalarından, savaş işgallerinden kaçıp sığınmalara; depremlerden, ılıman iklim özlemine; işgücü gereksiniminden iş ve ekmek bulabilme macerasına kadar çok çeşitli nedenler Mersinle göçte etkili olmuştur. Özellikle son 25-30 yılda liman, Ataş Rafinerisi, çeşitli fabrikalar ve özellikle Serbest Bölge, göç edenler için “çekici etkenler “olmuştur.
Yine bu son süreçte siyasetçilerin oy kaygısıyla, alt yapısını hazırlamadan kurdukları mahallelerde yerleşmeyi kolaylaştıran kurnazlıkları çok önemli bir etkendir. Kuruluşundan beri “tipik bir Akdeniz kıyı kenti” niteliğindeki Mersin, kısa sürede “etrafı zevksiz, biçimsiz konutlardan oluşan sefalet mahalleleriyle çevrili göçmen kenti”, “kuşatılan kent” haline dönüşmüştür….
Önceki göçler nitelik yönünden ilgi çekici özellikler taşımaktaydı. Sayıca az gruplar halindeki bu göçlerde, gelenler “felaket”ten kaçarak sığındıkları Mersin’de yerli halkın olağan yaşantısını kabullenerek uyum sağlamaya özen göstermişlerdir. Sahip oldukları ve yaşantılarında uyguladıkları ailesel, bölgesel (etnik) adet, gelenek-görenek ve alışkanlıklarındaki “muhafazakar” davranışları da ikinci kuşaktan sonra eriyip gitmiştir. Kısacası onlar, uyumlu, uysal bir görüşle, (işgalci bir amaç düşünmeden) katıldıkları yeni kentin “asri” yaşantısına kolayca ve isteyerek “adapte” olmuşlar, hemen birer “Mersinli” oluvermişlerdir. Yerli ailelerle kız alıp vermeler, evlenmeler, bu karışıp kaynaşmayı kolaylaştırmıştır….
Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu ibrahim Paşa, 1832 yılında Adana’yı ele geçirdiği yıllarda Mersin, Efrenk Çayı’nın doğusunda dağınık ve sahile kadar uzanmış büyücek bir köy halindeydi. Küçük bir iskele (şimdiki Gümrük Meydanı’nın yerinde) yapılmış, Suriyeli yelkenliler buradan kereste, odun kömür nakletmeye başlamışlardı. Tarsus-Silifke yolunun üzerindeki bu konaklama yerinde, bahçelerin yakınına ve yolun iki yanına evler, dükkanlar, kahvehaneler yapılıyordu. Şimdiki Hastane Caddesi’nin batısından Yoğurt Pazarı’na doğru, kenarında yüksek kavak ağaçları olan büyücek bir su arkı geçiyordu. Sahil bataklıktı ve çalılarla kaplıydı (1) Hıristiyan Köyü diye bilinen mahalle (şimdiki Osmaniye Mahallesi) Gökçeli ağalarının, değirmenlerinde, bahçelerinde çalıştırmak üzere, Tarsusun İskiliç köyünden getirdikleri 8 hane Rum aileden kurulmuştu. (Sonraki yıllarda burada sayıları çoğalan Rum ailelerden Milli Mücadelede kaçanlar ve mübadelede gönderilenlerin arazileri Kuvayı Milliyede yararlık gösterenlere dağıtılmıştır) içel’i de kapsayan bölgeyi, sekiz yıl bağımsız bir eyalet olarak yöneten İbrahim Paşa döneminde bataklıklar kurutularak bölgeyi kasıp kavuran sıtmanın kökünün kurutulmasına çalışılmış, sulama kanalları projeleri yapılmış, Avusturyalı uzmanlarca bölgenin maden durumu araştırılmıştır. Mısır ve Suriye’den getirilen Fellahlar Habeşler, pamuk tarlalarında çalıştırılmış, şeker kamışı ekimi başlatılmıştır.
