Bezm-i-Âlem Valide Sultan (1807-1853) Padişah II. Mahmut’un 2. eşi ve padişah Abdülmecit’in annesidir. Bezm-i-Âlem “Dünya meclisi” anlamına gelir. Küçük yaşta esirciler tarafından saraya cariye olarak getirilen bir Gürcü kızı olduğu söylenir. Nisan 1823’te şehzade Abdülmecid’i dünyaya getirdi. 1839’da Abdülmecit 16 yaşında tahta çıkınca “Valide Sultan” unvanını aldı. Çocuk yaştaki Abdülmecid’in tecrübesizliği Valide Sultan’ın devlet işlerinde önemli görevler üstlenmesine sebep oldu. Abdülmecit’in bazı atamalarda annesine danıştığı bilinmektedir. Valide Sultan birçok hayır eserleri meydana getirmiştir. Mahalleleri dolaşarak muhtaç ve kimsesizlere yardım ettiği, yetim ve kimsesiz kızları evlendirdiği, borcunu ödeyemeyenlere ve tutuklu bulunanlara maddî yardımda bulunduğu rivayet edilir. 2 Mayıs 1853’te vefat eden Bezm-i Âlem Sultan, II. Mahmut Türbesine gömülmüştür.
Valide Sultan ülkenin birçok yerinde tesis ettiği vakıf hayır eserlerinin devamlılığını sağlamak ve hizmetlerin aksamadan verilmesini temin etmek üzere yeni kurduğu vakıflar aracılığıyla sürekli gelirler bağlamıştır. Ayrıca harap olan ya da ortadan kalkan pek çok hayır eserlerini onarıp yeniden ihya ettirmiştir. Hayır eserlerinden en önemlisi İstanbul’da Şehremini semtinde inşa edilmiş olan Gurebâ-yı Müslimîn Hastanesidir.
Bezmi âlem Valide Sultan Hastanesi, darüşşifalardan sonra Müslümanlar için tesis edilen ilk vakıf sağlık kuruluşudur. Hastane olarak tasarlanan binasıyla modern hastaneleri, darüşşifalı külliyelere benzemesiyle de klasik dönemi andırır. Bunun dört okul, iki cami, bir köprü on iki çeşme, Mekke’de bir hastane, Medine ve Kerbela’da üç sebil inşa ettirmiştir. İlaveten Osmanlı devletinin değişik yerlerinde Bezm-i Âlem Sultan tarafından yaptırılan veya tamir/ihya ettirilen hayır eserleri bulunmaktadır.
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl
Zuhurundan Bezm-i âlem oldu vasıl.”
I. Abdülmecid Arapça, Farsça ve Fransızca biliyordu. İyi bir hattattı, batı musikisine aşinaydı. Memleketin çeşitli bölgelerine altı seyahat yapmıştı. Tanzimat hareketi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Mısır meselesinin kısmen halli, Rusya’ya karşı İngiltere, Fransa ve daha sonra Sardinya’nın müttefik olarak katıldığı Kırım Harbi (1853–56), Islahat Fermanı (1856) Mecid’in döneminde meydana gelmiştir. 25.6.1861 tarihinde veremden vefat etmiştir.
Yerine geçen Sultan Abdülaziz 32. padişahtır. Annesi Pertevniyal Sultan’dır. İyi bir eğitim almış, cesur ve atılgan bir padişah olarak halkın sevgisini kazanmıştı. Mevlevî, hattat, bestekâr olup Arapça ile Farsçaya vâkıftı. Güreş, cirit ve av sporlarına meraklı olan padişahın üzerinde çalıştığı en önemli konu Osmanlı Donanması’nın modernizasyonu idi. Hükümdarlığı süresince ülke içi ve dışında temaslarda bulunmuş, geziler yapmıştır. Yavuz Sultan Selim’den sonra Mısır’ı ziyaret eden ilk ve tek Osmanlı padişahıdır. Batı Avrupa’ya ziyaret yapan ilk ve tek padişahtır. 1867 yılında Paris’te büyük bir sanat sergisine III. Napolyon’un daveti üzerine katılmış, daha sonra gittiği ülkelerde İngiltere kraliçesi Victoria, Belçika kralı II. Leopold, Prusya kralı I. Wilhelm, Avusturya-Macaristan imparatoru Franz-Josef ve Romanya Prensi I. Karol ile görüşmüştür.
