Aşağıdakiler, Dr. Kemal Çelik tarafından yayına hazırlanıp, İçel Sanat Kulübü Yayınlarından biri olarak basılan, 2002 yılında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı armağanı olarak ücretsiz olarak dağıtılan “TARİH DOSYASI- Mülazım-ı Evvel Osman Muzaffer Efendi’nin Anıları” kitabından alınmıştır. Kitabın ilk sayfalarında Osman Muzaffer Koçaşoğlu hakkında verilen bilgiler aşağıda sunulmuş olup sonraki sayfalarda yer alan; O.M.KOÇAŞOĞLU nun KURTULUŞ SAVAŞI na ilişkin anıları için BU SATIRI TIKLAYINIZ.
BİR KUVA-VI MİLLİYECİ’NİN HATIRA DEFTERİ
Dr. Kemal Çelik*
A- Defterin Yazarı ve Hatırat Hakkında:
1- Defterin Yazarı Osman Muzaffer Koçaşoğlu (1):
Osman Bey, 1889 (2) (H. 1305)’da Mersin’in Kerimler Köyü’nde doğdu. Ortaasya’dan
Anadolu’ya göçen Koçaş Kabilesi Türkmenleri (Yörükleri)’nden Hacı Hüseyin’in oğludur. Annesinin adı Elife’dir. Konya çevresine yerleşen bu kabile mensuplarından bazıları, bir takım hastalık ve ölüm olayları nedeniyle batıya ve kuzeye, bir kısmı da güneye gelerek Mersin’in Kerimler Köyü’ne yerleşmişlerdir. Burada yine hayvancılıkla (Yörük olarak) hayatını sürdüren Hacı Hüseyin Ağa, Kerimler Köyü Muhtarı olmuştu. Zamanının uygar şahsiyetlerinden biri olan Hacı Hüseyin üç çocuk sahibi idi. Küçük çocuğu ve tek erkek evladı olan Osman’ı okutmaya karar vererek Mersin’e yerleştirmişti. Osman, Toros eteklerindeki köyünden ağır şartlar içinde, ayağında çarıkla başladığı ilk ve orta öğrenimini, geniş imkânlara sahip arkadaşlarına rağmen, onlara göre daha büyük başarıyla tamamladı. Yaşanan zorluklara rağmen, babası tarafından Adana Öğretmen Okuluna kaydettirildi. Osman, burada da başarı gösterdi ve 1910’da (3) öğretmen olarak mezun oldu. Hacı Hüseyin, oğlunu o dönemin ileri gelen ve saygı gören ağası Keloğlu Beyi Derviş Ağa’nın kızı (Hacı Yakup Ağa’nın torunu) Cennet Hanımla evlendirdi.
O güne kadar hayatı zorlu mücadelelerle geçen bu köy çocuğu, bu defa memleketin içinde bulunduğu zor şartlarda, öğretmen olarak ilk görevini Adana’nın Kadirli ilçesi ilkokulu başöğretmeni olarak yaptı ve burada iyi bir çevre edindi. İki yıl sonra Mersin Bahçe Mahallesi Başöğretmenliğine atandı. Birinci Dünya Savaşı başladığında ülke daha büyük sorunlar karşısında idi. 7 Şubat 1914’te (4) İstanbul Yedeksubay Talimgâhına sevk edildi. Eğitimini tamamlayınca, bir süre Kartal Depo Alayında görev yaptı. Daha sonra 49. Alay, 139. Tümen, 2. Tabur, 5. Bölük Komutanlığına atanarak, Kafkas Cephesine gönderildi. 1 Ocak 1915’de asteğmenliğe, 28 Temmuz 1916’da teğmenliğe terfi ettirildi (5).
