,

Antik Kilikya Limanları (5. Bölüm)

Silifke-32.jpg

SELEUSYA  / CALYCADNUM / SELEUCİE DE KALYKADNOS
TRACHEİA /ARKAİK URA / OURA / HYRİA / OLBA LİMANI (?)
Silifke (Kat. No. 2284)

Silifke, Mersin’in 100 km batısında yer alan ilçesidir. Mersin – Antalya karayolu üzerinde olup Taşucu’na uzaklığı 11 km’dir. Koordinatları: 36° 22′ 34” Kuzey, 33° 55′ 31” Doğu.
Büyük İskender’in komutanlarından ve Suriye Krallığı’nın kurucusu Selefkos Nikator (MÖ 312 – 281), bugünkü Taşucu’nun olduğu yerde, İon göçü sırasında “Holmi” adıyla kurulan koloniyi ele geçirip, halkını da kıyıdan 12 km içeriye, bugünkü Silifke’nin bulunduğu, hem Toroslara hem de Akdeniz kıyısındaki Holmi ve Korasion limanlarına hâkim bir yere yerleştirmiş, böylece “Seleukos’un Şehri” anlamına gelen Seleukeia kentini kurmuştur. Bu adla başka kentler de kurulmuş olduğundan Silifke yan adlarıyla diğerlerinden ayrılır.
Seleukos kenti üç yolun kesişme noktasındadır. Birincisi Konya’dan gelen ve Mut üzerinden Göksu Irmağı boyunca uzanan yoldur. İkincisi Karaman’dan gelip Uzuncaburç üzerinden Silifke’ye ulaşır. Üçüncüsü de Ermenek’ten gelip Gülnar üzerinden kıyı yoluna bağlanır.
Piri Reis Silifke’ye dair şunları yazar:
“Silifke, deniz kıyısından, yedi mil kadar kara içerisinde kurulmuş bir kaledir. Bu kale bugün sağlam ve bakımlıdır. Bu kalenin karşısında Silifke Burnu altı mil mesafededir. Hıristiyanlar bu burna Ponta Dilagaşa derler. Ünlü bir burundur. Fakat eğer Kıbrıs adasından Karaman kıyılarına gelmek isteseler, Silifke’den sonra gelen Karaman dağları çok yüksek dağlardır. Bu dağın batı tarafında, sona erdiği yerde, Ponta Dilagaşa görünür. Ancak Ak Liman tarafları alçaktır. Çünkü uzaktan büyük dağlar alçak görünür. [Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, cilt 4. s. 1585]
Beaufort da Karamanya adlı kitabında, gördüğü Silifke’yi bir masal ülkesi gibi anlatır.
Silifke yakınındaki bir höyükte MÖ 2000 yıllarına ait yerleşim izlerine rastlanmıştır. Selefkos Nikator, Polis Seleukeia’yı olasılıkla, prehistorik dönemde kurulmuş olan tepedeki yerleşim (185 m yükseklikte) ile Kalykadnos (Göksu) Nehri’nin geçtiği bölge (21 m yükseklik) arasında bir yerde kurmuştur. Göksu Nehri burada vadiden çıkıp alüvyon düzlükte yoluna devam eder. Bu bölgede kısmen kaya tabanlar fark edilmekteyse de Helenistik Dönem’e ait izlere rastlanılmaz. Eski kentin yapı malzemesi yeni binaların yapımında kullanılmış olabilir.
Bu eski yerleşim bölgesi, arazideki yükseklik ve Helenistik Roma / Erken Bizans dönemlerine ait nekropollerle çevrelenmiş durumdadır. Roma Dönemi’ndeki Seleukeia kayalıkların ötesinde ve Göksu’yu geçerek ova üzerinde, doğuya doğru yayılmıştır. Batıdaki tepe, kentin akropolüdür ve akropol Geç Ortaçağ’a kadar işlevini sürdürmüştür.
Sonradan yerleşmeyle (Metoikismos) kurulan kent Seleukeia, Holmoi’un eski limanını tekrar kullanmaya başlamış ve böylece eski Metoikismos’undan her iki kentin birleşmesi (synoikismos) ortaya çıkmıştır. Seleukia, Helenistik Dönem’de Selefkoslar ve Ptolemaios (Mısır) Krallıkları arasında el değiştirmiştir. MÖ I. Yüzyılda Romalıların yönetimine giren kent bu dönemde kale eteklerinden ovaya doğru yayılmıştır.
Dağlık Kilikya bölgesindeki en önemli antik kentlerden biri olan Seleukia, Toros kabilelerine karşı üs noktası görevini üstlenmiştir. Roma İmparatoru Antonius Dağlık Kilikya’nın önemli bir bölümünü Kraliçe Kleopatra’ya hediye ettiğinde Seleukia’yı dışarıda tutmuştur. Imparator Augustus da kente “civitas libera” derecesini vermiştir.