Abdülaziz döneminde Batı’yla iyi ilişkiler kurulmasına özellikle dikkat edildi. Tanzimat Fermanı ile başlayan Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etti. Abdülaziz’in son yılları 1875–76’te Hersek İsyanı ile 1867’de başlayan ve 1876’da iyice yayılan Bulgar İsyanları ile mücadeleyle geçti. 30 Mayıs 1876 Darbesi ile tahttan indirildi. Gözaltında bulundurulduğu Feriye Saraylarında 4 Haziran 1876 günü bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu.
Bir Ferman
1857 senesinde bazı kişiler Mersin iskelesi civarındaki kumlukları kiralamak isteyince, bu talep yerel yönetimce merkeze sorulmuştu. İstanbul’da defterhane-i Amire kayıtlarında Mersin iskelesi ve karyesi (köyü) hakkında bir kayıt bulunamamış, keza bu yerlerin bir vakfa ait olmadığı anlaşılmıştı. Bunun üzerine Evkaf nazırı müşir Hacı Mehmet Hasip Paşa bu kumluk alanların (İzmir ve diğer bazı yerlerde yapıldığı şekilde) Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakfına verilmesini, bu yerlerin kiralanması veya satışı ile evkaf gelirlerinin de artacağını belirtmişti. Alınan kara ile bu yerler Valide Sultan Vakfına katılmıştı. Bu karar Sultan Abdülmecid’in Adana valisi vezir Halil Kamil Paşa’ya, eyalet defterdarı Hamid’e, Adana naibi ile müftüsüne, Evkaf müdürü Rıza’ya, mühendis kolağası Mustafa’ya, sair azayı meclis ile vucuhi memlekete hitaben yazılmış olan 23 Zilkade 1273 (15 Temmuz 1857) tarihli fermanı ile yürürlüğe girmişti. Fermanda konu edilen kumluk yerler zamanla kıymetlenmiş, halk burada bina inşaatına başlamıştır.
Bir Çeşme
Mersin’de Eski Caminin köşesinde bir çeşme vardır. Bu çeşmenin ön yüzündeki kitabede Abdülaziz’in tuğrası ve altında şu yazı vardır:
Kıldı bu sahilde Han Abdülaziz icrayı âb
Urdu şanın merhem atşanın dîl-i mecruhuna
Mader-i Sultan Mecid’in vakfına bahş eyledi
Zeyl edip kayd ettiler vakfiye-i meşruhuna
Yazdı ey Saffet bulup itmamına tarihi tam
Şah-ı âlem çeşme yaptı Bezm-i Âlem ruhuna
1281
Günümüz Türkçesiyle şair Saffet şöyle diyor:
Bu sahilde Sultan Abdülaziz su işini yaptırdı (su getirdi)
Onun şanı yürekleri yanmışların (susuz kalmışların) yaralı gönüllerine merhem oldu
Sultan Mecid’in annesinin vakfına bağışladı
Açık olan vakfiyenin kayıtlarına ilave ettiler
Saffet (bu işin) tamamlanmasına “tam tarih” bulup yazdı
Âlemin Şahı (Abdülaziz) Bezm-i Âlem’in ruhu için çeşme yaptı.
Kitabedeki tarihe göre çeşme 1281 (1865) senesinde Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. Tarih düşürmek Divan Edebiyatının bir özelliğidir. Her harfin sayısal bir değeri vardır. Bir olayı, bir kişinin doğum veya ölüm gününü, bir yapının bitirilme tarihini şiirle ifade ederken kelimeler bu sayısal özelliklerine göre seçilir ve harflerin sayısal değerlerinin toplamı bir tarih verir. Şair Saffet çeşmenin tamamlanmasına dair tam tarih düşürdüğünü belirterek övünüyor.
Burada birkaç önemli nokta var.
İlk mısradaki “bu sahilde” ifadesinden çeşme ile deniz arasında bir yapı olmadığı anlamı çıkarılabilir.
