*(Dörde bölünmüş yazının ikinci kısmıdır) 1.BÖLÜM
A – Mersin’in Fransızlar Tarafından işgali.
Giriş bölümünde de temas ettiğimiz gibi Mondros mütarekesi imzalanır imzalanmaz ihtiva ettiği hükümler hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu çerçevede Mondros Mütarekesine imza atan ve komiser atanan İngiliz general Calthopte’un Harbiye Nezareti’ne verdiği ültimatom Erkanı Harbiye tarafından Ferik Cevat imzası ile Güney Bölgesi Komutanı General Nihat’a gönderilmiş ve aralık 1918’e kadar Çukurova’nın askeri bakımdan tahliyesi talep edilmiştir( 4).
İtilaf Devletleri mütarekenin 7. Maddesine istinaden istedikleri bölgelere asker çıkararak kontrolleri ellerine almışlar diğer yandan da Ermeniler Çukurova’ya (Kilikya) akın akın göç etmeye başlamışlar. Bu durum güney halkını bir yandan ümitsizliğe iterken bir yandan da Milli Mücadele fikrinin doğmasını temin etmiştir.
Fransızlar İskenderun’dan itibaren yer yer karaya asker çıkararak Çukurova’yı yavaş yavaş işgal etmeye başlamışlardır. 16/17 Aralık’ta Mersin Limanı’na gelen zırhlılardan asker çıkarmaya başlamışlardır. Fransızlar öncelikle Cezayir’den, Fas’dan, Tunus’dan toplanmış olan Müslüman askerlerini karaya çıkararak fazla tepki almamaya çalışıyorlardı. Mersin’in işgaline Fransız askerleri yanında Ermeni Gönüllü Alayı (Lejyon Ermenian)’da iştirak etmiştir. Mersin’in işgali sırasında bütün gayr-i insani cürümleri bu alaya mensup Ermeniler işlemişlerdir.
Fransızlar, Güney Bölgesi’ni istilacı, sömürgeci ve intikamcı bir ruhla yönetmeye başlamışlardır. “Hükümet ve emniyet amir ve memurlarını değiştirmişler, cemaatlere , cemiyetler kurdurarak siyasi emellerine alet etmişler, muvazzaf jandarma subayları arasına yedekleri katmışlar, erbaş ve erleri dağıtarak yardakçılardan gönüllüler doldurmaya çalışmışlar, Türk düşmanlarını ön saftaki görevlere getirmeye uğraşmışlardı. Römyö (5) Adana’ya gitmiş, Binbaşı Anfre işgal kuvvetleri komutanı ve güvernör olarak Mersin’de kalmış idi. Hükümet binasına yerleştikten sonra, tercümanlığa Maryos Dellalyan’ı, müfettiş ve kontrolör olarak da gümrüğe Deniz subayı Tilçet’i, Belediye’ye Üsteğmen Salandır’ı, Başkomiserliğe İskoçya’Iı Başçavuş (Erjan) Patini’yi, Jandarma yedek Teğmen İskenderun’lu Yakupyan’ı, Maliyeye Hapet Tulumcuyan’ı ve Türkçe bilmeyen müfettiş ve kontrolörleri maiyetine cemaatlardan tercüman getirmişti. Bu arada Belediye’ye tercüman olarak Türklerden Fahri (Merzeci) atanmıştı. Bu değişikliklere razı olmayan mutasarrıfı İstanbul’a göndererek mutasarrıflık görevini üzerine almış (Binbaşı Anfre), Tahrirat Müdürü Salim Beyi de vekalete getirmişti. Ermeni Gönüllü Alayından bir taburu Taşhan’a, ikinci taburu Araplar Köyü’ne, Mesudiye Mahallesi’ne, Hıristiyan Köyü’ne (Osmaniye Mahallesi’ne), bir taburu’ da Kışlaya yerleştirmişti(6) .
