Bölüm 5: MİMARLIK MİRASIMIZ
“İnsanlara en zor anlatılabilecek şey, içinde doğup büyüdüğü, tamir ettikleri, boyadıkları, alıp sattıkları, yandığını, yıkıldığını gördükleri evlerinin ve harap bir kent dokusunun, bir eski mücevher, bir halı, bir tablo, bir anıt gibi değerli olduğunu anlatabilmek”. (Prof.Dr. Doğan Kuban)
Çağdaş koruma kavramı değişme gerekliliğini de içerir. Sorun bu değişmenin denetlenebilmesi ve bu arada toplumun tarihi kimliğini yansıtan niteliklerinin kaybına engel olmaktır. Toplum tüm geçmişi ile tanıtılmak ve yaşatılmak isteniyorsa, bunu en iyi kent dokusu yansıtabilir.
Toplumumuzun tarihi, kültürü söz konusu olduğunda, bizi bilgilendirecek, ders verecek olan en iyi öğretici, yıkmak için adeta can attığımız bir eski ev olacaktır. Ne yazık ki bunu başarabilme çabası içinde koşuştururken, toplum kültürüne dönüştürme sürecinde, yoğun bir kültürsüzlük ortamı yaşıyoruz.
Mimarlık mirası, yaşama kültürünün zenginliğini ve geçmişte varılan teknik düzeyi belgelediği için korunması gereken bir nitelik kazanır. İnsanın içinde yaşadığı mimari çevrenin, yapıların, yolların, anıtların, onun uygarlıklar yaratıcı gücünün belgesel görüntüsü olduğunu bilenimiz elbette var. Söyleyenimiz az. Dinleyenimiz hiç denecek kadar az. Politik ve ekonomik hayhuy içinde açgözlü bir toprak spekülasyonu ortamında, bunu yakın bir dostumuza bile anlatamamanın sıkıntısını yaşıyoruz.
Bir kentin yaşamı, çizgiler veya yapılar biçiminde ortaya çıkan maddi eserlerle ifadesini bulan bir süreklilik olgusudur. Bunlar kentin öz kişiliğini oluştururlar. Geçmişin bu değerli tanıklarına öncelikle tarihsel ve duyumsal değerlerini göz önüne alarak saygı göstermemiz gerekir. Bunlar insanlığın ortak mirasıdır. Bu mirası elinde bulunduranlar ve korumakla yükümlü olanlar, bu soylu mirası gelecek yüzyıllara eksiksiz olarak iletmek için kişisel, örgütsel ve yasal her yola başvurarak sorumluluklarını zorlamalıdırlar. (İçel Sanat Kulübü örneğinde olduğu gibi.)
YASAL STATÜ VE TESCİL SÜRECİ
Türkiye’de koruma alanının yasal temelini 5226 sayılı Yasa ile değişen 2863 sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası” oluşturmaktadır.
Yasanın bazı maddelerinde yer alan tanım ve ölçütler, modern mimarlık mirasının korunmasına yönelik kararların alınması sürecinde belirsizliklere ve tartışmalara neden olmaktadır.
Kurul kararları, bilirkişi raporları ve bu kararların basına yansıyan sorunların bir kısmının yasada yer alan bazı kavramların tanım ve içeriklerinden kaynaklandığı söylenebilir. Kültür varlığının tanımı, kronolojik sınırlama ile ilgili bentler ve ilke kararları bunlardan başlıcalarıdır.
Cumhuriyet döneminin ilk koruma mevzuatını oluşturan 1973 tarihli ve 1710 sayılı Yasa’da “anıt” kavramı, “tarihsel, arkeolojik, sanatsal, bilimsel, sosyal ve teknik bakımlardan önemleri nedeniyle dikkate değer binalar ile diğer yapılar ve bunların müştemilatı ile tamamlayıcı kısımları” olarak tanımlanmaktadır.
1983 tarihli 2863 sayılı Yasa’da “anıt” kavramı yerine, bu kavramı da kapsayan “kültür varlığı” kavramına yer verilmiştir. Ancak, bu yasada “kültür varlığı” kavramının içeriği, 1710 sayılı Yasa’daki “anıt” kavramının içeriğinden daha sınırlı bir ifade ile tanımlanmıştır.
2863 sayılı Yasa’nın 3. maddesinde “anıt” kavramının yerini alan “kültür varlığı” kavramı, üç farklı boyutta ele alınmıştır: Zaman, nitelik ve mekân. Maddede yer alan “tarih öncesi ve tarihî devirlere ait” tanımlaması, zaman/eskilik ölçütü açısından bir kısıtlama getirmemektedir. Bu tanımla, başka değerler içermek koşuluyla çok yakın geçmişe ait bir yapının ‘kültür varlığı’ niteliği kazanabileceği şeklinde yorumlanabilir.
