,

AKKAHVE ‘nin SANATÇILARI : NURÄ° ABAÇ – ( DoÄŸan AKÇA – 2/16 )

Nuri-Abac.jpg

Bu sayıda hangi Akkahve sanatçısını  anlatayım diye düşünürken onların en ünlülerinden biri mutad mart ayı ziyaretini yapmak için Mersin’e geldi.
İlk kişisel sergisini 1949 yılında Mersin Halkevi salonunda açan, bir çok ödül ve mansiyon dışında 42. ve 47. Devlet Resim ve Heykel sergilerinde başarı ödülü, İskenderiye Bianelinde 3. ödülü alan, Paris, Münih, Köln, Montreal, Basel, Zürih, Bremen, Hennover, Londra, Frankfurt gibi büyük sanat merkezlerindeki başarılı sergileriyle Ülkemizi onurlandıran Nuri ABAÇ sanatsal çizgisinin yüzde hatta binde birine bile ulaşamamışken mangalda kül bırakmayan bir çok sanatçının tersine bütün tevazuu ve olgunluğuyla sorularımızı cevaplandırdı.
D.A. – Hocam, siz Ä°stanbul doÄŸumlusunuz ama, çok küçük yaÅŸta Mersin’e gelmiÅŸsiniz ve hep Mersin’li olmakla öğünürsünüz, Mersin adına bir ÅŸeyler yapmak için çırpınırsınız. Niye ?
N.A. – DoÄŸan, sanatçı yalnız yetenekli olmakla geliÅŸmez. Ayrıca onu besleyecek bir kaynaÄŸa da gereksinimi var. Yürekli,kapsamlı ve anlamlı bir kaynak. Ä°ÅŸte bu kaynağı Mersin’de, hem aile çevremde, hem de dostlarımın arasında buldum. Mersin’in bu yönden verimli olmadığı söylenemez. Tıpkı bu günler gibi. Aynı yollardan, aynı coÅŸkuyla, bıraktığımız noktadan aynı inançla yürüyen sanatçılar yetiÅŸtiren bu kent nasıl unutulur.
D.A. – Ben dergide her ay bir Akkahve sanatçısını anlatmaya baÅŸladım. Bu söyleÅŸi de aynı dizinin içinde yayınlanacak. Akkahve’nin sanatçılarından biri de Sizsiniz. Biraz anlatır mısınız ÅŸu Akkahve’yi.
N.A. – Akkahve olayı giderek bir ütopya özelliÄŸine bürünüyor. Orası bir SANKULÃœP ‘tü o zamanlar. Ancak böyle birlikteliklerde birkaç sanatsever de gereklidir. Onlar bu iÅŸi bizlerden daha iyi yürütürler. Akkahve olayında böyle bir çekici güç yoktu. Resim yapanlar, ÅŸiir, öykü yazanlar biraraya gelmiÅŸtik. O dönemde fazla ses çıkartamayan (bir baskı mutlaka vardı) yine de itiraz hakkını kullanabilen, küçük ama çevresini etkileyebilen bir toplum oluÅŸmuÅŸtu Akkahve’de.
D.A. – Sizin Akkahve’de güzel bir grubunuz vardı. Kimlerdi bu kiÅŸiler, kısa kısa anlatır mısınız.?
N.A. – DoÄŸancığım, Akkahve’ciler pek fazla deÄŸildiler baÅŸta. Ama sıkı bir beraberlik yaşıyorduk. Söze Celal Çumralı’dan baÅŸlayaltm, ÅŸiir ve düz yazı ondan sorulurdu. Sonra, Ä°lyas Halil (ÅŸiir ve öykü), Bedii Demirseren (öykü), Aysel Payaslı (ÅŸiir), Ahmet Caner (ÅŸiir ve düzyazı), resimde HaÅŸmet Akal baÅŸtaydı, Sudi Abaç (karikatür), tabi beni ve birkaç hanım ressamı ekleyebiliriz bu listeye. Ãœzülerek belirteyim ki Nevit Kodallı’nın yetiÅŸtiÄŸi bir kentte müzik dalında katılım yoktu. Bu saydıklarım birinci kuÅŸak. Bir kaç yıl sonra ikinci kuÅŸakta aramıza katıldı. Nurer UÄŸurlu (yazar), Teoman Karahun ve sizler, hepiniz.
D.A. – Hasan Babanın eÅŸi o kadar güzel piyano çalardı ki belki müzisyenler ondan ürküp gelmemiÅŸlerdi. Ayrıca bu saydığınız sizin grubun yanında Ãœmit YaÅŸar, Vedat Fuat Belli, Abidin Subaşı’larında grupları vardı. Ergun Evren, Özdemir ince, ben ve diÄŸerleri de galiba en son kuÅŸağı oluÅŸturduk. Aslında bizler Akkahve’yi ne kadar anlatsak bitiremeyiz. Onun için biz yine Size
dönelim. Sizin Mersin’de güzel bir mimarlık iÅŸiniz vardı. Neden her ÅŸeyi terk edip Ankara’ya gittiniz.
N.A. – Asıl mesleÄŸimi de sürdürmekle birlikte aklım fikrim saat 5 sularmda toplanan Akkahve’cilerdeydi. Günümün yarısı zaten resim çalışmalarryla geçiyordu. Bu böyle ne kadar sürebilirdi ki. Bir gün deniz bitti. Bir rastlantı sonucu, askerliÄŸimi Ankara’da yaparken, orada
