Onun yaşadığı devirde Osmanlı coğrafyası oldukça genişti. Avrupa’nın doğusu hemen hemen Osmanlı yönetimindeydi. Dördüncü Mehmet padişah, Fazıl Ahmet Paşa da sadrazamdı; ama devletin yönetimi Köprülü Mehmet Paşa’da idi.
Karacaoğlan’ın gözü gönlü hep Toros Dağlarında idi. Koyunlar, keçiler, develer, yörük kızlarının yaşayış özellikleri vazgeçilmezi idi. Ne var ki değişik yaşam biçimleri de onu mutlu ederdi. O nedenle kimi zaman yurdundan uzaklaşır başka yörelerde yaşamını sürdürürdü.
Bu kez yolu çok uzaklara düştü. Anadolu’dan Avrupa’ya atlayıverdi. Aklı fikri hep yörük obalarında dolaşsa da oralarda da Türkler oldukça çoktu. Dolaşırken çok yoğun bir orduya rastladı. Yer gök asker doluydu; öylesine kalabalıktı. Bu denli büyük bir orduyu ilk kez görüyordu. O anda gözüne bir kahve ilişti. Halk gülüşerek yarenlik ediyordu. Selam verip yanlarına oturdu. Amacı ordu hakkında bilgi almaktı. Dileğine ulaştı. Olağanüstü kalabalık Osmanlı ordusu idi. Komutanları Fazıl Ahmet Paşa yönetiminde Uyvar seferine gidiyordu.
Ordu hakkında koyu bir sohbet uzunca sürdü. Tüm bilgiler ortaya serildikten sonra halkın içinden biri: “Belli ki ozansınsın; bu ordu hakkında bize bir türkü söyleyebilir misin?” deyiverdi.
Bu biçim istekler karşısında nazlanmayı bilmezdi. Her zaman yaptığı gibi sazına sarıldı. Okşadı, sevdi, düzen verdi. Az sonra sazın sesiyle kendi yanık sesi uçuştu göklerde:
Hazır ol vaktine Nemse Kralı
Yer götürmez asker ile geliyor
Patriklerin inmiş tahttan diyorlar
Bir halife kalmış o da geliyor
Yetmiş bin var siyah postal geyecek
Seksin bin var Allah Allah diyecek
Doksan bin var tatlı cana kıyacak
Yüz bini de Tatar Han’dan geliyor
Gelen Ahmet Paşam kendidir kendi
Altmış bin dalkılıç küsürü cündi
Kaçma kafir kaçma ölümün şimdi
Hacı Bektaş Veli kalkmış geliyor
Şevketli efendim sultanım vezir
Altmış bin kılıçlı yanında hazır
Deryalar yüzünde boz atlı Hızır
Benliboz’a binmiş o da geliyor
Karac’oğlan der ki burda durulmaz
Güleç yüze tatlı söze doyulmaz
Gökteki yıldızdan çoktur sayılmaz
Yedi iklim dört köşeden geliyor