Ölünün başucunda ve cenaze çıktıktan sonra ölü evinde kadınlar tarafından irticalen ve ezgiyle söylenen ağıtlara YAKIM deniyor .
Denilebilir ki YAKlM, geçmişi en uzun bir şifahi halk edebiyatı ürünüdür.
Çünkü ağıt ve destan söyleme geleneğinin, insanlığın varoluşu ile başladığını söylemek mümkün. Bu geçmişi belirleyecek belgelerin bulunmaması geleneğin geriye uzandığın kanaatini ortadan kaldırmaz.
YAKIM’ın özelliklerinin birisi kadınlar tarafından üretilmiş olması. Bir başka özelliği ise yapısı itibari ile MANİ ile benzerlikleri.
Mani’lerin daha çok kadınlar tarafından söylendiği, kadınlar arasında yaygın geleneğe sahip olduğu düşünülürse, bu benzerlik her iki özellikle bütünleşiyor.
Yakım’lar da tıpkı manilerde olduğu gibi (aaba) şeklinde dizelenmiş, bağımsız dörtlüklerden ibarettir.
Tıpkı Mani’ler gibi irticalen söylenir.
Mani’de yaşama sevinci, Yakım’da ise ölüm acısı işlenir. Ölüm gerçeğiyle bağlantılı olduğu için Yakım’da duygu yoğunluğu yüksektir. Büyük bir ifade gücü sergilenir, bir dörtlükte ölümün bütün detaylarının, ölenin kimliğinin, geride kimleri ve ne gibi acılı tablolar bıraktığını yakalamak mümkündür. Ölüm olayının geride bıraktığı boşluğun büyüklüğüne, acının yaygınlığına göre Yakım’ın günlerce, haftalarca ürediği görülür. Zira ziyarete gelen her yakın, arkadaş veya dostun gelişi, dertleri depreştirir ve Yakım, başlangıçta ölüye seslenirken, bu defa gelen dostlara seslenir, müşterek anılardan esintiler estirilir.
Yakım’ın en eski geleneklerinden biri olduğunu ile beraber, zamanın eskitip tüketemediği, ortadan kaldıramayacağını da söylemek mümkün. Çünkü insanoğlu ölüm gerçeğiyle birlikte yaşıyor.
Her ölüm, bulunması mümkün olmayan kayıp özelliği ile insanlara acıyı, üzüntüyü, Çaresizliği tattırmaya devam edecektir. Her ölünün ardından göz yaşları dökülecek, hıçkırıklar yankılanacaktır. Dolayısıyla bu çaresizliğin, bu acının ifadesi olan belki de tek teselli sayılabilecek Yakım geleneği de sürüp gidecektir. Ne var ki, geçmişi bu kadar eski geleceği de sonsuz gibi görünen. Yakım geleneğinin ürünleri toplanması, derlenmesi çok güç folklor değerleri arasındadır. Zira, feryat, figanının ayyuka çıktığı, sadece acıların dile getirildiği bir ortamda kalem, kağıt alıp not tutmak, ses kaydı yapmak mümkün değildir. Onun için Yakım derlenmesinde tek kaynak daima ikinci ağızdır. Belleği güçlü kadınların dağarcığında ne kalmışsa onunla yetinmek zorundasınız. Bu sebeple olsa gerek, yayınların folklar derleme, ve araştırmalarında Yakım geleneğine değinilir, ancak ürünlerinden örnekler pek sergilenmez. Dikkat edilirse yazılı metne geçirilenler daha çok destani nitelikteki yazılardır…..
