YUMUKTEPE HÖYÜĞÜ KAZILARINDAN AZÄ°Z MENAS TASVÄ°RLÄ° HACI MATARASI – GÃœLGÃœN KÖROÄžLU *
Mersin kent merkezinde yer alan Yumuktepe höyüğünde 1993 yılından itibaren sürdürülen arkeolojik kazılarda höyüğün zirvesinde 10. yüzyılın sonunda başlayan 1 3. yüzyılın ortalarına değin süren Ortaçağa ait bir yerleşim bulunmuştur.
Buradaki Ortaçağ yerleşimi üç ayrı yapı katından oluşmaktadır. Höyüğün zirvesindeki aynı alan sürekli olarak kullanıldığından ve yapı katları birbiri üzerine kurulduğundanı daha eski döneme ait olan yapıların inşaat malzemeleri devşirme olarak pek çok kez kullanılmıştır. Arkeolojik kazılar höyüğün zirvesindeki Ortaçağ yapı katları arasında en gösterişli ve özenli mimarilerin 10. yüzyıl sonu ya da 1 1 .yüzyıl başlarına ait olduğunu gösterir. Bu dönemde höyüğün zirvesinde çok büyük bir inşa faaliyetine girişilmişi daha eski dönemlere ait yapıların neredeyse tamamı yok edilerek bir kale yerleşimi kurulmuş ya da yenilenmiştir. Bu büyük inşa faaliyeti sırasında höyüğün zirvesi Demirçağ seviyesine değin kesilerek düzleştirilmiştir.
Zirve üzerinde var olduÄŸunu zaman zaman gün yüzüne çıkan buluntular sayesinde söyleyebildiÄŸimiz Helenistik (MÖ 3.yüzyıl), Geç Roma (3 – 4. yüzyıllar) ve Erken Bizans dönemlerine (5 – 6. yüzyıllar) ait yapı katları bu yapı faaliyeti sırasında tamamen yok edilmiÅŸ olmalıdır. Bu döneme ait özellikle mimari plastiÄŸe ait iÅŸlenmiÅŸ mermer parçalarının geç döneme ait yapı katlarının duvar örgülerinde ve döşemelerinde kullanıldığı görülmektedir. Sözü edilen bu erken dönemlere iliÅŸkin seramik ve sikke buluntuları bu dönemlerde höyüğün yerleÅŸim gördüğünü kanıtlaması açından önemlidir. DemirçaÄŸ tabakalarının seviyesinde kurulmuÅŸ olan surun erken Bizans dönemi ya da 10. yüzyıl sonu ya da 11. yüzyıl baÅŸlarına ait olması mümkündür. Kaplama taÅŸları tamamen sökülmüş sadece duvarın iç kesimindeki kireç harcıyla birleÅŸtirilmiÅŸ dere taÅŸlarından dolgusu görülen surun zirvenin çevresini kuÅŸattığı anlaşılmaktadır. Ancak erken Bizans dönemi yerleÅŸiminin mimarisini ait olabileceÄŸini söyleyebileceÄŸimiz herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır.
