Seyirlik oyunları bir yönüyle tiyatro, bir yönüyle de edebiyat tarihi konuları arasında bulunmaktadır. Halk Sanatı olma yönüyle de biz Folklor konuları içine almak istiyoruz. (1)
Seyirlik oyunlar uzun kış aylarında ve hususiyetle düğünlerde, bayramlarda eğlenmek ve vakit geçirmek için düzenlenip oynandıkları temsillerdir. Belirli metinleri yoktur, köy çevresinde köylüler tarafından geleneksel birtakım tiyatro kurallarına uyularak yapılır.
Oyuncular oyunu meslek edinen kişiler değildir. Hatta zaman zaman seyirci köylülerin bile oyuna katıldıkları görülmektedir.
Genel karakterlerinden biri dramatik oluşlarıdır. Oyunu oynayan kişinin kendinden başka bir varlığı veya canlıyı kıyafetiyle ve hareketleriyle taklit etmesi şarttır.
Bir başka özellik sürekli çatışmalı oluşlarıdır. Yeni ile eski, iyi ile kötü, bollukla kıtlık, yazla kış, akla kara, güçlüyle zayıf… Çatışmalar ya uzaklaştırılarak giderilir ya da bir tarafın (ki genellikle iyi olanın) yenmesiyle sonuçlanır. Ülkemizde oynanan seyirlik oyunlarda en çok ak kara çatışması işlenmektedir. Karanın temsilcisi genellikle Araptır. Bunun yanı sıra bazı yörelerdeki oyunlar da karayı temsil eden kadı, gelin veya iki kardeşten birisi olabiliyor. (2)
B u temsiller tarihi kaynakların verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre çok eski bir sözlü geleneğe dayanmaktadır. Bu gelenek 1071 tarihinden sonra da ozanların yanı sıra Anadolu’da devam etmiş ve bugüne kadar yaşayıp gelmiştir. Karagöz ve yakın devirlerde tam karakterini kazanan şehir kültürü mahsulü orta oyunundan da ayrı ve eski olan bu oyunları:
a) Ritüel oyunlar:
1- Yılın değişmesiyle ilgili oyunlar (köse- gelin oyunu gibi).
2- Mücerret fikirlere bağlı oyunlar (Arap oyunları)
3- Hayvan kültürüne bağlı oyunlar (saya gezme oyunu)
4- Bitki kültürüne bağlı oyunlar (Cemalcık, mahsulün elde edilmesi oyunu)
5-Mezhep merasimleri (Alevi ve Bektaşiler ararsında tarikat karakteri taşıyan temsiller)
b) Profan mahiyetteki oyunlar:
1- Günlük hayattan alınanlar (Tarla sınırı, kalaycı oyunları)
2-Masallara bağlı oyunlar (Keloğlan oyunu)
3-Destanlara ve saz şairlerinin hayatlarına bağlı oyunlar (Göçebe oyunu )
4- Tarihi hadiselere bağlı oyunlar (İstiklal Savaşı oyunu )
5- Hayvanları taklit edici oyunlar (Kartal ve Tilki oyunları)
6-Samit ve Lal oyunları (Pandomim) (Yaş, yılbaşı, berber, kovandan arı çalma, Ali ile Fatoş oyunları)
7- Bebek (kukla) oyunları (Karaçör oyunu)
Bölümlerine ayırmak mümkün (3)
Şimdilik seyirlik oyunları üzerine bugüne dek yapılan başlıca çalışmaların neler olduğunu kısaca özetlemekte yarar var :
Bir Halk Tiyatrosu niteliği taşıyan, köylü seyirlik oyunlarına : Belli başlı bir konu olarak ele alınmadan önce 1931 yılında Ali Rıza YALGIN’ın “Güneyde Türkmen Oymakları” adlı yapıtında değinilmektedir. Bu yapıtta Borak ve Elbeyli oymakları arasında Arap oyunu oynandığından söz edilmektedir. (4)
Köy Seyirlik oyunları üzerine ilk ışığı yakan kişinin değerli kültür adamı şair Ahmet Kutsi TECER olduğunu biliyoruz. 1940 yılında “Çığır” dergisinde çıkan üç yazısını aynı yıl “köylü temsilleri” adı altında kitap olarak da yayınlayan TECER, : “Ölü Oyunu”, “Tülbentçi Oyunu”, “Arap Oyunu”, “Hortlak Oyunu” vb. dramatik köylü oyunlarından yalnızca örnekler vermekle kalmamış, bunların ritüelistik anlamlarına da bir yaklaşım denemesinde bulunmuş. TECER’in çalışmaları bununla kalmamış; geleneksel tiyatromuz üzerine dersler verdiği Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Enstitüsünde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde köy seyirlik oyunları üzerinde önemle durmuştur.
