ZAMAN TÜNELİNDE
SOLOİ POMPEİOPOLİS
* Amasyalı Strabon, Geographika adlı eserinde, buraya ilk yerleşenlerin MÖ 11. yüzyılda, Argoslu kolonistler olduğunu yazıyor. 400 yıl sonra, yani MÖ 700’lerde Lindos’tan gelen Rodoslular ve Troya Savaşı sonunda Akhaialılar tarafından kent yeniden yapılandırılmıştır.
* Soloi, özel konumu nedeniyle Pers İmparatorluğu döneminde yüzyıllarca dış ticaret kapısı ve Anadolu’nun Akdeniz’le buluşan en önemli limanı olmuştur. Herodotos’tan öğrendiğimize göre Pers Kralı Darius zamanında (MÖ 521–485) Soloi kendi adına para bastırmaya başlamıştır. Bu da kentin önemini ve stratejik konumunu ortaya koymaktadır.
* MÖ 449 yılında Yunanlılar, Kilikya’yı tekrar ele geçirip başkent yapmışlarsa da MÖ 448 yılında “Kalliyas Barışı” ile Soloi yine Pers (İran) egemenliğine bırakılmıştır.
* MÖ 334 yılında Büyük İskender’in Asya Seferi sırasında ünlü komutan tarafından ele geçirilen Soloi, yeni bir yönetime kavuşmuştur.
* Kent MÖ 295 yılında Selefkoslar tarafından yeniden işgal edilmiştir.
* MÖ 246’da Mısırlılar’ın saldırıları başlamıştır. MÖ 217-197 yıllarında Mısırlıların egemenliğinde kalan kent bu tarihten sonra Antiochos III. tarafından zaptedilmiş ve Selefkosların son döneminde bir yönetim boşluğuna düşmüştür.
* MÖ 70 yılında Ermeni Kral Tigranes (Dikran II MÖ 95-60), MÖ 70 yıllarında tahtın son kalesi olan Soloi’yi yaktı-yıktı. Uygar Soloi halkı kentten Tigranocerta’ya sürüldü.
* Boş kalan Soloi ve çevre sahillerinde korsanlık aldı başını güçlendi. Korsanlığın özendirildiği bir döneme girildiğinde aynı zamanda Anadolu, Roma egemenliğine geçmekteydi. XIII. Antiokhos Roma Generali Lukullus’un yardımı ile krallığını ilan etti. Dört yıl süren krallık MÖ 64’de Romalı General Pompeius tarafından sona erdirildi. (MÖ 66/65)
* Bu sırada Akdeniz bir korsan yatağına dönmüştü, Roma’ya mal taşıyan gemiler korsanlarca engelleniyordu. Roma açlık tehlikesi ile karşılaşınca Roma senatosunda alınan kararla; büyük yetki ve donanımla yola çıkan Pompeius, Kilikya kıyılarına geldiğinde yeni bir dönem de başlatmış oluyordu. Genç komutan Akdeniz’i korsanlardan arındırdığında 42 yaşında idi. Bu zaferden sonra onun onuruna yeniden yapılanan bu güzel kente Pompeius’un kenti anlamında Pompeiopolis adı verildi.
* Kent Roma döneminde Kilikya’nın federasyona bağlı, ama kendi adına para basabilen otonom kentlerinden biri oldu.
* Bölgede Hıristiyanlığın yayılması kesin olarak bilinmemektedir. Ancak saptanan kilise yapılarından Kilikya eyaletine bağlı bir piskoposluk merkezi haline geldiği anlaşılmaktadır. .
* 260 yılında tüm yöre gibi Pompeiopolis de Pers kralı Shapur I. tarafından zaptedilmiştir.
* Kısa sürede kendini toparlayan kent 303 yılında Roma imparatoru Diocletianus zamanında en parlak dönemini yaşamıştır.
* 381 yılında ünlü din adamı Egeria Kilikya ziyareti sırasında Pompeiopolis’e de gelmiştir. Kent 359 yılında Silifke konsüllüğünden ayrılmıştır.
* 526 daki Kilikya depremi ile Soloi/Pompeiopolis tamamen yıkılmış, sağ kalanlar kenti yeniden kurmak yerine başka yerlere göç etmiştir.
