,

MUT FOLKLORUNDAN ÖRNEKLER – Doğan ATLAY

A)-MUT YÖRESİ KÖYLÜ KADINLARINDA SÜSLENME VE SÜS MALZEMELERİ
Kırk sene evveline kadar konar-göçer hayatın sürdüğü çağlarda,  günde on sekiz saat çalışıp istirahate ve uykuya ancak altı saat kadar bir zaman ayırabilen cefakar kadınlarımızın süslenmeğe zaman ve fırsat bulmalarına imkan olmamakla beraber ömürleri içinde birkaç defa zuhur eden müstesna günlerinde bu tabii haklarından istifade etmeğe çalışmış olduklarını anlıyoruz.
Kadınlarımız ilk defa gelin olduklarında, ilk çocuğu olduğunda, bir de arkadaşlarının düğünlerinde süslenme hakları vardır. Genç kızlık çağında katiyen süslenemezler. Yörede ayıp sayılır. Yalnız parfüm yerine kullanılan “BOY” dedikleri kokulu ot  tohumunu her zaman, her yaşta üzerlerinde  taşıyabilirler.
Süslenme işi çok pratik ve basittir. Zaten daha fazlasına imkanları ve zamanları da yoktur.
Gözlere: Sürme çekilir.
Kaşlara: Rastık yakılır.
Ellere: Kına yakılır.
Kekil ve zülüfler herhangi bir yağla yağlanıp parlatılır. Birde ala çuvalında sakladığı renkli, çiçekli saç tokalarından birkaç tane saçına tutturabilirse süslenme işi tamamlanmış olur.
Malzemeler:
BOY OTU: Trigonella faenum-greacum.
BUY: Koku. LügatIar böyle anıyor. Bahsimize konu olan “BOY” da her iki ifadeye uyuyor.
Dağlarımızda yabani olarak yetişen, baklagillerden fasıl’a benzer bir bitkinin tohumu. Haziran  ayında olgunlaşan bitkinin tohumlarını bazı merakIı genç kız ve kadınlar toplayıp ipliğe dizerek kolye gibi boyunlarına asarlar. Devamlı kokar.
Kendine özgü hoşa giden bir kokusu olan boy’un kokusunu tarif edemeyeceğim.
SÜRME: Çıra parçaları ateşlenir, bir bakır tabağın ters tarafı yanan çıranın alevine tutulur. Çıranın tabağa iyice sıvanan isi tabaktan başka bir kap içerisine sıyrılarak alınır, üzerine bir parça tuzsuz tereyağ veya bir iki damla zeytinyağı  damlatılıp iyice karıştırılır. Sürmedenliklere  konulup  muhafaza edilir. İçine de kibrit  çöpü boyunda bir süpürge çöpü parçası bırakılır. Göze sürme çekileceğinde o çöple çekilir.
SÜRMEDENLİK: 1-1.5 cm. eninde, 3-3.5 cm boyunda meşinden dikilen bir torbacık. Lügatta “Sürmedan” diye geçer.
Sürme  gözlere siyahlık, parlaklık verir ve daha iriymiş gibi gösterir.
RASTIK: Kaşları boyamakta kullanılır. Rastıktaşı denen bir madde iyice dövülerek toz haline getirilip biraz su ile karıştırılır, macun kıvamında kaşlara tatbik edilir. Buna “rastık yakma” denir. Rastık yakıldıktan sonra bir müddet  (15 dakika kadar) beklenir, yıkanarak temizlenir. Kaşlar parlak  siyah bir renk alır. Uzun müddet solmaz.
KINA: Meşhurdur. Çok eski zamanlardan beri  bilindiğine dair notlar var. Akdeniz sahillerimizde  de yabani olarak yetişen “Kına” denen bir ağaççığın yapraklarından toplanıp kurutulur, döğülerek pudra haline getirilir. İşte kına budur. Kullanılacağı zaman bir kap içerisinde biraz su ile karılır, boyanması istenen yere (el, ayak, saç gibi) tatbik edilip sarılır. Buna, “kına yakma” denir, kına yakıldıktan sonra bir kaç saat beklenir, yıkanarak temizlenir. Siyaha yakın kırmızı bir renk bırakır. Yıkamakla solmaz.
Halk edebiyatımız sünnet rastık, kına, kekil, zülüf ile dopdolu., Her çağ sss~ ozanlarımız şiirlerinde malzeme olarak bunları bol bol kullanmışlardır.
B)-MUT’TA SÖYLENEN FIKRALAR …….
D)-MUT’TA UNUTULAN EGLENCE OYUNLARı