Kent MS 260 yılında diğer Kilikya kentleriyle birlikte Sasanilerin eline geçmiş, sonra tekrar Romalılar tarafından alınmıştır. Diokletianus’un İmparatorluk reformları sırasında Seleukeia yeni kurulan eyalet İsauria’nın merkezi (metropolisi) olmuştur. Antiocheia patrikliği döneminde merkez olan Seleukia, belgenebilen 33 antik kentin başını çeker durumdadır.
Kent en parlak devrini Roma imparatorluk döneminde yaşamıştır. Geç Antik Dönem’de ise, Toros kabilelerinin baskısı artar, MS IV. Yüzyılda İsauralı baskıncılar kenti yağmalarlar. Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Bizans yönetimine giren Seleukia, yakınındaki Aya Thekla’nın varlığından dolayı Hıristiyanlığın önemli bir hac merkezi durumuna gelmiştir.
Roma ve Bizans Dönemi’nde önemini koruyan kent XI. ve XII. Yüzyıllarda Ermeniler ile Bizanslılar arasında sürekli el değiştirmiştir. III. Haçlı Seferi sırasında I. Friedrich (Barbarossa) 1190 yılında Göksu’yu geçmek isterken boğularak ölmüştür.
Bizanslıların elinde iken, XIII. Yüzyılda Selçukluların, XIV. Yüzyılda Karamanoğullarının yönetimine girmiş; 1471 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Başlangıçta Seleukia olan adı zamanla değişerek Silifke’ye dönüşmüştür.
Kentin ortasından geçen Göksu üzerindeki taş köprü MS 77/78 yılında yapılmış olup çeşitli tarihlerde gördüğü onarımlar nedeniyle değişikliğe uğramıştır. Yapıldığında 7 gözlü olan köprü günümüzde 5 gözlüdür. Temelleri ve kemerleri dışında modern bir görünüm sergiler. Kentin batı tarafındaki tepe üzerinde inşa edilmiş olan Silifke Kalesi de zaman içinde geçirdiği onarım ve değişiklikler nedeniyle bir Orta Çağ kalesi görünümündedir. Oysa Helenistik ya da Erken Roma Dönemi’nde yapıldığı tahmin edilmektedir. Silifke’ye hâkim, 185 m yüksekliğinde bir tepe üzerinde yapılmış olan kale bir hendekle çevrilidir. İçinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve başka bazı yapı kalıntıları bulunmaktadır.
Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde, XVII. Yüzyılda Silifke Kalesi’nin 23 burcu olduğunu, içinde bir cami ve 60 ev bulunduğunu yazar. Ancak burçların bir kısmı ve kale içi tamamen yıkık durumda olduğundan tam tespit yapmak mümkün değildir. Halen görülebilen 10 adet burç mevcuttur.
2011 yılında Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Baran başkanlığındaki bir kazı ekibinin başlattığı arkeolojik kazılarda kalenin tam ortasında Osmanlı Dönemi’nden kalma bir cami olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bunun dışında da kale içindeki alanın yerleşim açısından en iyi biçimde değerlendirildiği düşünülmektedir. Silifke Kalesi’nin aşağısında uzunluğu 46 m, genişliği 23 m, derinliği 14 m olan Bizans Dönemi’ne ait bir su sarnıcı vardır. Günümüzde “Tekir Ambarı” diye anılan bu sarnıç bütün bir kaya parçasının içine oyulmuş olup su sızmasını önlemek için de düzgün kesme taşlarla örülmüştür. Köşesindeki sarmal (helezonik) bir merdivenle içine inilmektedir.Kalenin batı alt kısmında MS II. Yüzyılda Jüpiter adına yaptırılmış olan bir tapınağın kalıntıları vardır. Tapınağın sadece bir sütunu sağlam kalmıştır.
Tatlı su kaynağı, Antik Çağ’dan bu yana yöreye hayat veren Göksu Nehri’dir.