Büyük İskender’in Soloi ziyareti
Büyük İskender, Soloi’yi MÖ 333’te Issos’ta Perslere karşı kazandığı zafer öncesi hiçbir direnişle karşılaşmadan Soloi’yi ele geçirmiş ve Tarsus’ta neredeyse ölümüne neden olabilecek ateşli bir hastalıktan kurtulduğu için Soloi’de Asklepios’a kurbanlar sunmuştur. Ayrıca ordusuyla geçit düzenleyip, meşale koşusu, müzik gösterileri ve spor yarışmaları yaptırmıştır (a1).
Soloi halkının Pers hayranlığına kızan İskender koyduğu vergiler ile (200 talent gümüş yaklaşık bir ton) halkı cezalandırmıştır. Kentte bir kıta asker bırakıp, yakın kentleri ele geçirmek için üç Falanks asker ve Agrian nişancılarını alarak sefere çıkan İskender. Taşlık Kilikya’daki küçük kent devletçiklerinin kimine güç kullanarak, kimini güzel sözlerle ikna edip, yörenin dağlı adamlarını bağımsızlığa (!) kavuşturuyor. Sadece yedi gün içinde gerçekleştirilen bu harekât böylelikle Büyük İskender’in başarılar zincirine eklenmiştir. O böylece batı vilayetlerini de güvence altına almıştır.
Bir haftalık yokluğunda Soloi kenti bağımsızlığına kavuşmuş, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim kurulmuştu. Ayrıca Tarsus’ta yakalandığı sıtmadan da kurtulan Büyük İskender’in onuruna büyük şenlikler düzenlendiğinde, kurbanlar kesilmiş, yarışma ve gösterilerle kent günlerce çalkalanmıştı.
Şenlikler şifa ve sağlık tanrısı Asklepios’a sunulan kurban töreniyle başlamış, daha sonra tüm ordu birliklerinin katıldığı geçit töreni, Büyük İskender’in iyileşmesini simgelemişti. Meşaleli spor yarışmaları ve sanat gösterileri yapılmıştı. Hem artık kölelik devri kapanmış, özgür yaşama yeniden kavuşulmuştu. Soloi’den alınan ganimetler iade edilip, tutsaklar bağışlandı. (a2)
MİMARLIK
Helenistik Yapılar
Günümüzde kentte Helenistik yapı izlerine rastlanmaz.ancak dönem buluntuları vardır.
Özellikle Roma tiyatrosunun altında yoğun küllü bir dolgu tabakası içinde, firnisli ve rulet-palmet baskılı kaplar, kalıp yapımı (Megara) kaseler, Batı Yamacı seramiği, ayrıca pişmiş toprak kandiller, Rodos, Knidos, Thassos, Kıbrıs mühürlü amphora kulpları, unguentarium, piramidal ve disk biçimli dokuma ağırlıkları, Tanagra tipi pişmiş toprak figürin başları, Helenistik Dönem’in önemli buluntuları arasında sayılabilir. Oturan bir tanrıçaya (Kybele?) ait bir kalıbın bulunması Soloi’de bu tip figürinlerin üretiminin yapıldığı göstermektedir.
Roma Dönemi Yapıları
Soloi kentinin Korent tarzında yapılmış 200 sütunlu, galerili bir çarşı caddesi, tiyatrosu, hamamı, suyolları, tapınak ve saray gibi çeşitli yapıları bulunuyordu. Ayakta kalan 43 sütun başlığından bazılarında kartal ve insan figürleri dikkati çeker. Çevrede, özellikle kuzey yamaçlardaki inşaat kazılarında yapı kalıntıları, sutunlar ve plastik formlu eserlere rastlanır.
