,

MEHMET KABAK İLE HEYKEL KONULU SÖYLEŞİ – Erkan ÖZAYDIN

Portakal.jpg

MEHMET KABAK’LA HEYKEL ÜZERİNE SÖYLEŞİ – Erkan ÖZAYDIN
e.ö.-Sizi tanıyabilir miyiz?
m.k.-Ben; Mehmet Kabak, NevÅŸehir Derinkuyu doÄŸumluyum. Sanat yaÅŸamıma tiyatroda baÅŸladım. NevÅŸehir Orta Anadolu Tiyatro TopluluÄŸu’nun kurucusuyum. Kadıköy Åžehir Tiyatrosunda tiyatro oyunculuÄŸu yaptım. Hürriyet Gazetesi muhabirliÄŸi ve deÄŸiÅŸik kitle örgütlerinin kuruculuÄŸunu yaptım. 1983’te baÅŸlayan sanat yaÅŸamım 1983-90 arası karikatürde yoÄŸunlaÅŸtı. 70 Türkiye karma, 17 dünya karma, 17 kiÅŸisel Türkiye sergisi açtım. Karikatürde 8 Türkiye ödülü ve iki dünya ikinciliÄŸi aldım. Onun ötesinde on beÅŸ karikatürüm kartpostal olarak yayınlandı. Bir karikatürüm Aydın DoÄŸan Vakfı’nın ‘Sedat Semavi Karikatür Sergisi’ ile dünya ile buluÅŸmakta.
1987-93 arasında iki ÅŸiir kitabım yayınlandı; ‘Taşınanlar’ ve ‘Hüznü Yalnız YaÅŸamak’. Bu iki ÅŸiir kitabım Epsilon Dünya Yayıncılık tarafından okuyucuya ulaÅŸtırıldı. Åžu an üçüncü ÅŸiir kitabımın hazırlığı var.
1993 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümüne öğretim görevlisi oldum. 1994 yılında heykelden mastırı kazandım. 1998 yılında Heykel Anasanat Dalında mastırımı tamamladım. Şu anda heykel çalışmalarım devam ediyor.

e.ö.-Hep sanatın içindesiniz; eğitiminiz resim, seramik ya da heykel üzerine miydi?
m.k.-EÄŸitimim metal eÄŸitimi; ‘Metal Åžekillendirme Teknik EÄŸitim.’ Onun üzerine koyduÄŸum, dört yıllık mastırım sırasında metal ÅŸekillendirme; metal heykelde üretime dönüştü.
13 yaşından 20 yaşına kadar; önce Malatya ‘İnönü Anıtı’, Erzurum ‘KurtuluÅŸ’ anıtını ve en son da Samsun ‘İlk Adım Anıtı’nın yapıldığı süreçte heykeltraÅŸ ‘Hakkı Atamulu’nun yanında çıraklık yaptım. Uzun bir süre böyle bir ustanın yanında çalışmakla heykel sanatına ait alt yapımı oluÅŸturdum.
Bunun ötesinde amatör düzeyde tiyatro eğitimim oldu.
Karikatür zaten eğitim gerektirmiyordu. Amatör bir uğraştı, profesyonel bir çizgiye geldi.
Şiir: yaşam biçimim.

e.ö.-Mersin’de heykeldeki kıpırdanma hakkında neler söylemek istersiniz?
m.k.-Aslında Mersin’de 1970’li yıllardan baÅŸlayan süreçte kimi heykeller yapıldı. Hem mekân düzenlenmesi yerli yerinde olmadığı için hem de kamunun, kitlenin heykele bakışı biraz farklı olduÄŸu için heykel hep kıyıda köşede kaldı.

Hatta ÅŸu an Mersin’de Hüseyin Gezer’in yapmış olduÄŸu çok güzel heykeller var. ÖrneÄŸin Kültür Parkında ‘ki ‘KaracaoÄŸlan Anıtı’ ender anıtlardan bir tanesi ama âtıl bir ÅŸekilde duruyor. Yeri ve mekânı uygun deÄŸil. Onun ötesinde, Mersin’de son yapılan anıt çalışması, mekân düzenlemesi Tankut Öktem tarafından yapılan ‘Gül ve Güvercin Tutan Kız’ heykeli Mersin halkı tarafından deÄŸer görmedi. Sanatsal olarak ta ticari anlamda bir çizgi taşıdığı söyleniyor. Tabi bu arada Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin açılmış olması ve Güzel Sanatlar Fakültesinin yönetim grubu ve aynı zamanda rektörümüzle birlikte, belediyeyle olan iÅŸ birliÄŸi sayesinde son üç aydaki kıpırdanma ile sempozyum olayı gündeme geldi.