1- Cıngırak  (*y)
Söbedek ve cıngırak direği denen düzgün, sağlam, (kabuksuz tercih edilir) iki ağaç direkten oluşur .
Söbedek:  10-12 cm. çapında, 130-150 cm. uzunluğunda bir dal, ağaç parçasıdır.  Kalın ucu toprağa çakılmak,  gömülmek üzere hazırlanır. İnce ucundan son  7-8 cm. kadarlık kısmı  4-5 cm. çapına gelinceye kadar yontulur.  Harman yeri veya benzeri düz,  taşsız genişçe bir yerin ortasına 30-50 cm kadarlık kısmı  toprağa dik olarak, çok sağlam duracak şekilde  çakılır veya gömülür, pekiştirilir.
Cıngırak direği: 15-17 cm. çapında  3-4 m. uzunluğunda doğru ve düzgün bir direk  temin edilir.
Direğin uzunluğuna bağlı olarak kalın ucundan  ince uca doğru yaklaşık  100-130 cm. uzaklığa söbedek direğinin yukarda kalan ucunun girebileceği kadar yuva açılır.  Bu yuvaya yağ sürülür, kömür konur. Akşamleyin veya gözün gündüzleri 9-15  yaş arası kız ve erkek çocuklar (bazan büyüklerin iştirak ettiği de olur) toplanıp cıvıcakları zaman cıngırlak direğini, açılan yuva söbedeğin  üzerine gelecek şekilde yerleştirilir. Direğin ince ucuna bir kişi karnını dayayarak abanır, kalın ucuna  birkaç kişi onun gibi abanarak  veya ata biner gibi biner. Denge sağlandığı zaman ince uçtakinin yönetmesiyle  dönmeğe başlanır.   İnce uca abanan çocuk direğin ortasına veya ucuna doğru kayarak  dengeyi korur. Dengesizlik olursa  cıvmak tatsız olur.
Dönmeyi uçtaki tek çocuk sağlar, direği bırakmadan yukarıya ve ileriye doğru sıçrar, biraz ileriye, biraz yukarıya, yere indiği anda durmadan tekrar  sıçrar, böylece gittikçe süratlenir. Tahtarıvalli, salıncak ve dönme dolap zevklerini bir arada verir.
Bir ara kalın uçtaki çocuklar ağır basmağa  uğraşırlar, başarabilirlerse ince uçtaki çocuğu 2-3 m. yukarıda askıya alırlar, öylece dururlar ve şenliğe renk katmak için çocuğa sorarlar  “Nişanlın kim?, sevdiğin kim?. ” diye. O kadar arkadaşın içinde bu sırrı açıklamak biraz da zordur hani… Ama söylemese de indirilmez, askıda kalır, söylemeğe mecburdur. Bu bir kız da olabilir, ona da söyletilir.
Cıngırağın direkteki söbedek yuvasına konan  yağ ve kömür  sayesinde kağnı gibi, su dolabı gibi sesler çıkarır. Sesler monoton değildir, iniş çıkışlarda ve hız durumuna göre ayrı, uzaklardan duyulan insana hoş duygular veren seslerdir.

2. Markıt (Lügatta: Mürlad-uyutucu)
Markıt, köyün gençleri tarafından özellikle uzun kış gecelerinde tertip edilen bir eğlence oyunu.
Malzeme: Bir adet markıt (Su kabağından tencere şeklinde hazırlanmış kap) bir kaç metre sicim.
Markıtın ağzına yakın yerinden eşit aralıklarla üç adet sicim geçecek kadar  delik açılır, oralara sicim bağlanır. 5O cm. kadar yukarıda birleştirilerek tek sicim halinde birkaç metre uzatılır.
Köyün 15-20 yaş arası gençleri kış gecelerinde bir yerde toplanıp eğlenirler. O zaman bir markıt hazırlarIar.
Kışın o, zifiri karanlık gecelerinde hemen herkes evinde ocağını yakmış, çıkrığını, cığırganını kurmuş hem çalışır hem de yatsılığını yer. İşte o  yatsılık yeme esnasında markıtını  alan çocuklar dama çıkıp bacadan markıt  sarkıtırlar.  Ev sahipleri kimin çocuklan olduğunu bilmeden ortada yenen yatsılıklardan ne varsa (darı, buğday, küncü kavırgası, iğde, kuru incir, kuru üzüm, melengic gibi) birer parça markıta kor çocuklar çekip başka eve giderler. Böylece kendilerine yetecek kadar çerez topladıktan sonra toplantı yerine gelip güle oynaya   yatsılıklarını yeyip evlerine dağdırlar.
Her zaman markıta  yiyecek konmaz, ev sahibinin o an aksiliği üzerinde  olur veya şaka yapmak ister, yiyecek yerine biraz kül koyar. Çocukların  cevabı da güzel olur, bacayı kapatıverirler, içeride bir panik başlar. Ev sahibi acele çıkıp yakalamak ister ama nafile çocuklar kaçmıştır, kaçamayan gizlenir. Başlarına geleceği bilirler.

