Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaÅŸlar!…
Yıl, 1919. Tarsus Fransızların iÅŸgali altında. SokaÄŸa çıkma yasağı var. Ä°ÅŸgalciler her gün sabahtan, her evin nevalesini, etinden, sütünden, yağından, peynirinden, boy boy konservesine kadar dağıtıyorlar. KuÅŸun sütü eksik! O zaman Tarsus’ta evler tek katlı, toprak damlı.
Savaş artığı; yaşlılar, orta yaşlılar, hemen hemen hiç genç yok, damdan dama geçerek, çelengilerin duldasında toplanıp yarenlik ediyorlar, yavaş sesle!
Biri – Yahu ÅŸu Fransızlar iyi mi ne? Bu bir avuç döküntüyü, sizi bizi neye besliyorlar, kılıçtan geçirip neden kurtulmuyorlar.
– Ãœlen aslında bunlar akidemizi zehirliyorlar, bunu iyi bil!
– Zahir gene de Osmanlı’dan korkuyorlar, mı ne?
– Osmanlı’da korkulacak ne galdı, onu da Ä°stanbul’da ingiliz gavırı besleyip duruyormuÅŸ.
– Asırlardan belli, Osmanlı onların efendisiydi, zahir bizi dev bellediler! Eriyip bittiÄŸimizi aÄŸnayamıyorlar!
– PadiÅŸah Amerika’ya habar salasıymış, gelin bizi kurtarın deyesiymiÅŸ. Bir çok ulema da böyle düşünüyormuÅŸ!
– Donuna güvense gene savaşırdı ya;
– Bizim gimi özürlülerden ne köy olur ne kasaba! Hepimizi sehipleyiverdi, yularımızı üzerimize attı, ne gördüğü var, ne düşündüğü!
– Eskiden, keyfi yerindeyken, istediÄŸinde, cendermesini yollardı, erginleri, kulağından tutar, sınır boylarına yollardı. Öl babam öl…
– Bir kolsuz – eyi deyoguz, eyi de; – Åžu iÅŸsiz güçsüz, çeleni duldalarında kaçamak kaçamak buluÅŸmalarla, geçirdiÄŸimiz günlere, gün mü deyorsunuz? Gafes guÅŸu gibi deÄŸil miyiz?
– Böyle yaÅŸaya bilir mi, goca yörük!..
– Öğümüzdeki sokaklar, baÄŸlar, bahçeler, arkadaki tepeler, doruÄŸu karlı, yeÅŸilli morlu, eniÅŸli yokuÅŸlu, soÄŸuk sulu pınarlarıyla boz bulanık dereleriyle, goca Toroslar bizim deÄŸil miydi? dersiÄŸiz? Ebencet ölenler neyin uÄŸruna öldü bellersiÄŸiz!!! Garşımızda, mezarlıkda yatan, yediden yetmiÅŸe, ölülerimiz; vallaha galkıp yüzümüze tükürürler böyle böyle, deÄŸsiz gonuÅŸursanız!
Aynı yaÅŸlı kolsuz – gulağıma geldiÄŸine göre, sarı paÅŸa deye biri varmış, duÅŸmanla girdiÄŸi savaÅŸları hep gazanırmış; ÅŸimdi.
– DaÄŸlara çıkan çeteler de onuÄŸ emrindeymiÅŸ. Bizler burada sivtinip duracağımıza, tez zamanda daÄŸlara çıkalımın, çetelere garışag. Belkime bir iÅŸe yararız. Ölürsek de, milletin nezdinde bir yerimiz olur.
Tarsus’ta iki gün koyu bir sessizlik yaÅŸanır. Zulalardan, tek horozlu, çift horozlular çıkarılır, namlıların karıncası, gazla temizlenir, vazaline yatırılır. Boy boy saçmalar dökülür, güğerçile kükürt, kömür tozu harmanlanır, kalınca bezler arasında yavaÅŸ yavaÅŸ ezilir. Atım ayarları yapılır. Barıdın nemi azaltılır. (Böylece endazesiz diremsiz barut yapılmıştır). Güdüllere doldurulur. Azık çıkınları, tütün keseleri, çakmak gayıtıda unutulmadan yerini bulur. Seher vakti, kuÅŸlar kurtlar destur alıp öterken, ev halkıyla sarmaÅŸ dolmaÅŸ vedalaşılır. Göz yaÅŸları selolur, umut barajlarında, geleceÄŸin, güzel ve özgür günlerin yüksekliÄŸinde buluÅŸmak düşleri, o Türkün gizil gücü bir avuç savaÅŸ artığı, yelolur, birer birer evlerinden çıkar, yola ravan olurlar. Sayıları yirmidir; ama bir ordu kadar içleri dolu dolu kavi, Pozantı’ya doÄŸru yol alırlar! Bu sonun baÅŸlangıcıdır.
Kısa aralıklarla; Fransız taburu (Karboğazında esir alınmış, Menil teslim olmuş, Ankara, bu çok sayıda esirin iadesi için, koşulsuz özveri göstererek, iyi niyet gösterisinde bulunmuş, sıcak yaklaşım Fransız kurmaylarınca ve devletince, çok çok iyi karşılanmış, askıda kalan bir çok problemin dostane çözümüne katkıda bulunmuş; 1920 de Ankara Anlaşması imzalanmıştır.) Bu sonun başlangıcıdır.
*Bu yazı “GEÇMÄ°ÅžTEN GÃœNÃœMÃœZE BÄ°R Ä°LETÄ° baÅŸlığıyla yayınlandığı İçel Sanat Külübü Aylık Bülteni Ocak 1997 – 55. Sayı” sından alınmıştır