1 Haziran 1917’de İstanbul’a sevk edilen ve oradan da Manisa’ya gönderilen Osman, 21. Kolordu, 37. Tümen, 175. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Komutanı olarak Muğla, Milas, Söke, Nazilli, Bozdoğan, Çine, Aydın ve Koçarlı taraflarında eşkiya takibiyle görevlendirildi. Milas’ta Kara Hüseyin, Bozdoğan’da Koca Mustafa Çeteleri ile birçok çatışmaya girişti. Kara Hüseyin Çetesi’nin cezalandırılması (tenkili) ve yok edilmesinde (imhasında) başarı gösterdi. 1 Aralık 1919’da Balıkesir-Susurluk çevresindeki asilerin cezalandırılması için görevlendirildi. Balıkesir Merkez Komutanı olarak görev yaptı. Susurluk’ta, Padişah tarafından eşkiya tenkiline memur edilen Ahmet Anzavur ile tanıştı (6). Bunu takiben terhis edilerek Mersin’e geldi.
Mondros Mütarekesi’nden sonra, Fransızların Adana ve Mersin çevresini işgali
günlerinde sırtında ve ayağındaki kurşun yaralarıyla Mersin’e döndüğünde, Fransızlar yanında Ermeni zulmü ve katliamı ile de karşılaştı. Şahit olduğu ilk olay, yayladan gelen genç bir karı-kocayı Çavuşlu Köyünde (7) yakalayan 17 kişilik hain Ermeni çetecinin, kocayı ağaca bağlayarak gözleri önünde kadına tecavüz etmesiydi. İşte o gün, Osman, silahını omuzuna takarak Mersin ve çevresinin düşmandan nasıl temizleneceği konusunda kafa yormaya başlamıştı. Fransız ve Ermeni zulmü gün geçtikçe artıyor, topuyla tüfeğiyle Türk insanına korku ve endişe veriyordu. O dönemde herkes kendince bir kurtuluş düşüncesi, bir arayış içine girmiş, ülke genelinde olduğu gibi Mersin’de de Amerikan, İngiliz veya Fransız mandasına girme fikirleri ileri sürülmeye başlanmıştı. Mustafa Kemal Paşa’dan ilham almış olan Osman ise, buna karşı çıktı. O günkü karamsar tablo içinde çevresindeki bazı kimseleri etrafında toplanmaya çağırdı. Çevrede az tanınan, dağ köylerinden birinin muhtarının oğlu idi. Buna karşılık, eşi Cennet Hanım memleketin ağasının torunu ve Kaymakam Hacı Bey’in yeğeni idi. Buradan aldığı destekle bazı güçlükleri yenmeyi başardı. Yakın köylerin ileri gelenleriyle de görüştü. İlk girişiminden itibaren halkın katılımını sağlamak konusunda büyük güçlükler çekti. Özellikle, Fransızların baskısı altında bulunan kimseler başarılı olunacağına inanmıyorlardı. Yeni katılımlar ve destek sağlamak için, sahil ve dağ kesimindeki köylerin sözü geçen, ileri gelen kimselerini bir toplantıya çağırdı. Bu arada, müfrezesinde bulunan Evci (8) Köylü bir ere talimat verdi. Toplantıya katılanlara içinde bulunulan durumun kötülüğünü ve sorunları anlatarak destek istedi. O sırada, talimat verdiği eri çağırarak sordu:
“—Süvariler hazır mı?” Cevap:
“—Evet efendim, çıktılar”
“—Piyadelerin durumu nedir?” Cevap:
“—Onlar da tamamen hazır”
“—Peki, yiyecek, içecek durumu ne merkezde?” Cevap:
“—Köylüler gerekli bütün yiyeceği depoladılar, her şey hazır” diyen er, selam verdi ve çıktı.
Bunun üzerine, birbirinin yüzüne bakan toplantıdakiler:
“—Osman Bey, bundan böyle biz de sizinle beraber olacağız, savaşacağız” sözünü
verdiler. O sırada Osman Muzaffer Bey’in bir atı ve bir de eri vardı.