Görüldüğü gibi Fransızlar Mersin’in tüm idari ve askeri Kontrolünü ağırlık Ermenilerde olmak üzere Mersin’de o vakit yerleşmiş bulunan azınlık cemaatlere mensup kişilere vermişlerdir. Bu durumda Mersin’de asırlardır Türklerle yan yana yaşayan azınlık cemaatleri, Türkler aleyhine kışkırtarak düşman haline getirmiştir. Özellikle Ermeniler, Fransızların jandarmalığını yaparak Müslümanlara akıl almaz işkenceler etmişlerdir.
Fransızlar işgal sınırını Alata Çayı’na kadar genişletmişlerdir. Bu arada arazi yapısı işgale ve kontrole pek müsait olmayan Toslarda ve Taşeli’nde doğabilecek mukavemet hareketlerini önlemek için de Ermeni Çeteleri’ni alet ederek bu bölgelere salmışlardır (7) .
Bu çerçevede hareket eden bir Ermeni Çetesi Tece Köyünü sarmış halkı meydanda toplayarak nesi var nesi yok soymuşlar ve parasının yerini söylemeyen Molla Ahmed’i ateşe atarak yakmışlar, gayri insani harekete müdahale eden Nahiye Müdürü Hakkı Efendiyi de dipçik darbeleri ile öldürülmüşlerdir.(20 Şubat 1919)(8)
İşgalciler diğer yandan ilk günlerden başlamak üzere resmi ve özel binalara Türk bayrağının asılmasını yasaklamışlardı. Posta arabalarındaki bayraklar da Ermenilerin tahrikleriyle kaldırılmıştır. “Silifke Mersin posta arabası Alata Çayı’na kadar bayrakla gidiyor, işgal sınırına gelince bayrak yerinden alınarak kılıfına sarılıyordu. Coşkun bir milliyetçi olan posta müteahhidinin gönlü bu yasağa razı olmamış atların üzerini örtüyle kapamış, bunun üstüne de beyaz yıldız işlemişti. Buna ilk tepki ve tahammülsüzlük yine Ermenilerden gelmiş, posta arabası kilisenin yanından geçerken büyük bir saldırıya uğramış, kurşun yağmuruna tutulmuştu” (9).
Mersin bu suretle, siyasi, iktisadi bakımlardan fiilen işgal edilmiştir. İşgalde Fransızlardan önce Ermenilerin zulümde bulunmaları dikkat çekidir. Ermenilerin işgal metodu bilindiği üzere şiddete dayanmaktadır. Mersin’in işgali sırasında da bunu göstermişlerdir. İşgalcilerin bu denli insani boyutları aşmaları İçel’deki bütün ahaliyi ayağa kaldırmıştır. İçel’in asıl sahibi olan Türkler bu işgal karşısında hemen teşkilatlanarak gönüllü birlikler teşkil etmişlerdir.
Fransızlar bu işgalleri sağlamlaştırmak için Mersin’in yerlisi olan çeşitli cemaatleri azınlık grupları teşkilatlandırarak kendi siyası emellerine alet etmişlerdir. Şimdi bu hususta teşekkül eden cemiyetlere bir göz atalım.
B – Mersin’de Milli ve Gayri Milli Cemiyetlerin Teşekkülü ve Faaliyetleri
Mersin’i fiilen işgal eden ve Mersin’in tamamına hakim olan Fransızlar burada ikamet eden çeşitli din ve milletlere mensup azınlık cemaatleri kendi siyasi ve askeri emellerine alet etmek için cemiyetler kurmaya teşvik etmişlerdir. Bu işi yaparken de ahalinin fukaralığından ve savaş hali nedeniyle hüküm süren yokluktan istifade ederek insani bir vazifeyi ifa ediyormuş görüntüsü vermişlerdir. Şöyle ki; “Güvernör Anfre 16 Ocak 1919 günü İslam ve Hıristiyan ileri gelenlerini çalışma yeri olan Meclis Salonu’na toplamış, konuşma sırasında sözü şehirdeki fakirlere getirerek yiyecek ve giyecek dağıtılacağını, faydalanmak isteyen her cemaatin birer cemiyet kurmalarını istemişti(10).
