,

Taşeli Bölgesindeki Bazı Yer Adları Üzerine – V.Doğan GÜNAY

KaracaoÄŸlan-5.jpg

Hep söylenir Anadolu’nun otuzdan fazla uygarlığın beÅŸiÄŸi olduÄŸu. Uygarlık kelimesinin sözlük tanımı şöyledir : ” Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevî varlıklarının düşün, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerin tümü” (1) Åžu halde, eÄŸer bugün biz bu kadar çok uygarlığa bu topraklar ev sahipliÄŸi yaptı diyorsak, bunun geçerli nedenleri olması gereklidir. Maddi ve manevî varlıklar olarak, düşünce ürünü olarak ya da sanat çalışmaları olarak bu diyarlarda yeÅŸermiÅŸ her uygarlıktan, az ya da çok, bir ÅŸeyler bulmak olasıdır. Bu, bugün birlikte yaÅŸadığımız bir mimari eser, bir dinî inanç, kullandığımız bir kelime ya da deyim ya da kullandığımız bir yerleÅŸim ismi olarak karşımıza çıkabilir.
Ãœlkemizdeki yer adlarının kapsamlı bir ÅŸekilde incelenmesinin sonunda, “yalnızca geçmiÅŸe ait bilgiler edinmekle kalınmayacak, dil tarihine, yerleÅŸme tarihine, ülkenin etnik yapısına iliÅŸkin, önemli ipuçları elde edilebilecektir” (2) Böyle bir bilim vardır ( yer adlan bilimi ya da yeradıbilim, (alm, toponymie- fr, toponymie ya da toponomastique- ing, toponymy) ve bu bilimin amacı “yer adlarının kökenini, ülkenin diliyle, diÄŸer ulusların dilleriyle ya da kaybolmuÅŸ dillerle olan iliÅŸkilerini” (3) incelemektir. Ayrıca bir ülkedeki yer adları ile orada yaÅŸayan halkın dili arasında var olabilecek iliÅŸkileri de gözlemlemek bu bilimin amaçlarındandır. Ãœlkemizdeki bu konudaki yer adları kapsamlı bir biçimde incelendiÄŸinde gerçekten çok özgün sonuçlar bulunabilecektir.
Türkler bu topraklara sonradan gelmişlerdir. Onlar buralara gelmeden önce bu topraklarda kurulmuş şehirler vardı kuşkusuz. Yeni sahipleri bu şehirleri eski kullanılan isimleriyle birlikte aldılar. Zamanla yeni sahipleri tarafından kullanılan, dolayısıyla yeni bir ses dizgesiyle karşılaşan, bu isimlerin söylenişleri farklılaşmıştır, değişim geçirmiştir. Yani Türkçeye giren bu yabancı kelime önce Türkçenin ses dizgesine uydurulmuş, daha sonra da Türkçe bir
karşılık, (değişim geçirmiş yabancı isime bağlı kalınarak) bulunmaya çalışılmıştır. Bu değişimler bazen öyle bir evrim geçirmiştir ki, kullanılan isimle orijinali arasındaki ilişkiyi anlamakta zorluk çekebiliyoruz. Örneğin, Kanlı Divane, Yunan-Roma çağındaki Canytelis isminden (5) değişerek bu hale geldiğine pek inanası gelmez insanın. Bazen bu değişimi
farkedebiliyoruz. ÖrneÄŸin, Türkçenin ses düzenine uymayan Kilindria ismi ile TürkçeleÅŸtirilmiÅŸ Gilindire (6) arasındaki deÄŸiÅŸimi fark edebiliyoruz. Bu konuda baÅŸka bir ilginç örnek de Gülek BoÄŸazı ile ilgili. DoÄŸan Aksan, Gülek BoÄŸazı kelimesinin kökeni konusunda şöyle der: “İç Anadolu’yu Adana ovasına baÄŸlayan Gülek BoÄŸazı, Anadolu tarihine ait en eski kaynaklarda geçmekte olup EskiçaÄŸda /kilikiaipülai/ (…) adıyla anılmaktaydı. GüneydoÄŸu Anadolu’nun kıyı bölgesine verilen Kilikia adına dayanan bu
tamlama “Kilikya kapıları” anlamına geliyordu. OrtaçaÄŸ Ermeni kaynaklarında Guglag, Haçlı belgelerinde Coqelaquus olarak görülen ad Türklerce Gülek / Külek biçimine dönüştürülmüştür; kökeniyle bugün iliÅŸkisi fark olunamayan ad, biçim açısından da hayli deÄŸiÅŸmiÅŸtir” (7) Yeradıbilimin önemi buradadır. Bu küçük açıklamadan öğrenilebilecek
çok şey vardır. Örneğin kelimenin Kilikya dilinden gelmiş olabileceği, Kilikyalıların bu boğazın güneyinde oturduğu, (kapının işlevini düşünürsek) bu halkın kuzeye açılma arzusunu, (yine kapının işlevinde) düşmana karşı konulacak ilk yerin burası olduğu, vs. öğrenilebilecektir.