Aya Thekla (Meryemlik)
Aya Thekla, Silifke yakınında, Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen bir mekândır. İsa’nın havarilerinden Tarsuslu Aziz Paulus, Hıristiyanlığı yaymak için gittiği Konya’da Thekla adlı bir genç kızla tanışır. Paulus’un anlattıklarından çok etkilenen genç kız Hıristiyanlığa inanır ve inancını yaymak üzere Paulus ile birlikte yollara düşer. Bu süreçte birçok sıkıntı yaşar ve sonunda Silifke yöresine gelip günümüzde halk arasında “ Meryemlik” diye anılan mağaraya yerleşir. Burada Hıristiyanlığı yaymağa devam ederken, ilaçlar yaparak insanlara yardım etmeye de çalışır. Halk tarafından benimsenmesinden hoşlanmayanlar onu öldürmeye kalkışırlar. Efsaneye göre Thekla’nın gizemli bir biçimde o mağara içinde kaybolduğu rivayet edilir. Yaşamını Hıristiyanlığı yaymaya adamış olan Thekla daha sonra Azize Thekla olarak anılmaya başlar ve saklandığı mağara da bir ibadet yeri olur. Hıristiyanlığın resmen kabul edilmesinden sonra bu mağaranın üzerine de bir kilise yaptırılır. O kiliseden kalıntılar günümüzde de mevcuttur. Aya Thekla, halen kullanılabilen bir Roma yolundan gidildiğinde Silifke’ye 1,5 km uzaklıktadır.