MERSİN SİT ALANI VE KORUMA BÖLGESİ
Sit Alanı’nın kent bütünü ve kent merkezi içindeki yeri, yapı karakterlerinden de anlaşılacağı gibi, zamanla “merkeziliğini” yitirmektedir.
Resmi Kurum Yapıları, Tren İstasyonu, eski bankaları ile oluşan Merkez, kentin doğusunun depolar, rafineri, sanayi gibi etkinlikler tarafından kullanılması sonucu, üst gelir guruplarını batıya kaydırarak, yeni merkezler yaratmıştır.
Koruma Alanı Bölgesi, kentin ticari faaliyetlerinin yarısına sahiptir. Mekânsal açıdan gıda, giyim, ev ihtiyaçları gibi hareketin yaklaşık 2/3’ünü oluşturur. El sanatları, küçük sanayi ve sanayi önemli bir yer almaz.
Sit Alanı olarak belirlenen bölge, idari yapıların (Eski Vilayet / Sağlık Müdürlüğü, PTT gibi) yoğunlaştığı alanlardır. Banka, işyerleri ve bürolar oldukça fazladır. Bu bölgede konutlar gitgide azalmış, bir kısmı da terk edilmiştir.
KORUMA BÖLGESİ SOSYAL YAPI ARAŞTIRMASI
Mersin, ülkemizin en hızlı nüfus artışı olan kentlerinden biridir. Kentin büyümesi ile birlikte kent parçalarının yerleri ve buna bağlı olarak da kent yaşamındaki gelişme değişmektedir. Konut yoğunluğu, batıya ve kuzeye doğru kayma eğilimindedir. Eski doku içinde, Camii Şerif, Kiremithane, Hamidiye, Mesudiye, Mahmudiye ve İhsaniye Mahalleleri’ni sayabiliriz. Koruma Alanı bu mahalleleri çevreleyen “halka” içinde oluşturulmuştur.
Hızlı kentleşme sonucunda bu alan, belli oranlarda iş merkezine dönüşmüştür. Konut sahiplerinin, bir bölümü bu bölgeyi terk edip apartmanlara taşınmışlardır. Ticari işlevler aslında, konut alanı olan bu bölgeye sıçramıştır. Konutların büyük bir bölümü boş tutulurken, bir bölümü ticaret ve depolama işlevlerinde ve kiralık konut olarak kullanılmaktadır. Koruma Alanı kent merkezinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Eski Mersin Yapıları, genellikle sokağa cepheli, iki katlı ve çıkmalıdır. Bu binalar Sit Alanı’nda zemin katları ticaret, üst katları konut olarak, Koruma Alanı’nda ise, her iki katta konut olarak kullanılmış, kullanılmaktadır. Malzeme olarak kesme taş, bağdadi ve ahşap arası karkas dolgu kullanılmıştır. Bugün bağdadi tekniğinde yapılmış olan binalar oldukça harap durumdadır. Kesme taş binalarda kireç taşı kullanıldığından rutubetten zarar görmektedir. Yapıların çoğu gelir düzeyi düşük, dışarıdan gelen aileler tarafından kiralanmaktadır. Gereken onarım harcamaları yapılmadığından yapılar gün geçtikçe yıpranmaktadır.
Bu arada, ev sahipleri binaların tescilini kaldırmak için uğraşmakta, kapıları, tokmakları, kapı üstü alınlıkları sökülmekte, adeta yıkıma terk edilmektedir.
Yapılar, Mersin’deki nüfus artışı sonucu gelişen dikey yapılanmaya kontrast yaratacak biçimde adeta sıkışmışlardır. Anılan yapılar yenilenerek, ya da güncel fonksiyonlar verilerek yeniden yaşama kazandırılmalıdır.
YAPI SORUNLARI
Çeşitli nedenlerle artık kullanılmayan ve zaman içinde yok olmaya terk edilen bu yapıların yıpranma nedenleri açıklanabilirse daha doğru ve daha isabetli çözüm önerileri getirilebilir.
Eski Mersin Yapıları’nın yapı malzemeleri, Sit ve Koruma Alanı içindeki yapılara göre değişir. Sit Alanı içindeki evlerin hepsi iki katlı ve kesme taştan yığma tekniğiyle yapılmıştır. Kesme taşlar genellikle yörede bulunan kireç taşıdır. Koruma Alanı içindeki evlerin zemini, kesme taş, üst katlar, ahşap arası karkas dolgu veya bağdadi tekniğindedir. Bazı evlerin dış cepheleri veya çıkmaları teneke ile kaplıdır (31 pafta, 239 ada, 11 parsel). Kesme taşların üstleri bugün sarı, kırmızı, renkle boyanmıştır.