Bunu takiben, değişik yerlerde bazı genç yedeksubay ve erler çeşitli müfrezeler kurmaya başlamışlardı. Osman Muzaffer de, kendisine inananlar yanında, kendileri de gelecekten endişe duyan bazı kimselerle 219 kişilik bir müfreze kurmayı ve Alsancak adını verdiği bu müfrezenin komutanı olmayı başardı. Adana’ya Müretteb Bir Nolu Fedai Müfrezesine bağlı olarak Güzeloluk (Keloluk) Beldesi üzerinden Arslanköy Beldesi’ne gelen Yedeksubay Kozanlı Mustafa Nail ile bağlantı kurdu ve Erçel Köyü’nde (10) buluşup görüştü. Kerimler Köyü’nde, Mustafa Nail ile Fransızlara karşı çıkmak konusunda anlaştı. Başnalar Savaşı’ndan sonra, Belenkeşlik Köyü’nde (11) karargâh kurarak, Alsancak Müfrezesi ile Mersin-Tarsus Cephesi’nde gerçekleşen harekât ve savaşların hepsine katıldı. Bu harekât ve mücadelelerde başarılı olarak herkesin takdirini kazandı. Osman Bey’e, Büyük Ziyarettepe (Eshab-ı Kehf) ve diğer savaşlarda gösterdiği büyük başarılar nedeniyle, Muzaffer adı da verildi ve Osman Muzaffer adıyla anılmaya başlandı. Ayrıca; Büyük Ziyarettepe Savaşı’nda yaralandığında, öldüğü haberi gelince, o sırada dünyaya gelen oğluna da hatırasından ötürü Muzaffer adı verilmişti. Sonraları, Ayhan adındaki ikinci, erkek çocuğu ile Elife İclal ve Necla adlarında iki kız çocuğu daha olmuştur. Osman Muzaffer Bey, yapılan mücadeleler sırasında ele geçirilen ganimetleri şahsına mal etmemiş, müfreze erleri arasında paylaştırmış, onların daha başarılı mücadele etmesine çalışmıştı. Evlatlarına bıraktığı malları ve maddi serveti daha sonra kendi çabası ve alın teriyle kazanmıştır.
Osman Muzaffer Bey, 1 Mart 1921 (1337) de üsteğmenliğe terfi ettirildi. Kuva-yı Milliyeden Düzenli Orduya geçiş ve Mersin yöresinde Fransızlara karşı kazanılan başarıları takiben, ayağındaki kurşun yarasından ötürü kangren olmak tehlikesi geçirmesine rağmen,5 Eylül 1921 (1337)’de Cevdet Bey Müfrezesiyle Garp Cephesinde görevlendirilen Osman Muzaffer KOÇAŞOĞLU, trene binerek hemen Pozantı’ya hareket etti. Burada, doktor tarafından, cepheye gidemeyeceği, hastahaneye kaldırılıp ameliyat edilmesi gerektiği söylenince, sağlam bir cımbız bulunmasını rica ederek, bu cımbızla kurşunu çıkarıp, Garp Cephesi’ne hareket etti. Afyon-Çal taraflarındaki savaşlara katıldı. Cevdet Bey Müfrezesinin 14. Tümene katılmasını takiben, 26. Alay, 1. Tabur. 2. Bölük Komutanı olarak Büyük Taarruz’da savaştı. Kılıçarslan Beli’nde üç yerinden yaralandı ve Afyon Hastahanesi’nde tedavi edildi. Zaferden sonra birliği ile Ayvacık, Ezine çevresinde görevlendirildikten sonra, terhis edilerek memleketi Mersin’e döndü. (12)
Savaş sonrasında, mesleği olan öğretmenliğe dönen Osman Muzaffer Bey, İçel’in Karaduvar Köyü öğretmenliğine atanmasını istemiş, bu isteği yerine getirilmişti. Bu köyde yıllarca çalışıp okuma-yazma öğretti. Sosyal bakımdan gerek Karaduvar ve gerekse yakın köyler halkıyla kaynaşarak, yakın dostluklar kurdu. Şeyh Sait isyanı nedeniyle ilan edilen Kısmı Seferberlik sırasında, Adana Tren istasyonu Komutan Yardımcılığı ve Fevzipaşa istasyonu Sevk Memurluğu görevlerinde bulundu.(13)
Şeyh Sait isyanı bastırılınca yeniden öğretmenliğe döndü. Bekirde Köyü’ne atandı ve öğretmenlik mesleğini sürdürdü. Yıllar sonra, çok partili siyasi hayata geçilmiş ve Demokrat Parti kurulmuştu. 1946 seçimleri öncesinde, Demokrat Partililerin Bekirde’ye yakın Yalınayak Köyündeki propaganda konuşmaları sırasında ortaya çıkan bir köylü kadını:
“Her şey iyi ama nerede bu memleketi kurtaranlar?”, dedi.