R CALYDUNUM / CALYCADUNUM ve
CAPE SARPEDONİON Pr

Antik çağlardan beri muhtemelen Taşucu ve Doğu tarafında Atakent arasında dolaşan Göksu Nehri (Kat. No. 2285)
İncekum Burnu, Silifke’nin güneyinde, Göksu’nun oluşturduğu deltanın Akdeniz’e sivri uzantısıdır. Buraya Sarpedon Burnu, körfeze de Sarpedon Körfezi denir. Gerisinde Akgöl ve Paradeniz Gölü vardır. İncekum’un koordinatları: 36° 14′ 8″ Kuzey ile 33° 57′ 23″ Doğu.
“Sarpedon” adı Romalılar’ın, kazandıkları savaş sonrasında, MÖ 188 yılında Kapadokya Kralı III. Antiokhos ile yaptıkları Apameia Antlaşması’nda geçer. O antlaşmaya göre Antiokhos gemilerini Sarpedon’un doğusunda tutma sözü verir.
Skylaks’a atfedilen Periplous adlı eserde Sarpedon için “terk edilmiş kent” denilmektedir. Beaufort da Antik haritalarda adı Sarpedon olarak geçen İncekum Burnu’nu “Lisan el Kahpe” olarak adlandırır.
Sarpedon antik yerleşimi için koordinat olarak 36° 00′ Kuzey, 33° 40′ Doğu değerlerini veren Hild-Hellenkemper, “Kilikien und İsaurien” adlı kitapta, eski kaynaklara dayanarak burası hakkında şu bilgileri verirler:
“Sarpedon İsaura’nın dik kayalık kıyısının en doğusunda, Kalykadnos deltasına gelmeden önce, Holmoi’nin 3 km güneybatısında yer alır. Oradaki yerleşimin ne zaman kurulduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Sarpedon’da geçmişte “Apollon Sarpedonios” kehanet merkezi vardır ve Sarpedon adı oradan gelmektedir. Kehanet merkezi, olasılıkla Holmoi halkının kutsal saydığı bir mekândır ve erken Bizans Dönemi’nde, Holmoi’nin yıkılmasına kadar varlığını sürdürmüştür. MS III. Yüzyıldaki stadiasmusta adı “Sarpedonion Akra” olarak geçer. Kehanet merkezi, benzer kutsal mekânlarda (örneğin Korikon Antron) olduğu gibi doğal bir mağaraydı. Dördüncü Yüzyılın birinci yarısında bu kutsal mekân hâlâ önemini korumaktadır. Bildirildiğine göre bir ayin sırasında, olasılıkla Kıbrıs’taki bir deprem nedeniyle, mağara çöker. Buna rağmen üzerine bir manastır (olasılıkla Theodoros Manastırı) yapılana kadar önemini bir süre daha korur. Ancak, tahmin edilen bu yerleşime ait bilgi bulunmamaktadır.” [Kilikien und Isaurien, s. 399]
Burada, Silifke yakınındaki Aya Thekla gibi, Hıristiyanlarca kutsal sayılan bir başka hac merkezinden de bahsedilir:
“Pagan kutsal alanının (Sarpedion mağarası) doğrudan üzerinde olmayıp, onun girişi önünde, diğer bir deyişle girintinin güneydoğusundaki kayalık uzantı üzerinde bilinmeyen bir dönemde Theodoros için bir kilise inşa edilmiştir. Hıristiyan hacılar, demir atmaya uygun koy nedeniyle deniz yolu ile de gelinebilen ve basamaklarla ulaşılabilen kiliseye, 3 km. uzaklıktaki Holmoi’dan (Taşucu) karayolu ile de gelmekte idiler. Kilise, tüm kaynaklarda belirtildiği gibi oldukça büyük ve alışılagelmişin dışında bir plan ve kesite sahip olmalı idi.
… Kilisenin batısında, koyun karşı kıyısında ibadet merkezi kompleksine ait olduğu varsayılabilecek Geç Roma – Erken Bizans Dönemi’ne ait küçük bir hamam yapısı yer almaktadır. Diğer yapılar ise girintinin güney ucunda yer almış olabilirler. İbadet merkezinin işlevini ne zaman kaybettiği ve terk edildiği bilinmemektedir. Çok uzakta olmayan Thekla İbadet Alanı’nın (Aya Thekla) XIV. Yüzyıl içlerine kadar varlığını sürdürdüğü göz önüne alındığında, bu Theodoros İbadet Alanı için de söz konusu olabilecektir. Mylai yerleşmesi, bilinmeyen bir dönemde Aziz Theodoros’un manastırından Türkçe adlandırma olan Manastır’a dönüşmüştür.” [G. Koch]
Apollon – Sarpedon kutsal mekânının ardından IV. Yüzyılda Sarpedon mağarasının üzerinde veya yanında Aziz Theodoros adına bir kilise inşa edilir ve burası Hıristiyanların bir hac merkezi olarak ziyaret edilir. XIX. Yüzyılda hâlâ, Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenen kilise kompleksine ait yıkıntıların bulunduğu bilinmektedir.
“Katalogdaki sıralamada Sarpedon yerleşiminin konumu Holmoi’nin doğusunda olarak veriliyor. Oysa koordinatlara ve eldeki bilgilere göre değerlendirildiğinde bu yerleşimin Mylai ile Holmoi arasında olması gerekir. Hild – Hellenkemper haritasında da Sarpedon ve H. Theodoros, bu iki yerleşim arasında gösterilmektedir. ” [Meriç Alkan Notu]

Tokmar Kalesi
Taşucu Körfezi’ne hâkim bir tepede inşa edilmiş olan Tokmar Kalesi’ne Silifke – Anamur yolunda, Boğsak yerleşimini geçtikten sonra 3 km’lik bir yolla ulaşılır. İmamuşağı Köyü Tokmar mahallesindedir. Yerel adıyla Kuletepe denilen alanda yapılanan kalenin güney yönündeki duvarları yalçın kayalıklara oturur. Kaleden Taşucu – Akdere yöresi çok iyi gözlenmektedir. Düzgün rektogonal taşlarla örülmüş olan kale XII. Yüzyılda inşa edilmiştir. Ortaçağ’daki adı Castellum Novum’dur.
Tatlı su kaynakları: Sarpedon’a ve Tokmar Kalesi’ne Kapızdere ve sarnıçlardan su sağlanmış olmalıdır.