Aşağıdan gelen Acem sucusu
Yukarıdan gelen gelin bacısı
Kınamayın a komşular
Dayanalmaz derdimiş gardaş acısı
Altından daşlar batar
Üstünde otlar biter
İlan çayan vatan dutar
Gittiğin yer kuzum
Ağaçların açımında
Yaylaların göçümünde
Goyun guzu seçiminde
Nerelere gittin bacım
Göçüm ayrı çektim bacım
Gökte yıldız sayılır mı
Çiğ yumurta soyulur mu
Babaevine doyulur mu
Nerelere gittin bacım
Göçüm ayrı çektim bacım
Asvabından iplik çekin
Mor mendilden kefen dikin
Gül bacımı öldürmüşler
Düşmanlara gama sokun
Açıverin bordamızı
Çığrıverin ardımızı
Bölüşelim derdimizi
Nere gidem gara guzum
Belikleri tutam tutam
Utan gara toprak utan
Mezarlıkta iki yatan
Biri bacım biri anam
Dolma galemi elinde
Gara kemeri belinde
Buna canlar dayanır mı
Söylen yanıma gelinde
Baharın geldi yazı
Gaynar çeşmenin gözü
Dokanır illerin sözü
Nazlı bacım datlı bacım
Dalgıç gelsin daldıralım
Yüzgeç gelsin yüzdürelim
Gelinimi bulduralım
Babasına bildirelim
Çifte kapının gelini
Gider salını salını
Koşun durman a komşular
Varıp bir sorun halını
Evimizin önü pambuk
Yük altında ala sandık
Guzum biribirimize
Ne doyduk ne osandık
Gusgan köyünün özünde
Kan galmamış benizinde
Tek gırması omuzunda
Nere gittin gardaşcağzım
Gün doğdu da ucadan
Şavkı vurdu bacadan
Anam uykusuz muydun
Uyanmadın dün geceden
Gaynasında gara gazan gaynasın
Gazanın ağzına gaymak bağlasın
Dün varıdın bugün yoksun a guzum
Sen gidince beni kimler eğlesin
Her bayıra ev diktin
Her yakaya bağ diktin
Hepisini koyup gittin
Kimlere koydun a guzum
Koca suyun akıntısı
Kenarının yıkıntısı
Ben gülümü gelin ettim
Yok kimseye okuntusu
Garlı dağlar garsız olmaz
İledinler pürsüz olmaz
Nere giden güzel guzum
Guzuların sensiz olmaz
Garayımış yazımız
Gayıp oldu gızımız
Ne diyeyim felek sana
Çıkmaz içimden sızımız
Mezarlıklar derin olur
Deştik sıra serin olur
Nere giden görpe guzum
Ora giden gelin mi olur
Mezarlığın bucağında
Mumlar yanar ocağında
Nere giden görpe guzum
Al kundağın bucağında
Mektup yazdım illerine
Haber saldım güllerine
Nazlı bacım datlı bacım
Gurban olam yollarına
Susuz derelerde gavak biter mi
Oğlansız evlerde duman tüter mi
Hepiciği evlat amma
Gız oğlanın yerini dutar mı
Şafak yeri sökmeden
Al horozlar ötmeden
Neden haber vermediniz
Bacım yükünü dutmadan
Şu derenin akıntısı
Kengerenin söküntüsü
Sanada mı geldi a bacım
Gelin bacımın okuntusu
Ocağına çalı basmış
Gapısına kilit asmış
Anacığını goyup da
Gelin kız nerelere gaçmış
Ufacık çağılın ilanı
Akar bulanı bulanı
Bacıma ölmüş dediler
Zahir dillerin yalanı
Yağmur yağar direk direk
Gar atılır kürek kürek
Döngel gayrı benim gözüm
Galmadı eridi yürek
Yüksek kaldırın salını
Gitsin görünü görünü
Ölenini sorarsanız
Goca çobanın gelini
Yükseğinde kekik biter
Engininde keklik öter
Ben gülümü yitirdim de
Yüreğimde diken biter
Yüksek evi ak sıvalı
Çelengisi kuş yuvalı
İşlediği bohçasının
Kenarları al boyalı
Üstünde ot bitecek
Altında taşlar batacak
Feleğin vurduğu bıçak
Ele yalan bize gerçek
*Bu yazı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ” Kasım 1994 – 36. Sayısından alınmıştır.