,

ÅžAHMERAN VE MELUSÄ°NE – ÅžAHÄ°N ÖZKAN

SAHMERAN.AYSEGUL-YESILNIL.jpg

BU SÄ°TEDE ÅžAHÄ°N ÖZKAN’IN Ä°KÄ° AYRI ÅžAHMERAN YAZISI DAHA VARDIR.

Åžahmeran adı verilen doÄŸaüstü varlığa Anadolu resminde, masalarda, hikayelerinde çok sık rastlanır. Resimler, masallar, söylenceler daha çok güney, orta ve doÄŸu Anadolu’da yaygındır.  Ä°sim farsça yılanların kralı demek olan “ÅŸah-ı meran” dan gelir. Ancak, Åžahmeran’a iliÅŸkin tüm efsanevi kayıtlar ve Şahmeran efsanelerine özgü tüm betimlemelerde varlık diÅŸidir.

Biçimsel açıdan, Åžahmeran’a baÅŸlıca üç çevrede rastlarız: Anadolu’nun yer adlarında, resimsel betimlemelerde (cam iÅŸlemelerindeki resimlerde) ve efsanevi öykülerde. Anadolu’da yılan kalesi, yılan maÄŸarası, yılan hamamı, ya da Åžahmeran hamamı gibi yer adlarına çok rastlanır. Bunlardan birisi Adana-Ceyhan arasındaki Yılan Kalesi’dir ve ünlü Åžahmeran hikayesi bu kalede geçer. Misis’teki hamam da bu hikayeye baÄŸlanır. Tarsus’ta da böyle yerler vardır. Sevegen’in verdiÄŸi bilgiye göre 1959’da gazeteler Yılan Kalesi’ni bir büyücünün mekan tuttuÄŸunu yazar. Yılan büyücüleri Çukurova’dan Urfa’ya, Urfa’dan Mardin’e kadar mesleklerini icra ederler. Büyüleri ile birlikte, kimi yılan efsuncuları Åžahmeran hikayeleri anlatırlar. Anadolu’daki Åžahmeran’lı yer adları çok eskilere dayanır. F.W. Hasluck (1919) kalenin adının geçtiÄŸi seyahatnamelerin bir listesini vermektedir: Hacı Kalfa’nın Cihannuma’sı, Langlois’in La Cilicie’si, Davis’in Asiatic Turkey’i ve Cuinet’nin La Turquie d’Orient’i. Åžahmeran’ın tüm geleneksel betimlemeleri, muhtemelen ortak bir kalıptan, belki de cam üzeri bir ÅŸablondan yapılmış ve nayif biçimde iÅŸlenmiÅŸtir. Anadolu’nun yer adları, büyü amacıyla kullanılan yaygın sanatın incelikli betimlemeleri ve söylencesel öyküler birbirlerini etkileyip tamamlayan ögeleri oluÅŸturmaktadır.

Günümüzdeki Åžahmeran’a iliÅŸkin yaygın Anadolu söylenceleri, sözlü edebiyat geleneÄŸinden  özellikle 1001 Gece Masalları’nda Yemlika’nın yeraltı prensesi olarak tanımlandığı öyküyle ve Melusine perisine adanmış bir grup görkemli batı Avrupa ortaçaÄŸ söylencesiyle karşılaÅŸtırıldığında, yalnızca öyküsel düzlemde olsa bile benzerlikler ve hatta yapısal yakınlıklar ortaya çıkar.  J. Le Goff ve Le Roy Ladurie (1971), Melusine’de “analık ve bereket boyutlarının birbirini tamamladığı, feodal dönemlerin kusursuz perisini” algılarlar. Aynı temalar daha yeni yayınlarda (Lecoteux, 1978 ve 1982) ve Ortaçağın Melusine romansının yorumlanmış yeni baskılarında da (Jean d2Arras, 1979) ortaya çıkar. Bu Melusine öyküleri, onbirinci ve ondördüncü yüzyıllar arasında batı Avrupalı OrtaçaÄŸ adamının düşgücünü çok iyi yansıtır. Melusine, Lusignan soyunun isim atası olmuÅŸtur. Rabelais de Quart Livre’de ondan söz eder. Dolayısıyla karşılaÅŸtırma  alanlarının çerçevesi geniÅŸletilmelidir. Öğle ki, OrtaçaÄŸ’ın batı dünyasının Melusine öykülerini 1001 Gece Masalları’nın tümüne ve Åžahmeran’ın çaÄŸdaÅŸ geleneklerine baÄŸlayan nitelikleri açıklayabilmek için “karşılaÅŸtırmalı bir perspektif” kurmak gerekir. Levi Strauss’un deyimiyle mitoslar, efsaneler insanların yarattığı söylenceler olmakla beraber, bu mitosların arasındaki benzerlikler, karşıtlıklar veya alıntılar tesadüfi olmayıp daha çok o mitosların ardında yatan mantık düzenini yansıtır.