ZEPHYRİON
Akkum Yakınlarında (Kat. No. 2286)

Akkum, Silifke’ye 14 km uzaklıktadır. Koordinatları: 36° 27´ 42″ Kuzey, 34° 8´ 11″ Doğu.
Burada zikredilen Zephyrion’a yalnızca Strabon bir tek cümle içinde değinmiştir. “Kalykadnos’un yanında, aynı şekilde bir burun olan Zephyrion vardır.” [Geogr. XIV, 5, 4]
Haritada bir akarsu kenarında gösterilen bu yerleşime dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.

PERSENTE / PSEUDO KORASİON
Atakent (Kat. No. 2287)

Atakent, Mersin’e 69 km, Silifke’ye 12 km uzaklıktadır. Koordinatları: 36° 24´ 28″ Kuzey, 34° 4´ 30″ Doğu.
Beaufort bu kent ile ilgili olarak şöyle yazmıştır: “Kent, bir zamanlar dar bir açıklıkla denize bağlı bir liman olduğu görüntüsünü taşıyan küçük, düz bir vadinin çevresinde kurulmuştur. Birçok kulübe, örenler arasında dağılmış olup, oralarda oturanlara Persenti (Perşembe) denildiğini bize bildirdiler.” [Karamanya, s. 237 ]
Ancak burada bahsedilen kent, antik Korasion olmalıdır. Çünkü Korasion’un diğer adları olarak Persenti ve Pseudokorasion verilmektedir. Ayrıca Langlois da “Kilikya” adlı eserinde şöyle yazar: “Korikos’dan Silifke’ye: Yolda Perşenbe, yani eski Kalor Korase Ziyom şehri harabeleri vardır.”

KORASION
Susanoğlu / Atakent / Yapraklı Koyu (Kat. No. 2288)