Bunun üzerine her cemaat kendi arasında toplanarak teşkilatını kurmuştur .Bu arada Türkler de bir cemiyet kurmuşsa da Türklere karşı devamlı surette zorluk gösterilmiştir. Fransızlardan kendilerine samimi bir yardımın gelmeyeceğinin idrakinde olan cemiyet jandarma ile gizli temas kurarak Mersin’in kurtuluşu için mesai sarf etmiştir. Bu münasebetle bu cemiyeti milli bir cemiyet olarak telakki ediyoruz. Dolayısı ile bu milli cemiyetten başlamak suretiyle diğer gayri milli cemiyetlere temas edelim.
a – İslam Hayır Cemiyeti
Bu cemiyeti Türkler kurmuştu. İsim olarak Türk isminden Güvernör Anfre pek memnun kalmamış ve cemiyetin ismi “İslam Hayır Cemiyeti” olarak tespit edilmiştir. Ayrıca ismin böyle tespit edilmesinde sadece Türklere değil de bütün Müslüman ahaliyi bir araya getirmek amaçlanıyordu. Cemiyet şöyle teşekkül ediliyordu;
Yönetim kurulu; Başkan; Müftü Abdullah Sadık Efendi, İkinci Başkan; Eski Cami imamı Ahmet Efendi (Ergelen) ve Galip Bey, Üyeler; Nüfus Müdürü Ziya (Yalaz), Belediye Doktoru Hayri (Tolunay), Hacı Yakup Ağazede Ömer Lütfi (Kuta-Hacı Bey), Niyazi Develi Bey, . Hacı Yusuf Ağazede Tahsin Bey, Hıdır Zade Ali Efendi. Toplantı yerleri; hayır işlerinde Yeni Cami Odası, siyasi konularda, çeşitli yerlerdi (11).
Daha önce belirttiğimiz gibi cemiyet jandarma ile gizli temasa geçerek Mersin’in kurtuluşuna kıymetli katkılar yapmıştır.
b – Şii İslam Hayır Cemiyeti (12)
Fellahlar tarafından “Cemiyetü’l İslamiyyetü’l Arabiyetü’l Şiiye” adı ile kurulmuşken, yönetimdekilerden bazılarının baskısı ile “Cemiyyetü’l Hayriyyetü’l İslamiyyetü’l Şiiyye” olarak değiştirilmiştir.
Nil Nehri kıyısı Fellahlarından oldukları, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından Mısır’dan getirilerek yerleştirildikleri, özlerinin Arap olduğu kanaatindeydiler. Bir kısmı tarafsız kalmış, Türkler’le bağlantılarını kesmemişlerdir. Yönetim kurulu ikiye ayrılmıştı. Birinci kısım üyeler Fransızlar’la işbirliği yapmaktaydılar. İkinci kısım üyeler de Türklere yapılacak fenalığı önlemek çabasında olanlardı. Aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu ikinci grup teşkilattan ayrılmıştır.
“Bununla beraber Ali Vehbi (Yavuz); arkadaşları adına Türk İslam Cemiyeti üyesinden Nüfus Müdürü Ziya Yalvaz’ı görerek Şii cemiyetinin iç yüzünü açıklamıştı. Memuriyet, Polis, Jandarma Subayı, gönüllü erbaş ve er olarak görevlendirilmişlerdi. İçlerinde ihaneti olanlar bulunduğu gibi, Türklerle birlikte acı günler yaşayanlar ve omuz omuza fedakarlık gösterenler de az değildi” (13)
Fellahların Türklere karşı kısmen de 1 olsa vaki olan bu ihanetleri Fransızlar da fellahlara karşı bir yakınlık doğurmuştur. Bu yakınlığın işareti olarak Tarsus’ta şehre girip çıkan Türkleri kontrol eden Fransızların Fellahlara hiç dokunmadığı, onları kontrole lüzum görmedikleri müşahede edilmiştir (14).
c – Arap İslam Cemiyeti (15)
Kurucuları uzun yıllar önce Mersin’e gelip yerleşen aslı Suriyeli olan Araplar da, Gümrük Meydanı’ndaki bir binada toplanıyorlardı.
