Emin ÇÖL “Sina’da 1917 Ekim ayının 31. Pazartesi akşamı güneş batarken dünya ile birlikte benim de akşamım olmuştu. Aradan 61 yıl geçti. Bilmem dünyanın sabahı oldu mu? Benim daha olmadı.”
Gözleri görmeyen insanlar için genellikle görme özürlü veya görme engelli sözcüklerini kullanmaya özen
gösteriyorlar. Bu sözlükler bir insanın görememe halini daha estetize ediyorsa da; ben Emin ÇÖL için kör sıfatını özellikle kullanmak istiyorum. Mersinlilerin yerel tarihine karşı böylesine ilgisiz ve körlüğüne tanıklık yapabilmek için Emin ÇÖL’ün görme organının işlevselliği anlamında körlüğünü vurgulamak benim için çok önemli. Bu gün Yanpar köyünden birkaç yaşlı insanla, akrabalarının torunları ve tarihe ilgisi olan sınırlı sayıda insanın dışında adını bilen veya duyan insan yok denecek kadar azdır.Söyleyeceklerime ilişkin “Ne ilgisi var” denmesi mümkündür ama ben böyle düşünerek ölmekten korkuyorum. Mersinlilerin Mersin’e sahip çıkamamasında, yani denizine, sahiline, narenciye bahçelerine, Azak Han’ına, sahip çıkamamış olmasında; bu kentin kimliğinde, tarihinde izi olan insanların küçücük bir sokakta adının olmamasının payı olduğunu düşünüyorum. Burada kolaycı bir tavırla hemen yerel yönetimleri suçlayarak bu vebalden kurtulamayacağımı bildiğim için, bu türden; Mersin’in tarihinde şu veya bu özellikleri ile izi olan İnsanları yazı konusu ediyorum. Geç de olsa kavradım ki kendi tarihi sokaklarda meydanlarda caddelerde olmayan toplumlar; tarihini, kültürünü korumak, geliştirmek ve geleceğini kurmak için sokaklara, caddelere, meydanlara çıkamıyor? Bu insanları tanımadan önce sanırdım ki tarih sadece taştan ve savaştan ibaret. Oysa tarih insandan soyutlanırsa gerçekten sadece ortadan kaldırılması gereken harabeler ve taş yığınları kalıyor. Bir parktan Müfide İlhan’ın el sallamadığı, bir sokaktan Emin ÇÖL’ün gülümsemediği, bir sokaktan Tayyip USLU’nun, Özdemir İNCE’nin şiir mınldanarak yürümediği bir Mersin’ de sahip çıkmak için nereden başlayabilirdiniz?
Emin ÇÖL; Çanakkale-Sina savaşları anılarını yazdığı kitabının kapağında şöyle anlatıyor gözlerini kaybettiği günü. “Sina’da 1917 Ekim ayının 31. Pazartesi akşamı güneş batarken dünya ile birlikte benim de akşamım olmuştu. Aradan 61 yıl geçti. Bilmem dünyanın sabahı oldu mu? Benim daha olmadı.”
Veysel’den (Aşık Veysel ŞATIROGLU) önce yaşamış, Veysel kadar tanınmamış ama Veysel kadar önemli bir görmeyendir Emin ÇÖL. Çünkü o bir düşünür, asker, şair, dil araştırmacısı, yurtsever gazi, gönül adamıdır.
1892 yılında Mersin’in Civanyaylağı köyünde dünyaya gelmiştir. Oğuz soyu Köselerli göçebe Türkmenlerindendir. Orta öğrenimini o yıllarda yeni açılmış olan Mersin Rüştiyesi’nde tamamlamıştır. Rüştiye öğrenimi yıllarında edebiyat öğretmeni olan İstanbullu Agah beyden öğrendikleri ve etkisi ömrünce sürmüştür. Zira gözlerini kaybetmiş olmasına rağmen yazma ve düşünsel üretim potansiyeli ve azminde bu öğretmeninin etkisi ve katkısı olmuştur.
Daha sonra Beyrut’ta astsubay okuluna girdi. 1912 yılında Beyrut Küçük Zabit Okulunu (Astsubay okulu) bitirdi. Onbaşı rütbesi ile Adana 16. Tümene verildi. 1914 yılında seferberlik ilanı üzerine başçavuş muavini olarak Çanakkale, savaşına katıldı. 25 yaşında iken 1917 yılı31 Ekim günü Sina Beyrisebi’de gözlerini kaybetti.
Ağır yaralı halde iken İngilizlere esir düştü. 23 Ayı aşan – esirlik süresinden sonra İngilizlerin sağladığı bir trenle Adana’ya oradan de Mersin’e dönüşünü şöyle anlatıyor kitabında. “Mersin’in ortasında bulunan Hurmalı Han’ın bahçesine geldik. Elimden tutacak haydi gidelim diyecek birini beklerken bunu diyen altı yedi yaşlarında bir oğlan çocuğu oldu. Sen kimsin oğlum? -Ben oğlun Ali’yim. Esirlerin geldiğini söylediler. Annem gönderdi. -Benim baban olduğumu nereden bildin? -Esirlikte kör olmuş demişlerdi. Başımıza toplananlar gülüşüyorlar, hazır bir avrat buldun. oğlu da var daha ne duruyorsun gitsene diye gü1üşüyorlar, git git diye omuzumdan itiyorlardı. Silifkeli bir arkadaş olmuştum. Bana bakmışlardı. Evli olmadığımı biliyorlardı. Şimdi varırsam avrat beni tanır, “benim senin karın olmadığımı bildiğin halde neden geldin? Kırıklığa mı geldin” der acı söylerse ben ne yaparım dedim. Arkadaşlarım “kör kuşun -yuvasını Allah yapar” hadi git diye bir yandan ısrar ediyorlar, diğer yandan çocuk ağlamaklı sesle ” hadi baba evimize gidelim” diye elimden tutup çekiştiriyordu. Git oğlum git hadi ben senin baban değilim. Çocuk gitti toplu olarak Silifkeliler de gitti.”
