,

YÖRÜK OYMAKLARINDA KELİMELER – Ökkeş KARABACAK

Sakl.jpg

Millet olmada dil çok önemli bir unsurdur. Büyüklerimiz dili ana sütüne benzetirler. Çok yerinde bir benzetmedir  bu. Ana sütü ve benzeri gıdalardan mahrum olan bir çocuk, nasıl hayatını devam ettiremezse, ana dilinden mahrum olan bir millet de hayatiyetini devam ettiremez. Dikkat edilirse, asimile olan milletlerin ilk kaybettikleri değerlerin başında dilleri gelmektedir. …….
Türk dilinin en büyük kelime hazinesi, köylerimiz ve Yörük oymaklarıdır. Bu hususta Uzunyayla, Toroslar ve Ege’ye kadar  uzanan, dağlarda yaşayan Türkmen oymakları bakir alanlardır. Türk dili araştırmacıları bu yörelerde kelime taramaları yapmalıdırlar….. Toroslarda doğmuş ve yaşamış bir Yörük çocuğu olarak, başka yörelerde kullanılmadığını sandığım kendi obam olan “SAÇIKARA” aşiretinin “KARABACAK” oymağındaki bazı kelimeleri derleyip gün ışığına çıkarmaya çalıştım. Şöyleki: Kelimeler                        Karşılıkları
Ağanak : Hayvanlarda doğum öncesi  dışarı çıkan su torbacığı.
Ağırlık : Başlık parası veya başlık parası karşılığı mal.
Ağrık : Götürülemeyen geride bırakılan yük fazlalığı (Ağırlıktan bozulma).
Ağız : Koyunların koyu kıvamdaki ilk sütü.
Alaçık : Bir kaç ağaç  parçası üstüne çul ve benzeri şeylerin örtülmesi  ile elde edilen çadır veya
çadıra benzer ev.
Algın : Hastalıklı.
Alık : At eşek gibi yük hayvanlarının üstüne örtülen keçe ve benzeri şeyler.
Arkaç: 1- Dokumada enine geçirilen ipler. 2- Meyilli ipler.
Arkalaç : Yükün sırta dokunmaması için, yük ile sırt arasına alınan keçe.
Arslık : Erkekliği ve dişiliği tam belli olmayan.
Bartıl: Başlık parası veya başlık parası karşılığı mal.
Bay vermek: Yufka yürekli olmak, şefkat ve merhamet.
Belgizar : Hatıra, hatırlamaya vesile olacak herhangi bir şey.
Berkitmek : Hızlıca vurmak.
Bicik : Meme.
Bor : Küf, pas, işlenmeyen arazi,
Botlamak : Devenin doğurması.
Bozulmak : Devenin yalnızlıktan dolayı ve arayış  içerisinde olduğu zaman ağıt gibi çıkardığı ses.
Bozlak : Ağıt ve ayrılık ifade eden uzun hava türü türkü.
Böğet : Gölet, su birikintisi.
Böğemek : Gölet yapmak için suyun önüne set yapma.
Böcü-Börtü: Kurt yırtıcı hayvanlar, yılan çıyan gibi zehirlilere verilen genel ad.
Böğürbağı : Çadırın uçlarındaki bağ, ip.
Böle : Teyze çocuğu.
Börk : Külah, sivrice uçlu başlık.
Börtlemek : Az kaynamak.
Büğrü : Kambur.
Bükme : Saç böreği.
Ceh : Devenin boyun altındaki uzun kıllar, tüyler.
Cereme : Zarar ziyan ödeme, ceza ödeme.
Cımbar : Kilim, çul ve çuval gibi dokumalarda genişliği muhafaza etmek için kullanılan iki ucu  gezli özel yapılmış ince bir ağaç.
Cınzıl : Tepelikten aşağı sarkan gümüş zincirden yapılmış kadın süs eşyası.
Çadır-çatma: Küçüklü büyüklü çadırlar.
Çarpana :Kolon veya benzeri eşyanın yapımında nakış  yapmak için kullanılan, ince, dört köşe ve dört tarafı delikli gön parçaları.
Çavunç : Erkek devenin cinsi organı.
Çec : Buğday yığını, buğday yükü.
Çeki ipi : Renkli yünden nakışlı bir şekilde dokunmuş yük bağlama ipi.
Çeki : Kadınların alınlarına bağladıkları renkli ince kumaştan yapılmış bağ.
Çelme : 1- Bir kaç çekiden meydana gelen, kadınların alınlarına bağladıkları bağ. 2 – Bağda çengel.
Çıvmak :Sıçramak, hoplamak.
Çimmek : Yıkanmak.
Çingil : Küçük, üstten kulplu su veya yoğurt kabı.
Çöreklenmek:Yılanın kuyruğu etrafına  dairevi  şekilde yatması.
Çana : Çoban çırağı
Çonuşmak :(N harfi sağır kef) Toplanmak, bir araya gelmek, üşüşmek.