Amaçları; Müstakil olarak kurulacak olan Suriye’nin sınırlarını Toros ve Amanos’lara hatta Kayseri’ye kadar genişletmekti. Fransızlarla, Ermenilerle ve Rumlarla işbirliği yapmaktaydılar. Devamlı surette İşgal Kuvvetleri Komutanı Anfre’yi Türkler aleyhinde kışkırtmışlardı. Türklük aleyhinde çeşitli tahriklerde, düşmanlıklarda bulunmuşlardır. Hatta Fransız kuvvetleri mahiyetindeki Afrikalı Müslüman sömürge askerlerini de Türklere karşı kışkırtmışlardır. En basitinden “La’netü’l Etrak” (Türklerden nefret ediyoruz) diyerek kinlerini ifade etmekteydiler.
d – Ermeni Birleşik Cemiyeti (16)
Taşnak, Hınçak ve Hoybun’lar aralarındaki anlaşmazlığı kaldırarak, Türklere karşı birleşmişler ve “Ermeni Cemiyet-i Müttehidisi” ni kurmuşlardır. Manuel Varjebatyan, Agop Şekerciyan, Kasapyan ve Saatçi Artindi Cemiyetin ileri gelenleri idi. Toplantı yerleri; Sursuk binasında iki oda, kilise müsamere salonu ve kilisenin iç kısmında bir oda idi. Silifke müstakil Livası kazaları ile bağlantı sağlamak için Mağara Bucağı’nda gizli bir şube açmışlardı. Türklere karşı Rumlarla temasa geçerek işbirliği yapmışlardır. Casusluk faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Türklere karşı tedhiş hareketlerinde bulunmuşlardır. Bir diğer amaçları da Kilikya Ermeni Cumhuriyeti’ni kurmaktı.
e – Rum Cemiyeti (17)
Rumlar, bilindiği gibi asırlardır müreffeh yaşamışlar, Türklerin güvenini kazanarak ticarette çok ileri giderek zengin olmuşlar, dolayısı ile Müslüman Türk ahaliyi sömürmüşlerdir. Fakat işgallerle birlikte hemen gerçek yüzlerini gösterivermişlerdir. Cemiyetin başkanı Yusufaki Kiryadis, diğer yönetim kurulu üyeleri Avram Alçıoğlu, Harelem Gedikoğlu, Papadopolo, ,Fililpis, Keresteci Aleko, Eczacı Arslanoğlu Corçi, Murat İsikoğlu idi.
Türklere karşı Ermenilerle anlaşarak birlikte hareket ediyorlardı. Emniyetteki görevleri münasebetiyle Türklere eziyetler etmişlerdir.
Batı cephesinde Türklere karşı savaşan Yunan ordusuna yardım temin etmek maksadıyla Fabrikatör Hacı Tuma’nın küçük oğlu Bodasaki başkanlığındaki Rum heyeti büyük miktarlarda yardım toplamış ve bunu Fransızlar da desteklemişlerdir. Bu arada Bodasaki bir çok defalar İzmir’e gitmişti (18).
f – Musevi Yardım Cemiyeti (19)
Museviler, Havra’da fukara heyeti olduğunu, yardımın buraya yapılmasını söyleyerek Fransızların ayrıca cemiyet kurmak isteklerine uymamışlardı. Fukara heyetleri Vital Strumca, Avram Kapeloto ve Gatenyo idi. “Fransızların istediği yetkili mümessil olarak gönderilen Vital Strumca, (Güvenor Anfre ile çekişmeli ve sinirli bir hava içinde geçen) konuşmasında lüzum olmadığı ilk teklifle direnmişti. Kuva-yı Milliye savaşları sırasında evinin, taraçasına yerleştirilmek istenen makinalı tüfek yuvasına da engel olmuştu.(20).