Çevresindeki tarım alanı olarak kullanılmış düzlüklere hakim, içme ve sulama için su ve balık avlama imkanı veren Müftü deresi yanında kurulmuÅŸ olması, bol ve bereketli avlanma imkanı bulunan Toroslara ve Akdeniz kıyısına çok yakınlığı gibi coÄŸrafi ve ticari avantajların yanı sıra höyük olması sebebiyle savunma kolaylığı da taşıması Yumuktepe’ye neden Neolitik çaÄŸdan itibaren yerleÅŸildiÄŸini açıklamaya yeter. Geç Roma ve Erken Bizans dönemleri boyunca Akdeniz kıyısında ve Toroslar üzerinde kurulmuÅŸ olanı canlı ve parlak bir yaÅŸam sürdüren irili ufaklı Hıristiyan yerleÅŸimleri vardır. Tarsus,  Zephyrium (Mersin), Soloi (ViranÅŸehir),  Kanytellideis (Kanlıdivane),  Elaiussa (AyaÅŸ), Korykos (Kızkalesi) ve Seleukeia (Silifke) gibi yerleÅŸimlerin ismi 4- 6.yüzyıllar arasında piskoposluk ve konsil listelerinde geçmekte, hem sahil kesiminde, hem de Toroslar üzerine kurulmuÅŸ olan Emirzeli, Öküzlü, ÇukurkeÅŸlik,  Cambazlı ve daha pek çok yerleÅŸimde bulunan çok sayıdaki kilise, vaftizhane, mezar ve diÄŸer mimari kalıntılar bölgede Hıristiyanlığın 4 -7.yüzyıIIar arasındaki erken döneminde ne denli güçlü bir ÅŸekilde yaÅŸandığına iÅŸaret etmektedir. Özellikle Silifke’nin Meryemlik olarak adlandırılan mevkisinde bulunan Hıristiyanlığın yayılmaya baÅŸladığı dönemin en önemli isimlerinden biri olan Azize Thekla’nın maÄŸarası ile bu kült merkezinde Isauria kökenli olan Ä°mparator Zeno’nun inÅŸa ettirdiÄŸi kilise ve diÄŸer dini yapılar Hıristiyan hacıların ziyaret merkezlerindendir. Arap akınları ve iÅŸgali 7 – 10. yüzyıllar arasındaki dönemde buradaki canlılığı yok etmiÅŸtir. Yumuktepe’deki erken Bizans dönemine ait yerleÅŸimin de Kilikia bölgesinin Arapların eline geçmesinden sonra terk edilmiÅŸ olması mümkündür. Bu karanlık dönemde bölgenin baÅŸkenti Tarsus olup, burada gerçekleÅŸtirilen arkeolojik kazılar bu dönemle ilgili kalıntı ve buluntular vererek bu dönemi tanımamızı saÄŸlamaktadır.
Höyüğün de içinde yer aldığı Kilikia bölgesi 968 yılında Müslüman Arapların iÅŸgalinden kurtarılarak yeniden Bizans Devleti’nin hakimiyetine geçmiÅŸtir. Bu yıllardan itibaren Bizanslın hakimiyetinde bölgede yeniden bir canlanma baÅŸlamış ve tahrip olan eski yerleÅŸimler ve kaleler onarılmıştır. Yumuktepe’de sürdürdüğümüz kazılarda ortaya çıkardığımız en erken yapı katı da bu döneme aittir. Höyük zirvesinin batısında bir bölümünü kazılar sırasında ortaya çıkardığımız sur duvarı ile buna bitiÅŸik bir dizi oda ile güney kesimdeki konut olarak kullanılmış mekanların altında keÅŸfedilen düzgün kesme taÅŸtan mekanların 11. yüzyıl baÅŸlarına ait olduÄŸu anlaşılmaktadır. Ancak bu mekanlar özellikle iki yapı katı olarak adlandırdığımız 11. yüzyıl ortalarından ile 12. yüzyıl ortalarına deÄŸin geçen dönemde büyük bir çiftlik yapısına dönüşmüştür. 10. yüzyıl sonu ile 11. yüzyıl baÅŸları arası döneme ait özenli mimarinin mekanları bu dönemde özensiz işçilikle irili ufaklı taÅŸlar ve kuru duvar tekniÄŸiyle örülmüş ara duvarlarla bölünerek küçültülmüş, daha çok tahıl depolama, ocak ve tandırları olan iÅŸliklere dönüşmüştür. Bu yapı katının duvar ve döşemelerinde görülen Roma dönemi (2 – 3. yüzyıllar) lahit parçaları ile Erken Bizans dönemine ait (5 – 6. yüzyıllar) ait mermer sütun kaideleri, sütun, sütunce, korkuluk levhası parçaları ile baÅŸlıkları devÅŸirme olarak sıklıkla kullanılmıştır. Bu parçaların buradaki tahrip edilen daha eski yapı katlarından, Mersin kent merkezine lokalize edilen Zephyrium ya da çevredeki baÅŸka bir antik bir kentten getirilmiÅŸ olması da mümkündür. Özenle kesilmiÅŸ opus sectile tekniÄŸindeki renkli taÅŸlarının bu devirde depo küplerinin altına kaide oluÅŸturmak için kullanıldığı görülmektedir. Ä°kinci yapı katının çoÄŸunluÄŸu sıkıştırılmış toprak ya da kireç harçlı mimarilerindeki bu basit ve kaba işçiliÄŸe karşını ele geçen günlük yaÅŸama ait küçük buluntuları oldukça zengin bir çeÅŸitlilik sunmaktadır. Zirvedeki yerleÅŸmenin en önemli yapısı olan kilise bile bu dönemde depolama alanına dönüşmüştür.