Birinci Hüseyin Gezer Sempozyumu Taşucu Belediyesiyle yapılmıştı. Ardından bu geçtiğimiz aylar içerisinde Büyükşehir Belediyesi Mersin Üniversitesi iş birliğiyle sekiz uluslar ası sanatçı ve iki de bizden öğretim görevlisinin katılmasıyla ikinci Hüseyin Gezer Heykel Sempozyumunda on adet heykel üretildi.

Åžu an heykel üretmenin dışında bu heykellerin kamuya en açık yerde, kamunun göreceÄŸi yerde sergilenmesi önemli. Ciddi biçimde peyzaj düzenlemesine gerek var. Mersin heykele doydu diye bilinir ama bir milyonluk bir kentte batı standartlarına göre heykel sayısının 600’0 bulması gerekir. Bu durumda Mersin’de epeyce heykele ihtiyaç var, iyi bir alan düzenlenmesi yapılırsa.

e.ö.Mersin’de bir tek Tankut Öktem’in ‘Elinde Gül ve Güvercin Tutan Kız’ heykelini yorumladınız. Bunun dışında ki heykellere nasıl bakıyorsunuz?
m.k.-EleÅŸtirmek haddim deÄŸil.

e.o.-Hiçbirimizin değil ama yorum yapma hakkınız var. Sonuçta sizin çalışmalarınızı da yorumluyorlar. Diğer heykellere bakınca ne düşünüyorsunuz?
m.k.-Mesela Gencay Kasapçının yapmış olduÄŸu figüratif çalışmalar oldukça hoÅŸ ama çok kapalı kaldığı için belki gözden ırak. Üç Ocak Anıtı’ figür olarak, doluluk-boÅŸluk olarak, yoÄŸunluk olarak ve ifade ettiÄŸi konu olarak ta elle tutulur, çok güzel veriler sunan bir heykel ama yer uygun deÄŸil tabi.

e.ö.-İstasyonun karşısında yer alan ‘İsmet İnönü’ heykelini nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
m.k.-1960’lı yıllarda yapılan bir anıt. Alman heykel sanat geleneÄŸinin çizgisinde, o dönemde yetiÅŸen ustalar tarafından Tatbiki Güzel Sanatlardan mezun olan öğrencilerin yapmış olduÄŸu heykeller zinciri.

e.ö. – Kültür Merkezinin önündeki ‘Atatürk’ heykeli…
m.k.-Aynı sanatçıya ait olduÄŸunu inanıyorum çünkü yapı olarak aynı. İşçilik ve teknik olarak aynı. Zaten 1930’lu yıllardan 1960 yılına kadar Türkiye’de hep Kuvayı Milliye ve KurtuluÅŸ Savaşı Anıtları yapılmıştır. 1960’tan sonra yavaÅŸ yavaÅŸ figüratif ve modern heykele geçildi. ‘Piri Reis’ anıtı da Tankut Öktem’in ve iyi bir çalışma.

e.ö.-Kendi heykellerinizle ilgili ne söylemek istersiniz?
m.k.-İki tane. Birinin çevre düzenlemesi yapılıyor. ilki ‘Birlik, KardeÅŸlik ve Dayanışmayı simgeleyen Özgürlük Anıtı, bitirilmiÅŸ durumda.