Korasion, Roma – Erken Bizans Dönemi liman yerleşimidir. Günümüzdeki adı Susanoğlu olan yer önceden Çokören diye anılırdı. Silifke Mersin karayolunda, Silifke’ye 14 km uzaklıktadır. Koordinatları: 36° 25′ 11″ Kuzey, 34° 5′ 26″ Doğu.
Arkeolojik belgelerde 100 m genişliğinde ve 300 m derinliğinde, doğal bir liman koyundan bahsedilir. Bu koyun günümüzdeki adı Yapraklı Koyu’dur. Koyun yamaçlarında Roma Dönemi’nden itibaren yerleşim vardır, ancak bu kapalı bir alan değildir.
Günümüzde alüvyon ile dolmuş olan poligonal biçimdeki liman, üzerlerinde dört köşe kesitli, iki katlı burçlar olan dar (0.85 m) ve çoğu yıkılmış duvarlarla çevrilidir. Bu duvarlar olasılıkla limanı karadan gelecek bir tehlikeye karşı korumak için yapılmıştır ve üç kapısı olduğu tahmin edilmektedir: Birincisi güneydoğu tarafında, Korikos’a karşı, ikincisi kuzeyde Yenibahçederesi’ne doğrudur. Üçüncüsünün Silifke’ye doğru olduğu sanılmakta, ancak tam yeri bilinmemektedir.
Antik yerleşim Korasion ile ilgili ilk bilgiler limanın batı kapısı üzerindeki kitabede görülmektedir. Buna göre, Korasion kenti İsauria Valisi Flavius Uranius (İS 367-375) zamanında kurulmuştur. Kitabede şöyle denilmektedir: “Prensler Valantinian, Valens ve Gratian yönetimi altında yaşarken İsauria eyaletini ünlü barış yargıcı Flavius Uranius bu ıssız ve terk edilmiş yeri kendi düşüncelerine uygun olarak bütün masraflarını kendisi ödeyerek yaptırdı.”
Korasion adı bundan başka bir de Kıbrıslı Hıristiyan Azizi Barnabas’ın yazdıklarında geçer. Barnabas, Denizli yakınındaki Laodikeia antik kentinden çıkıp biraz dolambaçlı yollardan Kıbrıs’a giderken, güzergâhında yer alan kentler arasında Korasion’u da anar: “Korasion – Palaiai – Pityussa Adası – Akonesiai Adaları, Anemurion.”
Yerleşimin daha eski isimleri, Pseudokorasion ve Kalon Korasion’dur. Korasion adına VII. Yüzyıldan sonra rastlanmamaktadır. XIII. Yüzyıl ortalarından kalma bir portulanda Kalykadnos (Göksu) nehrinin ağzı ile Korikos arasında Korasion olabilecek bir yer (Curco) Ponta olarak gösterilir. Orta Çağ’ın sonlarından itibaren Korasion için Pharsipec, Perşembe, Perşenti adları kullanılır.
Kent MS III. Yüzyılın ikinci yarısında muhtemelen terk edilir. Bu durum Beaufort’un gezisi sırasında, limanın doğu kapısında hâlâ sağlam olarak gördüğü kitabedeki yazıyla da kanıtlanabilir. XIX. Yüzyılın ilk çeyreğinde yerleşimin kalıntıları hâlâ görülürken Beaufort tarafından bir şehir planı yapmak da mümkün olmuştur.
Korasion, karadan denize ulaşmak için en uygun konumdadır. Tarım yönünden çok elverişli olan hinterlandın ürünleri buradan ihraç edildiği için, limanın korunmasına çok önem verilir. MS III. Yüzyılın ikinci yarısında terk edilmesine karşın IV. Yüzyılda yeniden inşa edilmesi de bundan ötürüdür.
Korasion, böyle bir ticari öneme sahip olmasına ve VII. Yüzyılda çok parlak bir dönem geçirmesine karşın polis derecesine kavuşamamış, Silifke’ye bağlı bir yerleşim olarak kalmıştır. Bu nedenle de adı hiçbir “notitia”da geçmez. Ona rağmen aralarında kentte uygulanan meslekleri de içeren birçok belgede adı geçer. Hatta Korikos’taki bir belgede Korasion ile Korikos arasında çalışan bir ulaktan söz edilir. Yamaçlarda kuzeydoğu ve güneybatıya uzanan kaya mezarları, lahitler ve kayaya oyulmuş lahitler olan iki nekropol bulunmaktadır. Bunların dışında, tepede en az üç mezar ev, çevrilmiş alanın dışında da ev yıkıntıları ve yağ presleri vardır.
Limanın dışında, koyun batı yamacında günümüzde artık tanınmayacak durumda olan ve Erken Bizans Dönemi’nden kalma üç nefli iki kilise bulunmaktadır. Alüvyonla dolmuş olan liman bölgesi ve yamaçlar günümüzde tamamen binalarla dolmuş durumdadır.
Tatlı su kaynakları: Limandaki rıhtımın batısında 50 m uzunluğunda, dikdörtgen biçiminde bir ambar, doğusunda da bir hamam vardır. Langlois oraya su getiren su kemerlerinden bahseder. Yerleşimin tatlı su gereksinimi bu şekilde karşılanıyor olabilir. Ayrıca, Kubat Deresi de bu bölgede denize dökülmektedir.