2008 yılı kazılarında zirvenin batı kesimindeki 11. Yüzyıl baÅŸlarında ait olan, doÄŸusunda yarım daire biçiminde apsis benzeri bir bölüm bulunan tek nefli küçük bir mekanın kazılması (Res.2) sırasında ortaya çıkarılan piÅŸmiÅŸ topraktan küçük ve yassı gövdeli bir mataracağın keÅŸfedilmesi Yumuktepe’de erken Bizans dönemine ait bir yerleÅŸimin var olduÄŸu önsezilerimizi doÄŸrulayan yeni bir kanıttır. Aynı zamanda da Mısır kökenli dinsel bir objenin buraya kadar ulaÅŸmış olması inancın gücünü göstermesi açısından ÅŸaşırtıcı olmuÅŸtur.
Sıradan ve basit bir işçilik gösteren turuncu renk hamurlu pişmiş topraktan yapılmıştır. İçi boş olan ampulla olarak isimlendirilen mataracığın dar silindir biçimindeki boynunun küçük bir bölümü mevcut olup, boynun üst kısmı ile kulpları kırılmıştır. Kalıba bastırılarak oluşturulmuş ön ve arka yüzlerindeki kabartmalarda farklı kompozisyonlar yer almaktadır. Farklı kalıplarda yapılmış ön ve arka yüzü oluşturan parçalar yanlarda birleştirilmiştir. (Res.3)
Ön yüzde yuvarlak bir çerçeve içinde kollarını orans duruşunda iki yana doğru açmış, Roma askerlerine özgü kısa etekli giysili, ayağında kısa yarım çizmeleri bulunan cepheden gösterilmiş bir saçları düz ve kısa olan genç bir erkek figürü betimlenmiştir. (Res.4)
Kollarının iki yanında oldukça stilize edilmiÅŸ ÅŸekilde defne dalı olması muhtemel bitki dalları vardır. Ayaklarının iki yanında karşılıklı olarak gösterilmiÅŸ, baÅŸları ortadaki figüre doÄŸru gösterilmiÅŸ yere diz çökmüş tek hörgüçlü iki deve figürü vardır. Arka yüzdeki yuvarlak alanda V harfi ÅŸeklindeki stilize defne yapraklarından oluÅŸan çelengin ortasında bir Malta haçı, çelenk ile haç arasında kalan alanda ise Grekçe yazıt (TON AFION MHNA/ Aziz Mina/Mena/Menas) yer alır. (Res.5) Yapılan araÅŸtırmalarda hacı mataracıklarının kutsal toprakları ve buradaki kutsal kalıntıları görebilmek için çok uzak diyarlardan yola çıkmış hacıların Mısır’da en çok ziyaret ettikleri yerdir. Azizin mezarının üzerine asılmış gece-gündüz durmadan yanan kandilin yağı ve buradaki pınarın suyu Yumuktepe’de bir örneÄŸini bulduÄŸumuz üzerinde azizin betimi olan küçük ampulla gibi içinde ÅŸifa verici, olduÄŸuna inanılan özelliklerinden dolayı uzak yerlere bile taşınmıştır.