İbrahim Paşa, Mısırlı Arap ve Kıptilerden kuracağı bir ordunun savaşamayacağını bildiği için XI. yüzyılda Doğu Türkistan’dan göç etmiş ve Türkçeyi az da olsa bilen Kara hata Türklerinden oluşturduğu ordu ile gelmişti. Askerlerin bazısı ailelerini getirdi, bazısı yerli kadınlarla evlenerek yerleştiler. Türk kökenli oldukları bilinmeyen ve Fellah (Arapça “filâhat = çiftçilik” ten çiftçi, ekinci, Mısır’ın Arap yerli halkından. Genellikle müslümandırlar.) adı verilen bu topluluğa Atatürk, Kara Hata Türklerinin Eti Türkleriyle ilgisi dolayısıyla “Eti Türkü” demiştir, (2)
Mersin 1852 yılında Tarsus’a bağlı nahiye olmuştur. Bu yıllarda Mersin’de 496 hane, 109 dükkan, 6 kahvehane, 2 fırın, 2 masara (üzüm, zeytin, susam ezmiyeri), 1 hamam vardır, Sahil kesimi adeta yağma edilmektedir, Bu durum Osmanli devleti tarafından fark edilmiş ve Adana Vilayetinin dikkati çekilmiştir. Fakat Mersin kariyesinin henüz kayıtlı bile olmadığı anlaşılmıştır.
O yıllarda Tarsus’tan Silifke’ye doğru yolculuk eden Bezmialem Valide Sultan (2. Mahmut. ‘un kadınlarından, Abdülmecit’in annesi ) Mersin’i çok sever. 1855 yılında Padişah Abdülmecit tarafından Adana Valiliğine gönderilen bir ferman ile “Mersin İskelesi nam mahalde deniz kenarındaki kumlukların” Bezmialem Valide Sultan Vakfına verilmesi bildirilir.
1864 yılında Mersin’de kaza teşkilatı kurulmuştur.
1861-1865 Amerikan İç Savaşları sırasında pamuk ekim alanlarının tahrip olması yüzünden barut yapımı aksayınca İngilizler aynı enlemde bulunan Çukurova’da pamuk ekimine başlamışlardır. Mersin, verimli arazisi ve Kazanlı iskelesi ile pamuk ekimine elverişli bulunduğu için köylülerin “havaca” dedikleri İngilizler, tohum ve para vererek pamuk ekimini teşvik ettiler. Kısa zamanda pamuk ekimi Mersin’den Osmaniye’ye kadar yayıldı. İhraç işlerini Almanlar, İtalyanlar, İngilizler üstlendiler. Adana – Bağdat demiryoluna şube hattı yapılarak 1886’da Mersin demiryoluna bağlandı. Almanlar kısa zamanda iskele kurdular. Osmanlı Devleti gümrük teşkilatı kurdu. Gold adında bir İngiliz 1864’de (şimdi harap haldeki) pamuk fabrikasını kurdu, Çırçırlanan pamuk orada balya haline getiriliyordu.
İş hayatı gelişince Beyrut’tan, Girit’ten yabancı dil bilenler geldi; ev ve iş yerleri kuruldu, Mersin köy halinden kent haline hızla dönüştü. Dış satımın idari işleriyle uğraşan Fransızlar ve nakliye işlerini yürüten Almanlar, bölgenin Levantenleri (Tanzimat sonrasında İstanbul’da ve büyük liman kentlerinde yoğunlaşan, ticaretle uğraşan, müslüman olmayan azınlıklar, soyu karışık Avrupalılar. Halkımızın deyişiyle “tatlı su frengi”) olarak sosyal yaşantıyı canlandırdılar.
1860’lı yıllarda (1859-1869) yapımı sürdürülen Süveyş Kanalı için gereken kerestenin Toros Dağlarındaki katran ağaçlarından sağlanması, Mersin için önemli başka bir iş alanı olmuştur. Ağaçları kesmek, kıyıya getirmek ve Mersin iskelesinden sevk etmek için işçi gerekiyordu. Bu amaçla Suriye’nin Lazkiye ve Trablusşam bölgelerinden gelen Araplar ve Fellahlar, Lazkiye mahallesini oluşturdular. Denizcilik ve taşımacılıktan başka, bir bölümü de çiftçilik ve bahçecilik yaparak yörenin tarımsal gelişiminde etkili oldular Kiremit, tuğla yapımıyla uğraşanların oturduğu mahalleye “Kiremithane”, Bahçecilikle uğraşanların oturduğu mahalleye “Bahçe Mahallesi” adı verildi. Huğ çardaklarda oturdukları için bu mahallere o yıllarda ‘Çardak Mahallesi” de denmiştir.