ARİMA? KRİNE?
PORTO CALAMİE / Narlıkuyu (Kat. No. 2289)

Narlıkuyu, Mersin’in 85 km batısındadır. Koordinatları: 36° 26´ 38″ Kuzey, 34° 6´ 36″ Doğu.
Luvi dilinde kıyı, iskele anlamındaki “Kala” kelimesinden yararlanarak Cenevizlilerin Porto Calamie adını verdikleri Narlıkuyu Koyu, eski bir demirleme yeridir. Korikos’tan yaklaşık 4 km uzaklıktadır. 1300 yılındaki Pisa deniz haritasında Kalykadnos ağzı ile Korikos (p. Curco) arasında “p. Canam” ve “p. Calamie” gibi iki liman gösterilir. Bunlar tahminen Korasion ve Narlıkuyu’dur. Narlıkuyu, önünde bulunan kayalıkla korunan, Korykion Antron ve hinterlandındaki Olba’ya giden yol üzerindeki yerleşimler için küçük ve doğal bir limandı.
Limanın kuzeybatısında Geç Roma Dönemi’ne ait, içinde IV. Yüzyıl mozaikleri olan bir hamam binası vardır. Bu bina IV. Yüzyılda, İstanbul Prens Adaları’nda vali olduğu anlaşılan Korikos’’lu (Kızkalesi) Poimenos tarafından yaptırılan bir hamam ve vaftizhanedir. Hamamın taban mozaiğinde “Üç Güzeller / Gratia / Musse’ler; Zeus ile Uyum Tanrıçası Eurynome’nin kızları Aglaia, Thalia ve Euphrosyna görülmektedir. Hamamın sanatsal değeri yüksek taban mozaiği iyi korunmuş durumdadır. Siyah, beyaz ve sarı taşlarla oluşturulmuş mozaikte Cennetin üç huri kızı olarak bilinen “Kharitler” (Aglaia, Euphrosyna ve Thalia) çıplak olarak kumru ve keklikler arasında dans ederken görülmektedir. Yöre halkı bu sebepten mozaiğe “Üç Güzeller Mozaiği” adını vermiştir. Mitolojiye göre, Akdeniz’in köpüklerinden doğan Aphrodite burada Kharitler’in katıldığı bir törenle vaftiz edilmiştir. Bu hamam Aphrodite Hamamı olarak da bilinir.

Üç Güzeller Mozaiği. Fotoğraf: Mustafa Eser

Hamamın suyu Narlıkuyu’nun 2 km kuzeybatısında, Korykon Antron antik kentinde bulunan Cennet obruğundan gelir. Bina girişindeki küçük kitabede; “Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki o, imparatorların dostu ve Kutsal Adalar’ın dürüst yöneticisi Poimenios’tur” ifadesi yer alır.
Burada kastedilen Roma imparatorları Arcadius (378-408) ile Honorius’tur (384-423). Kitabeden, aynı zamanda her iki imparatorla da dost olmuş Poimenos’un imparatorluk içinde önemli bir konumda olduğu anlaşılmaktadır.
Cennet Obruğu’undan gelen bu yeraltı deresi Narlıkuyu’da Akdeniz’e kavuşur. Bu koyda denize giren insan, tuzlu ve ılık deniz suyu ile serin tatlı suyun karışımını, vücudunda bir çember halkası tarzında iğnelenerek hisseder. Antik yazar Strabon bu suyu “Pikron Hidor” (acı su) olarak tanımlar. Narlukuyu’da, günümüzde şimdi tulumbalı olan bir de kuyu vardır. Antik Çağ’da kutsal sayılan Korykon Antron’daki Korykos mağaralarına gidebilmek için ulaşım deniz yolu ile yapılırdı. Burada karaya çıkan kişiler, önce kutsanmış bir çeşmeden su içerler, ardından hamamda yıkanıp paklanır, sonra inançlarına göre mabetlere gidip tapınırlardı.
Romalı yazar Varron (MÖ 116–27) bu su kaynağını “Nus Çeşmesi” olarak tanımlar. Sudan söz ederken biraz da abartır ve “Çeşmenin suyu giz doludur, çünkü bu sudan içen insanlar kendilerini daha güzel ve daha akıllı hissederler” der.

Foto: 10

Tatlı su kaynakları: Narlıkuyu’nun tatlı su gereksinimi Cennet Obruğu’ndan gelen bu yer altı suyundan, kuyudan ve yerleşimin hemen batısındaki Çebiçini ve doğusundaki Boyankalesi Deresi’nden sağlanıyor olmalıdır.
Korykon Antron antik kenti Silifke – Mersin karayolunda, Silifke’nin 21 km kuzeydoğusunda, Korikos antik kentinin de 5 km güney batısındadır. Buradaki Cennet – Cehennem obrukları doğal
çöküntülerle oluşmuş, dik yamaçlı, çok büyük ve derin çukurlardır. Yöredeki birçok obruk gibi bunlar da antik dönemde kutsal sayılmaktaydılar.