Aziz Menas’ın Yaşam Hikayesi;
Menas’ın anne ve babası Mısırlı dindar Hıristiyanlardı. ÇocuÄŸu olmadığı için çok üzülen kadın, Bakire Meryem’in yortu gününde kilisede Meryem’in ikonası önünde aÄŸlar ve Tanrı’dan bir oÄŸul vermesini diler. Ä°konadan ‘Amin’ diye bir ses duyulur. Kadın bir süre sonra bir oÄŸul doÄŸurur ve ona anlamı inançlı ve kutsanmış olan Mina/Menas adını verir. Ana-babası onu inançlı bir kiÅŸi olarak yetiÅŸtirirler. Babası Eudokiusı Mısır’ın önemli bir yöneticisi iken, kendi kardeÅŸinin iftirası sonucu Frigya’ya gönderilmiÅŸtir. GittiÄŸi yerde de kısa sürede sevilmiÅŸtir.
Menas 11 yaşındayken babası, üç yıl sonra da annesi ölmüştür. Diocletianus döneminde (284-305) Frigya’daki Roma ordusunda hizmet etmiÅŸ, Hıristiyan olduÄŸunu açıkladıktan sonra da başı kılıçla kesilerek ÅŸehit edilmiÅŸtir. Vücudu yakılmak istenmiÅŸ, ancak ateÅŸ bedenine dokunmamıştır. Menas’ın ÅŸehit ediliÅŸiyle ilgili çeÅŸitli rivayetler vardır. Ä°skenderiyeli Athanasios’a göre 295 yılında Frigya’nın önemli bir ÅŸehri olan Cotyaeum (Kütahya)’da, II.BasiIeos Menologyası’na göre Maximianus döneminde Ä°skenderiye’de ÅŸehit edilmiÅŸtir. Gemiyle Mısır’a getirilen cansız bedeni, deve sırtında doÄŸduÄŸu ÅŸehre götürülmek istendiÄŸinde develer Karm Abu Mena’da yere çökmüş ve bir daha da kalkmamışlardı. Bunda bir keramet görenler de azizin tabutunu buraya gömmüşlerdi. Bir efsaneye göre geç dönemde azizin tabutu uçarak Konstantinopolis’e gelmiÅŸtir. Rölikleri l. Basileos döneminde yeniden keÅŸfedilmiÅŸ, hacıların ve tüccarların koruyucusu olarak Konstantinopolis’te de saygı görmüştür.
Erken Bizans döneminin en önemli hac merkezi olan Ä°skenderiye’nin güneybatısındaki Libya çölünün Mareotis kesimindeki Baumma (Karm Abu Mena)’da Aziz Menas’ın (Apa Mena/Abu Mina) kült merkezinde azizin röliklerinin muhafaza edildiÄŸi bir türbe, azizin adına inÅŸa edilmiÅŸ büyük bir kilise ile manastırın diÄŸer bölümleri vardır. (Res.9)
1905 ile 1908 yılları arasında C. M. Kaufmann’ın başkanlığındaki bir ekip tarafından gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda üzerinde EULOGIA TOU AGIOU MENA (Aziz Menas’ın hatırası) yazılı bin kadar küçük ampullanın üretildiği ve depolandığı bir atölye gün ışığına çıkarılmıştır. Bunların üzerinde genellikle bir birine çok benzeyen kompozisyonlar kalıpla üretilmiştir. Ön yüzlerinde orans duruşunda aziz Menas, iki yanında yere çökmüş iki deve tasvir edilmiştir.
Arka yüzde ise defne yapraklarından bir çelenk ya da boncuk dizisi ÅŸeklinde bir madalyon içine alınmış yazıt veya bir Malta haçı yer almaktadır. AÅŸağı yukarı tüm ampullalarda benzer kompozisyonlar iÅŸlenmiÅŸtir. Menas ampullaları sadece kült merkezinde deÄŸil, çok geniÅŸ bir coÄŸrafyaya yayılmış olarak bulunmuÅŸtur. Yumuktepe’de Ä°stanbul’daki Yenikapı kazılarında, Ä°spanya, Fransa, Ä°talya, Ä°ngiltere, Ä°skandinavya, Rusya ve daha pek çok yerde ampullalar ele geçmiÅŸtir.