TECER’in bu konuda çalışmaları, konuyla ilgili pek çok derlemeci için özendirici olmuş, Süleyman Kazmaz, TECER’in örneklerini de içeren “Köy Tiyatrosu” adlı kitabı yayınlamış, bunu Halil Bedii, Yönetken, Ahmet Caferoğlu, Hamit Zübeyr Koşay ve Hamdi Olcay’ın çalışmaları izlemiştir.
Metin And, süreli yayınlarda çıkan çeşitli yayınlarından sonra, köy seyirlik oyunlarına değişik bir açıdan yaklaşan ve bu oyunları eski Anadolu Ritüellerinin bir uzantısı olarak değerlendirilen “Dionysos ve Anadolu Köylüsü “ başlıklı kitabını yazmıştır. Aynı yıllarda yine köy seyirlik oyunları bu kez yurt dışında yeni bir incelemenin yayınlandığı görüldü. Ünlü İtalyan Türkolog Alessio Bombac’ı yayınlanmış oyun örnekleri üzerine yorum ve çözümler yapıyordu.
1964’de Prof. Dr. Şükrü Elçin’in daha önceleri doçentlik tezi olarak hazırladığı incelemesinin kitap olarak çıktığını görüyoruz.
Şükrü Elçin’in ardından yine Metin And “Anadolu’da Seyirlik Köylü Oyunları” başlığı altında “Türk Folklor Araştırmaları ” dergisinde 8 makaleden oluşan bir yazı dizisiyle o güne dek yayınlanmamış oyun örneklerini sergiledi. 1974’te yayınlanan “Oyun ve Büğü” kitabında And dramatik köylü oyunlarına geniş yer ayırdı.
Türk kültüründe “oyun” kavramını inceleyen Halil Dumluca’nın, Fevzi Güvemli ve Sabiha Tansuğ’un köy seyirlik oyunları üzerindeki çalışmaları da anılmalıdır.
Nurhan Karadağ, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünde hazırladığı doktorasında yirmiden fazla yöremizde yaptığı araştırmaları da içine katarak köy seyirlik oyunlarını öz, köken, biçim, oynama neden ve zamanları ve oynama teknikleri açısından inceledi. Bu çalışmalar daha sonra Köy Seyirlik oyunları başlığı altında kitap olarak da yayınlandı. (5)
Seyirlik oyunları konusunda genel mahiyette bilgiler sunulmaya çalışıldı. Şimdi bazı hususiyetlere daha fazla yaklaşıp tahlil edelim.
Oyunculuk:
Seyirlik oyunlarda oyuncuların oyunu meslek edinen kişiler olmadığını hatta seyircilerin bile zaman zaman oyuna katıldıklarını belirtmiştik. Özel Eğitim yerine usta-çırak ilişkisi içinde istekli ve biraz yetenekli olmaları yeterlidir. Oyuncular oyunu ya zevk veya görev telakki ederek yapmaktadırlar.
” Mesela Mut’un A.Köselerli köyünde oynanan “Saya Gezme” (keçi yüzüğü) oyununda görev alanlarla seyircilerin aynı inancı paylaştıkları ve üzerlerine düşeni yaptıkları kanaati yaygındır. Mut’un bir başka köyü Yalnızcabada ‘da “Berber” oyununda oyuncunun becerisi dikkat çekmektedir.
Eğlenceye yönelik oyunlarda oyuncunun mantığı devreye giriyor. Burada inanç yerine bilinç ön sahaya çıkmakta böylece de çağdaş oyunculuk anlayışına yaklaşılmaktadır.