Dabaklamak : Devenin ön ayakları ile rastgele vurarak koşması.
Dağlamak : Hayvanlara kor halindeki demir çubukla hastalık  tedavisi veya işaret için vurulan damga.
Dalaz : Delicesine esen rüzgar.
Damızlık : Peynir veya yoğurt mayası.
Debelemek : Yerden kalkamadığı halde çırpınmak.
Dekili : Kadar.
Depit : Kepek – un karışımı ekmek gibi yapılan ve az pişmiş hayvan yiyeceği.
Dığan : Yayvan pilav tenceresi.
Dikmen : Uzamakta olan. Yeni yetme, çocuklukla gençlik arası, sivrice yer, tepe.
Diniz : (N harfi sağır kef) Durmak, sessiz sakin.
Dinmek : Yağmurun durması.
Dolama : Kadınların belden topuğa kadar sarındıkları bir örtü, peştamal.
Dolaz : Çökelek suyundan elde edilen çökeleğe benzer yiyecek.
Doşan : (N harfi sağır kef) Az kullanılmış, müstamel.
Dozlak : Yüke gelmeyen deve.
Duşamak : Hayvan köstemek.
Dürtmek : Sivri bir aleti bir yere sokmaya çalışmak, köstü ve benzeri hayvanların toprağı dışa doğru itmesi.
El yağlığı : Mendil.
Em : İlaç.
Emenmek : Emek vermek, gayret sarf etmek.
Endeki : Yan taraftaki, yanındaki. (*1)
Enkirde : Yanında, orada.
Eten : Doğum sonrası gelen sulu torbacık.
Etenli : Etlice, tombulca.
Eşkin : Şahlanmak, atın şaha kalkması.
Fıcıtmak : Değneği hızlıca atmak.
Fırağan : Bulunmamak üzere kaçıp gitmek,kaybolmak.
Gede: Anası babası olmayan hayvan yavrusu. İnsana da hakaret için kullanılır.
Gelen – varan: Çul, çuval, halı, kilim dokuma tezgahlarında iplerin arasını  açmak için yukarı aşağı inip çıkan yuvarlak ağaç.
Gicimik : Kaşıntı.
Gicişmek : Kaşınmak.
Gonur : (N harfi sağır kef) 1-Kibirli.  2-Bir kahverengi.
Gölük: Yük hayvanı.
Gömük : Gömülecek derecede çamur.
Gömüklemek: Çamura gömülmek.
Gülümek : Hayyanın  ayaklarını topluca bağlamak, elini ayağını birlikte bağlamak.
Güzle : Yayladan sonra, yayladan biraz daha engin yer. (*2)
Haranı : Tencere.
Hasta – sayrı :Hasta.
Hangırda : Nerede, hangi yerde.
Hapaz : Tek elle hafifçe vurmak, tek el içi dolusu herhangi bir şey, yarım avuç.
Hopuç: Çocuğu sırta almak .
Horanta : Hane halkı, ailedeki kişiler.
Helke : Kovaya benzer, bakırdan yapılmış su  veya yoğurt kabı.
Hort : Çökelek suyundan yapılan kırmızı renkte oluncaya kadar çok kaynatılarak elde edilen bir çökelek türü.
Ildız : Yıldız, parlaklık.
llgıt : Uzaktan belli belirsiz gözükmek.
Irgın : Hastalıktan zayıf düşme hali.
Istar : Halı, kilim, çul, çuval v.s. dokuma tezgahı.
İçi-ice-ece: Ağabey, büyük.
İlenmek : Beddua etmek,
İlikçeken : Çuvaldızın üç dört misli büyüklükte, havut dikmeye yarayan çuvaldız türü.
İhi : İşte.
İm : işaret.
İşkillenmek: Şüphelenmek.
İşmar : Kaş – göz işareti.
İtee : Üzerinde hamur yoğrulan ve ekmek yapılan unlu dokuma eşya.
İvmek – evmek: Acele, etmek.
Kalan : Artık, yeteri kadar.
Kalın: Başlık parası veya başlık parası karşılığı mal.
Karmak : Yoğurmak yoğurarak karıştırmak.
Kavşıt : Çadır penceresi.
Keyri : Sonra.
Kıncıfır : Cilveli, işveli.
Kışla : Kış geçirilecek yer.
Kirkit : Dokumada arkaç sıkıştırmak için kullanılan küçük demir veya ağaç tarak.
Komsu : Yapmacık hareketler yapan, murai.
Konak: Konulacak iki yer arasındaki mesafe.
Konaklama : Konulan bir  yerde bir kaç gün kalmak.
Konalga: Konulacak yer, yurt.
Koraf : Saf.grup.
Koşam : İki elle yapılan avuç, avuç dolusu.
Koyak: Tepeler arasındaki çukurca yer.
Köfün : İşkembe.
Kücü : Halı, kilim v.s. şeylerin dokunmasında boy iplerini bir başka iple bir direğe tutturmak.
Mahaklı : Öfkeli, kavgacı.
Mayafa : Sedye, sal.