1880 yılında Mersin’de Belediye teşkilatı kuruldu, ilk Başkan Barbur Bey’dir.
Tarsus’tan gelen ve Silifke’ye uzanan yolun şehir içindeki bölümü iş merkezi olmuştu. Yoğurt Pazarı’nın da üzerinde olduğu “Pazar Caddesi’ ile güneyinde bu yola paralel ve Eski Cami ile Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi’nin önünde, kıyıda açılan cadde (şimdiki Uray Caddesi) hızla gelişti ve genişledi. Tüccar Hanı (sonra Azak Hanı) ve Taş Han kuruldu.
Bu yıllarda Lübnan’daki Dürzi-Marûni mezhep çatışmasından kaçan bazı Maruni aileler Mersin’e göç etmişlerdir. Arap Ortodokslar, Maruni Katolikler, Gregoryenler, Museviler, Suriye, Lübnan ve Mısır’dan; Rum Ortodokslar adalardan, Kıbrıs’tan ve Niğde çevresinden gelip yerleştiler.
Mersin’de “Muhacirun Komisyonu” kuruldu. 1888 yılında Mersin’de Liva teşkilatının kurulmasından sonra bu komisyon genişletildi ve yetkisi arttırıldı. 1899 yılında Girit’ten göç eden Türkleri yerleştirmek üzere hükümet tarafından elli ev ve bir cami yaptırılarak İhsaniye Mahallesi kurulmasında bu komisyonun çalışmaları dikkati çekmektedir.
Nadir ailesi Mersin’e ilk gelenlerdendir. Dimitri ve Tannus Nadir kardeşler, kereste sevkiyatı için 1861 yılında Beyrut’tan geldikleri Mersin’de büyük arazi sahibi olmuşlardır. Beyrut’ta oturan Sorsuk ailesi için de büyük arazi alıvermişlerdir. Mavromati ailesi de çok geniş araziye sahip olmuştur. Aynı yıllarda Nakkaş, Nacar, Budros, Barbur, Şaşati aileleri de Mersin’de zenginleşmiş, emlak sahibi olmuşlardır.… (3)
Yine bu yıllarda Arap kökenli Sıdalı, Gürani, Seydavi, Hallaç, Hamudi, Çulfa aileleri de Mersin’de iş hayatını ele geçirmiş ve zengin olmuşlardır.
Libya’dan gelip yerleşenler arasında Abdullah Mağribi adında hayırsever bir zat, Mesudiye Mahallesi’ndeki Mağribi (Mığribi şeklinde söyleniyor) camisini yaptırmıştır.
1870’lerde Fırka-i İslahiye’nin (Çukurova’nın dağlık kesimindeki ayaklanma ve eşkiyalık hareketlerini bastırmak, konar-göçer aşiretleri yerleştirerek Osmanlı yönetiminde toplamak amacıyla 1865’te kurulan özel askeri birlik) çalışmalarıyla yörede düzenli tarım yapılması için Çerkezler ve Yörükler iskana zorlandılar; devletin gösterdiği bölgelere yerleştirildiler. (4) önce sahilde yerleştirilen Çerkezler, kavurucu sıcaklar yüzünden yüksek kesimlere gönderilmelerini istemişlerdir. Sadiye Köyü bu amaçla kurulmuştur.