“Keçi Yüzüğü” “gibi inancı yansıtan Oyunlarda oyuncunun oyunu değiştirmeye -ekleme veya çıkarma- yetkisinin olmadığını belirten seyircinin, eğlenceye yönelik oyunlarda ise her türlü şaka, espri, taşlama vb. taşkınlıklarıda o nispette tasvip ettiği görülmektedir.
Dikkat edilirse, her iki çizgi de -görev veya zevk- seyirci tarafından korunuyor. Ana çatı etrafında eğlenceye yönelik olanlardaki ustalık her zaman tasvip görmektedir.
Batının3 yüzyıl evvel bıraktığı kadın rolünün erkek, erkek rolünün kadın tarafından yapıldığı hususu da bizdeki İslamiyetin getirdiği bir zorunluluktan kaynaklansa gerek.
Erkeklerin erkeklere, kadınların da sadece kadınlara yönelik oyunlarında yine aynı etki söz konusu olmaktadır.
Yalnızcabağ ve Çamlıca köylerinde oynanan “Et Parası Toplama” oyununda para vermeyenlere tecavüz edilme bölümünün kadınların seyredeceği bir toplulukta oynanması örf ve adetlerimize uygun düşmemektedir.
Bir de oyuncunun kostüm ve makyaj olayının cinsiyet değişikliği dışında önemli sayılmadığını ve günlük kıyafetlerle oyunun gerçekleştirildiğini belirtmek isterim.
Seyirci:
Bizim seyirlik oyunlarımızın seyircisini erkek kadın ve çocuk olarak ayırmak gerekir. Kadınların seyredemeyeceği, çocukların seyredemeyeceği oyunların olduğunu yaptığımız araştırmalarda gördük, bunun dışında oyunun seyredenlerin oyunun sonuna kadar kalabildiklerini ve diledikleri anda gidebildiklerini görmekteyiz.
Seyirlik oyunlarımızın meydan veya salonda sergilenmesi halinde seyirciler oyuncuları çepeçevre sarmaktadır: Bu olay seyircinin etkin bir durumda bulunmasını sağlar. Aslında konu seyirci tarafından bilinmesine rağmen bir kopukluk görülmez. Bazen seyircilerde oyunculara elle dille sataşıp onları kendileriyle dialog kurmaya zorlar. Belkide böylelikle, oyun seyircinin katılımıyla daha zengin bir muhtevaya kavuşur.
Bugün bizde ve dünya tiyatrolarında gerçekleştirilmeye çalışılan seyircinin oyuna katılımı hatta oyunun yönlendirmesi seyirlik oyunlarımızda gayet güzel olarak gerçekleştirilmektedir.
Yönetici:
Seyirlik Oyunlarımız Usta-Çırak ilişkisi içinde yaşatılmaktadır. Dedelerinden, babalarından gördükleri oyunun aslına uygun olarak yaşatmak esasta göreneğe bağlı bir yaşatma oluyorsa da “yönetici” karşılığı oyunlarımızda görülen “Oyuncubaşı”, “Köse” gibi kişilerde bilinmektedir. Bunlar oyunu kuran kişilerdir. Rolün dağıtımı, doğan boşlukların doldurulması, makyaj, kostüm, çalgıcıların gireceği-çıkacağı bölümlerin belirlenmesi, ağır rollerin alınması hep yöneticinin işi olmaktadır.
Yönetici veya yönetmen hemen her köyde bilinir. Ne zaman nerede bir oyun çıkartılacaksa önce yönetmenIe “oyuncubaşıyla” görüşülür, rica veya emir o’na verilir, artık o kişi hazırlığı yapıp oyunu topluluğun karşısına çıkartacaktır.
Bugün bilinen seyirlik oyunlarımızın son yaşatıcıları da ne yazık ki sadece yönetmenlerdir.
Oyun Alanı:
Oyun mekanı, içeri de olsa dışarı da olsa esas olan seyircinin bir daire biçiminde dizilmiş olmasıdır ki dört bir yandan seyir imkanı doğar. Böyle olunca dekor olayı ortadan kalkar. Benzetmek yerine göstermek öne geçer. Esas olan da bu olsa gerek.