Ortak Üç KonuMelusine/

Şahmeran/1001 Gece Masalları

Melusine Öyküleri hakkında yazarken, Dumezil Hindistan’ın Urvaçi ve Pururavas efsanelerine deÄŸinir: “Su perisi Urvaçi folklorda çok rastlanan bir temadır. DoÄŸaüstü bir kadın bir ölümlüyle belli bir anlaÅŸmanın ÅŸartlarının çiÄŸnenmeyeceÄŸi yemini ile evlenir. AnlaÅŸmanın bozulduÄŸu gün, kadın sonsuza dek ortadan kaybolur. Bazen ardında bir kahraman soyunun ilki olan oÄŸlu ve mutsuz olan bir eÅŸ bırakır. Avrupa’da bu tema çok yaygındır ve OrtaçaÄŸ sonrası Melusine romansları bu temanın yayılmasını saÄŸlamıştır” Tarihçi J. LE Goff (1971) ondördüncü yüzyılın sonu Melusine öyküsünün temel ögelerini, şöyle betimler: “Bir adam (çoÄŸunlukla da bir şövalye) Melusine adlı kızla bir çeÅŸmenin yanında karşılaşır, ona aşık olur ve kendisiyle evlenmeye ikna eder. Melusine bir ölümlüyle evlenmeyi tek koÅŸulla kabul eder: Koca,  haftada bir gün – genellikle Cumartesi günü – onu görmeye çalışmayacaktır. Evliler sayısız çocukları ile çalışkan zevcenin bıkıp usanmadan oluÅŸturduÄŸu çiftliÄŸin, kalelerin, kulelerin ve kentlerin zevkini sürerek zenginleÅŸir. Fakat bir gün, önüne geçilmeyen olay gerçekleÅŸir. Meraklı koca sözünde durmaz ve evlenmesinin ÅŸartı olan yasaklamayı ihlal eder. Karısını kapı deliÄŸinden  gözetler ve evlendiÄŸi kadının belden yukarısının insan, belden aÅŸağısının yılan ya da siren, denizkızı, ejderha niteliÄŸinde bir varlık olduÄŸunu görür ve haftada bir gün, öz maddesi olan suya dönüştüğünü öğrenir. Ä°hanete uÄŸrayan kadın çığlıklarla ortadan kaybolur. Artık ya yalnızca geceleri pencerelerden odaya kayıp çocuklarını gözyaÅŸları içinde ziyaret eder, ya da biri ölürken terkedilmiÅŸ kalede görülür (Le Goff, Jean d’Arras 1979).         “Yılanların kraliçesi” Åžahmeran’ın ve Yeraltı Diyarının Prensesi Yemlika’nın Öyküsü: Biri günümüz halk inanışlarını yansıtan , diÄŸeri 1001 Gece massallarından alınan iki Åžahmeran öyküsü.