Özgürlük Anıtı, Mersin mozaiÄŸini, aslında Türkiye mozaiÄŸini dillendiren bir heykel. Tabi burada insanlar figüratif olarak yerleÅŸtirilmiÅŸ olup imge olarak duruÅŸ biçimiyle düşünmeyi ve yön bulmayı irdelemektedir. Yönsüz insanların olması bir ülkenin başına beladır. Yönünü bulamayan insanlar, savrulan beyin, telaşı, kaygıyı ve kavgayı birlikte getirir. O açıdan düşünme ve birlikte düşünmeyi, dünya ile entegrasyonu, ama bir olarak, kardeÅŸ olarak ve barış içerisinde bir özgürlüğü yaratma düşüncesini sembolize ediyor orada. Krom-nikel-çelikten yapıldı figürler. Bakırlar elde dövülerek yaptığım iÅŸler. Simetri eksenli olup; üç eksenli, geometrik formların çok ağırlıklı olduÄŸu bir heykel. Türkiye’nin en büyük metal anıtı; 7 metre 80 santim boyunda.

Mersin mozaiğini yaşam biçimi olarak ortaya koyan bir anıt olduğuna inanıyorum. Elbet eleştiriler alabilir. Eleştiri sanatı çok değerlidir.

Türkiye’de sanatsal eleÅŸtiriyi yapan arkadaÅŸlarımı saygıyla karşılıyorum. Hele hele sanatçıysa daha çok saygı duyuyorum. Ama bu kendi içerisinde kini, nefreti barındırıyorsa biraz da hem sanatçı hem de eleÅŸtirenler açısından olumsuz ÅŸeyler ortaya çıkıyor.

1930’lu yıllarda baÅŸlayan heykel sanatı konusunda ki en büyük zulmü ustam Hakkı Atamulu çekmiÅŸtir Türkiye’de. Çünkü anlattığı ve anılarında yazdığı o kadar çok ÅŸey var ki. Bir heykelin jüriye girmesi konusunda ne ayak oyunlarının yapıldığını, özellikle de Anıtkabir rölyefleri yapılırken Hakkı Atamulu ustama yapılan ayak oyunlarını, onun ötesinde İstanbul Gençlik Anıtı, ÅŸu anki İstanbul Üniversitesi’nin önündeki ‘Gençlik Anıtı’nı bütün projesinin Hakkı Ustaya ait olmasına raÄŸmen bir baÅŸkasının hazıra konarak elinden projeyi nasıl çaldığını anlatır, dillendirir. Hakkı Hocam ÅŸu an 89 yaşında ve kendi mezarını yonmuÅŸ, ölümü bekliyor. UnutulmuÅŸ deÄŸil, çünkü kendisi dünya literatüründe, ansiklopedilerde isim yapmış, Türkiye’de eserler sunmuÅŸ, kendi çizgisiyle Avrupa’da kürsülerde okutuluyor. Hocam anıt mezarına ait kitabeye “Ben, sanatsal sürecimde, hiçbir zaman fırçamdan, tuvalimden, heykel araçlarımdan ihanet görmedim. En büyük ihaneti sanatçı dostlarımdan gördüm” diye yazdı. Bu çok önemli bir belirleme aslında.

Bence sanatçı kendi içerisinde, sanatında estetiği yaratırken biraz yüreğiyle barışık estetik kaygısı taşımalı. Bakışlarında acımasız olmamalı. Gıpta, hainlik, kin ve nefreti bir tarafa bırakmalı. Özellikle bir başka sanatçı dostunun eserine dudak büken sanatçıyı sevemedim. Kendi dostları, kendi arkadaşları eserler verir, emek vardır o eserlerde, birikim vardır. Kendi görüş açısıdır, kendi estetik anlayışıdır ama buna dudak bükülerek bakılmasını da hazmedemem. Hiçbir sanatçı dostumun yaptığı esere dudak bükmemişimdir. Onlara her baktığımda övgüyle bahsetmişimdir.

Kim ne derse desin nahif türde DoÄŸan Akça’nın yaptığı çalışmalar, 17 yaşında sanata adım atan Ahmet YeÅŸil’i Mersin’de yad etmemek mümkün deÄŸil. Bunlardan bahsederken iÅŸte “Alaylıdır, akademik eÄŸitimi yoktur” diyen bakış açılarına katılmıyorum. Aslında insan, sanatı beyninde ve yüreÄŸinde üretendir.

