1889 Yılında arsası Marelanbus Şatır’dan satın alınarak
Hamdi Paşa tarafından yaptırılmış sonra 1918 yılında
Adanalı Hüseyin’e 1922 yılında Hulusi efendiye,
1927 yılında Abbas Hilmi Paşa’ya,
1928 yılında Azakzade’lere geçmiştir…….
“Dünden Bugüne Mersin’
Avukat Şinasi DEVELİ
1991 baskısı sayfa 71-72
İlk konukları ve tarihinin sürekli tanıkları gri ve beyaz renkli güvercinlerdi.Şimdi o güvercinlerin torunları yaşıyor o gri beton sütunların siyah gölgelerinde..
Kırmızı kiremitlerin arasındaki loş çatılarda bulunan bilmem kaç yıllık yuvalarında doğar, büyür ve gelişirlerdi.Kimseyi rahatsız etmeyen tek düze ve geveze sesleri ile Azakhan’ın ortasındaki alanda paytak paytak dolaşırlar ve her günün sabahında Azakhan’ın iç avlusu etrafındaki işyerlerinden kendilerine serpilecek hubuat türlerinden oluşmuş kahvaltılıklarını beklerlerdi.Azakhan’ın üst katına çıkan merdivenlerin altındaki fıskiyeli mermer havuzdan sularını özgürce içerlerken de her defasında tıpkı dua edercesine her yudumdan sonra başlarını yukarı kaldırır dururlardı.
Asma yapraklarından ve yasemen çiçeklerinden oluşmuş talvarın altındaki mermer havuzun sağ ve sol yanlarındaki mozaik taş dökümü merdiven basamaklar, yelpazeye benzer yuvarlak çizgi ve köşelerle ortadaki mozaik sahanlıkta birleşir ve sahanlıktan sonra birkaç basamakla üst kata ulaşılırdı. Merdivenlerin boyunsuz bir şişe veya vazo görün ümündeki mermer korkulukları (trabzanları) ise taş oyma sanatının zarif bir örneği idi.
Merdiven sahanlığının altındaki gölgelikte ve havuzun çevresinde ahşap sandalye ve masalar Azakhan kahvehanesinin mütevazi birer dekoru olarak yer alırken, bu kahvede ikram edilen nargilelerin tömbeki kokusu ve kül ateşinde, bakır cezvelerde yapılan acı kahvelerin büyüleyici kokusu tüm avluyu kaplardı.
Azakhan’ın ferforje demir giriş kapısının keşke bir fotoğrafı olsaymış.Beş, altı santimetre çapında ve dört metre yüksekliğinde uçları bir mızrak ucu gibi yassılaştırılmış demir çubuklardan oluşmuş yirmi metre eninde demir kapı, raylar üzerinde her sabahın erken saatlerinde açılır ve akşamları herkes işyerini kapattıktan sonra kilitlenirdi.(Dayı Amcayı rahmetle anıyorum).
Raylı demir kapı soğuk demircilik ve ferforje sanatının doruğa ulaşmış bir anıtıydı sanki.Bir dantel gibi işlenmiş demir çubukların her biri Uray caddesinin sessiz ,sabit ve sabırlı bir tanığı gibiydiler.
Demir kapının zerafeti Azakhan’ın iç avlusu etrafındaki balkonların korkuluklarındaki ferforje süslemelerle de bir bütünlük arz etmekteydi.
Azakhan’ın alt avlusu etrafına bir “U” harfi gibi yerleşmiş iş yerlerinin sayısı yirmibeş ve üst kattakilerin ise elli idi.Alt kattakiler ince uzun ve bitişik sokaklara bağlantılı; üst kattakiler ise genellikle dört köşe biraz daha küçük boyutlu idi.Alt kat işyerlerinin ön cepheleri ahşap ve girişlerinin üstü ise yarım daire şeklinde cam çerçeveli idi.
Zemin kattaki iş yerlerinin yarı alanı emtia deposu olarak kullanılırdı.Bu depolardaki harnup, sadeyağ, fıstık, mahlep, baharat vs.kokuları avlu’ya tömbeki ve kahve kokuları ile birlikte oryantal bir nefes katardı..Kahveci Abdullah Tuna’nın elde çekilmiş Arabağa kahvesi ilebakır cezvede,ocağın külüne sürüle çekile sürüle çekile pişirilen ve dışından bakılınca içi görünecek incelikteki ve Halep işi porselen fincanlarda sunulan kahvesinin ve Seylan çayı ile harmanlanmış Karadenizimiz çayından nasiplenmeye tüm Uray tüccar ve bürokratları akın akın gelirlerdi.
Abdullah Usta’nın ayranı ise kesinlikle Göçmen mahallesinden yeşil cerrelerle getirilen süzme yoğurttan , Misis usulü ile hazırlanırdı. O Ayranın köpüğü ise yağından sarı sapsarı kabarır,kabarırdı…
Sağ gözü özürlü kundura boyacısı Müslüm, Azakhan eşrafının el imalatı ayakkabıları boyarken kullandığı malzemeler ve cilalar özel olarak Istanbul’dan veya Beyrut’tan getirirdi.Boyacı Müslüm’ün bir başka görevi Azakhan eşrafının bürolarındaki deri koltukları periyodik olarak parlatmaktı..Parlatan malzemelere kattığı aromalarla yazıhane’ler lavanta,çam ve limon çiçeği kokardı.