Birinci metin, Almanya’da yerleÅŸik 50-55 yaÅŸlarında Elazığ’lı bir işçinin anlattığı öykünün 1982 yılında yapılan bant kaydından alınmıştır. Bu öykü büyük oranda 1001 Gece Masallarındaki Åžahmeran öyküsüyle aynıdır (Boratav-Eberhard listesinde 57 no.lu).

Ä°kinci metin, yeraltı diyarının prensesi olan, prenses Yemlika’nın 1001 Gece Masallarındaki öykünün (355’inciden 373’üncü geceye kadar) çok kısa bir özetinden olÅŸur (Madrus 1899). 1001 Gece Yemlika öyküsünün anlatım yapısı, her biri diÄŸerinin içine geçen MatruÅŸka “Rus bebekleri’ne benzer.  Yeraltı dünyasının yılan prensesi, kahamanı kendisiyle birlikte alıkoymayı hep baÅŸarır.  Kahraman, “bilgeler arasında bilge” Danyal oÄŸlu Hasib’tir. Babasının aksine, Hasib fazlasıyla saftır ve ancak yılan prenses ile olan serüveninin sonunda kiÅŸilik kazanır.

Åžahmeran’nın öyküsü:

Çağdaş Sözlü AnadoluBiçimi

Bir zamanlar iki arkadaÅŸ daÄŸlarda odun kesmeye gider. Bir gün daÄŸların eteklerine varır, biraz odun keserler, fakat geri dönerken bal ve altın dolu küpler görürler. “Yarın bunları götürmek için gerekli malzemeyle gelelim fakat bu arada hiç kimseye bir ÅŸey söylemeyelim ve ganimeti paylaÅŸalım”, derler.

Ertesi gün eÅŸeklerini alıp daÄŸlara giderler. Odun keserler ve eÅŸeklerine yüklerler. Yolun kenarındaki ballı kuyuyu bulurlar ve kuyunun dibine sırayla inmeye karar verirler: “Çek dediÄŸim zaman çekeceksin v.s.” diye aralarında anlaşırlar, ama Hasip saftır: “Bir arkadaÅŸ, bir dost nasıl kurnazlığa vurur da ihanet eder?” diye sorar kendi kendine.Önce Hasip aÅŸağıya iner. Fakat diÄŸeri suyu içtikten ve ganimeti aldıktan sonra kuyunun dibindeki arkadaşının ipini suya salar. Geride kalan ise: “Ne yapacağım?” diye aÄŸlayıp sızlar.

DoÄŸaüstü varlık ile karşılaÅŸma: Neyse ki, bir noktada kuyunun suyu alçalır ve Hasip bu arada bir delik görür. Delikten geçtikten sonra  karşısına saltanat tabakları, kaşıklarıyla kurulmuÅŸ ÅŸahane bir sofra çıkar. Çevrede hiç kimseler yoktur. herÅŸeyden bir parça alır ve karnını doyurur. DeliÄŸe geri döner, kuyuya girer ve kendi  kendine: “Belki birisi gelip beni buradan çıkarır”, diye avutur. Bu arada yeraltı sarayının sakinleri sofraya oturur. Herkese göre yemek hazırlanmış olmasına karşın, yiyecekleri yetmez. Önce birbirlerini suçlarlar, sonra da saklanıp geleni beklemeye karar verirler. Üç dört gün bekledikten sonra Hasip yine yemek yemeye gelir. Bu kez Hasip yakalanır. Onu Åžahmeran’a kraliçelerine götürmek  üzere baÄŸlarlar. Åžahmeran, görkemli bir altın sedirde yatıyordur; belinden aÅŸağısı yılan, üstüyse dolunay kadar güzel onbeÅŸ yaşında bir kızın gövdesidir. Kız ona şöyle der: “Eyy. Åžimdi sen beni gördükten sonra ben ne yapacağım? Beni gören bir daha insanların dünyasına dönemez”.

