,

Öyküleriyle Karacaoğlan / İNSANOĞLU YERYÜZÜNE GELENDE – Ali Uysal

jeoturizm.jpg

Yaman olur Silifke yöresinin, Toros Dağları’nın poyrazı. “Tu desen yere düşmez”. Ağaçları devirir, çadırları yıkar, yoldaşları ayırır. Böylesi havalarda bile bir yerde çöreklenip kalamazdı. Gezginci ruhu izin vermezdi buna. Yoldaydı. Yürümek için poyrazla boğuşuyordu. Türküsünü içinden bir daha söyledi: “Zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar…”
Gönlünde bir koyak özlemi vardı; beş altı çadırlı bir koyak. Arkaçta olmalıydı. Onlarla söyleşmek özlemi duyumsuyordu. Kulak verdi dört bir yana. Epeyce uzakta bir oğlak melemesi duyabildi. Hemen yöneldi o yana.
Çok geçmeden bir kuyunun başında buldu kendini. Üç kız oğlak suluyordu. Kızların yaşı ona göre hayli küçüktü. Ne var ki aşığa gösterdikleri ilgi çok büyüktü. Çevrede tanımayan, yolunu gözlemeyen bulunmazdı. Kızlar ne yapacaklarını şaşırdılar. Karacaoğlan ise koyakları hakkında bilgi aldı. Beş çadır bir arada imiş. Hem de beşi de arkaçta, dağlara yaslanmış durumda. Arayıp da bulamadığı ortam. “Hemen beni oraya götürün!” dedi kızlara.
İlk çadıra konuk oldu. Çok geçmeden tüm çadırlar yanındaydı. Yaşlıca bir yörük karısı baş rolde idim. Karacaoğlan’la en çok o konuşuyordu. Kimi zaman da çevresine buyruklar dağıtıyordu.
Yiyip içmelerden sonra istekler başladı. Sesler birbirine karışıyordu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Yaşlı kadın yönetimi ele aldı. Sert harfleri yumuşatarak konuşuyordu. “Susun bakıyım ; guzum Garacaoğlan sen ki dünyayı gezer durursun. Bize göre çok şeyler bilirsin. Bunlar ne mektep gördü ne medrese. Şu geçilerin guzulaması, oğlakların böyümesi olmasa yılları bile bilemezler. Onlara hayatı anlatan bir türkü söyleyivir.”
Çok geçmeden yanık bir türkü yükseldi göklere; yayıldı dağlara, vadilere!…

İnsanoğlu yeryüzüne gelende,
Kur’ağaçta meyve bitmiş gib’olur.
Kâmil olup on beşine değende,
Cevahirden yükün tutmuş gib’olur.

Talana da deli gönül, talana,
Gide gele orta yeri dolana.
Bir yiğit, sevdiği yakın olana,
Her gün düğün, bayram etmiş gib’olur.

Bir yiğit yaslanıp dizine yatsa,
Yârinin yağlığın yüzüne örtse,
Her dem sevdiğinin sesin işitse,
Gökyüzünde turna uçmuş gib’olur.

Yüce dağ başında yayılan ceylan,
Avcılar geliyor, dört yanın dolan.
Her olur, olmaza sırrını diyen,
Boz bulanık çaya akmış gib’olur.

Kolda götürürler şahanı, bazı,
Her zaman severler gelini, kızı.
Yiğidin ikrarı, güzelin sözü,
Taze yağı bala katmış gib’olur.

Karac’oğlan der ki: Bizi kayıran,
İki canı birbirinden ayıran,
Muhannet aşıyla karın doyuran,
İki elle zehir tatmış gib’olur.

Köy Enstitüsü mezunu, edebiyat öğretmeni. Özellikle halk kültürü, Karacaoğlan, N. Hikmet konularında konuşmacı, yazar.

scroll to top