Meh : Al, buyur,
Mertmen : Çıkılması zor ve dikçe yer.
Nagaz : (G harfi sağır kef) Aksi.
Oklağa : Yufka açılan ince, özel yapılmış ağaç.
Okuntu : Düğün davetiyesi. (*3)
Okuntuluk : Düğün hediyesi.
Olçum : Tabiblik taslamak, bilgiçlik taslamak.
Otlak : Hayvanların otlayacağı yer, mera.
Öğür olmak: Hayvanların birbirine hissi bağlarla bağlanması.
Ölçermek: Ucu yanmış odunları  ateşe itmek.
Ömük : Boğaz, gırtlak.
Ömüklemek : Boğazım sıkmak, boğmaya teşebbüs etmek.
Önlük bağı: Önlükleri bağlamak için özel dokunmuş  nakışlı bel bağı, bele bağlanan ip.
Örüm : Koyunları gece otlatmaya çıkarmak.
Partal: İşe yaramaz, kötü, yırtık yatak, yorgan.
Pırtı : Giyim – kuşam için alınan metre hesabı pamuklu kumaş türleri.
Pılı – pırtı: Yemek kaplan dışındaki ev eşyası.
Pinti bağı; Çadırın yan bağları.
San : Ad, isim, şan- şöhret.
Sancımak : Ağrımak, acımak, sancı duymak.
Sarkanak : Kuzuların işkembelerindeki bir bölüm.(Süt kuzularının bu kısmından peynir mayası elde edilir.) Seğirtmek : Koşmak.
Seyik : Kol ve ayak çıkıklarının  sarılabilmesi için etrafına konulan ince tahta parçaları, sırık.
Seyrimek : Hücre kıpırtısı, hafif kıpırtı.
Sırt : 1 – Vücudun omuz kısmından geri arka kısmı. 2 –  Vücuda giyilen elbise
Siftimek : Darı veya buğday başağı gibi şeylerin tanelerini yerlerinden çıkarmak.
Siftinmek : Orasını burasını kaşır gibi yapmak,kaşımak, tembel tembel oturmak.
Sitil : Çadırın yan örtüleri.
Sökün etmek: Bir yerden hareketle bir tarafa peşpeşe gelmek.
Süreğeç : Bazlama ve ekmek yağlarken yağın tutulduğu ekmek parçası.
Şepit : Küçük, az pişmiş bazlama.
Şırlamak: Suyun  az ve ince bir şekilde akarak çıkardığı ses.
Tebelleş olmak: Sataşmak.
Teberik :  Andaç, hatıra.
Tek durmak: Yarayışlı olmak .
Tek durmaz: Yaramaz.
Tezikmek : Sürüden istemeden ayrılmak, kaybolmak.
Tepelik : Kadınların feslerinin üstündeki gümüş  levha halindeki süs eşyası.
Tiftikli : Bakımsız küçük kız çocuğu.
Tirki : Bakırdan yapılmış hamur leğeni.
Tımlı : Sapsız bıçak.
Tor : Öğrenmemiş acemi.
Töraşan : Yeni yetme.
Ulmak : Çürümek, yumuşayıp gevşemek.
Ulgun : Çürük.
Ün : Ses duyurmak, şan, şöhret.
Ünlemek : çağırmak, seslenmek.
Üleşmek : Bölüşmek, pay etmek.
Ürtlemek : Ayıklamak, seçmek.
Yamdınmak : Damakta tad  alınırken yapılan ağız hareketleri.
Yaramışlık: Riyakarlık, gösteriş için  yapılan bazı hareketler.
Yekinmek : Kalkmaya çalışmak, kalkmak için doğrulmak.
Yel : Rüzgar.
Yelikmek: Rüzgara karşı veya iniş aşağı devenin koşması.
Yelinlemek : Hayvanlarda doğum öncesi memelerinin sütlenmesi.
Yetemeli : Öfkeli.
Yepinti : Hayvanların koyulaşmış kıvamdaki sona doğru sütleri.
Yığıntı : Yatağın üst üste yığılmış hali.
Yolpaz : Taranmamış saç.
Yoz : Süt vermeyen koyun sürüsü.
Yörep : Sarp arazi.
Yörev : Aksi.
Yüksünmek: Fazlalık kabul etmek.
Yunak : Çamaşır yıkamak.
Yunak yeri: Çamaşır yıkama yeri.
*Bu yazı  “Mersin Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Yayın Organı” olan “İÇEL KÜLTÜRÜ”  Mart  1993 – 26. Sayısından alınmıştır.
(*) (“yumuktepe.com” notları)
(*1) “endeğe”, veya “endee” şeklinde söylenir.
(*2) Engin; seviye olarak yüksek olmayan anlamında olduğu gibi tuz, şeker vb. için eksikliği de ifade eder.  Örneğin “çorbanın tuzu engin olmuş”  ya da “çorbanıng  duzu engin oluk”
(*3) Okuntu : Düğüne davet amacıyla sunulan, bayanlar tarafından önceden hazırlanmış olan mendil, tülbent, gömlek, havlu, çorap gibi eşyalar.

Biyografik Bilgi

scroll to top