Mersin’in o yıllarda nüfusu az. Gelişmekte olan kentin merkezi Yoğurt Pazarı ve çevresi. Abdülaziz’in yaptırdığı çeşmenin Eski Caminin köşesinde gördüğümüz basit yapıdan ibaret olduğunu düşünmemek gerek. Çeşme, günümüzün teknik deyimiyle “su arıtma, getirme ve dağıtma” projesinin son noktasıdır. Suyun çeşmelere kadar gelebilmesi için bentler, ızgaralar, havuzlar, su terazileri, künkler ve kemerler yapılmıştır. Bu büyük tesislerin çalışması ve suyun düzenli olarak akması için bir teşkilat kurulmuştur. Bu kadro, Su Nazırlığına bağlı olup emrinde çalışanlara su verirdi. Suyolcuları teşkilatı, Kanuni Sultan Süleyman zamanında kurulmuştu. Bunların özel bir ocağı vardı. Görevleri babadan oğla geçerdi. Şehrin her bölgesinde ayrı suyolcuları vardı. Ellerinde geniş yol haritası bulunan bu görevliler kaçak su alınmasına engel olur, kendi bölgelerinde bulunan ev ve hamamlardan aylık ve onarım parası alırlardı.
Mersin çevresindeki ana su kaynağı Kızıldere’dir (günümüzdeki adıyla Müftü Deresi). Su getirme projesi kapsamında kentin kuzeyinde, derenin yanında bir su alma yapısı, belki de bir bent; onu takiben tortu ve yabancı maddelerin çökelmesi için dinlenme havuzu, iletim hattını oluşturan kanal ve boruların olduğu düşünülmelidir. Çeşmenin kendisi gösterişli değildir. Ama üzerindeki kitabede yer alan padişah tuğrası (Abdülaziz han bin Mahmud el-muzaffer daima) ve ustaca düzenlenmiş kıta, projenin büyüklüğüne işaret ediyor.
Burada bir diğer teknik hususa değinelim: Su basıncı çeşitli nedenlerle değişebilir. Bunu düzenlemek ve dengelemek için bir “terazi” ile suyun çeşitli semtlere/mahallelere dağıtımı için bir “taksim” yapısı gereklidir. İstanbul’un popüler semti, bu işlevi gören su dağıtım yapısı orada bulunduğu için Taksim adını almıştır. 1939 senesine ait bir belgeden bahsettiğimiz teknik yapıların Yoğurt Pazarında olduğunu ve çeşmemizin o yıllarda kurumuş olduğunu öğreniyoruz (2):
Eskiden Yoğurt Pazarında bir su terazi ve taksim yeri varmış. Bu çeşmenin suyu da oradan alınırmış. Sonradan terazi yıkılmış olduğundan çeşme de o vakitten beri kurumuştur.
Özetle bu Çeşme Mersin’in kentleşme sürecinde önemli bir kilometre taşı, ilk altyapı projesidir.
Çeşmenin bitişiğindeki Eski Cami 1286 (1870) senesinde, çeşmeden daha sonra inşa edilmiştir. Sultan Abdülaziz Han ayni zamanda Halife-i Ruyi Zemin, yani Müslüman dünyasının lideridir. Buna rağmen öncelikle tüm Mersin halkının yararlanacağı, toplum sağlığı açısından daha önemli ve öncelikli olan çeşmenin yapılmasını irade buyurmuş, caminin yapılmasını beş sene ileriye ertelemiştir. Bunu Osmanlı Sultanının tüm tebaasına adil bir şekilde baktığının kanıtı olarak değerlendirmek lazımdır.
Bezm-i Âlem Valide Sultan ve oğlu Sultan Abdülmecid o tarihte hayatta değildir. Projenin bedeli vakıf bütçesinden değil devlet hazinesinden karşılanmıştır. Bu nedenle adının Sultan Aziz Çeşmesi olarak anılması daha doğru olacaktır. Çok kısa süre önce çeşmeye baktığımızda bakımsızlığı dikkat çekiyordu. Yan cephede kırmızı boya ile yazılmış grafiti, temizlenmeye muhtaç taşları ve yalağı, çeşmeyle orantısız musluğu bunun kanıtıydı. Hemen yanındaki çinko tabelada “Eski Cami 1865” yazısı ise tarihimize ne kadar önem verdiğimizi gösteriyordu! Keza caminin doğusunda bir aralıkta kırık 2-3 parça olarak yerde yatan, 1964 tarihli mermer kitabede o tarihte bu yapıların onarım gördüğünden bahsediliyordu.
Şehircilik açısından çok önemli olan bu esere hak ettiği onarımın kısa zamanda yapılmasını, çevresinin uygun şekilde temizlenmesini ve boşaltılmasını diliyoruz.
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, No. 11.
2) Tarihi Bir Vesikaya Göre Mersin, Vt. Hüsameddin Karadağ. Mersin Halkevi İÇEL Dergisi Yıl 2, sayı 19 sayfa 4–5 Ağustos 1939.