KoÅŸullu AÅŸk ve Ayrılık: Hasib’e bir yer ve yatak hazırlarlar. Hasip, Yemlika’nın hayatını paylaşır, fakat günler geçince sızlanmaya baÅŸlar: “Bana acı ve beni yeryüzüne gönder”. Åžahmeran der ki: “Senin yeryüzüne dönmene izin vereceÄŸim ama, bil ki, ergeç bir gün sen benim mahvıma neden olacaksın”. Hasip: “Nasıl olur, sana ihanet edemem. Benim kalbimde ihanete yer yoktur”, diye yeminler eder.         Åžahmeran emir verir, bir ejderha gelip adamı tepesine oturtur. Ejderha ona: “Sıkı tutun”, deyip yeryüzüne, ilk girdiÄŸi kuyunun kenarına çıkarır. Adam seke seke köyüne döner. Onu görmeye koÅŸan herkes ÅŸaÅŸkınlıktan donakalır: “Ä°ÅŸte ölüp yeniden dirilen adam”. Ana babasına müjdeyi iletmek için koÅŸarlar. Adam ana babasına yokluÄŸunu açıklayacak bazı ÅŸeyler uydurur.Bir iki ay geçtikten sonra ülkenin kralı hastalanır, heryerini kara yaralar kaplar. Herkes çaresizlikten çırpınır.

Karşıt güç (antagonist):  Bunlar olurken Hasib’i kuyunun dibinde bırakan arkadaşı ve bir de vezir devreye girerler. Hasib’e ihanet eden arkadaşı ihanetini yineler ve vezire der ki: “Tek ilaç olacak olan ÅŸeyi ben bilirim. Åžahmeran diye bir ÅŸey vardır, bu yılanların kraliçesidir ve Åžahmeran’ın eti her derde devadır. Kralı iyileÅŸtirmenin tek çaresi bu Åžahmeran’ın etidir”. Biraz büyücü olan vezirse Åžahmeran’la bir kere yatan bir kimsenin böğründe silinmez kara bir lekenin  belireceÄŸini bilir. Hasip de bu lekeyi kapmıştır.O leke görünmesin diye hiç hamama gitmez. Vezir uzun zaman kaybolup ortaya çıkıveren Hasib’in Åžahmeran’ın yavuklusu olduÄŸunu hemen anlar ve Hasib’in yakalanması için emir verir. Yakalayıp getirirler.

Ä°hanet ve kendini feda: Vezir der ki: “Gidip yeraltındaki yavuklun Åžahmeran’ı bulup buraya getireceksin yoksa senin boynunu vuracağız. Hasib’i o bilinen kuyudan tekrar sarkıtırlar. Hasip aÄŸlaya sızlaya Åžahmeran’a çıkar ve içinde bulunduÄŸu çıkmazı sevgilisine anlatır.Åžahmeran Hasib’e: “Sana insanlar dünyasına dönersen benim mahvıma sebep olacağını söylemiÅŸtim. DediÄŸim çıktı. Yine de sana kötülük edemem. Seninle insanlar dünyasına gideceÄŸiz. Beni kurban edeceksin ve ben kralı kurtaracak ilacı biliyorum diyerek onlardan bir kazanla ateÅŸ temin ederek seni yalnız bırakmalarını isteyeceksin.         Yalnız kalınca benim gövdemi parçalara bölüp kaynatacaksın. Kazan iyice kaynayınca bir köpük belirecektir. O köpükten ilk üç kepçeyi alacaksın ve bir kaseye koyacaksın. Sakın hiç içme yoksa ölürsün. Üçüncü kepçeyi de ayırdıktan sonra  hemen benim suyumdan bir bardak iç. Vezir sabırsızlanıp geldiÄŸinde iÅŸte oldu diye düşünecek ve bu dünyada lokman hekim olabilmek için kasedeki zehiri iksir diye kraldan önce içecektir. İçtiÄŸi anda da düşüp ölür. O zaman lokman hekim olacak sensin”.         HerÅŸey Åžahmeran’ın öngördüğü ÅŸekilde olur, vezir ölür, kral iyileÅŸir, Hasip ise Lokman Hekim’in sırrına erer, dünyanın en bilge kiÅŸisi olur.

