Anadolu’daki birçok kent adı, Hititlerden veya daha eskilerden gelir. Bunların bir kısmı, özellikle istilalar, işgaller, büyük göçlerle gelen yeni toplulukların dillerine uyarlanmış, sonunda Türkçemizin dil yapısına da uydurularak günümüzdeki biçimini almış.
Tarsus böylesi kentler içinde, yaklaşık 2 bin yılı aşkın süredir hemen hemen hiç değişmemiş adıyla ayrı önem taşır. Önce, Hitit imparatorluğu zamanında, Çukurova’yı yöneten prensliğin merkeziydi ve adı Tarşiş’ti. İ.Ö. 9.-8. yy’larda, Asurlular, kente Tarzu demişlerdi. Ksenophon, .Onbinlerin Dönüşü. (Anabasis) adlı kitabında (İ.Ö.1.yy) Romalıların egemenliği altında, Kilikia ve Suriye eyaletinin başkenti Tarsus’tur.
Suriye ve Mezopotamya’yı Anadolu’ya bağlayan “Kral Yolu’ üzerinde bulunan ve o zamanlar (Tarsus Çayı’nın denize döküldüğü yerde) Rhegma adıyla anılan bir lagün sayesinde bir liman kenti de olan Tarsus, her dönemde önemlidir. İlk kez Neololitik Çağ sonlarında, yani İ.Ö. yaklaşık 5 binlerden itibaren iskân edilmiş olması da bunun kanıtıdır. 7 bin yıllık Tarsus kentinin en parlak dönemi ise, Büyük İskender’in Asya seferinin sonrasındaki yıllarda başlar. Kent, Seleukoslar egemenliği altında, özellikle LO. 3. yy’dan itibaren yeniden imar görür. Yine bu yüzyılda kurulduğu anlaşılan Tarsus “Üniversite”sinden tanınmış “stoacılar” yetiştirmiştir. Strabon, o çağın Atina ve İskenderiye gibi kültür kentlerinden farklı olarak, Tarsus halkının sadece felsefe ile değil, tüm öğrenim dallarıyla uğraştığını belirterek, kentteki kültür hayatının ne denli yüksek olduğunu söylemeye çalışır.
Roma devrinin eyalet başkenti Tarsus’a kimler gelmemiş ki o zamanlar: Büyük Pompeius, Cicero, Caeser (Sezar), Antonius ve daha niceleri. Sadece Romalılar zamanında mı? Ortaçağ’da Bizans, Abbasi, Emevi, Selçuklu, Memluk, Osmanlı önemli kişileri, yani krallar, sultanlar, halifeler, bilim adamları ve niceleri Tarsus’ta bulunmuşlar. Hrıstiyanlığın yayıcılarından Aziz Paulus da, “Kilikia’nın hiç de önemsiz olmayan kenti” dediği Tarsus’ta doğmuş olmakla övünür Kutsal Kitap’ta.
Tarsus’un eski görkeminden günümüze yazık ki, çok fazla kalıntı ulaşamamıştır. Bunun en önemli nedeni, çoğu Anadolu kentleri gibi, Tarsus’un da sürekli yerleşilmiş olmasıdır. Yapıların üst üste gelmesiyle sayısız kültür katları oluşmuş, yapılar da toprağın derinliklerine gömülmüştür.
Tarsus’un Cumhuriyet Alanı’nda (bugünkü zeminden yaklaşık 5 m aşağıda) bulunan cadde de böylesi gizli kalmış değerli bir kalıntıdır. Kentin merkezinden, batıya, Toroslar’a doğru giden caddenin uzunluğu şimdilik 68 m’dir. 7 m genişlikteki bu caddenin günümüz koşullarında genişçe bir sokak olabileceği düşünülürse de aslında iki at arabasının rahatlıkla yan yana gitmesine olanak veren bu genişlik, iki binyıl öncesi için hiç de küçümsenemez.
Caddenin üst yüzeyi balıksırtı biçimindedir ve kimi 2,5 m genişlikte olan siyah bazalt bloklarla kaplanmıştır. Bu sert taş kaplama, üzerinden yüzlerce yıl insanlar ve arabalar geçtiği halde çok az aşınmıştır. Bazalt, büyük bir olasılıkla Tarsus gibi bir liman kenti olan Yumurtalık’tan (antik Aegei) getirilmiştir.
Caddenin her iki yanında yağmur sularını toplayan, kumtaşından yapılmış açık su kanalları vardır. Belli aralıklarla yapılan setler ve burada açılan mazgallar, yağmur sularını caddenin altındaki asıl kanala yönlendirmiştir. Antikçağda gerçekleştirilmiş modern bir çözüm. Kaldı ki, günümüzün kentlerinin çoğunda bu sistem bir türlü doğru dürüst işletilemez. Caddenin altındaki asıl kanal da, günümüz kanalizasyon sistemleri ile boy ölçüşecek düzeydedir. Bir insanın çömelerek rahatlıkla ilerleyebileceği genişlik yükseklikteki (1x1m) bu kanalın taş kaplama tabanı cadde zemininden 2 m aşağıdadır. Tıkanmaları önlemek için, caddenin sırt kısmına yakın yerlere belirli aralıklarla mazgal delikleri yerleştirilmiştir.
Caddenin doğu kıyısında yayaları kışın yağmurdan, yazın sıcaktan koruyan sütunlu galeri bulunmaktadır. Galerinin sütunları zaman içinde kırılmış ve yok olmuştur. Buna karşılık, sütun kaidelerinin oturduğu 3 basamaklı podyum sağlamdır.
Caddenin, kentin yeniden imar gördüğü İ.Ö.2. yy dolaylarında yapıldığı ve Ortaçağ başlarına kadar kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kazılar devam ettiği için gelecekte daha ayrıntılı bilgiler elde etmemiz olanaklıdır.
Konunun günümüzü ilgilendiren yanı, iki bin yıl önce Tarsuslu mimar ve mühendislerin, kent insanına, kentliliğin gerektirdiği en ideal yaşamı sağlamak üzere geliştirdikleri plan anlayışları ve bunu gerçekleştirmek üzere gösterdikleri çabadır. İki bin yıl sonra bile, küçük bir düzenleme ile günümüz insanına hizmet edebilecek sağlamlıktaki cadde, Anadolu kentleşme tarihinin de önemli bir belgesidir. Bunu anlamak için Tarsus caddesini görmek yeterlidir.
Bu yazı “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Eylül 1995 – 39. Sayı” sından alınmıştır.