g – Kürt Yardım Cemiyeti (21)
Özleri Harput ve çevresi Türklerinden olduğu halde, şahsi kazanç sağlamak, işlerini yürütmek, Fransızların baskılarını önlemek, Ermenilerin zülüm ve vahşetlerinden korunmak için Kürtlük yolunu tutmuşlardı. Bu Cemiyetin İstanbul’daki Kürt Teavün ve Tarsus’taki Kürt Yardımlaşma Cemiyetleri ile bir ilişkisi yoktu. Daha sonra Kızılay Cemiyetine katılmışlardı. Yeri geldikçe yararlılıkları da görülmüştür. Fransızların bu cemiyetlerin kurulmasından hedefleri bir nebze gerçekleşmişti. Her şeyden önce azınlıklar kendi aralarında birlik olup Türklük aleyhinde düşmanca hareketlere başlarmışlar diğer yandan aslen Türk olanlardan bazıları da gerek korkudan gerekse şahsi menfaatlerini ön planda tuttuklarından KürtIük yoluna da sapmışlardır. Amaç bölmek parçalamak olduğu için bu noktadan hareketle Fransızların bu işten karlı çıktığını rahatlıkla ifade edebiliriz, Mesela Ermenilere, resmen Fransız jandarmalığı yaptırmışlardır. Türklere karşı Müslüman sömürge askerlerini rahatlıkla kullanamadıkları için Ermenilerden, Rumlardan, Fellahlardan, Araplardan istifade etmişlerdir.
Şimdi söz konusu işgaller ve azınlık faaliyetleri karşısında İçel’de doğan milli tepkiye, Müdafaa-yı Hukuk Cemiyetlerinin ve Kuva-yı Milliyelerin teşekkülü meselelerine temas edelim.
(4)GENÇ, Şeref İstiklal Savaşı’nda Mersin’i Kurtarma Çabası. “ Kuva-yı Milliye Dergisi sayı 56. Mersin 1965. S.10
(5)Fransız işgal Kuvvetlerinin Komutanı.
(6)GENÇ, Şeref, a.g.m. Kuva-yı Milliye Dergisi, Sayı 59, Mersin 1965, s. 10
(7)SOYLU. Sıtkı, Kurtuluş Savaşı’nda Mut ve Mutlular, Mut 1973, s. 2.
(8)a.g.e.s.3.
(9)a.g.e.,s. 3.
(10)GENÇ, Şeref, “İstiklal Savaşı’nda Mersin’i Kurtarma Çabası”, Kuva-yı Milliye Dergisi Sayı 59, Mersin 1965. s. 10
(11)a.g.m.s. 10
(12)a.g.m.s. 10
(13)a.g.m.s. 11
(14)ŞALVUZ, İ. Ferahim. Kurtuluş Savaşında Kahraman Çukurovalılar, İstanbul 1938. s. 134.
(15)a. g.m. s.12
(16)a. g.m. s.12
(17)GENÇ, Şeref, “İstiklal Savaşında Mersin’i Kurtarma Çabası”, Kuva-yı Milliye Dergisi Sayı 60. Mersin 1965. s: 10
(18)a.g.m. s.10
(19)a.g.m. s.10- 11
(20)Vital Strumca hk. bkz. Kuva-yı Milliye Dergisi; Sayı 51, Mersin 1964
(21)GENÇ, Şeref. a.g.m. s. 11.
**Bu yazı “MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE İÇEL’DE MÜDAFAA-İ HUKUK VE KUVA-YI MİLLİYE FAALİYETLERİ” başlığı ile yayınlandığı “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ” Ocak 1995 – 37.Sayısından alınmıştır.
*Dörde bölünmüş yazının ikinci kısmıdır. ** YAZININ 3. KISMI 30 NİSAN 2013 TARİHİNDE SAAT 21 DE YAYINA GİRECEKTİR.