Aynı tür çalışmalar akarsu adları bilimi (alm,fr hydrnymie,- ing, hydronymy) ve daÄŸ adları bilimi (alm, fr, oronymie,- ing, oronymy) alanlarında da yapılması mümkündür. Türkler sahip oldukları kendi dillerine uymayan ÅŸehir isimlerini önce kendi dillerinde söyleyebilecekleri ÅŸekle getirmiÅŸler, çok sonraları da kendi dillerindeki bir kelime ile eÅŸleÅŸtirmiÅŸlerdir. ÖrneÄŸin Kars’ın Tuzluca ilçesine baÄŸlı bir yer adı olan Sürmeli kelimesi ÅŸu aÅŸamalardan sonra bugünkü haline gelmiÅŸtir: Surb Mari (Azize Meryem) > Surmari > Sürmelü > Sürmeli (8)
Kendi dillerindeki bir kelime ile eÅŸleÅŸmiÅŸ olan bu yeni isimleri, belki de kendilerine ait olduÄŸunu belirtmek için uydurulmuÅŸ bir söylence ile saÄŸlamlaÅŸtırmak istemiÅŸlerdir. YerleÅŸim bölgelerinin adı ile ilgili söylenceler konusunda DoÄŸan Aksan “Anadolu yer adlarının bir çoÄŸunun çevresinde bir takım söylenceler de vardır ki yabancı, kökeni bilinmeyen adların açıklanması, yorumlanmasına yönelen çabaları yansıtır. Bilinçli olmayan bu yorumların pek çok oluÅŸu, Türklerin yerleÅŸtiÄŸi bu topraklarda pek çok yabancı yerleÅŸim merkezinin bulunması, bunların adlarının yeni sahiplerinde ilgi ve merak uyandırmasıyla açıklanabilir sanıyoruz” (9) der. Gerçektende her ÅŸehir için böyle bir söylence duymak her zaman olasıdır. Bu söz konusu söylencelerin gerçek olup olmadığı bir yana öylesine inandırıcı anlatılır ki, insan düşsel (fictif) de olsa ona inanmak ister.
Bizde Taşeli bölgesindeki bazı yerleşim adları üzerine böyle bir söylence anlatmak istiyoruz. Gerçek olup olmadığını okuyucuya bırakarak söylencenin geçtiği bölgeyi ve toplumu birazcık anlatalım.
TaÅŸeli bölgesinin özelliklerinden belki de ilki bir Yörük bölgesi olmasıdır. İçel ili Gülnar kazası YenikaÅŸ köyü de bir Yörük köyüdür. Yani Türklerin Orta Asya’dan beri süregetirdikleri göçebe hayatı onlar için de geçerli idi. Türk toplumunun deÄŸiÅŸimine onlar da uyup yerleÅŸik toplum olmuÅŸlardır. Bugün hâlâ göçebe yaÅŸayan çok az bir grubun olduÄŸunu da belirtmek gerekiyor. Bu göçebe toplum kışın deniz kıyısına kadar iner, ilkbaharla birlikte konaklaya konaklaya Torosların en yükseklerine kadar çıkarlar.
Konaklama yerlerinin isimlerine gelince; tüm yerleşim adlarında olduğu gibi, yerleşim yerinin durumundan (betimleyici), olay belirtici, iyilikli, çevredeki bir gölden, bir akarsudan, bölgede egemenlik kurmuş bir kişiden ya da bitki örtüsünden alınmış isimler görüyoruz: Deniz kıyısina yakın yerlerde (kışı geçirdikleri sahil bölge) Soğuksu, Mandıra, Kesme (bir çeşit maki bitkisi), Kara Dere, Hasancık, Çaltılı (Çaltı, bir çeşit dikenli maki bitkisi), Yelli gedik, ören düzü/yüzü (10)
Yaylaya göçte ilk duraklama yeri olarak; Yağrat (yağırat> yağrat) (11), Kumlu Yalak, Kızıl Göl, Kösürelik (12). Işam Yurt (çam yurt), Eybek (iyi bak> eyi bak> eybak> eybek), Baksı.