yerleşmeye karar verdim. Oradaki sanatsal ortamın çekiciliğine kapıldım diyelim.
D.A. – Hocam, siz resmin kabul edilen bütün evrensel kurallarını uyguluyor ama tam bir Türk resmi yapıyorsunuz. İçinde hiciv, toplumun her kesiminden kesitler olan, Önder Åženyapılı’nın dediÄŸi gibi bir “ABAÇLAND” yaratıyorsunuz. Biraz resminizi anlatırmısınız, Nereden geldiniz bu resme?
N.A. – Temel eÄŸitim dönemi bitince her sanatçının bir kiÅŸilik arama sürecine girmesi doÄŸaldır. Pek çok sanatçı buna olanak bulamaz. Ben önce Bedri Rahmi’nin resimlerinden deÄŸil de araÅŸtırıcı yönünden etkilendim. Ankara’da bu olanak fazlasıyla vardı. Bir çok evreler sonucu bu günkü sanat anlayışıma vardım. DoÄŸal olarak, Anadolu’lu bir resim türü oluÅŸturma çabalarına katkıda bulunuyorum. Bana göre bunun yolu gelmiÅŸ geçmiÅŸ Anadolu uygarlıklarını, bileÅŸik Anadolu kültürünü incelemekten geçiyor.
D.A. – Ãœnlü bir Türk ressamısınız ve yurt dışında da birçok sergi yaptınız. Ama galiba sizleri yurt dışına taşıyacak, tanıtacak hiç bir devlet desteÄŸi yok. EÄŸer olsa ve devlet sanatçısına yurt dışında iyi imkanlar saÄŸlasa Türk Ressamları da dünyadaki layık oldukları yere ulaÅŸmazlar mı?
N.A. – Yurt dışında 10 kadar sergi açtım ve artık yoruldum. Bu sergilerin tümü kendi olanaklarımla gerçekleÅŸti. Devletin kiÅŸisel desteÄŸi olmamakla birlikte, yılda birkaç kez müzelerden derlenen resimler baÅŸka ülkelerde çok rutin ÅŸekilde sergileniyor. Tanıtım yok, yeterli mali destek yok, bilgilendirme yok, sanatçı kiÅŸiliÄŸi taşıyan bir sorumlu yok. Bu nedenle kalıcı niteliÄŸi de olmuyor sergiler. Bununla birlikte kendi güçleri ile Avrupa ve Amerika ‘da ünlenmiÅŸ sanatçılarımız yok deÄŸil. Adlarını bazı televizyon dizilerinde, gazetelerde izliyoruz. Belki de çağımızın gerçekleri bunu gerektiriyor. Bu konu geniÅŸ bir panel konusu olabilir.
D.A. – Siz, 1940 lı, 50 li yıllarda resim yapıyordunuz. O zamanlar Mersin’de resimleriniz satılırmıydı?
N.A. – Kısaca biraz diyebilirim. Tabelacı Ressam dostum Ali DoÄŸanyiÄŸit’in küçük dükkanına koyduÄŸumuz resimlerimiz bazen 100-150 liraya kadar müşteri buluyordu. Bu iÅŸe bizden çok Ali sevinirdi. HaÅŸmet Akal ise varlıklı kiÅŸilerin portrelerini yapardı. Bu arada çevresindeki dostları unutmadı. ÖrneÄŸin Hüseyin Erkal portresi bir baÅŸyapıttır bence.
D.A. – Belki her sanata baÅŸlayana omuz veriyorsunuz ama özellikle Mersin’lilere büyük yardımınız oluyor. ÖrneÄŸin Ahmet YeÅŸil’in, benim, Rafet Van’ın Ankara’da ilk sergilerini açmaları sizin çabanızla gerçekleÅŸti. Ãœstelik bu yardımları sürekli olarak yapıyorsunuz. Bir Mersin’linin daha sanat dünyasına girmesi sizde nasıl duygular uyandırıyor?
N.A. – DoÄŸancığım, benim sizlerle olan iliÅŸkilerim birer mutlu bahaneydi. Siz zaten Mersin ‘in zengin kültüründen fazlasıyla yararlanmış ve fırlamaya, ateÅŸlenmeye hazır sanat füzeleriydiniz. Bana sadece düğmeye basmak kalıyordu. Hem daha çok var umut ve sevgi dolu sanatçınız. Elim yeni kiÅŸiler için düğmede bekliyorum.
D.A. – Hocam, kendime de biraz paye çıkardıktan sonra içim rahatlamış olarak bize zaman ayırdığınız için sonsuz teÅŸekkürler ediyorum.
N.A. – Ben teÅŸekkür ediyor ve İçel Sanat Kulübü’ne sonsuz baÅŸarılar diliyorum.

Bu yazı  “İçel Sanat Külübü” Aylık Bülteni “Nisan 1995 – 35. Sayı” sından alınmıştır.

Akkahve ile ilgili diÄŸer yazılar için tıklayınız…………………….

Biyografik Bilgi

scroll to top