Korint (Korent) Sütun Başlıkları
Korint başlığı ilk olarak Anadolu’daki yapılarda görülmektedir. Korint. düzeninde en eski ve ayakta duran tapınak eski Olba’da Silifke’nin kuzeyindeki Uzuncaburç’ta bulunmaktadır. (e1)
Korint başlığı Roma mimarisi tarafından Helenistik örneklerde ana eleman olarak kullanılmıştır. Roma Çağı’nda Caracalla Dönemi’nde oldukça çok görülen başlar, büstler ve figürlerle süslenmiş olan bezemeli başlıklar Anadolu’da sık sık kullanılmıştır. Ancak Anadolu mimarları her ne kadar Romalılar tarafından ortaya çıkarılan yeni modayı uygulamaya özen göstermişlerse de kendi yerli geleneklerini Roma çağında da sürdürmüşlerdir. (e2)
Antik Liman
Pompeiopolis limanına son biçimi Hadrianus Dönemi’nde verilir. 143/144 yıllarında kentin Pompeiopolis olarak kuruluşunun (MÖ 66/65) 209. yıldönümünde basılmış Antoninus Pius sikkesi üzerinde son hali görülür. Bu sikkede limanın içinde uzanmış tanrısal figürün yerel bir ırmak tanrısını temsil eden bir tanrı; liman ile ilgili Portunus, Okeanos ya da her üçünü temsil eden bir tanrı olduğu düşünülür. Sikkeye yakından bakılırsa, Pompeiopolis limanı iki katlıdır. Batı dalga kıranının ucunda deniz feneri, doğu dalgakıranın ucunda ise elinde asa tutan bir diğer tanrı heykeli görülür. Liman çatısı üzerinde düzenli aralıklarla yerleştirilmiş küp benzeri nesneler ile ilk iki küp arasında ateş flaması yer alır. Bunların limanın aydınlatılmasında kullanıldığı sanılmaktadır.
Antoninus Pius Sikkesi 143/144 (Nau. Arch. 2010, 395)
Mersin’de 2000 yılı aşkın süredir varlığını sürdüren Roma Dönemi su yapılarından Soloi antik limanı benzeri olmayan bir yapıdır. I. yüzyıl sonunda başlayıp II. yüzyılın ortasında inşaatı tamamlanan Pompeiopolis limanının yapımında Pozzolana harcı kullanılmıştır. Dev blok taşların üzerine dökülen Pozzolana ile yapılan liman rıhtımı, geçmişi günümüze ulaştırır.
Dalgakıranların uzunluğu 320 metre, dalgakıran açıklığı ise 180 metredir. 1. yüzyıl sonunda başlayıp 2. yüzyıl ortasında inşası tamamlanan Pompeiopolis limanının yapımında Napoli-Puteoli körfezi çevresinde bulunan ve Roma Dönemi Akdeniz limanlarında yaygın olarak kullanılan volkanik külün (pozzolana harcı) varlığı ROMACONS (Roma Deniz Betonları) projesi ile saptanmıştır. Alüminyum silikatlar açısından zengin olan bu kül, su içinde kireç ile tepkimeye girerek bir dizi hidratlı kalsiyum alüminat ve silikatlar üretir. Bu maddeler su altında karbondioksit yokluğunda harcın agrea ile katı bir kütle haline dönüşmesini sağlar.
Pozzolana Harcı: Roma Çimentosu
Romalılar Pozzolana toprağı ile söndürülmüş kireci karıştırarak çimento harcı yaparlardı. Antik mimarlık yazarı Vitruvius kitabında iki ölçek pozzolana ile bir ölçek kireçle karılan harçları anlatır. Pozzolana çimentoları Romalılar tarafından kullanılan, ismini Napoli yakınlarındaki Pozzuoli beldesinden alan ve esas olarak volkanik asıllı, silis ve alüminyum bileşimleri içeren bir harç türüdür. Yakın dönemlere kadar Pozzolana terimi sadece volkanik bileşimler için kullanılmayıp silisli muayyen bazı kabuk, süngertaşı ve cürufu da içine almaktaydı.
Dünyada Sağlam Kalmış Tek Örnek Antik Liman
Soloi Pompeiopolis Doğu Akdeniz’in en büyük limanlarından biridir.
Doğu limanları, Roma İmparatorluğu için özellikle tahıl, zeytinyağı ticareti, askeri güvenlik; ayrıca kereste ve maden kaynaklarına ulaşım açısından önem taşımaktadır.
Soloi Pompeiopolis antik limanı dünyada bilinen bu denli sağlam kalmış tek örnektir.
