BİR MUT MASALI
Buralarda eskiden, kocayanlar kakalanıverilmiştir. (1) Tabii adam mi edecekler; yani, yeniden güçlü kuvvetli yapıp kullana mı bilecekler. Bu duruma düşenler azat (2) edilirmiş.
İşte böyle azat edilecek,(kakalanıverilecek) bir koca (3) koyun varmış. Koyun ihtiyar olduğu için kuzulayamaz olmuş. Dişleri dökülmüş; yünü çıkmaz olmuş. Hatta, eti dahi sertleşmiş ve yenilmez olmuş. Sahipleri karar vermiş:
– Bu koyunun şimdiye kadar yününü aldık, sütünü aldık, yavrularını aldık; bizde hakkı çok. Şimdi yürüyemez oldu. En iyisi biz bu hayvanı kesmeyelim de yolda bırakalım. Daha ne kadar yaşarsa kârına saysın!
Yolda koyunu bırakıp sürüler yürüyünce koca koyun ile yavruları arasında meleşmeler başlamış. Bu durumu gören kadınlar:
– Vah; Benim keleş (4) koyunum. Seni ne kesebildik, ne de götürebildik;
Acımışlar ama koyuna yapabilecekleri başka bir iyilik de yokmuş. Orda bırakarak yaylalara doğru yürümüşler. Koyun orda kalıp, sahipleri de yollarına devam ededursunlar, biz başka bir olaya geçelim.
Yaylaya çıkmakta olan bir başka sürüde de köpek ihtiyarlamış. Canavar (5) geldiğinde:
– Ay onmayasıca (6); bitmeyesice, yalı yedin de hendeeride (7) tan tan eden. Canavar koyunu bitirdi, sürüyü, bitirdi. Henderde çalıya kıçını soktun da… Eh seni o çalıda korsam bir görürsün…
Bunlar da biraz sonra sürüyü yaylalara çekerken köpeğe bir kaç taş vurup orda bırakmışlar:
Koyun, sürü tepeleri aştıktan bir süre sonra bakmış ki karşıdan bir kocaoğlan (8) geliyor:
Koyun : – Selamün aleyküm
Köpek : – Aleyküm selam arkadaş
Koyun : – Ne gezersin burda?
Köpek : – Beni burda bıraktılar. Ya sen?
Koyun : – Beni de bıraktılar.
Köpek : – Yav senin etin yenir, sütün yenir, neden kaldın arkadaş, deyince
Koyun : – Ay arkadaş sorma işte, döşümüz aşıldı, (9) dölümüz alındı, etimiz yenmez oldu. Bizi buracıkta bırakıp gittiler. Eh…Sen neördün (10). Sen bari kurtları kovalardın. Senin şerrinden bayağı kurtlar kaçardı.
Köpek : – Senin dediğin gibi kurtları artık tutamadık; yerimizden kıpırdayamayınca kızıp bizi de burda koydular,
– Ey ne yapalım… şansımız. Kadere, kısmet yürüyelim bakalım.
Bir süre gidince koyun otlu bir yerde yayılmaya başlamış. Köpek bakarmış, koyun yayılıyor:
– Yav arkadaş sen karnını doyurursun ama ben?
Koyun :
– Arkadaş sen de kuyruğunu dalına (11) koy gezele bakalım. Elbet kemik falan bulursun.
Köpek düşünmüş:
– Kemik bulabileceğim doğru olabilir mi? Eh… Beklesem elime birşey geçmeyecek. En iyisi gezeleyelim bakayım ne bulacağım, deyip koyundan ayrılmış.
Koyunun yanından koca köpek ayrılır ayrılmaz kurdun biri tepeden çıkmış; koyunu görünce yasılmış (13) kulağını dikleştirmiş:
-Vah kurban olduğum vah… Şuna bak!
Geliverip koyuna:
– Sen ne aran (14) burda?
Koyun : – Ne var yayılıyom işte.
Kurt : – Burası benim babamın tarlası olduğunu bilmiyor musun?
