(SEMÄ°HÄ° VURAL tarafından yazılan “Anadolunun Kapısı – TARSUS – Gülek BoÄŸazı” isimli kitabın tamamı 14 bölüm halinde bu siteye konmuÅŸtur. Kitabın YUMUKTEPE ye iliÅŸkin bölümünü okumaktasınız. ) Â
Semihi Vural tarafından yazılan ve tamamı bu sitede sunulan “MERSÄ°N Antik Kilikya Öyküleri” kitabında da aÅŸağıdaki (aynı) makaleye yer verilmiÅŸtir.Â
MERSÄ°N’Ä°N ATASI YUMUKTEPE – VELÄ° SEVÄ°NÂ
Türkiye’nin güneyinde, Akdeniz kıyısında birer inci gibi sıralanmış Adana, Tarsus, Silifke, Anamur, Alanya ve Antalya gibi pek çok kentten biridir Mersin. Toros Dağları’nın gölgesinde, bereketli Çukurova’nın batı ucunda, giderek gelişip büyüyen zengin ve alımlı bir liman şehri. Portakal kokan bahçeleri, palmiyeleri ve sımsıcak insanlarıyla bir Doğu Akdeniz beldesi. Sanılanın aksine onun öyküsü çok ama çok eskilere, tarihin diplerine doğru uzanır. Günümüzden tam 9 bin yıl önce kurulmuştur Mersin. Kulübeden gökdelene doğru sürdürüp gider yaşantısını. Bu yüzden dünyanın hâlâ yaşayan ve gelişen en eski kentidir o.
Mersin’de, Neolitik Çağ’da ilk kent, şimdi denizden 1,5 kilometre içeride kalmış olan Yumuktepe mevkiinde kurulmuştu. O zamanlar Akdeniz’in kıyısında, derin bir körfezin kenarındaki bu küçük tepede Dokuzbin yıl öncesinin kulübeleri saz-kamış ve çamurdan yapılmıştı. Bugün hâlâ bu türde evler görülebilir şehrin ara sokaklarında ya da bahçe kenarlarında tek tük ve yapayalnız.
İlk köylüler hayvanları evcilleştirmeyi öğrenmişti. Koyun, keçi, inek ve domuz ilk evcil hayvanlar arasındaydı. Buğday ve arpa tarımı yapılıyor, mercimek ve bezelye yetiştiriyorlardı. Bugünün o mis kokulu portakal bahçelerinin yerine, çevre yabani zeytin, incir ve badem ağaçlarıyla kaplıydı. Böylelikle kuruldu Mersin binlerce yıl önce; böylelikle atıldı kent uygarlığının temelleri Çukurova’da. Daha sonra tarih içinde hep giderek gelişip büyüdü aynı yerde.
Bugün modern şehrin kuzeyinde, mahalleler içindeki yemyeşil bir koruluk görünümündedir Yumuktepe Höyüğü. 23 metre yüksekliğindeki bu höyük 9 bin yıllık köklü bir geçmişin gurur veren anıtı gibi yükselir Müftü Deresi’nin (Efrenk Çayı) kıyısında. Binlerce yıldır biri yıkılıp öteki kurulan üst üste 60’dan fazla kentin kalıntılarını korur sanki kanatlarının altında. Önce, 1930’lu ve 40’lı yıllarda Liverpool Üniversitesi’nden İngiliz arkeologları, John Garstang’ın başkanlığı altında, bilimsel kazılar yapıldı tepede. Ardından 1990’lı yıllarda, Türk ve İtalyan bilim insanları aralamaya çalıştı onu saran esrar perdesini. Sonuçta anlaşıldı ki, MÖ 7000 yıllarında kurulan kent hiç ıssızlaşmadan günümüze değin yaşantısını sürdürmüştür. Mersin, sanıldığı gibi geçmişi ancak 19. yüzyıla uzanan yeni ve çağdaş bir belde değildir.
İlk köyün yıkılışından sonra, üzerine daha gelişkinlerini kurdular Mersin’in erken Neolitik Çağ sakinleri. Giderek daha sağlam, taş temelli evler dikmeye başladılar. MÖ 4900 yıllarında etrafı surlarla çevrili bir kaleye dönüşmüştü tepe. Belli ki o dönemde Mersin’in güçlü bir beyi vardı. Bu kalede yaşayanlar üzümle tanışmış, belki de şarap üretmeye başlamışlardı. Bundan 3500 yıl kadar sonra bir kez daha surlarla kuşatılmış, bir kez daha güçlendirilmişti Çukurova’nın yerli krallarınca, Orta Anadolulu Hititlerden gelen tehditlere karşın. MÖ 5. Yüzyılın sonlarına, yani günümüzden 2400 yıl öncesine değin sürdü Yumuktepe’deki yaşantı kesilmeksizin. Bu tarihlerde, kıyı şeridinin Müftü Deresi’nin getirdiği alüvyonlarla iyice güneye kaymış olması nedeniyle, denizden uzaklaşmış ve onun sunduğu olanaklardan yararlanamaz duruma girmişti
Bu yüzden giderek ıssızlaşarak şimdiki yerine taşındı. Deniz kıyısında, küçük ve sakin bir liman kasabası olarak Zephyrion adıyla Bizans döneminin ortalarına değin yaşadı, Tarsus ve Soli-Pompeipolis (Mezitli) gibi iki dev kentin arasında sesini duyuramadan. Yumuktepe, MS 7. yüzyıldan sonra bir kez daha güçlü bir şato durumuna sokuldu, içinde kiliseler ve evler inşa olundu Bizans krallarınca.
Bugün, nüfusu milyona ulaÅŸan ve hızla büyüyen modern bir kent Mersin. 52 katlı gökdeleni, modern otelleri ve Akdeniz’in en büyük limanı ile önemli bir ticaret ve kültür merkezi. Bu yaÅŸlı ve fakat yaÅŸama sevincini hiç yitirmeyen dinamik kente ait geçmiÅŸin kalıntıları, bir zaman tünelindeymiÅŸ gibi Yumuktepe Höyüğü ile Mersin Müzesi salonlarında izlenebilir günümüzde. (Prof. Dr. Veli Sevin, Arkeolog. Sky Life Dergisi / 2002 – Åžubat sayısı)
Semihi Vural’ın “Antik Kilikya Öyküleri” kitabına devam etmek için bu satırı tıklayınız.