Dünden bu güne gelen Van Gogh, Picasso, Leonardo Da Vinci’lerin de aslında akademik bir eÄŸitimi yoktu. Onlar da çıraklıktan yetiÅŸmedir. Åžu an onların ortaya koyduÄŸu eserler o zamanı günümüze taşıyan, o dünyayı günümüze taşıyan, o malzemeyi günümüze taşıyan, bugün karşısında saygıyla eÄŸildiÄŸimiz eserler.

Belki de bugün, övünmüyorum ama Mehmet Kabak’ın yaptığı bir eser, bir Tankut Hocanın yaptığı bir eser ya da Hüseyin Hocanın yaptığı bir eser yarınlarda bir sanat arÅŸivinde yerini alacak. DeÄŸerini o zaman anlayacağız.
Ama ne yazık ki bizim ülkemizde sanatçı ürettiği süreç içerisinde hep eleştirilere uğrar. Hem açlığa mahkûm olur, hem sataşmalara mahkum olur. Ama öldükten sonrada yavaş yavaş değeri anlaşılır. Bu değer insana sağken verilmelidir.

e.ö.-‘Özgürlük Anıtı’nın konulduÄŸu yer ve çevre düzeni açısından uygun mu?
m.k.-Uygun, bence bu çalışmam alan heykelidir. Uygun bir yere konuldu. İkinci heykel de uygun bir yerde. İkinci heykel aslında heykelin ötesinde bir anıtsal çalışma. Mersin sembolünden yola çıkılarak Mersin’in kurumlarında kullanılan; güneÅŸ, deniz dalgası ve ‘M’ harfini içine alan bir figüratif çalışma. Sembollerin anıta yansımış hali diyebiliriz. BüyükÅŸehir belediyesinin sipariÅŸi üzerine yapılmış bir çalışma.

e.ö.-Okurlarımız merak ederler; bu heykeller büyük şehir belediyesine kaça mal oldu? Böyle bir heykel kaça yapılır?
m.k.-Mesela ÅŸu an böyle bir heykelin Türkiye standartlarında İzmir, Ankara ve İstanbul’da plastik sanatçılar piyasasına göre 70 milyar lira deÄŸer taşımaktadır. Her türlü işçiliÄŸi ile birlikte iki heykelin büyük ÅŸehir belediyesine toplam maliyeti 25 milyar lira.

e.ö.-Geleceğe yönelik projeleriniz nelerdir?
m.k.-Åžu an üçüncü projem, 24 Ocak’ta andığımız ‘UÄŸur Mumcu Anıtı’. UÄŸur Mumcu’nun yaÅŸam felsefesini, düşüncesini, yazım yaÅŸamını ve katlediliÅŸini konu alan bir kompozisyon. 20 Åžubat itibariyle bitmiÅŸ olacak. Büyük bir ihtimalle yeri ise sahil bandındaki sandalların bulunduÄŸu yerdeki park, eski kültür evi civarındaki park ‘UÄŸur Mumcu Parkı’ olacak ve güzel bir mekân. Denize bakan mekânda ‘UÄŸur Mumcu’nun heykeli olacak. Oranın diÄŸer bir özelliÄŸi ise UÄŸur Mumcu’nun anne ve babasıyla fotoÄŸraf çektirdiÄŸi yer olması.
Bunun ötesinde çalışmalarım devam ediyor. Åžu an Köseçobanlı Belediyesinde ‘Kuvayı Milliye Anıtı’ çalışmam var. 19 Mayıs’ta bitecek. Kaidesiyle birlikte 4.5 metre boyunda, bronz bir çalışma.
Avanos belediyesiyle iÅŸbirliÄŸi halindeyim. ‘Nazım Hikmet’in Anıt Mezarı’ çalışmam var. Akdeniz belediyesi tarafından ozan ‘Mahzuni Åžerif’in bir anıtının yapılması düşünülüyor. YoÄŸun bir ÅŸekilde çalışıyorum. Mersin için, ülkem için güzel ÅŸeyler yapmaya çalışıyorum.

e.ö.-İçel Sanat Kulübü’yle söyleÅŸiye zaman ayırdınız. TeÅŸekkür ederiz…
m.k.-Ben teÅŸekkür ederim… İçel Sanat Kulübü Aylık Bülteni 2003/120. Sayısından Alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top