İkinci duraklama yerleri; Nallı daş (taş), Kara Göl, Bozcavir ( ya da gevur), Sulu in.
Son duraklama yeri ise Tahta Yünseği (yükseği).
Burada ÅŸunu belirtmek gerekiyor:
Bölgede konuÅŸma dili yazı dilinden epey ayrılır. ÖrneÄŸin Anadolu’nun çok yerinde kullanılan) genizsil (13) burada da çok sık kullanılır. Ayrıca kelime vurguları da Türkçenin vurgusuna tam olarak uymaz. Genellikle ilk hece daha vurgulu söylenir.
KuÅŸkusuz konuÅŸma dili, “dilin yazıyla iliÅŸkili olmayan ve çeÅŸitli söyleyiÅŸ özelliklerini taşıyan yönüdür” (14). Şöyle söylemekte bir sakınca olmamalı; Bir dille ilgili tüm özellikleri konuÅŸma dilinde görmek olası. Aynı özellikleri yazı dilinde göremeyiz. Bu nedenle dilbilimciler dil incelemesinde konuÅŸma, konuÅŸma diline ayrıcalık tanırlar. Zira dilden çok sonra yazı bulunmuÅŸ ve konuÅŸma diline baÄŸlı olarak ÅŸunu da söylemek istiyoruz : Söylencede geçen hayvan bir at’tır. BilindiÄŸi gibi tarih boyunca Türklerin en büyük destekçisi attır. Zaten Türk kültürü bir atlı (pomad) kültürü deÄŸil midir? DiyeceÄŸimiz o ki, anlatacağımız söylence Türk kültürünün ürünüdür. Söylencenin konusunu da bir göçün oluÅŸturması bize Yörük yaÅŸamını anımsatıyor.
Söylencemize gelince;
Tahta yünseÄŸi’nden bir ata bindilerek YaÄŸrat’taki babasının yanına gönderilen kızın başından çok ÅŸeyler geçmiÅŸtir: Kız, Kara Göl’de atını suladıktan sonra yoluna devam eder. Nallı daÅŸ denilen yerde at yılandan ürkmüştür ve üzerindeki kızı düşürmüştür. Ayrıca bir nalını da düşürmüştür ( Burada kocaman bir kayanın üstünde bir kız ve bir at nalı resmi vardır. Bu nedenle söz konusu taÅŸtan dolayı o bölgeye nallı daÅŸ denir).
Artık at yoluna tek başına devam edecektir. Fakat üzerinde kimse olmadığından eğerini (eyer) düşürür. (Burada bir taş vardır. Tıpkı atın sırtına benzer. Bu taşın ismine eğer denir.
At tek başına yoluna devam etmektedir. Bulduğu bir düzlükte sırtındaki kaşıntılardan kurtulmak için oynaşır yani çalkalanır (15). (Bu nedenle bu çukurluğa oynarca denir).
At çok yorulmuÅŸtur. YaÄŸrat’a varmadan iki gece yolda kalmıştır. (ilk kaldığı yere yukarı baskı, ikinci kaldığı yere aÅŸağı baskı denir.) Sabahın erken saatlerinde yoluna koyulan at bir süre gittikten sonra bir karaltıdan ürker (Halk burada ÅŸeytan olduÄŸuna inanır ve yukarı ya da aÅŸağıya göçte ÅŸeytanı öldürmek için o karaltının görüldüğü yere taÅŸ atarlar. Buraya yığılı duvar denir.)
En sonunda at YaÄŸrat’a varmıştır. Fakat atı sahibi tanıyamamıştır, zira atın sırtı yağır olmuÅŸtur (Buraya Yağırat’tan dolayı YaÄŸrat denilmektedir). Sahibi atının haline acımıştır,  oÄŸlundan onu otlatmaya götürmesini ister. Ama ne yazık ki, oÄŸlu atı otlatmaya götürdüğü yerde kaybetmiÅŸtir. Babasına durumu haber verir. Adam da oÄŸluna kaybettiÄŸi yere iyice bakmasını, bir daha bakmasını söyler (Bu bölgenin adı iyi bak’tan deÄŸiÅŸmiÅŸ Eybek’tir).