Cennet Obruğu
Bir yer altı deresinin yol açtığı kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş olan tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş olan Cennet Obruğu 250 m uzunluğunda, 110 m genişliğinde ve 70 m derinliğinde, oval görünümlü bir çöküntüdür.İçine kayalardan oyulmuş 452 basamaklı bir merdivenle inilir. Çökük tabanının güney ucunda 200 m uzunluğunda ve en derin noktası 135 m olan büyük bir mağara girişi vardır. Mağaranın bitim noktasında yer altı suyunun çağıltısı duyulur.
Mağaranın ağzında, girişi merdivenin 300’üncü basamağında olan küçük bir kilise bulunmaktadır. Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V.Yüzyılda Paulus adında dindar bir Hıristiyan tarafından Meryem Ana’ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılıdır.

Cehennem Obruğu
Cehennem Obruğu Cennet çöküğünün 75 m kuzeyindedir. Ağzının boyutları yaklaşık 50 m ve 75 m, derinliği 128 metredir. Kenarları çok dik ve içbükey olduğundan içerisine inmek mümkün olmamaktadır. Antik Çağ’da Zeus’un, korkunç Typon’u cehennem obruğuna hapsettiğine inanılır ve burası Zeus tapınağı olarak bilinir. Geç Antik bir Akdeniz portulanında da buradan söz edilir.
“Narlıkuyu Koyu’nun batısında Akyar olarak bilinen bir başka koy ilgi çekici olabilir. Aslında korunaklı küçük bir limanın antik izleri dikkat çekicidir. Çevre halkı yıllardan beri bu küçük koydaki kumsal ve önündeki mimarlık izlerinden ötürü burayı ‘Kızlar Hamamı’ olarak adlandırmış.” [Semihi Vural Notu]

VİCTOR LANGLOİS (1829 – 1869)
1829 yılında Dieppe / Fransa’da doğmuştur. Fransız bir oryantalist tarihçidir. 1852 yılında Fransız hükümeti tarafından Kilikya’ya gönderilir. 1852-53 yıllarında yaptığı seyahatlerdeki gözlemlerini 1861 yılında “Voyage dans la Cilicie et les montagnes du Taurus” (Kilikya ve Toros Dağlarında Seyahat) adlı kitabında yayımlar. O kitapta çok sayıda belge ve tarihi kalıntıların çizimlerine de yer verir. Bu kitap 1947 yılında Mustafa Rahmi Balaban’ın çevirisiyle “Eski Kilikya” olarak Mersin’de Yenimersin Matbaası tarafından yayımlanır. Langlois 1869 yılında Paris’te hayatını kaybeder.

Foto 1: Amiral Beaufort – Karamania kitabından bölüm başlığı görseli.
Foto 2: Önde Roma köprüsü, arkada Silifke Kalesi. www.kulturportali.gov.tr
Foto 3: Tekir Ambarı. www.mersinweb.tr
Foto 4: Aya Thekla Kilisesi . “Akdenizli”,Ekin Grubu Yayını
Foto 5: Tokmar Kalesi www.mersin.web.tr
Foto 6: Yapraklı Koyu. http://neredekal.com/yaprakli-koyu/
Foto 7: Korasion  öreni. Fotoğraf: Nedim Ardoğa
Foto 8: Narlıkuyu. www.kulturportali.com
Foto 9: Üç Güzeller Mozaiği.Fotoğraf : Mustafa Eser
Foto 10: Korykion Antron Hild-Hellenkemper, Kilikienund Isaurien
Foto 11: Meryem Ana Kilisesi “Akdenizli, Ekin Grubu yayını.  BİR SONRAKİ BÖLÜM İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ

Biyografik Bilgi

scroll to top