BÜYÜK USTA ETHEM AYDIN BU YAZISIYLA BİR BAŞKA BÜYÜK USTAYI HÜSEYİN GEZER’İ ANLATIYOR
Güneşin, toprağa taşa,
Cömertce, erotizmi sunduğu
Bitek topraktır, TaÅŸeli…
Yurt genelinde, mimarisiyle, peyzaj programlamasıyla devasa Atatürk anıtları diken, (Evrenselproje yarışmalarında birinci seçilen) otuz beş anıtı, bir o kadar da yurt içi ve Japonya, Fransa, Amerika, Portekiz, Müzelerinde eserleri bulunan büyük ustadır Hüseyin Gezer.
Dünya’ya bir varlık olarak gelinir, varlık sıradandır.
Zaman içinde öz gelişir, oluşur. Eğitim ve kültürün eşliğinde büyür, kişiliğe doğru açılır.
Bireyler için kültür ve eğitim, toplumlar için medeniyet, bilincin düşünceli bilinç haline dönüşmesine yardım eder.
Hüseyin Gezer, daha ilkokul yıllarında, çevrede ve okulda seçkindi. Uyumlu, ölçülü, çocuksu yaramazlıklara ilgi duymayan ama öyle olanları da dışlamayan hep sayılan sevilen, oyunlarda katılımcı, kurucu, öğretmenlerin sevgilisiydi. En aşırı öğrencilerle bile barışıktı, sağlıklıydı. Tahta, mum, çamur alçı onun elinde hemen anlam ve şekil kazanır, kağıt üzerine aceleyle çizdikleri, boyadıkları, bizleri hayretten hayrete düşürürdü.
1928 lerde Mut kazasında ortaokul yoktu. Ortaokul okumak için tek seçenek; Mut, Anamur, Gülnar, Ermenek,Silifke idi.
Kıtkanaat geçimi olan birkaç öğrenci, belli sürelerde deÄŸiÅŸen ana veya nineler eÅŸliÄŸinde Silifke’ye gider, Pazarkaşı gibi kenar semtlerde ucuz bir ev tutar, yerleÅŸirlerdi. DoÄŸaldır ki Silifke’nin ünlenmiÅŸ poyrazı, hep baÅŸ konuÄŸumuz, amansız ürkencemiz olurdu. Bu nedenle de Hüseyin Gezer’in zatürre olup ölümlerden döndüğünü anımsarım. Silifke’ye ya beygir sırtında ya da taÅŸ arabasıyla üç günde gidilirdi. YolculuÄŸumuz öylesine zevkli ve heyecanlı olurdu ki, yavaÅŸ yavaÅŸ deÄŸiÅŸen peyzaj, karşıdan veya arkadan aldığımız rüzgar, sicim gibi yaÄŸan yaÄŸmur, yeryer yırtılan bulutlar, çakınca geceyi aniden ışığa boÄŸan ÅŸimÅŸek, arkasından yeri göğü sarsıp sallayan, yaratılışın özünü çaÄŸrıştıran, gökgürültüsü; bizlere bitmeyecekmiÅŸ gibi gelen yolculuk!.. Bazen de tansık bir gök kuÅŸağıyla, umduÄŸumuz güzel günlerin duyumsal, doyumsuz, hayal gücü zenginliklerine götürdüğü olurdu …
Genelde Hüseyin derslerini, öğretmeni iyi dinleyerek öğrenir, özümler, evde ise ödevlerini hazırlardı.
Böylece kazandığı zamanı, istekli arkadaşlarla paylaşır, bireysel başarısını çevreye yaygınlaştırır ve bundan büyük zevk duyardı. Ayrımcı değildi, gereksinim duyan, Anamurlu, Silifkeli, Gülnarlı, Ermenekli, Mutlu, kim olursa olsun yardımına koşardı.
Anımsıyorum, ayağım kırılmış, yanlış sarılmış, uzun süre yatmış, derslere gidememiÅŸtim. Hüseyin’le evlerimiz aynı avlunun içindeydi. Hemen hemen her gün bana uÄŸrar, günlük dersleri aktarırdı. Özellikle de çok zorlandığım Fransızca’da çok faydalı olmuÅŸ, devamsızlık süremi aÅŸmış olmama karşın sınıfımı geçmiÅŸtim.
Ortaokulumuzda öğrenci baÅŸkanlığı seçimi vardı, okul idaresince Hüseyin Gezer ve Sami Gürtürk aday gösterilmiÅŸti; (Sami Gürtürk ÅŸimdi yaÅŸlılar yurdunda, emekli felsefe öğretmeni). Sami fakirlikten sebep ortaokula geç baÅŸlamış, seçkin bir öğrenciydi. Hüseyin büyük bir olgunlukla seçimden çekildi, Sami’ye oy verdi. Onu öğrenci baÅŸkanlığına daha uygun bulmuÅŸtu.
Ortaokulun bitiminde, her dar gelirli öğrenci gibi yatılı bir okul seçti, öğretmen oldu. Gazi Terbiye Fransızca bölümüne girdi, yerinde ve akılcı baÅŸ vurusu, Milli EÄŸitim Bakanlığı’nın da ilgisiyle, amaçladığı Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Okul birincisi olarak bitirdi.
Fransa’nın ayrıcalıklılara verdiÄŸi bir bursla, üst düzey eÄŸitimini tamamlayarak yurda döndü. Okulunda öğretim üyesi, profesör, akademi baÅŸkanı oldu. Ãœlkeler kapsamında anıt proje yarışmalarına girdi, seçildi. Ankara, baÅŸta olmak üzere, Antalya, Ä°stanbul, Adana gibi ÅŸehirlerimizde otuz beÅŸ devasa, övülesi Atatürk anıtlarına imza koydu. Yaptığı büstler, masklar, röliyefler ayrıca büyük sayılara ulaşır.
Dış ülkelerdeki heykelleriyle de evrensellik çizgisini yakaladı.
“EvrenselliÄŸe giden yol, halk ve ulus bilincinden geçer”. ÖzdeyiÅŸini kanıtladı. Usta; seninle ulusca övünüyor, TaÅŸeli’li olmanla gurur duyuyoruz.
*Bu yazı “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Temmuz 1996 – 49. Sayı” sından alınmıştır.
Hüseyin Gezer ile ErdoÄŸan Tanaltay’ın söyleÅŸisini okumak için bu satırı tıklayınız.