Bu küçük mataracıkların içinde sadece azizin türbesinde yanan kandilin yağı deÄŸil, kutsal alanda bulunan özellikle saÄŸlıkla ilgili mucizevi iyileÅŸtirmeler saÄŸladığına inanılan ÅŸifa kaynağı olduÄŸuna dair sayısız hikaye olan pınarın suyu da taşınmıştır. Ä°nanışa göre ayrıca Aziz Menas kutsal alanının toprağı, buradan alınan suyla karıştırılıp hastalıklı bölgeye sürüldüğünde iyileÅŸme saÄŸlamıştır. Bununla ilgili olarak anlatılan bir hikaye ise şöyledir; Henüz Aziz Menas’ın gösteriÅŸli türbe ve kilisesi inÅŸa edilmediÄŸi, mezarının burada olduÄŸunun unutulduÄŸu bir zamanda, çobanın biri uyuz hastalığından muzdarip sürüsünü otlatmak için buraya gelmiÅŸ, hayvanlarından biri buradaki küçük pınardan su içmiÅŸ ve yerde yuvarlanmış. Çobanı koyunun iyileÅŸme mucizesini görmüş, kendisi de su ile yerden aldığı toprağı karıştırarak yaptığı çamuru hasta olan tüm hayvanların yaralı yerlerine sürmüş, onlar da anında iyileÅŸmiÅŸler. Bu olaydan sonra burasının ününü duyan tüm hastalar buraya gelmiÅŸler ve dertlerine derman bulmuÅŸlardı. Bu yerin ünü kısa sürede Konstantinopolis’te duyulmuÅŸ, cilt hastalığından muzdarip dönemin imparatorunun kızı buraya gelerek çobanla konuÅŸmuÅŸ ve çobanın tavsiye ettiÄŸi ÅŸekilde çamuru tüm vücuduna sürmüş, geceyi de burada geçirmiÅŸti. Rüyasında Aziz Menas’ı görmüş, aziz ona sabah kalktığında bulunduÄŸu yeri kazdırmasını ve bedenini bulmasını söylemiÅŸ. Kız, sabah uyandığında hastalığından kurtulduÄŸunu görüp, adamlarına burayı kazmalarını söylemiÅŸ ve azizin kemiklerini buldurtmuÅŸtur. Daha sonra imparator olan babasına mektup yazarak durumu anlatmıştır. Bunun üzerine Ä°mparator, azizin kemiklerinin bulunduÄŸu yere bir kilise inÅŸa ettirmiÅŸtir. Sözü edilen imparatorun I.Theodosius ya da Arcadius (395-408) olması mümkündür. Bu yıllarda kutsal merkezinin çevresine bir yerleÅŸim de kurulmuÅŸtur. Kutsal alanın şöhreti yayılmış, hastalar çok uzaklardan buraya gelmiÅŸlerdir. Kıskanç ÅŸeytan ÅŸehirdeki kötü adamları karıştırmış, onlara kiliseyi ve çevresindeki yerleÅŸimi tahrip ettirmiÅŸtir.
Daha sonra baÅŸka iyi bir insan kiliseyi yeniden inÅŸa ettirmiÅŸ, Martyroupolis adı verilmiÅŸtir. Bu yerleÅŸimde pek çok farklı milletten insan bir arada yaÅŸamıştır. Ä°mparator Zeno, kutsal alanı korumak için bu bölgeye 1 200 askerden oluÅŸan bir garnizon kurmuÅŸtur. Bölgeden elde edilen vergileri, kilisenin giderlerini karşılamak üzere manastıra bağışlamış, yapının çevresine ise ziyaret ve tedavi için gelen hacıların kalacağı binalar inÅŸa ettirmiÅŸtir. Türbeyi ziyarete gelenlerin getirdikleri zengin hediyeler ve bağışlamışlardı. Bölgenin Arapların eline geçmesinden sonra da buradaki dinsel faaliyetler 9.yüzyıIa kadar daha devam etmiÅŸtir. ll .yüzyılda en üst seviyesine ulaÅŸtı. 12.yüzyılda sadece Aziz Menas kilisesi vardı. Karm Abu Mena, Alman arkeologların burayı yeniden keÅŸfettikleri 1930’Iu yıllara kadar toprak altında kaldı. Onların çalışmaları ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra da devam etmiÅŸtir. Aziz Menas’ın tasvirleri piÅŸmiÅŸ toprak ampullalar taÅŸ ve fildiÅŸi eserler üzerinde görülür. (Res.7) Ortak olan, tüm tasvirlerinde Aziz Menas’ın kısa bir tunik giymiÅŸ, ellerini orans duruÅŸunda iki yana kaldırmış genç bir adam olarak gösterilmiÅŸ olmasıdır. Ä°ki yanında yere diz çökmüş iki deve vardır. Bu deve tasvirleri, azizin tabutunu taşıyan ve Karm Abu Mena’da yere çökerek kutsal mezarın yerleÅŸtirileceÄŸi yeri gösteren develeri temsil etmiÅŸ olmalıdır. Kaynaklarda belirtilen bir baÅŸka görüşte Menas’ın tabutunu Anadolu’dan Ä°skenderiye’ye getiren gemiye saldıran çok uzun boyunlu deve baÅŸlı deniz canavarlarını da simgeliyor olabileceÄŸidir.