Halen Mersin’in ticari yaşamında yer alan ve bu konuda Uluslar arası ticaret boyutunda kentimize ve ülkemize değerli katkılarda bulunan birçok iş adamımızın babası, büyükbabası kesinlikle Azakhan kökenlidir ve Uray Caddesi+ Azakhan kültürü ve geleneğinde yetişmiştir.
Uray Caddesi+Azakhan kültürü ve geleneğinde insan sevgisi, farklı yaşam biçimleri ve kimliklere saygı,şıklık,zerafet,moda vardır.
Uray Caddesi+Azakhan kültüründe kent tüccarlarının, kentin siyasal ve ekonomik sorunlarının toplumsal bir sorumluluk çerçevesinde değerlendiren, tartışan, çözümler bulan medeni bir Lonca’lık anlayışı vardır.
Mahalli gazetesinin yayın merkezi ile, Mersin’in ilk kadın avukatının bürosu ile, birkaç yabancı dili olan çeşitli din ve mezheplerdeki iş adamları, avukatları, mali müşavirleri ile, Anadolu topraklarından çıkan her ürünü ülke yararına en ekonomik şekilde değerlendiren basiretil tüccar anlayışı ile, birbirlerini “U” şeklindeki avlu içerisinde bir aile kimliği içerisinde seven ve sayan hiçbir adlı vak’aya rastianma yan, yakışıklı ve centilmen mensupları ile bir tarihti Azakhan.
Ve Azakhan spora, sanata, kültüre, çevreye kent kimliği adına sahip çıkan insanlarında mekanı idi.
Serin bir sonbahar öğleden sonrasının dinlenme saatlerinde “Tursil “firmasının Mersin temsilcisi Salamon Strumza’nın viyolenselinden dökülen Mozart’ın nağmeleri bir süre sonra gelen ve Azakhan’ın orta yerindeki kahvede kendilerine iş verilmesini bir cıgara sarımı sabrı içerisinde bekleyen Kayserililerin;
“Gesi bağlarında dolanıyorum”
türküsünün nağmelerine karışabilirdi.
Yurt dışından getirilen akerdeonlardan ilk melodiler akşam saatlerinde Azakhan’ın işyerlerinin birisinin derinliklerinden avluya taşınırdı.Ve Akerdoen dersini ya Hikmet Hazar veya Mustafa Besen vermekteydi..veya Kemancı Serkis Efendi..
Rahmetli ressam Özer Kabaş belki ilk resimlerini Azakhan’da babası rahmetli Şefik Kabaş’ın işyerinde yapardı.
Mersin’in tenis takımlarının, amatör futbol takımlarının,yüzme ve su topu grupİarının,atletizm ekiplerinin ilk kadro!an,bütçeleri.programları hep Azakhan’ın “U” avlusunun çerçevesindeki işyerlerinde hazırlanırdı.Devlete en çok vergi veren tüccar ve iş adamları da Azakhan adresliydi.
Şimd Azakhan’ın yerinde ne var? Şimdi,Azakhan neden bir beton yığını haline çevrildi?
Şimdi hangi hurdalıktadır sanat eseri ferforje bir demir kapı?
Ve,nasıl yıktılar yasemen ve gül çiçekleri ile çevrili havuzu ve el emeği göz nuru mozaik merdivenleri?
Hem de Vilayet binasına 300-500 m.uzaklıkta işlenmişti bu cinayet..
Faili biz,katili biz,celladı biz…Hepimiz.
Ve şimdi..
O cinayetin günahını hep birlikte
O enkazı seyrederken
Gözlerimizi kirleterek,
Ruhumuzu karartarak,
ödüyoruz gün,gün..
Ve ödeyeceğiz senelerce…
Sormak şart oldu artık!
Vergi üretiyor mu Azakhan enkazı kentimize ve devletimize?
Azakhan kültürü ve geleneği 2000’li yılların Mersin’inde yerini alacakken neden o kültür ve geleneğin mezarı oldu.Kim ne kazandı?
İlk konukları ve tarihinin sürekli tanıkları gri ve beyaz renkli güvercinlerdi.Şimdi o güvercinlerin torunları yaşıyor o gri beton sütunların siyah gölgelerinde..
Azakhan sakinlerini,gri renkli güvercinlerle birlikte sevgi ile anıyoruz ve hatırlıyoruz.
Bu satırlar gelecek nesillere günahımızın affı için bir özür’dür..
Lokmanoğlu, Genç, Hadra , Hanna, Tuna,Butros, Şelfun,Dumanı, Kılınçlıoğlu, Coşar, Şelfun, Kösel, Varan, Kabaş, Demir, Orgun, Strumza, Yalçın, Çakıroğlu, Tuna, Yürekli, Sönmez, Sözmen,Yavuz, Havur, Hallaç, Türkili, Arman, Tekerek,Sağay, Erbil,Yeşil,Öztop, Sözmen, Develi, Uysal ve hatırlayamadığımız için özür dilediğimiz diğer Azakhan sakinlerinin eşIeri, oğulları,kızları ve torunları Azakhan geleneğini,kültürünü ve atalarının yadigarı değerleri titizlikle korumaktadırlar.Geleceğe taşımaktalar.
Yüreklerinde, duygularında ve yaşamlarında….
O halde!
Merhaba Azakhan!
125..doğum günün kutlu olsun..!
İyiki doğdun!
*Meraklısı için adresi, Uray Caddesi, Eski Cami 100 m doğusundaki beton direklerden ibaret utanç parseli
Şinasi DEVELİ’nin “Yok Olan Tarih; Azakhan” başlıklı yazısı için tıklayınız…………..