Soloi Pompeiopolis Antik Limanı
Doç. Dr. Mehmet Akıncı * *
Soloi Pompeiopolis Antik Limanının, açık denizden görkemli bir görüntüsü vardı. Çengel gibi kapanan dalgakıranları, uzatılmış yarı dairesel ve iki katlı yapısı, çatısında yükselen küp biçimindeki deniz fenerleri kötü havada ya da gece gelen teknelere yol gösteriyordu. Limanın güvenliği için askerler, caddenin kuzey-doğusundaki höyüğün üzerinde höyüğü ortalayarak dolambaç biçiminde dolanan kulelerden denizi ve karayı sürekli gözetim altında tutuyorlardı.
Romalılar’ın Pax-Romana adına verdikleri kentleşme bilincinden Soloi’de payını almıştır. Limanlar, İmparatorluk genelinde belirgin ve çarpıcı bir ortak kültür görüntüsü ile donatılmıştır.
Roma liman kentleri, günümüzdeki hava alanı binalarının bir ülkeye giriş binaları gibi, önemli limanlar çevresinde salt depo, ambar, ofis gibi işlevselliğe yönelik değildir.
Yapı, limanı çember gibi saran klasik biçemdeki yapı dizilerinin tam ortasında, sahne dekorlarını aratmayan görkemli bir kompozisyon oluşturur. Ayrıca liman girişinin karşısında bir portikonun yükseldiğini ve bunun sütunlu bir caddeye açıldığı kabul edilir.
Sütunlu cadde 450 metre uzunluğundadır. Doğuya özgü Roma sütunlu caddelerinin merkezi konumu her yerde insanları buraya çekiyordu. Liman onlar için özgürlük demekti. Çünkü orada yalnızca mallar değil fikirler de değişiyordu.
Kimi zaman Sütunlu Cadde’de karşılaşan aydın kesimden soylular, Cilicia Campestris’in nefis üzümlerinden yapılma özel kav şaraplarını yudumlarken, hararetle felsefi tartışmalar yapıyorlardı. Konu genellikle aynı olup, Siyaset ve Doğu-Batı İlişkileri tartışılırdı. Doğunun Stoacı felsefesini, batının Yeni Plâtonculuğuna ve Aristotelesçiliğine karşı savunuyorlardı. Çünkü dünya olaylarına doğunun kaderci bakış açısı onlara huzur veriyordu.
Romalı da, Bizanslı da sütunlu caddede dolaşıp, limana doğru yürüyerek buraya gelen ticari teknelere şarap, tahıl, zeytinyağı ve canlı hayvanların yüklenişini, kölelerin ve askerlerin getirilişini izleyebiliyor, günlük yaşamında dinlenirken rıhtımda balık tutabiliyordu.
Sütunlu Cadde’de genelde soylular, kamu görevlileri, tüccarlar, zanaatkârlar ve özgür halk geziyordu. Bunların arasında yerli halktan Yahudi ve Fenike kökenliler olduğu gibi, Kıta Yunanistan ve Roma’dan gelen Grek ve Latinler de vardı. Özgür vatandaşlardan dedeleri korsanlık yapanlar, atalarının aralarında gerçek entelektüellerin de olduğunu ancak Helenistik Dönem’in sonunda dağılan devlet otoritesinin istikrarsızlığı nedeniyle korsanlığa başladıklarından söz ediyor bir yandan da baskıcı rejimler karşısında özgürlüğe düşkünlüklerini vurguluyorlardı. Aksaray Üniversitesi (ASÜ) Öğretim Üyesi
Pozzolena Harcı ile Yapılan
Roma Panteon Mabedi
Roma’daki ünlü Panteon, Roma betonunun kullanıldığı günümüze ulaşan tek yapıdır. MS 125 yılında yapılmıştır ve 2000 yıla yakın süredir muhteşem görüntüsüyle insanları büyüler.
Panteon’un 43 m çapa sahip kubbesi en eski ve en büyük kubbedir.
