Söylenceler ve yazılı belgeler – “Cenupta Türkmen Oymakları” – izinde
Toroslarda bir keşif: Ostrea Jeositi
Emekli öğretmen Turgut Çalışkan izci eğitimcisi. Etrafındaki gençlere , eskiden görev yaptığı köylerde gerçekleştirdiği doğa yürüyüşlerinden, bu yürüyüşlerde karşılaştığı ilginç oluşumlardan bahsediyor sık, sık.
Biz de böylece haberdar oluyoruz, bir fosil ağaç ormanından. Böylesi bir fosilleşme için kaya türü olarak uygun değil Toroslar, ama neden olmasın…Doğa, bazen sürprizler yapabiliyor.
Fosil ağaçlar, silisçe zengin suların bitki hücreleri içine girerek bitki kalıntısını silisleştirmesiyle oluşuyor. Ağaçların içinde biriktiği silise doygun göl suyu içinde, silisce zengin volkanik getirimlerin etkisiyle asidik bir hidrotermal döngü oluşuyor. Bu döngü sonucunda, ağaçların hücre çeperleri ve boşluklarına silis kürecikleri birikiyor. Silisleşen ağaçlar, daha sonraki evrelerde oluşan volkan patlaması ürünü olan volkan külleri, tüfleri, lavları ile örtülüp, taşlaşıyor. Bu, mineralojik bileşimin kristalizasyon yoluyla değişmesi olayı. Bilimsel terminolojide buna “Petrifikasyon” deniyor. Silisleşmiş ağaçlar için, lav, volkan külü, tüf, tüfit üreten bir volkanizma olması gerekiyor-ki, Toroslarda böylesi bir faaliyetin kanıtı olabilecek kayalar yüzeylemiyor.
Fosil ağaç ormanları nadiren var dünyada. Midilli’de olanı çok ünlü ve her yıl 40.000 turist çekiyor adaya. Ülkemizdeki Çamlıdere-Pelitçik (Ankara) köyündeki fosil ağaç ormanı örneği ise yıllardır bilinmesine rağmen, jeositlere ilginin arttığı son birkaç yıldır ve çoğu tahrip edilmiş olarak ancak gündeme gelebildi.
Hadi bakalım deyip, belki bir bilinmezi ortaya çıkaracağız heyecanıyla yola çıktık. Turgut beyin elinde eprimiş bir kitap vardı. “Cenupta Türkmen Oymakları”. Bu kitap, Ali Rıza Yalman (Yalgın) ‘ın 1928’den itibaren Toros yaylalarında yaptığı sistemli gezilerden tuttuğu folklorik notları içeriyordu. Kitapta, Toros Yörüklerinin yaşamına dair tüm ayrıntılar bir oya gibi işlenerek aktarılırken, doğayla ilgili gözlemlere de yer verilmişti. Bir yayladan diğerine değişen gelenekler, nişan, düğün, ölüm adetleri, süslemeler, türkü, şiir, oyun, yemekler, inançlar, atasözleri ve deyişler…
Bu kitabın orijinali, 1940’da 5 cilt halinde yayınlanmış. Daha sonra, 1977’de Sabahat Emir tarafından Kültür Bakanlığı Yayınları 256, Kültür Eserleri 14 olarak, yine 5 cilt halinde yeniden düzenlenmiş. Bizim yöremizle ilgili olanı ilk cildi. Sayfa 205’de şöyle diyor Yalman, “Musa Bozulduğu yaylasının güneydoğusunda , Mavi Ali Ağa’nın toprakları içinde 15-20 yanardağ krateri görülmüştür. Bunların en meşhurları, Çukurballık, Peynir Obruğu, Sulu obruktur. Bundan başa bu bölgede birçok taşlaşmış ağaçlar, istiridye kabukları gezdiğimiz yollar üzerinde adeta döşenmiş bir haldedir. Bölgenin taşları çakmaktaşı, toprağı kireçlidir”
Küçüksorgun Köyündeki (Güzeloluk- KB Mersin) çay molası başka bilgilerin de kapısını açıyor. Köyün ilk muhtarlarından Mehmet Kesgin, eskiden burada Alman jeologların dolaştığını söylüyor. Ağaç fosillerini kendisinin de gördüğünden bahsediyor. Heyecanımız artıyor.
Musa Bozulduğu Yaylası, Mersin’e 117 km uzaklıkta, 2030 m yükseklikte. Torosların yol geçmez, kervan geçmez bir coğrafyası. Yaylanın adı ilginç. Zamanında burada, Musa adında bir aşiret reisi yaşarmış. Tam da bu yaylada, diğer aşiretle savaş yapmış ve, yenilmiş. İşte bu nedenle buraya, “Musa Bozulduğu” denmiş.
Musa Bozulduğu mevkii tamamen kireçtaşı kayalarından oluşuyor. Yalman’ın bahsettiği çukurluklar ise ne yanardağ krateri, ne de obruk. Bu çukurluklar, karbonatlı kayalarda erime sonucu oluşan dolinler.
Taşlaşmış ağaçlar yok ama, kayaların aşınmış yüzeylerinde ortaya çıkan ve Yalman’ın istiridye kabuğu olarak tanımladığı Ostrea fosilleri var bolca. Tam da dediği gibi, “..gezdiğimiz yollar üzerinde adeta döşenmiş bir halde..”.
Normalin çok üstünde iriliğe ulaşmış olan bu Ostrea fosilleri ve ona eşlik eden diğer mollusklar (yumuşakçalar), 24 milyon yıl önce Alt Miyosen devrindeki 1-5 metre derinliğinde Tetis denizi sahillerini ve plajlarını bir kıyı bandı olarak gezmenize olanak vererek uzanıyor Torosların zirvesinde…
Arazi çalışmalarına; Mersin Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri, Prof.Dr.Selim İnan, Prof.Dr.Fevzi Öner, Prof.Dr.Kemal Taslı ve Prof.Dr.Erol Özer katıldılar.
Böylece, söylenceler ve yazılı belgelerin izinden giderek, kitabi ve görsel özellikleri yüksek bir jeosit alanı tesbit etmiş olduk…