1001 Gece Masallarındaki Åžahmeran,Almanya’daki Türk işçisinin variant’ıve Melusine efsanelerinin arasındaki benzerlikler ne anlam taşır?  Önce söylencenin asıl kahramanı: Arapça HSB kökündeki anlamın belirttiÄŸi gibi (Hesap kelimesi de buna baÄŸlanır) kahramanımız çeliÅŸkili bir görünümde karşımıza çıkar. BaÅŸlangıçta ise yaramaz ve aptal bir çocuk olan Hasip, Åžahmeran’la olan  olaÄŸanüstü maceranın sonunda Lokman Hekim’in bilgesine kavuÅŸur. BaÅŸka bir nokta da Hasib’in babasıdır. Hasib’in babası dünyanın bütün bilgesini beÅŸ sayfaya yazıp, o beÅŸ sayfayı bir sayfada  özetledikten sonra o sayfayı kaybeden Danyal peygamberden baÅŸkası deÄŸildir. Eski Ahit’te Nebukadnezar’ın sarayında yaÅŸayan, hayal alemi ve düşleri yorumlayan  gelecekten haber veren  Danyal budur. Ayrıca kahramanımızın babası belirgin bir olaÄŸanüstü nitelikteki üçlünün üyesidir. Uzun ömürlü Lokman (muammar), ölümsüzlüğün sırrını bulmak için gençlik pınarından içecekken içemeyen Zülkarneyn (Büyük Ä°skender) ve ölümsüzlüğün sırrına varan  Hızır Aleyhisselam. Yani kahramanımız Hasip, aptallıktan bilgeliÄŸe geçerken ölümsüzlük sorununa soru iÅŸaretini koyan  doÄŸa üstü  güçlere kendini katmaya çalışır.   Söylence kurgusunun daha garip bir tarafı da prenses Yemlika’nın kiÅŸiliÄŸinde karşımıza çıkar: Bir yandan bu yeraltı prensesinin  ve onun aÅŸkının derece ve mertebeleri  onu Melusine söylencesine baÄŸlarken, diÄŸer yandan prensesin ismi bizi “Yedi Uyurlar” efsanesine gönderir. (Kuran, sure XVIII)         XVIII. surede adları geçtiÄŸi gibi, bu Ashabıkehf (maÄŸarada bulunanlar) M.S. altıncı yüzyıldan beri halk inanışlarında yaygın bir yer alırlar. ÖrneÄŸin Efes’in Yedi Uyurları’nın adları (Yemlika, Mekseline, Meslina, Mernus, DebernuÅŸ, SazinuÅŸ, KefeÅŸtateyus ve köpek Kıtmir) bir kağıt üzerine yazıldığında, insanı nazardan, salgından, cüzzamdan ya da yangından korur. EÄŸer köpeÄŸin adı bir zarf üzerine  yazılırsa, mektubu kaybolmaya karşı korur (Ä°slam Ansiklopedisi). Efes’in Yedi Uyurları’yla 1001 Gece Masalları’ındaki öyküler arasındaki karşılıklı iliÅŸki her ikisinde de bulunan Yemlika adındaymış gibi görünmektedir. Yemlika öyküsüde şöyledir:  “Sana anlatayım Hasip, bir zamanlar Ben-i Ä°srail’de ölümünden önceki akÅŸam oÄŸlu ve varisi Belkiya’yı çağırıp, ona tahta çıktığı gün sarayda bulunan herÅŸeyin tam bir listesini çıkarmasını öğütleyen çok akıllı bir kral vardı. O gün  geldiÄŸinde, Belkiya, üzerinde Yunanca “Her kim insanların, cinlerin, kuÅŸların ve hayvanların efendisi ve hükümdarı olmak isterse, o zaman Süleyman Peygamberin yüzüğünün gömüldüğü yer olan yedi denizler adasında bulmalıdır”, yazılı bir parşömen bulur. Efsanaye göre insanların atası olan Adem’in cennetten kovulmadan taktığı iÅŸte bu yüzüktü. Bu yüzük ondan, daha sonra yüzüğü Süleyman’a armaÄŸan eden Cebrail tarafından alınmıştı. Süleyman Peygamber öldüğünde, yedi denizler ötesi adadaki kabrine bu yüzüğü ile gömülmüştü..   