Koyun : – Nesini bileceğim, burası hali (15) bir memleket, yıllarca burdan gelip geçtik, kimse bize buranın sahibi olduğunu söylemedi.
Kurt : -Burası benim babamın tarlası.
Koyun : – Nereden bileceğiz?
Kurt : – Daha (16) tarlası; daha devesinin çökeceği (17), daha kuzuluğu; anladın mı? Daha koyunların arkacı, aha çadırımızın yeri; daha ne istersin?
Koyun gösterilen yerlere bakınca kurdun doğru söylediğine inanmak zorunda kalmış. Anlamış ki, kurt kendini yiyecek, Kurtuluş yok… Demiş ki:
– Sen bu söylediklerine bir şahit bulabilir misin? Bir şahitlendirebilirsen tamam. O zaman beni yemen helal olur. Ne bileyim babayın tarlası olduğunu?
Kurt : – Şahide kesin inanacak mısın?
Koyun : -Tamam…
Demiş ama. yüreği de «güm, güm» diye korkuyla atmaya başlamış:
Kurt şahit aramak için tepeyi aşınca bakmış ki tilki geziniyor :
– Yahu arkadaş, bir av geldi elime ama şahit gerekiyor, deyince;
Tilki : – Nasıl?
Kurt : – Ben şöyle, böyle dedim, sen de doğrudur diye benim söylediklerimi tasdik edersen avı birlikte yiyebileceğiz.
Tilki : – Tamam yahu, ohoo…Ben sizin hududu zaten iyi bilirim (!)
Kurt ile tilki belenden (18) aşıp koyunun yanına gelirlerken tilki bir tantanadır (19) tutturmuş.
…Ooo, Bozoğlan (20) nın tarlasının hududu taa şu kâhtan (21) şu yanı işte… Bu yanları evi; şu yanları eşmesiydi; Şurası, atın tavlasıyla (22), şurası kuzuluğuydu; şurası yurtlağydı (23), şu boduklarındı, (24) diyerek koynun yanına gelmiş,
Koyun : – Yorma kendini, he!… he!. he!…
demiş.
Kurt, şahit bulmak için koyunun yanından ayrıldığında koyunun kendisi gibi azat edilen arkadaşı köpek, yiyecek aramaktan dönünce, koyun olanları anlatmaya başlamış.
– Yahu arkadaş sen burdan gittin, başımıza Nuh tufanı koptu!…
Köpek : – Neci yahu?
Koyun : – Beni yemeğe bir canavar geldi!
Köpek : – Eee?
Koyun : – Ben da dedim, şahit getir de yersen öyle ye…
Köpek : – Çabuk ol hadi, gelir şimdi. Madem şahit istedin hemen bir şey hazırlayalım!
Koyun: – Ne hazırlayacağız?
Köpek : – Şurada bir çukur kazalım. Ben içine gireyim; sen üzerimi ört.
Yalnız burnum nefes almak için açıkta kalsın. Şahit yanına gelipte şahitliğe başlayınca sen de ki, elini şu kırmızı kitaba bir vur bakayım. O elini kırmızı toprağa vururken benim burnumu görür.
Sen o zaman bak tabanları (25) nasıl yağlayacaklar.
Köpeğin dediği, koyunun da aklına yatınca hemen toprağı kazmaya başlamışlar. Köpek yatmış çukura, Koyun da burnu hariç her yerini örtmüş. Tilki koyunun yanına gelip şahitliğe başlayınca, koyun:
– Yahu kendini çok yorma, kurbanım… Yiveceksiniz beni zaten; yemin edebilir misin?
Tilki : – Tabiî ederim.
Koyun : -Hadi bi et bakayım, şu kırmızı kitaba elini bir bas.
Tilki elini basmak için toprağa bakınca kocaoğlanın burnunu görmüş. Başlamış kuyruk sallamaya :
– Yahu ben buradan bir-iki sene önce geçtiydim amma neresinin Bozoğlan’ım olduğunu bilmem, ben bunların tarlasını hatırlamıyorum, demiş.