Seyirlik oyunlarımız dış mekan olarak genellikle köy meydanında yapılır. Oyunun köy dışına çıkarıldığı görülmemiştir. İç mekan olmaz ise seyircinin fazla olması için geniş salonu olan evler tercih edilmektedir.
Oyun Malzemeleri:
Oyun alanının köy meydanı veya bir salon olacağını belirtmiştik. Eğer bir oyun ormanda geçen bir olayı anlatıyorsa oyun alanı oyuncular tarafından ormanda geçiyormuş gibi bazı sözlerle veya hareketlerle mekan belirlenmektedir. Mesela: Geyik Avı oyununda geyiği vurmaya çalışan avcı, seyircileri orman farz edip aralarından onları sağa sola iteleyerek geçmek suretiyle veya “çat-çut” gibi ayak altında kırılan-dalları sesiyle taklit ederek mekanı seyircilere hissettirebilmektedir.
Eğer aksesuar kullanılacaksa sahici, canlı veya yalancı olabilmektedir. Kılıç yerine sopa kullanılması, sandalye yerine eğdirilmiş bir kişinin sırtına oturulması veya traş fırçası yerine süpürge kullanılması örnek olarak verilebilir.
Dekorun olmadığı seyirlik oyunlarda kostümler stilize ya da gerçekçi olabilmektedir. Ancak bunlar hep göstermelik kalmaktadır. Çokça görülür; kadın kılığına giren bir erkeğin başında al bir örtü vardır ama bıyığı, bacağında şalvarı da dikkat çekebilir. Bir Arap oyununda hocanın tesbihi deve pisliğinden, piposu da yağ tavasındandır.
Makyaj olayının ilkel ama pratik yöntemlerle çözüldüğü görülür. Arabın kömür veya tava altının isiyle boyanması, ak kişilerin vurgulanmasında yüze un sürülmesi gibi pratik çareler bulunmuştur. Böylece oyunlarımızda süslü, pahalı ve gösterişten uzak, arındırılmış bir anlayışla seyirci ve oyuncu arasındaki bağı kuvvetlendirmeye ağırlık verilmiştir.
Efekt olayı da oyun anında ve ilgili kişiler tarafından canlı olarak yapılır. Bal Kesme oyununda arının vınıltısı, Değirmen oyununda oyuncuların birbirine sarılıp dönerken Vın-Vın” sesini çıkarmaları tabii ve en önemlisi de sesle beraber oyunun icrasıdır. Özellikle hayvan taklitleri hayli dikkat çekicidir.
Müzik ve Oyunlar:
Bu iki unsur, hemen her seyirlik oyununda mevcuttur. Böyle hallerde haliyle yörenin çalgısı eşlik eder. Neşeli-müzikli bir hazırlıktan sonra , oyuna geçilmesi ve oyun içinde de müziğin icrasıyla toplu katılımın gerçekleşmesi önemli bir hususiyettir.
Netice:
Buraya kadar vermeye çalıştığımız bilgilerden sonra şu hususları da belirtmekte yarar var:
Bu oyunlar bizim insanımızı güldürmeye, eğlendirmeye, dileklerini belirtmeye bir araç olarak, yine onlar tarafından korunmaya devam ediyor.
Biz insanımızı ve onun estetik duygularını, yine onun geliştirdiği bu örneklerden gidip yeniden değerlendirerek çağdaş bir yorum ve teknikle günümüz şartlarına uygun bir duruma sokmak zorundayız.
(1) Şerif BOZKURT. Türkiye’de Folklor, Ankara 1976, s 148
(2) Mevlüt ÖZKAN. Türk Folklor Araştırmaları, 1985/1. S .71
(3) Prof. Dr. Şükrü ELÇİN, Halk Ed. Giriş, Kültür ve Tur. Bak. Yy. 365, Kültür Eserleri Dizisi 52 s.671-672
(4) Şerif BOZKURT,a.g.e., s.148
(5) Dr. Murat TUNCAY, Köy Seyirlik Oyunlarına Tiyatrobilimci Bir Yaklaşım, Halk Kültürü (1), s.129-132
* Bu yazı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ” Eylül 1990 – 12. Sayısından alınmıştır.