DoÄŸayla her zaman uyum saÄŸlayabilmiÅŸ Türk toplumunun yaratma gücü gerçekten çok büyüktür. Önce söylence yaratılmış sonraki nesiller de bu söylenceyi yaÅŸatabilmek için çaba göstermiÅŸlerdir. ÖrneÄŸin her göçte hâlâ Yığılı Duvar’a taÅŸ atarlar. Bu davranış o toplumun atalarının yarattığı söylenceyi yaÅŸatma çabasında olduklarının güzel bir göstergesidir.

(*) V. Doğan GÜNAY : Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi.
1 Türkçe Sözlük, 2. cilt, TDK Yayınları, Ankara, 1983 Genişletilmiş 7. Baskı.
2 Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yayınları:439/3, Ankara,
1982, s.103.
3 Dubois, Jean ve başkaları, Dictionnaire de Linguistique, Larousse, Paris, 173, s.490.
4 Bu konuda ülkemizde yapılan çalışmalarla ilgili kaynakça için bkz: Doğan Aksan,
a.g.e., cilt:3, s.114-116 ve 132-135; Neşe Atabek, İbrahim Kutluk, Sevgi Özel, Sözcük
Türleri, TDK Yayınları:421, Ankara,1983, s.31.
5 Aksan, DoÄŸan, a.g.e., cilt:3, s.95.
6 Aksan, DoÄŸan, a.g.e., cilt:3, s.108.
7 Aksan, DoÄŸan, a.g.e., s.112.
8 Aksan DoÄŸan, “Dilde YerleÅŸtirme Ãœzerine”, Genel Dilbilim Dergisi içinde, Ankara Dil
bilim Çevresi Yayınları, cilt.1, sayı.3-4, Şubat, 1979, s.8.
9 Aksan, DoÄŸan, a.g.e., s.106.
10 Türkçede sık kullanılan ören kelimesinin kökeni konusunda farklı görüşler vardır
“Hasan EREN, Türk Yer Adları Hakkında AraÅŸtırmalar” adlı çalışmasında (T. Halasi KUN ile birlikte yayımladığı Türk Dili ve Tarihi Hakkında AraÅŸtırmalar Ankara,1950 adlı eserde, s.39-43), Anadolu Yer adlarında pek çok rastlanan ören kelimesini açıklamıştır. Fuat KÖPRÃœLÃœ’nün ileri sürdüğü viran ya da evren ile ilgili olmadığını gösteren yazar, kelimeyi Kırgızca örön (~öron) kelimesine baÄŸlamakta ve bu öğenin “dere” anlamını kazanmasındaki anlam geliÅŸmeyi de saptamaktadır”. bkz. Aksan, DoÄŸan, Anlambilimi ve Türk Anlambilimi,
A.Ü.D.T.C. Fakültesi Yayınları; 217, 2.basım, Ankara,1978, s.149.
11 Yağır, genellikle binek hayvanlarının sırtında oluşan bir çeşit hayvan hastalığı.
12 Küsüre, rumca ksutra (bileÄŸi)’den geldiÄŸi sanılan köstre (ya da kösre) kelimesi (bkz.
Eyuboğlu, İsmet Zeki, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1.basim,
1988, s.208) bölgede kösürleşereklinde kullanılır.
13. Genizsil (alm. Nasenlaut, Nasal, Fr.nasale, İng.nasal)/V/: de, Açıklamalı Dilbilim Terimleri
Sözlüğü, ABC Kitapevi, 1.baskı, İstanbul, 1988, s.107.
14 Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim, 1. cilt, TDK Yayınları; 439/1,
Ankara, 1979, 2.baskı, s.85
15 Atın bu tür yaptığı hareketi “at çalkalanıyor” diye betimliyor bu bölge halkı. Buradaki “çalkalanmak” eylemi edilgen deÄŸil dönüşlü bie eylem olduÄŸunu belirtmeye gerek yoktur sanırız.

Mersin Halk EÄŸitimi Merkezi ve AkÅŸam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı olan İÇEL KÃœLTÃœRÃœ’nün AÄŸustos 1989-8. Sayısından Alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top