Günümüzde Louvre Müzesi’nde bulunan 6.yüzyıla ait bir ikona üzerinde Aziz Menas ile Pantokrator isa yan yana cepheden gösterilmiÅŸtir. (Res.8)
Ä°sa kolunu azizin omzuna atmıştır. Menas, görmeye alışık olduÄŸumuzdan çok daha farklı bir ÅŸekilde, yaÅŸlı bir keÅŸiÅŸ olarak gösterilmiÅŸtir. Kopt dilinde olan yazıtında ‘KeÅŸiÅŸ Menas Baba’ yazılıdır. Burada tasvir edilenin farklı bir aziz Menas olması mümkündür.
Azizin erken dönem tasvirlerinde genç Romalı asker görünümüne karşılık Menas’ın Karm Abu Mena’daki kültünün gözden kaybolmaya baÅŸlamasından sonra Bizans hatırasında kolayca silinmiÅŸtir. 11. yüzyılda onun kültü yeniden dirilmiÅŸ ikonografyası da deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Özellikle Kapadokya’da bu döneme iliÅŸkin birçok kilisede portrelerinin var olduÄŸu görülür. Ihlara’da Sümbüllü Kilise, SoÄŸanlı da Barbara Kilisesi, Avcılar’da Sarnıç ve KarabaÅŸ kiliselerindeki tasvirlerinde artık sakalsız genç bir adam olmayıp, üzerinde de askeri giysiler bulunmaz. Artık koyu renk sivri sakallı, sivil giysilerle gösterilip, saÄŸ elinde bir haç tutar. Sinasos (Mustafa PaÅŸa)’daki Aziz Eustatios ve Timisos Stavros kiliselerinde yortuları Kasım ayında olan Aziz Victor ve Vincent ile birlikte gösterilmiÅŸtir. Sadece 1 3. yüzyıl gibi geç dönem Sırp kiliselerinde Aziz Menas yine asker giysileri içinde gösterilmiÅŸtir.
Sonuç;
Ãœzerinde Aziz Menas’ın ismi ve tasviri olan Ä°skenderiye yakınlarındaki kült merkezinden alınarak Mersin’e getirilmiÅŸ, içinde ÅŸifa verdiÄŸine inanılan su ya da yaÄŸ olduÄŸuna inanılan yuvarlak yassı küçük hacı matarasının (ampulla) Yumuktepe’de ortaya çıkması OrtaçaÄŸ sürdürülen hac faaliyetini ve inancın manevi gücünü göstermesi açısından oldukça deÄŸerlidir. Bu konuyla ilgili yaptığımız tüm kaynak araÅŸtırmaları bize Ä°skenderiye yakınlarındaki kült merkezinden alınıp çok uzak yerlere taşınmış olan ampullaların içinde bulunan su ya da yaÄŸa verilen önemi ve kültün ne denli yaygın olduÄŸuna iÅŸaret eder. Ãœzerindeki tasvirlerin ikonografik özellikleri de bu nesneleri tarihlendirme de yararlıdır. Bu ve benzeri tüm ampullalar kaynaklarda 5-7. Yüzyıllar arasına ait yapı katının varlığı ‘diÄŸer küçük buluntuların da gösterdiÄŸi üzere’ mümkün görülmekte ancak 11. Yüzyıl baÅŸlarındaki büyük inÅŸa faaliyeti sırasında yok edildiÄŸi anlaşılmaktadır. Aziz Menas ampullasının kazıda bulunduÄŸu yer göze alındığında daha erkene ait yapı katından geldiÄŸi ve geç dönem tabakasına karıştığı fikri akla en yatkın olandır. Acaba eserin kazıda ele geçtiÄŸi yer ile çaÄŸdaÅŸ olduÄŸu Aziz Menas ampullalarının üretiminin ve kullanımının, kültün yeniden parladığı 11. yüzyılda da devam etmiÅŸ olması mümkün olamaz mı?