Partililer “kimi soruyorsun” deyince. “Nerede Osman Muzaffer”, dedi.
Bunun üzerine, Demokrat Partililer, Osman Muzaffer’i ziyaret ederek:
“Seni partimizden milletvekili adayı gösterelim” teklifinde bulundular. Fakat:
“Ben bu memleketin sınırlarını kendi kanıyla çizenlerdenim. Cumhuriyet Halk Partisini ve ilkelerini ölünceye kadar savunacağım. Eğer partimde bir takım yanlışlıklar varsa bunların düzeltilmesine çalışacağım” cevabını aldılar.
Cumhuriyet Halk Partisinin en çalkantılı ve kötü günlerinde 1946’da İl Genel Meclisi Üyeliğine seçildi ve çalışmalarında parti politikalarını destekledi. Daha sonra, Bekirde Köyü’nde çiftçilikle uğraştı. Ayrıca; Mersin Kuva-yı Milliye Mücahit ve Gazileri Cemiyeti ikinci Başkanı olarak görev yaptı. Dürüstlükten ve memleket hizmeti ile sevgisinden ayrılmadı.(14)
Özel hayatında, yerine göre çok müşfik ve sevgi dolu bir insan olmakla birlikte; belli bir çizgiyi koruyan, verdiği kararları kesinlikle sonuca ulaştıran biri idi. Aile hayatında, eşine ve çocuklarına dünyanın en uygar insanının tanıyabileceği haklar tanır, aile içinde ve dışında eğitimin işkence ve dayakla gerçekleşmeyeceğini düşünürdü. Her güzel duygunun ve barışçı anlayışın eğitimle gerçekleşeceği ne inanırdı. Aile içinde, eşine çok büyük değer verirdi. Evdeki kararlarda asıl söz sahibi Cennet Hanım idi. Genç kızlığından beri çevresinde açık kalpliliği ve cömertliği ile tanınan ve sevilen Cennet Hanım, iyi bir yönetici olarak da bilinir, “Cennet Ağa” adıyla anılırdı. Mutluluk içinde geçen bu evlilik yıllarından sonra, Cennet Hanım’ın vefatı üzerine, Osman Muzaffer Bey hayatının kalan yıllarını, küçük oğlu Ayhan ve gelini Refika’nın evinde geçirdi. Bu süre içinde, gelini Refika, O’na çok güzel baktı. Evdeki bütün programı O’nun isteğine göre ve uygun şekilde düzenledi. Geriye kalan günlerinde hak ettiği hayatı yaşamasını sağlamaya çalıştı. Çocukları ve torunlarından olduğu kadar, çevresindeki insanlardan da sevgi ve saygı gördü. 21 Eylül 1983 Çarşamba günü saat 19.05’te, 94 yaşında hafızasını kaybetmeden, Mersin’in Bekirde Köyünde vefat eden Osman Muzaffer Beyin naa’şı başında, Ankara’nın emriyle, askerler tarafından nöbet tutuldu. Ertesi gün, Bekirde Köyündeki cenaze namazından sonra, Mersin’e getirildi ve Mersin halkı tarafından Ulu cami’de ikinci kez kılınan cenaze namazından sonra, askeri törenle Bekirde Köyünde defnedildi.(15)
Burada sorgulamamız gereken bir konu, Osman Muzaffer KOÇAŞOĞLU ve benzeri insanlara, yaşadıkları süre içinde gereken değerin verilip, verilmediğidir. Gerçeği belirtmek gerekirse, yaşarken, bu insanların hep yaşayacaklarmış gibi düşünüldüğü, onlara ve hatıralarına fazla değer verilmediğidir. Bunun gibi, 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra kapatılan Mersin Kuva-yı Milliye Cemiyetindeki hatıra, bilgi ve belgeler de çeşitli şekillerde yok edildi. Bu kahramanların adları ve resimleri bir bakıma unutturuldu. Bu üzücü vefasızlığa dayanamayan Osman Muzaffer Beyin büyük kızı İclal TAN Hanım, Kültür Bakanlığına yazarak, uzun süre uğraş verdikten sonra Atatürk Müzesi’ni kurdurmayı başardı. Kuva-yı Milliye kahramanlarının hatıralarını burada toplayarak, onlara layık oldukları değerin verilmesini sağlamaya çalıştı. İclal TAN; bu gayretlerini sürdürüp, vatandaşlardan destek almayı beklerken: -“Sen mi kurtaracaksın bu memleketi. İşleri sen mi düzelteceksin? Yeter şimdiye kadar çalıştığın” gibi ümit kırıcı sözlerle karşılaştı hep. Ama yılmadı ve düşüncesini gerçekleştirmeyi başardı. Bu bakımdan kısmen de olsa mutludur.