Prof. Dr. Ekrem Akurgal kemerlerin daha önce MÖ 2. yüzyılda pazaryeri ya da sur kapılarında kullanıldığını yazar ve şöyle der:
“… Kubbe ve tonoz kullanarak Romalı mühendisler mimarinin en güzel örneklerini yaratmışlardır. Roma’daki Panteon, antik çağın en üstün başarısıdır. (e3)
Sütunlu Cadde
Sütunlu Cadde, antik limandan şehrin kuzeyindeki Dağ Kapısına kadar uzanmaktadır. Şehri doğu – batı yönünde ikiye ayıran caddede halen kısmen ayakta kalan 33 sütun kentin görkemli devrinin son kalan izlerindendir. Korent tarzı işlenmiş sütun başlıklarıyla, 6.50 m yüksekliğindeki her kolon kireç taşından üretilmiş 100 cm çapında 4 parçadan oluşur. Değişik figürlerle bezenmiş sütunlar, Augustus gibi ulusal kahramanlar yanında yerel kahramanların da heykellerini taşımakta idi.
Yaklaşık 350 metre uzunluğunda kentin ana eksenini oluşturan ve Doğu geleneğini yansıtan Pompeiopolis Sütunlu Caddesi’nde görünürdeki bütün mimari parçalar (sütun kaidesi, sütun tamburu, friz ve korniş) yerel taştan yapılmış ve yayılmış durumdadır.
Üstü Kapalı Yaya Yolları
İnsanları güneşten ve yağmurdan koruyan sütunlu yol yapma tekniği, Roma mimarisinin güzel bir buluşudur. Sütunlu yol, kent planlamasındaki büyük ilerleyişi temsil etmekte, ayrıca kent yaşamına özel ve törensel bir karakter vermekteydi. Anadolu’nun birçok kentinde bu sütunlu yolların büyüleyici güzellikteki kalıntıları halen ayakta durmaktadır. (e4)
Sütunlu Cadde’nin – paralellerine Kilikia’da Diokaisarea, Hieropolis-Kastabala ve Anazarbus’ta; Suriye’de Apemeia ve Palmyra’da rastlanan – doğuya özgü yazıtlı konsolları, Roma imparatorlarına ve imparator ailesinden kişilere, yüksek memur ve ileri gelenlere ithaf edilmiş, sütun tamburu ve konsollardaki oyuklara bakılacak olursa üzerlerine heykeller konmuştur. Örneğin 2003 yılında Sütunlu Cadde’de açığa çıkarılan Tanrıça Nemesis heykeli, konsol heykellerine ilişkin şimdilik tek örnektir.
Pompeiopolis Sütunlu Caddesi’nde en eski yazıt Augustus dönemine aittir. Hadrianus ve Commodus’a adanan konsol yazıtları da vardır. Diğer konsollar üzerinde okunabilenler; rahip M. Aurelius Artemidoros, konsül Armenius Peregrinus (olasılıkla MS 244 yılı konsülü) ve kente yararı dokunan biri kadın üç kişiye aittir. Bu yazıtlar, Augustus döneminden başlayarak MS 3. yüzyıla dek uzanan bir zaman dilimine yayılmışlardır.
Soloi/Pompeiopolis sütun başlıkları Korinth düzenindedir. Bitkisel bezemeli olanlarının yanı sıra figürlerle süslenmiş olanları da vardır. Figürlü olanlar Yunan-Roma pantheonunun örneklerini sergilemektedir. Örneğin: Zeus, Athena, Aphrodite, Artemis, Pan, Satyr, Dioskurlar…
Sütun başlıklarının tarihlenmesi stilistik olarak çoğunlukla Severuslar (MS 193-235) dönemine verilmektedir ve genel olarak MS 2-3. yüzyıllara tarihlenmektedir.
130 yılında Pompeiopolis’i ziyaret eden Hadrianus, başka yerlerde olduğu gibi burada da yapı faaliyetlerine öncülük etmiştir. Bunların arasında Pompeiopolis limanının da olduğu sanılmaktadır. Bu görüşün başlıca dayanağı Pompeiopolis’in kuruluşunun MS. 209. yılı anısına basılan Antoninus Pius dönemine ait bir sikkedir (MS 143/44 ya da 144/45). Sikkenin üzerinde Pompeiopolis limanı bitmiş durumda görülmektedir.
Sikkenin yazıtında Hadrianus’un adının bulunması, limanın yaklaşık MS 130-150 yıllarında tamamlandığını göstermektedir. Sütunlu Cadde’de ayrıca kazı dışı olarak bulunan Hadrianus’a ait bir büst halen Mersin Müzesi’nde sergilenmektedir.
