Belemedik Çakıt vadisinde, Pozantı’nın güneyinde etrafı daÄŸlarla çevrili, yemyeÅŸil, doÄŸa harikası bir yer. Bir tren Ä°stasyonu, bir mezra. Kır kahvesi görünümünde, alabalık yiyebileceÄŸimiz, aÄŸaçların arasında köhne bir de lokantası var. Eskiden karayolu ile ulaşılmıyor, sadece trenle ulaşım saÄŸlanıyormuÅŸ. Bu nedenle Ä°sminin bulamadık veya bilemedik’ten geldiÄŸi söylenir.
Ekim ayının son Cumartesi günü öğleden sonra aynı zevkleri paylaşan on beş kişi burada toplandık. Çadırlar kuruldu. Akşama verilen sipariş İçin lokanta, balıkları ve uzun bir masayı hazırlarken bizler de çadırlarımızın önünde oturmuş, İçeceklerimizi yudumlarken batmakta olan güneşin ışıkları ile kızaran Akdağı seyrediyoruz, sohbet ediyoruz. Mevsim sonbahar olduğu İçin çevremizdeki ulu çınarların yaprakları sararmış, sanki hüzünle kış bekliyorlar.
AkÅŸam balıklarımızı yedikten sonra, çadırlarımızın ortasına yaktığımız kamp ateÅŸinin etrafına oturarak çember oluÅŸturdük. Ahmet gitar çalıyor, Sınav güzel sesi ile ona eÅŸlik ediyor, hele Bilgin’in gür sesinden çökertmeyi dinlemek! Nefis bir ortam! Bir de kampımızın hemen yanından arada bir gümbür, gümbür geçen trenler de olmasa… Gece yarısı olduÄŸunda hepimiz aynı oranda eÄŸleniyoruz, gülüyoruz, ÅŸarkı söylüyoruz. Yani hepimiz çok mutluyuz. Bu kadar eÄŸlence yeter diyerek çadırlarımıza giriyoruz. Çünkü sabah 06:30 da kalkıp yedi trenini kaçırmamamız gerekiyor.
Ertesi gün çadırları bırakarak İçinde öğle yiyeceÄŸimiz olan küçük sırt çantalarımızı alarak tren Ä°stasyonuna yürüyoruz. Koltuklarda uyuyan veya yarı uyanık Anadolu insanlarının ÅŸaÅŸkın bakışları altında sırt çantaları, ÅŸapkaları, gözlük, fotoÄŸraf makineleri ile kendimi turist zannediyorum. Yer olmadığı İçin ayakta gidiyoruz. Yarım saat yol aldık ama her halde beÅŸ dakika ancak gün ışığında gittik. Hep tünel. Tüneldeki pencerelerden arada bir gün ışığı birkaç saniye görüldüğünde anlıyorum ki vadinin bir yamacını oluÅŸturan dağın orta yüksekliÄŸinden gidiyoruz. Bizden aÅŸağı var iki minare boyu, bizden yukarı var iki minare boyu, müthiÅŸ bir manzara! Neyse Torosların güneyine, Çukurova tarafına Hacıkırı’na varıyoruz.
Hacıkırı İstasyonunda yarım saat kadar bekledikten sonra Adana tarafına geçecek İkinci tren de gelince, biz geldiğimiz İstikamette dalıyoruz 2100 metrelik tünele! Başka bir tren gelmeden öbür tarafa çıkmamız gerekiyor. Tünele girince arkadaşlarımızdan biri korktu. Tek başına dağın üzerinden kampa dönmeyi göze aldı ve tünelden geri çıktı. Oysa ben o korku İle karışık heyecanı hissettikçe zevkten dört köşeyim. Tünelde her elli metrede bir, sağlı sollu, herhangi bir tehlikede korunmak İçin kaçamaklar (odacıklar) yapmışlar ama yine de tehlikeli ve karanlık olduğu için ürkütücü! Birkaç arkadaşdaki küçücük el fenerleri ışığında herkes birbirinin çantasından tutarak, tek sıra halinde, o heyecanla on sekiz dakikada tüneli çıktık. Çıktık ama birbirimizin çantasına öyle asılmışız ki hepimizin boynu kaz boynu gibi uzamıştı.
AÅŸağısı uçurum yukarısı sarp daÄŸ! Yamacın ortasındayız. PeÅŸinden Ä°kinci tünele (1 50mt) girip çıktıktan sonra rehberimiz Dr. Sabahattin’in açıklamalarını dinliyoruz: Bu tren yolu 1890 – 1910’larda Alman’larla iÅŸbirliÄŸi ile yapılmış. Çakıt suyunun Çukurova’ya çıktığı Kapıkaya’dan neredeyse Belemedik’e kadar, vadinin tabanında kayalara yapılan yolda kontrol mühendisi jeeple gidip gelerek, tren yolunun kontrollüğünü yapmış. Bu tren yolu yapılırken o tarihlerde çok Ä°nsan çalışmış, çok paralar harcanmış. Türlü zorluklar, sıkıntılar, yaÅŸanmış. Ä°nsanlar bir günde ancak yediÄŸi ekmek büyüklüğünde taÅŸ kırabilmiÅŸler. Tarihte kalmış nice olaylarla zorlukla bitirilmiÅŸ.
Buradaki moladan ve oradaki bir çeÅŸmeden suyumuzu içtikten sonra bir patikadan yanlamasına, vadinin tabanındaki eski Alman yoluna Ä°niyoruz. Vadinin içinden Belemedik’ e doÄŸru, nehrin bazen bu tarafından bazen karşı tarafından beÅŸ altı kilometre yürüyoruz. Tabi çağıldayan sudan ip gererek ve ipten tutunarak geçiyoruz. ArkadaÅŸlarımızdan Nalan düşüyor ve kolunu incitiyor, kolunu sarıyor ve askıya alıyoruz. Bundan sonra yukarı doÄŸru tırmanarak bizi Belemedik ‘e götürecek yola çıkıyoruz. Saat öğleden sonra 03:30. Ve Ä°ki saatlik sıkı bir yürüyüşten sonra kampa varıyoruz.
Herkes çadırları topluyor, arabalara yerleştiriyor. Vedalaşarak, güzel bir gezinin ardından ve tatlı bir yorgunlukla evlerimize dönüyoruz.
Belemedik, korunması gereken güzel, yeşil bir vadi. Yürüyüş İçin en uygun mevsim Ekim -Kasım ayları. Çünkü bu aylar, ırmak suyunun rahatlıkla geçit verdiği bir mevsim ve çınarların yaprakIarı sararıp nefis bir sonbahar görüntüsü oluşuyor. Bilhassa fotoğraf çekmek isteyenler bulunmaz bir fırsat yakalayabilirler.
Trenle Belemedik’ e bir gezi ümidiyle!..
İçel Sanat Kulübü 1999 Temmuz- Ağustos Aylık Bülteni 82. Sayısından Alınmıştır.
Semihi Vural’ın baÅŸka bir Belemedik Gezi yazısı için bu satırı tıklayınız.Â
Hale Dinç’in baÅŸka bir Belemedik Gezi yazısı için bu satırı tıklayınız.Â