KAYNAKÇA
Byzanz, Das Licht aus dem Osten, Kunst und Alltag im Byzantinischen Reich vom 4. bis 15. Jahrunder, Paderborn 2001.
Byzanz, Pracht and Alltag Kunst und Aysstellungshalle der Bundesrepublik Deutschland, 26. Februar bis 13. Juni 2010, Bonn 2010.
Caneva, l. – G. KöroÄŸlu, Yumuktepe, Dokuzbin Yıllık Yolculuk, Ä°stanbul 2010.
Fleischer, J. – Q. Hjort – M. Rasmussen (ed.), Byzantium. The Late Antique and Byzantine Art in Scandinavian Collection (June 1-August31), 1996.
Gün Işığında Ä°stanbul’un 8000 Yılı, Marmaray, Metro, Sultanahmet Kazıları, Yay. Haz. A. Karamani Pekin, Ä°stanbul 2007.
Gabra, G.-M. Eaton-Krauss, The Treasures of Coptic Art in the Coptic Museum and Churches ofOld Cairo, Cairo-NewYork.
Herrin, J., Byzantium. The Surprising Life of a Medieval Empire, Suffolk 2007.
Kazhdan, A.- N. Patterson-Sevcenko, ‘Menas’, The Oxford Dictionary of Byzantium 2 (1991 1339.
KöroÄŸlu, G.,’Yumuktepe in the Middle Ages’, MersinYumuktepe: A Reappraisal, l.Caneva, V. Sevin (eds.), Lecce 2004, 103-132.
KöroÄŸlu, G.,’Yumuktepe Höyüğü Kazılarında Gün Işığına Çıkarılan Aziz Menas Tasvirli Hacı ÅžiÅŸesi’, Selevcia ad Calycadnvm, Olba Kazısı Yayınları, editörler E. Erten, D. Favrq M. Özyıldırım, Ankara 201 1, 77-89.
KöroÄŸlu, G., ‘Anadolu’dan Erken Bizans Dönemi Hacı Ampullaları ve Smyrna buluntuları’, Smyrna / Ä°zmir Kazı ve AraÅŸtırmaları, l. Çalıştay Bildirileri, eds. Akın Ersoy-Gözde ÅŸakar, Ä°stanbul 201 5, 155-170.
Meinardus, O. F.A., Coptic Saints and Pilgrimages, Cairo 2002. Papanikola-Bakitzi, D., Everyday Life in Byzantium, Athens 2002.
Pitarakis, B., ‘Lead Flasks and Pilgrimages after Crusades’, Prof. Dr. Işın Demirkent Anısına, Yay. Haz. A. Özaydın -F. BaÅŸar vd., Ä°stanbul 2008, 395-413.
VarinlioÄŸlu, G., ‘Living in a Marginal Environment: Rural Habitat and Landscape in Southeastern Isauria’, Dumbarton  Oaks Papers 61 (2007), 293-295.
Vikan, Â G., ‘Menas flasks’, The Oxford Dictionary of Byzantium 2 (1991), 1340.
Walter, Ch., The Byzantine Warrior Saints in Byzantine Art and Tradition, Aldershot 2003.
* Prof. Gülgün KÖROĞLU , Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Şövalyeler Caddesi Cumhuriyet Mah. No 81 Bomonti Yerleşkesi Şişli-İstanbul
İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni  215. Sayısından alınmıştır.