Sütunlu Cadde kazılarında 2000 yılından başlayarak diğer mimari parçalarla birlikte bulunan üçlü heykeller grubundan Dionysos-Pan- Panter; Asklepios-Telesphoros-Hygieia ile, yerel üsluptaki Nemesis ve bir benzeri Pireaus’ta bulunan asker-imparator Balbinus (MS. 238) heykelleri halen Mersin Müzesi’nde sergilenmektedir. Adana Müzesi’ndeki Pompeiopolis’te bulunan ve stilistik olarak Trajanus Decius (MS 249-251) portresi ile paralellik gösteren bir Kilikia yönetici heykeli, kronolojik olarak diğer heykeller gibi Severuslar dönemi ve sonrasına tarihlenmektedir. Bunlardan 2003 yılında bulunan Tanrıça Nemesis heykeli konsol heykelleri için şimdilik tek örnektir.
Sütunlu Cadde’nin Doğu portikosunda dükkânlar batı portikosunda ise bir mozaik tabanın varlığı saptanmıştır. Dükkânların altındaki yangın tabakası ve altından açığa çıkan Helenistik kaplar ve beşli kandil seti gibi buluntular, Sütunlu Cadde’nin Helenistik Dönem sonunda MÖ 70’lerde Tigranes tarafından yağmalanışını yansıtmaktadır.
Sütunlu Cadde’de Bizans dönemi yapı kalıntılarına ait bir kuyu-çöplük içinden çıkan Bizans keramiği, Sütunlu Cadde’nin doğu sütun sırasının arkasında açığa çıkarılan opus sectile’li mekânlar ve bir kireç ocağı Pompeiopolis’in ana caddesinin Bizans döneminde de yoğun biçimde kullanıldığının bir göstergesidir.
Sütunlu Cadde’nin doğusunda, Milli Egemenlik Caddesi’nin açılması sırasında açığa çıkan 50 mezar, Pompeiopolis’in nekropol alanlarının küçük bir parçasını oluşturmaktadır. Mezar tipolojisi özetlenecek olursa: urne (çömlek mezar), amphora, pythos (küp mezar), torpido lahit, taş sanduka, monoblok taş lahit, larnaks, kiremit ve toprak mezarlardan oluşmaktadır. Mezarlar, MS 1.-2. yüzyıllara tarihlenmektedir.
Soloi/Pompeiopolis 525-527 arasında bölgede yaşanan şiddetli depremler sonucu yıkılmış olmalıdır. Ephesoslu Johannes bunun Kilikia Pompeiopolis’inde olduğuna tanıklık eder.
Tiyatro Binası
Antik kentin akropolünün kesin yeri bilinmese de, yakın zamana kadar kolonlu caddenin doğusundaki Jandarma komutanlığı karakolunun bulunduğu tepe, höyük ve antik tiyatro binasının cavea bölümü üzerinde yapılanmıştır.
Özgününde 200 sütunlu caddenin doğusunda yer alan tiyatro, Soloi Höyük’ün batısına yaslanmıştır. 19. yüzyıl boyunca taş ocağı olarak kullanılan tiyatro, ağır bir yıkım görmüştür. Kazılar sonucunda caveasının iki evreli olduğu saptanmıştır.
Kuzey Şehir Kapısı
Sütunlu caddenin batısında, tahrip edilip yıkılan yapı kalıntıları üzerinde portakal limon betimleri görülür.
Su Donanımı
Amiral Boufort ‘un söz ettiği su kemerlerinden parçalar portakal ağaçları arasında kayboluyor. Yakın döneme kadar (1980’li yıllar) Antik kent içinde bazı su kanalları ve sarnıçlar görülebiliyordu. Özellikle Mezitli köyünden gelen bir suyolu üzerindeki yapı taşlarında dekoratif bezemeler vardı.
Şehir Surları
Üzerinde birçok kule ve burç olduğu var sayılan antik kent surları, şimdi tamamen yıkılmış durumdadır. Ancak 1980’li yıllarda bazı temel izleri ve deniz yönünde yol boyunca kalıntıları görülüp saptanabiliyordu. Kazı başkanı Prof. Remzi Yağcı önümüzdeki yıllarda kent surlarını aşıp bir “Hitit Mahallesi”ne girmeyi amaçladıklarını belirtmektedir.