Ancak kimse bu mezara gidemezdi. Yalnız, suyun üzerinde yürüyebilmek için, özünü ayağına sürmesi yeterli olan bir bitkiyi bulan bunu baÅŸaracaktır. Bu bitki ise yalnızca Yemlika’nın ülkesinde bulunmaktadır ve bitkinin büyüdüğü yeri yalnızca bu prenses bilmektedir, çünkü o tüm bitki ve çiçeklerin dilini bilir. Yüzüğü bulmak isteyen mutlaka ilk olarak  Yemlika’nın ülkesine gitmelidir. EÄŸer bunu baÅŸarırsa, o zaman dünyadaki diÄŸer varlıklara da hükmedecek ve aynı zamanda da, güzellik, gençlik, bilim, bilgelik ve ölümsüzlük verecek olan hayat çeÅŸmesinden içmek için karanlıklar ülkesine de girebilecektir.  Parşömeni okuyan Belkiya, hemen rahipleri, büyücüleri ve bilgeleri toplar. YaÅŸlı vezir Afan onu Yemlika’nın ülkesine götürmeyi kabul eder. Yemlika Afan’a bitkinin özünün  yanısıra mucizevi bitkiyi de verir. Fakat Belkiya’nın ziyaretinin amacı Süleyman’nın yüzüğünün ele geçirilmesi olduÄŸunu öğrendiÄŸinde, onlara karşılık olarak “ebedi gençliÄŸi veren bitkiyi” vermeyi önererek vazgeçirmeye çalışır. Afan ve Belkiya dinlemezler.  Yolculuk uzundur ve kargaÅŸa  içinde geçer.Sonunda inci ve deÄŸerli taÅŸlar ile iÅŸlenmiÅŸ olan yeÅŸil mantosundan ve küçük parmağına taktığı yüzükten  tanıdıkları  Süleyman Ben-i Davud’un altın yatağının yakınına gelirler. Belkiya büyülü formülü söylerken , Afan’da yüzüyü alacaktır. Belkiya heyecandan bir yanlış yapar ve Afan’nın üzerine aydınlık tavandan onu tutuÅŸturup küle çeviren pırlantalar yaÄŸar. Korkan Belkiya denize doÄŸru kaçar fakat artık ayaklarının tabanlarına sürebileceÄŸi ve denizde yürüyebileceÄŸi bitki yoktur. Adada Belkiya, “ifritler, cinler, Mared, Hotrab, Saal, Baharilerden, yani bir sözcük ile, havanın, yeryüzünün, ormanların , suyun ve çölün ” tüm ruhlarından oluÅŸan bir orduyla karşılaşır. BeÅŸ yıl dolaÅŸtıktan  ve Belkiya’nın eÄŸitimini tamamlayan olaÄŸanüstü rastlantılardan sonra, zamanın baÅŸlangıcında, dünyanın yedi bölgesinin yaratıldığı sırada Hızır Aleyhisselam’dan ebedi gençliÄŸin sırrını öğrenir ve Belkiya kraliçe Yemlika’yı üzüntüler içinde bırakarak anavatanına döner. AraÅŸtırmacı Åžahin ÖZKAN

Åžahmeran efsanesi – Åžahin Özkan — için bu satırı tıklayınız.

Åžahmeran ve Camasbname – Åžahin Özkan — için bu satırı tıklayınız.

Öğretmen. Mitoloji konusunda bir çok makalesi var, Belgesel araştırmacısı. Amatör olarak gezi rehberliği yapıyor.

scroll to top