E) MUT’T A UNUTULAN ÇOCUK OYUNLARı

1- Çırakman

Malzeme: Bir adet çırakman, söğüt ağacının taçlandığı yerden 30 cm. kadar yükseklikte kesilen üç ayaklı bir çatal. Bir adet bişme çubuğu, 2 m. kadar doğru ve düzgün bir çubuk. Oyuncu adedinde değnek.
Oynanışı: Oyuncu sayısı mahdut değil, 5-7 daha fazla olabilir. İlk defa bir atış yeri tespit edilir,  göz kararı  ile atış yerine 20-30 adım uzaklığa  çırakman üç ayağı üzerine dikilir. Ebe elinde bişme çubuğu ile çırakmanın yakınında durur, oyuncular  atış yerinden sıra ile teker teker değneklerini çırakmana atarlar çırakmanı alıp yerine dikinceye kadar oyuncuların  atılan  değneklerini alıp yerlerine gelmeleri lazım, aksi halde ebe çırakmanı  diktikten sonra elindeki uzun çubuğu ile yetişebildiği  bir oyuncunun herhangi bir yerine dokunup “bişşş'” der. Bişlenen  oyuncu ebe olur eski ebe de oyuncular safına geçer. Oyun  böylece devam eder. Bu oyunda, atış, vuruş, dikkat, sürat ve intikaI esastır.

2- Çivi
Malzeme: 20-50 cm. arasında değişen uzunlukta ve 1-4 cm. çap kalınlığında ucu sivriltilmiş ağaç çiviler.
Oynanışı: İlkbahar ve Sonbahar gibi yağışlı mevsimlerde oynanır. En az iki kişi ile oynanan bu  oyun üç-beş kişinin iştiraki ile de oynanabilir.  İlk defa taşsız, rutubetli, düzgün bir zemin bulunur.
Oyunculardan biri kol kuvveti ve tek hareketle çivisini yere çakar, diğer oyuncu aynı usul ve hareketle  hem çakılı olan çiviyi sökmeğe, ve hem de kendi çivisi çakılı kalacak şekilde çivisini atar. Öbür çiviyi yıkabilirse o çivi kendisinin olur. Buna “ütmek” denir, çivisi ütülen oyuncu başka bir çivi ile oyuna devam eder.
Her oyuncunun bir hamle hakkı vardır, bazen çivi çakılmayabilir çivi gene oyundadır, o çivinin ütülmesi kolay olur.

3- Kızgın Taş
Malzeme: Limon şekil ve büyüklüğünde bir  adet taş.
Oynanışı: İlla yaz geceleri oynanır. Oyuncu çocuklar oyun mahalline geldiklerinde “Demirci” “Kömürcü” diye iki, takıma ayrılırlar. Evvelce hazırladıkları taşı ateşte ısıtıp rastgele atarlar ve aramağa başlarlar, taşı bulan çocuk demirci   takımındansa bağırır “Demirci kömürcüye binecek” eğer kömürcü takımındansa oda “Kömürcü Demirciye binecek” diye bağırır. Herkes atış yerine koşar, taşı bulan takım oyuncuları karşı takım, oyuncularından birini tutabilirse kendisini atış yerine kadar taşıtır.

Doğan ATLAY ; Emekli Sağlık Memuru Mut.

Bu yazı  “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Eylül 1990 ayı 12. Sayısından alınmıştır.
(*y) yumuktepe.com notu: “cıngırlak, cıngırdak, gıncırlak ” olarak da bilinen bu oyun (ve aletinin) tarifinde yanlış anlamaya yol açabileceğini düşünüp birkaç düzeltme yaptım.  Özür dilerim.

Biyografik Bilgi

scroll to top