Kurtuluş Savaşı’ndaki hizmetlerinden dolayı, Mustafa Kemal imzası ile, Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti tarafından takdirname almaya hak kazanan Osman Muzaffer Bey, Birinci Dünya Savaşında da bir Savaş (Başarı) Madalyası, bir Alman Savaş Madalyası ve bir de Avusturya Savaş Madalyası almıştı. Son olarak istiklal Madalyası almaya da hak kazandı.(16)O.M.KOÇAŞOĞLU nun KURTULUŞ SAVAŞI na ilişkin anıları için BU SATIRI TIKLAYINIZ.
2- Hatıra Defteri
Kuva-yı Milliyeci yazarın, kendi hatıralarını değerlendirmekle birlikte, belli bir ad vermediği bu hatıra defterinin kapakları kırmızı zemin üzerine beyaz desenli koro-plast plastikle kaplanmıştır. Bir özellik taşımayan, 16 X 22 cm. ebadında basit, çizgili bir lise defteridir. Sahife numarası verilmemiş ve Latin harfleriyle yazılmış olan bu defter, Milli Mücadele yıllarından bir hayli zaman sonra, bu döneme ait hatıralarını kaleme almak gereğini duyduğu ve bunu bir görev bildiği anlaşılan Adana Cephesi Sağ Cenah (Mersin) Mıntıkası Alsancak Müfrezesi Komutanı olan Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer KOÇAŞOĞLU tarafından yazılmıştır.
Bu defter, muntazam tutulmuş bir hatıra defteri değildir. Bazı konuların sadece başlığı verilmiş, bazı olayların yalnız tarihi başlık yerine kullanılmış, bazı olaylarda ise, hem konu başlığı ve hem de olayın tarihi birlikte verilmiştir. Hatıra için tutulan bu defter yüzdoksandört sahifedir. …………
Bu hatıra defterinde Osman Muzaffer Beyin verdiği bilgilerin büyük bir kısmı daha önce, Mersin’de yayınlanmış olan Kuva-yı Milliye dergisinin Ekim 1959 tarihli 12. sayısı, Mayıs 1964 tarihli 45. sayısı, 1964–1965 yıllarında 51–60. sayıları, Mart 1966 tarihli 67. sayısı, Mart 1969 tarihli 103. sayısı ve Kasım 1973 tarihli 159. sayısında neşredilmiştir. Ayrıca merhum, Türkiye Kuva-yı Milliye Mücahit ve Gazileri Cemiyeti Mersin Şubesinin 1 nolu yayını olan ‘ve “Kurtuluş Savaşında İçel (Mersin), (Anonim), İstanbul 1971”, adını taşıyan eseri hazırlayan Komisyon’un önemli bir üyesi olarak görev almıştır……O.M.KOÇAŞOĞLU nun KURTULUŞ SAVAŞI na ilişkin anıları için BU SATIRI TIKLAYINIZ.