Birlikte geldikleri arkadaşlarının hepsi köylerine dağılmış Emin bey yapa yalnız meydanda kalmıştır. “Ben orta yerde kalmıştım. Acı acı düşünüyordum. Evimiz yok, bir karış toprağımız yoktu. Ben Çanakkale’de iken küçük kardeşim üçüncü tümenle Sina’da ölmüştü. Ceyhan’da üvey kardeşim vardı. Kocası doğu savaşında ölmüş beş çocukla kala kalmıştı. Mersin’in Yanpar köyünde bir erkek kardeşim vardı. Hangisinin yanına gidecektim. Yaşantımı nasıl sürdürecektim. Yurt yok, devlet yok, hükümet yok, Damat Ferit Paşa tüm emekli maaşlarını kesmişti. “Gamzedeyim deva bulmam. Garibim bir yuva bulmam.” Müezzin Hacı Dede Efendi evine götürdü. İki gün sonra Yanpar’dan kardeşim geldi. Bekirde köyünden, Akdam’dan, Deliçay’dan geçtik. Kısrağımız güçlüydü, heybemizde kalaylı kaplar ve yiyecekler vardı. Burada kısrak kulağını dikerek bakmaya başladı. Kardeşim, “köprünün kulağında biri var” dedi. Hemen sola sür koşalım dedim. Heybedeki kaplar şangır şungur sesler çıkarırken, kurşunların bana geleceğini düşünerek “eğer vurulursam sen durma kaç” dedim. Çok şükür ateş edilmedi. Bunlar böyle geceleri kilit noktaları tutan Fransız ve Ermeni jandarmaları idi.
Daha sonra Silifke’nin Tekir Koyuncu köyünde bulunan annesi ve kız kardeşinin yanına gider. Annesi ve kardeşi ölmüştür. Köyde öksüz bir kızla evlendirildi. Bir süre köyde daha sonra Silifke’ de yaşadıktan sonra Mersin’ e yerleşti. Dört kızı 19 torunu oldu. 1976 yılında Ankara ‘ya yerleşti, 1977 yılında eşi 1978 yılında da kendisi hayata gözlerini kapadı.
Emin ÇÖL’ün kendi ağzından başından geçenleri kendi kitabı Çanakkale Sina Savaşları’ndan kesitler halinde aktardım. Yaşanmışlığın sıcaklığıyla kitap öylesine sürükleyici ki Emin ÇÖL’ün tüm yaşamını burada sizlerle paylaşmamayı eksiklik sayıyorum. Aynı öyküleri ve kitapta yer almayan birçok Emin ÇÖL anısını kardeşinin kızı şu an Gözne’ de yaşayan Semiha YÜKSEL’ den dinledim.Şiirlerinin yer aldığı -Yitik Dünya, İki ciltlik Türk Dilinin Etimolojisi-Özdilimiz, Sevdalı Fatma adlı romanı, Ansal Akıl-Özdeksel Akıl adlı felsefi incelemeleri, Çanakkale-Sina Savaşları adlı anılarını içeren kitapları olmak üzere beş eser ortaya koymuş, bunlardan Çanakkale Sina savaşları ve Yitik Dünya eserleri yayınlanmış diğerleri halen yayınlanmayı bekleyen dosya halindedir. Dil konusuna özel bir ilgisi olan Emin ÇÖL bu konuda şöyle demektedir: “Dil devriminin içinde bana düşen pay yok değildir. Çocukluğum büyük bir Oğuz boyunda geçmiştir. Dilimi özünden kavradım”. Öz dilimizle yazmış olduğu’ Ansal Akıl Özdeksel Akıl” adlı felsefi incelemesi ile ilgili olarak şöyle diyor. “Bunların ortaya çıkmasını ben kör olmama borçluyum”.
Emin ÇÖL’ü bu yazında konu etmemizin başka önemli bir nedeni en çaresiz anlarda bile direnişin, ayakta kalmanın, kendini üretmenin ve toplum için üretim yapmanın ve şu dönemde her şeyden çok ihtiyacımız olan bireysel ve toplumsal moralin sembolü oluşudur. Ruhun şad mekanın nurlu olsun gören adam. Yakın akraba, tanıdık ve torunları dışında Mersin’de tanınmayan, bilinmeyen.Mersinlilerin kör baktığı bir bilim ve sanat insanı geçti bu kentten bir zamanlar… Fatma YILMAZ
Kaynakça:
Yaşayan Kaynaklar:
Semiha YÜKSEL (Akrabası) M. Reşat ATA
(Kardeşinin Torunu) Kudret ÜNAL (Öğretmen)
Yazılı Kaynaklar:
Gündüz ARTAN’ın Emin ÇÖL konulu yazısı
Çanakkale-Sina Savaşları (Roman) Emin ÇÖL