Yeni yerler, yeni çevreler, yeni güzeller görmek Karacaoğlan için vazgeçilmez yaşam biçimiydi. Bu duygunun etkisiyle bir sabah elinde saz, dilinde söz fırlayıp çıktı çadırından. Bıkmadan usanmadan aylarca yol gitti. Dağlar tepeler aşarak, soğuk sular içerek Kara denize ulaştı.
Yaşadığı çağda Kara denizde, Giresun dolayında Trabzon Rum Devleti vardı. Hiristiyanların çok olduğu yerler halk tarafından Frengistan olarak adlandırılırdı. Karışıvermişti onların arasına. Kendi dünyasından ne kadar da farklıydı. Ne de güzel kızları vardı. Serbestçe oyunlar oynayıp şarkılar söylüyorlardı. Onlardan birine gönül verebilir miydi? Hayır olamazdı: Onun sevgilisi ayran kokmalıydı. Elinde tahra oğlak dallamalıydı; “Diiş, diiş” diyerek oğlaklarını çağırmalı, sevgilisine yerini ünlemeliydi. Karaçalılar gibi doğal olmalıydı.
Her yöre ne kadar da hoş görünüyordu gözüne: Her yan yeşile kesmişti. Dağı taşı fındık bahçeleri kaplamıştı. Sığırlar böğrüşüyor, kuğular yüzüşüyor, şarkılar, türküler birbirine karışıyordu.
Böylesi bir yöreyi vatan tutup yerleşebilir miydi? Hayır bu da olamazdı: Onun yurdunda, eşekler anırmalı, köpekler ürmeli, horozlar ötmeli, develer bozlamalı. Bu sesler birbirine karışmalı, topraktan hayat fışkırmalıydı. Keklik ötmeli kekik bitmeliydi!
Ne hoş bir duygu canlanmıştı içinde. Bu duygu saza ve sese işlenmeliydi. Güvenli bir yer aradı. Bir fındık ağacının dibine kuruldu. Yanında yöresinde kimsecikler yoktu. Sazını tepeden tırnağa okşadı. Sazının ve yüreğinin sesini salıverdi yeşillikler arasına. Fındık ağaçları böylesi bir sesi ilk kez dinliyorlardı:
İndim seyran ettim Frengistanı
Dilleri var bizim dile benzemez
Levin tutmuş goncaları açılmış
Gülleri var bizim güle benzemez.
Meşesinde sığırları böğrüşür
Göllerinde kuğuları yüzüşür
Güzelleri şarkı söyler çığrışır
Dilleri var bizim dile benzemez.
Çıkıp seyredince Kara Denizi
Kanları yok sarı sarı benizi
Öğün etmiş yerler kara domuzu
Dinleri var bizim dine benzemez.
Karacaoğlan der ki dosta varılmaz
Hasta olsam hatırcığım sorulmaz
Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz
Elleri var bizim ele benzemez
Türkü kendinden önce Toros Dağlarına ulaştı.Kuşların kanadında, bulutların arasında dağ dağ, köy köy, oba oba dolaşmaya başladı…