Mersin’e gelişme yıllarında yerleşen ailelerden biri de “Müftüzadeler”dir. Mevlana Hazretleri ailesi ile birlikte Horasan’dan göç ederek önce Silifke köylerinde daha sonra Tarsus’ta yerleşen ailenin bir bölümü Çavak ve Çopurlu köylerinde kurdukları medreselerde öğrenciler yetiştirmişlerdir. (Bu köylerde mezarları vardır) Mersin’in giderek büyüdüğü yıllarda medrese ve imamlık hizmetlerini görmek üzere Mersin’e davet edilen “Müftüzadeler” Efrenk Deresi’nin doğusunda yerleşmişlerdi. Hemen kurulan medresede eğitim verilmeye başlanmıştır. (Caminin bir bölümünü oluşturan tarihi medrese binası, birkaç yıl önce sorumsuzluk ve saygısızlık sonucu yıktırılmıştır.) Önceleri “Medrese Mahallesi” denilen mahalle, o yıllarda yapılan Müftü Camisi ve Müftü Köprüsü dolayısıyla Müftü Mahallesi olarak tanınmıştır. (Daha sonra Hamidiye, şimdi bir bölümü Turgutreis Mahallesi) istasyondan başlayan ve Gümrük Meydanı, Silifke Caddesi’nden geçen, Müftü Camisi önünde kavis çizerek istasyona uzanan dar demiryolu ve dere üzerine yapılan (önce tek, sonra üç gözlü) taş köprü nedeniyle mahalle önem kazanmış ve gelişmiştir.
Ermeniler, Mersin’in kuruluş yıllarından beri azımsanmayacak sayıda olmuştur. 1877’de 1 506 (Mersin nüfusu 26.203’tür). 1890’da 860 (Vital Cuinet’e göre) Ermeni vardır. Esnaflık ve sanatkârlık yapanların yanında İdare Meclisi, Belediye Meclisi üyelikleri, çeşitli devlet memur ve amirliklerinde bulunanlar olmuştur. İşgal yıllarında Müslüman yerli halka kötü muamele yapan ve kötü işlere karışan Ermeni nüfusu giderek azalmıştır.
Balkan Savaşında baskı ve zulüme dayanamayan Müslüman Bulgarlar ve Arnavutlardan bazıları gemilerle Anadolu’ya, Suriye’ye, Lübnan’a ve Mısır’a kaçabilmişlerdir. Dedeağaç, Burgaz gibi liman kentlerinde toplananlar günlerce aç, susuz, perişan bekleşmişlerdir. Mısır Hidivinin özel vapuru “El Mahruse” ile Kavala’dan İstanbul’a getirilenlerin bir bölümü Hidiviyye Kumpanyasının Saidiye vapuru ile İskenderiye’ye götürülmek üzere Mersin’e getirildiler. Selanik limanından gemilerle birçok göçmen Akdeniz limanlarına, bu arada Mersin’e taşındı. 1913 yılında İzmir’de yığılma olduğu gerekçesiyle göçmenlerin bir bölümü Mersin’e nakledildi.
Balkan harbi göçmenleri için Mersinde evler inşa edilmiştir. (İkdam. 11. Kanunevvel. 1913) (5) Mersin’de toplanan ve buradan sevkedilen göçmenlerden bir bölümü Mersin’de kalarak yerleşmişlerdir.
işgal sırasında İngiliz ve Fransız birliklerinde bulunan Hintli, Tunuslu, Cezayirli Müslüman sömürge askerlerinden bazıları Mersin’de kalmış, burada evlenerek yerleşmişlerdir.
Kurtuluştan sonra Lozan Muahedesi ile kararlaştırılan “mübadele” uygulaması sırasında Yunanistan ve Adalardan Anadolu’ya taşınanlardan büyük bölümü 1924 yılı Nisan-Ağustos aylarında vapurlarla Mersin’e getirilmişler, dağıtım buradan yapılmıştır. Bu amaçla Mersin’de Kızılay tarafından 50 yataklı hastane kurulmuştur.
Bu konuda bulabildiğimiz ayrıntılar şöyledir:
Siroz’dan 20.000 tütüncü, 5.000 bağcı, zeytinci, 15.000 çifçi Adana ve çevresine,
Preveze ve Yanya’dan 15.000 tütüncü 40.000 çoğu zeytinci çiftçi Silifke ve Antalya’ya
Midilli, Girit, Rodos ve öteki adalardan 30.000 çiftçi, 20.000 bağcı, Mersin, Ayvalık Edremit’e getirilmişlerdir.