Bozoğlan ise, tilkinin kalçasına süreklį elini dürterek :
– Yahu etme, hadi vemin et. Sen ne dediğiyin farkında mısın? Hadi yemin et, hadi!…
Tabiî Bozoğlan, Kocaoğlan’ın burnunu görmüyor. Nedense biraz sonra dikkat edince o de Kocaoğlan’ın burnunu görmüş. Tam bu esnada Kocaoğlan topraktan silkelenip Bozoğlan’ın boğazından yapışmaz mı? Tilki, «gürp» diye yerinden sıçramış. Bir korkmuş amma demeyin gitsin… Arkasından kurşun atsalar yetişmez olmuş. Nefesi kesilene kadar kaçmış. Yorulunca ormanda kuru bir ağaca sırtını yaslayıp derin derin solumaya başlamış.
– Ulan demiş, kendi kendine. Ulan, nene gerek senin Bozoğlan’ın tarlası bre dürzi. Gitsen de falan çiftlikte falanın öyle horozları var ki, kimi kırmızı, kimisi beyaz; getirsen deliğiyin ağzında buz gibi yesen de kuyruğunu uzatıp yatsan olmaz mı?
Ah… Şimdi, bir insanoğlu olsa da kuyruğumdan tutup beni taşlara çarpsa, çarpsa!
Olacak ya…Meğer tilkinin kuru ağaç diye yaslandığı kepeneğine bürünüp yatan bir çoban değil miymiş? Çoban tilkinin kuyruğundan tutup çekmiş, tilki kaçmak için sıçrayınca havaya kalkıp düşmüş. Ama çobanın elinden çabuk kurtulup yine tabanları yağlamış.
Giderken yine kendi kendine söyleniyormuş:
– Ulen nereye dursam, her yer insanoğlu; biz, demiş, hangarava (26) kıçımızı dayayıpta soluk alacağız. Dağın kara kütüğü dahi insan oldu da kuyruğumdan tutup, taşlara çarpa çarpa beni bir hal etti.
Masalımız bu kadar, görüldüğü gibi olanlar tilkiye olmuş. Zavallı, yalancı şahitlik yapayım da kemiklerden bari faydalanayım diye düşünürken az kalsın köpeğe ve insanoğluna kendi kemiklerini kırdıracakmış.
NOT : Masal, Mut’un Aşağı Köselerli köyünden 1934 doğumlu, ilkokul mezunu ticaretle iştigal eden Ali Gülüş’ten 1986 yılında derlenmiştir.
Hilmi Dulkadir: Mersin Halk Eğitim Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürü.
1. Kakalayı vermek: Bir kenara ativermek.
2. Azat etmek: Serbest bırakmak
3. Koca: Ihtiyar
4. Keleş: Güzel, iyi
5. Canavar: Kurt
6. Onmayasıca; İyileşmeyesice
7. Hendeerde: Orada
8. Kocaoğlan : Köpek
9. Döşümüz aşıldı : Sütümüz alındı
10. Neördün : Ne yaptın
11. Dal : Sırt kısmı
12. Gezele : Dolaş
13. Yasılmak: Gözükmemek için eğilmek
14. Aran : Ararsın
15. Hali: Sahipsiz, Issız
16. Daha : İşte
17. Deve çökeği : Devenin toprakta yattığında bırakmış olduğu çöküntü
18. Belen :Tepe
19. Tantana : Sözde gürültü çıkarmak
20. Bozoğlan : Kurt
21. Kah: Küçük tepecik, sınır
22. Tavla : At bağlanan yer
23. Yurtlak : Çadır kurulan yer
24. Boduk : Deve yavrusu
25. Tabanlar yağlamak: Korkup kaçmak.
26. Hangıraya : Nereye
İçel Kültürü Dergisi 1988 6. Sayısından alınmıştır.
Tilkinin Başına Gelenler – Hilmi DULKADİR