Bunlardan, Kılgışlı’dan 400 kişi Teşvikiye vapuruyla, Karçova’dan 2.500 kişi Ankara vapuruyla, Vudine, Ustruva’dan 5716 kişi Sürat ve Akdeniz vapurlarıyla, Kesriye, Tırhala, Kozan’a, Dudullu’dan toplam 11.936 kişi İstanbul Türkiye, Trabzon, Teşvikiye ve Dumlupınar vapurlarıyla Mersin’e getirilmişlerdir.
Suriye’den göçeden Palamut ailesinin yerleştiği Palamut Mahallesi son yıllarda (küçük sanayi yerleriyle) Siteler Mahallesi olmuştur.
1925 yılında Doğu illerinde yaşanan ayaklanmalar sırasında devlet tarafından yeri değiştirilen ailelerden bir bölümü Mersin ve köylerine yerleştirilmişlerdir.
İskenderun ve Antakya’da Fransız yönetiminden hoşnut olmayanlar Mersin’e kaçıp yerleşmişler ve 1936 yılında “Hatay Egemenlik Cemiyeti’nin Mersin şubesini açmışlardır. (Umumi Katibi Ömer Türkmennelli’dir)
Aralık 1939’daki Erzincan depremi felaketzedelerinin bir bölümüne Mersin Valiliği de kucak açmıştır. 94 erkek, 101 kadın, 76 erkek ve 100 kız çocuğu olmak üzere toplam 371 felaketzede Mersin’e getirilmiş, Mili Yardım Komitesi tarafından kiralanan 42 ev ve daireye yerleştirilmişlerdir. Yardımsever Mersinlilerin sıcak ilgisiyle ihtiyaçlarını karşılayan Erzincanlıların hepsi Mersin’de yerleşmişlerdin 1966 Varto depremi felaketzedelerinden bir bölümü de Mersin’e getirilerek yerleştirilmişlerdir.
1941 yılında Almanların Balkanlara inmesi üzerine Mersin’de bulunan 23. Alay Trakya cephesine sevkedildi. Heybeliada’daki Deniz Harp Okulu Mersinle nakledildi. Subay Okulu Kışlaya, Assubay okulu İngiliz Fabrikası’na yerleştirildi. 1946 yılına kadar Mersin’de kalan Deniz Harp Okulu’nun öğrenci ve öğretmen bahriyelilerinden,Mersin sosyal yaşantısı çok etkilenmiştir.
Yine 1941 yılında Almanların Polonya’yı işgali üzerine eşleri cephede savaşan bir kısım Polonyalı kadın ve birkaç yaşlı erkek Mersin’e getirilmiştir. Latin Kilisesi’nde misafir edilen ve İngiliz Konsolosluğu’ndan aldıkları para ile geçinen Polonyalıların Mersinlilerle ilişkileri çok sınırlı olmuştur. Aslı Polonya’da bulunan “Siyah Meryem” heykelinin örneğini yapan misafir kaldıkları Kiliseye hatıra olarak bırakan Polonyalılar, daha sonra ülkelerine dönmüşlerdir.
Almanların Yunanistan’ ı işgali sırasında bir grup Yunanlı gemiyle Mersinle iltica etmişlerdir. Başka devletlerin desteği olmadığı için zaten ekonomik sıkıntı içindeki Mersinlilerin yardımları yeterli olmamış ve bir süre sonra ayrılmışlardır.
1951 yılında Bulgaristan’dan gelen ve çeşitli illere yerleştirilen göçmenlerden Mersin’e getirilenler için bir mahalle oluşturulmuştur. Göçmen mahallesi olarak bilinen şimdiki Barboros Mahallesi böylece kurulmuştur.
İçel illeri ve köylerinden olduğu kadar çevre il ve ilçelerden Mersinle çok çeşitli nedenlerle göçler olmuştur. Mersinli olarak iş hayatında yerini aldıkları halde son yıllarda “Dayanışma ve Kültür Dernekleri” kurarak “hemşehrilik” yakınlaşmasına ağırlık vermeleri dikkati çekmektedir. Bu gruplardan en kalabalık olanı GülnarlıIar’dır. Hemen her devlet dairesinde ve belediyelerde birkaç Gülnarlı vardır.
Anadolu’dan gelip yerleşenler arasında (XIX. yüzyılın sonlarında) çerçilik yaparak köyleri dolaşan ve Efrenk (Arslanköy) köyünde yerleşen Darendelileri belirtmek gerekir. Yakın yıllarda Mersin’de yerleşen, akraba ve yakınlarını da getirterek sayıları çoğalan Darendeliler ticaretle uğraşmaktadırlar.
Özellikle son kırk yıl içerisinde Çukurova Sanayi (1944), Mersin Limanı (1961), Ataş Anadolu Rafinerisi (1962), Akdeniz Gübre (1972), Anadolu Cam Sanayii (1973), Soda (1973), Kromsan (1984), vb. fabrikaların kurulması ve Mersin Serbest Bölgesi’nin kurulması (1985), ekonomik etkinliklerin hızla gelişmesini sağlamış, kent nüfusu 1990 yılı sayımında yarım milyona yaklaşmıştır.
Turizm etkinliklerinin artması, yeni iş alanlarının kurulması, site ve toplu konut inşaatına girişilmesi, Güneykent yerleşim alanının kurulması nedeniyle gereken iş gücünü sağlamak için Karadeniz illerinden ve son yıllarda Güneydoğu Anadolu’dan yoğun göçler olmuştur.
1960’lı yılların sonunda hızlanan “inşaat sektörü” Karadenizli Müteahhitleri cezbetmiştir. Bu dönemde çoğu kalitesiz ve zevksiz apartmanlar, hemşehrisi olmaktan başka hiç bir özelliği olmayan ve inşaat ustalığını, işçiliğini burada öğrenen Karadenizlilerin ucuz işgücüyle dikilmiştir. Bu işçilerin birçoğu sonraki yıllarda “müteahhitliğe” geçerek köyünde kalmış tüm yakınlarını da Mersin’i çekip getirmişlerdir.
Bu arada fırın ve pastane sektörü de Karadenizli girişimcilerin sayesinde Mersin’de, Karadenizli nufusu (ve nüfusunu) hızla katlamıştır…
(1) Mutlu, Fikri. İçel, sayı : 30 1940
(2) Zeki Teoman. “İçel Mektubu” Mersin 1952,s.7
(3) Develi, Şinasi. “Dünden Bugüne Mersin (1839-1990)” 1991, s.56
(4) Kırım Savaşından sonra Kafkaslara boyun eğdirme çabasını yoğunlaştıran Ruslar, Çerkez lideri Şamil’in yenilgisinden sonra (1859) Çerkezlere ya Rusya’nın içlerine göç ya da Osmanlı Devleti’ne sığınma seçeneği tanınmıştır. 1863-1886 yılları arasında Trabzon ve Samsun limanlarından 300.000 – 1.000.000 Çerkez giriş yapmıştır. 5 Ocak 1860’da kurulan “Muhacirin Komisyonu” yerleştirmeyi sağlamıştır. (Devamı var)
(5) Halaçoğlu, Ahmet. “Balkan Harbi Sırasında Rumeliden Türk Göçleri (192-1913)” TTK Basımevi Ankara 1994 s.55
İÇEL SANAT KULÜBÜ Bülteni Haziran 1997 – 59. Sayısından alınmıştır.
BAKINIZ AYNI KONUDAKİ DİĞER YAZILAR
Mersine Arap Ailelerin Göçlerini okumak için bu satırı tıklayınız…………….
Mersine 1730-1930 yıllsarı arasında göçen aileler için bu satırı tıklayınız…..
Şurup Tadında Mersinliler -Cennet’te Deniz Var Mı ? (tıklayınız)……….