Binaların üstleri kırma veya beşik çatı ile örtülü olup, Marsilya tipi kiremit kaplamalıdır. Odaları ayıran duvarlar bağdadi tekniğiyle yapılmıştır.
YIPRANMA
Eski yapıların yıpranmasına neden olan etkenler dört ana başlıkta toplanabilir. Bunlar; Fiziksel yıpranma, İşlevsel yıpranma, Çevresel yıpranma ve Ekonomik yıpranmalardır. Sırasıyla yıpranma türleri aşağıdaki gibi açıklanabilir:
FİZİKSEL YIPRANMA
Yapının kendisindendir.
İçten Gelen Etkenler
Zamanla malzeme içyapısındaki eskime, çürüme, bozulma gibi kimyasal ve fiziksel olumsuz oluşumlardır.
Dıştan Gelen Etkenler
Yağmur, fırtına, aşırı ısı farkları, rutubet, yosunlanma, su basması, deprem, kısmen ve tamamını kül eden yangınlar.
İŞLEVSEL YIPRANMA
Yapının inşaat dönemindeki işlevinin toplumsal nedenlerle geçerliliğini yitirmesi. İşlevin geçerliliği olsa bile, gereksinimlerin değişmesiyle binanın kullanılmaz hale gelmesi.
ÇEVRESEL YIPRANMA
Yapının yakın çevresinin, şehircilik yönünden olumsuz değişime uğraması. Sahiplerinin sosyal değişimi. Ya da sahiplerinin ölümü, başka yere göç etmesi gibi doğal nedenlerle çevresel yıpranma olur.
EKONOMİK YIPRANMA
Özel mülkiyette olan yapıların bakım ve (pahalı olduğu düşünülen) onarımının ekonomik sorunların bina sahiplerince karşılanamaması.
Rant değerinin düşük olması nedeniyle korunmak istememesi.
RESTORASYON
RESTORASYON İLKELERİ
Tescilli yapıların onarım isteklerinde başvuru sahibince hazırlanması gereken belgeler; Dilekçe, Tapu Senedi, Röleve ve Restorasyon Projeleridir.
Bu projelerin yapımı için her hangi bir mali kaynağa sahip değiliz. Mali kaynaklara ihtiyaç olduğu kuşkusuzdur. Ancak çağdaş örneklerde olduğu gibi Sponsor Kişi veya Kurumlara Prestij sağlayacak veya gelir getirecek projeler üretilebilir.
Eski yapıların sahipleriyle yapılan görüşmelerde olumlu düşünceler ağırlıklıdır. Anılarla dolu yapılarını onarma düşüncesindedirler. Fakat bunun için önerilen yol ve işlemlerin uzunluğu ve zorluğu caydırıcı etken olmaktadır. Burada önemli olan bir nokta da tescilli yapıların yoğun olduğu yerlerde kat yüksekliği genellikle 4–5 kat olarak belirlenmiştir. Bunlardan tescil düşülüp de bina yapılsa bile karşılığında alınacak kat veya mekân oranı aynı sınırlarda kalmaktadır. Oysa yıkımdan önce, bu yapıların onarılıp kullanılabileceği iyi anlatılabilse, ilgi artacak ve sahiplerin kazancı daha fazla olacaktır.
Mersin’de son yıllarda hızla artan nüfusa rağmen, kültürel ve sosyal yapıların eksikliği hissedilmektedir. Bundan dolayı tescilli yapıların dış görünümleri değiştirilmeden içte istenen fonksiyonda kullanılabilirler. Bu konuda kentimizdeki güzel örneklerde sıralanabilir.
Eski Maliye Lojmanları İçel Sanat Kulübü eliyle onarılıp,
1- Teoman Ünüsan Sanat Galerisi ve Sergi Salonu
2- Nevit Kodallı Resital ve Toplantı Salonu olarak halkımızın hizmetine açılmıştır.
Yine özel sektörün onarımını yaptırdığı Uray Caddesi’ndeki Topaz A.Ş.,
Kuşkusuz kamu eliyle hızlı biçimde restore edilip halkımıza açılan İl Halk Kütüphanesi Binası, Güzel Akdeniz Oteli, Gülnar Oteli, Akdeniz Belediyesinin üç eski yapıyı onarması sayılabilir. Bu örnekler mutlaka arttırılmalıdır.
Sonuç olarak hem bu yapıları topluma kazandırıp, gelecek kuşaklara, geçmişten güzel örnekler bırakabileceğiz. Tescilli Yapı sahiplerinin mülkleri değerlendirilip bu kişiler de mağduriyetten kurtarılabilir.
Aslında bu yapıların onarımı için eğer çok büyük bir tahribata uğramamış iseler düşünülen büyük masraflar gerekmeyecektir.
Bu yapıların adresleri ve kadastral durumları, (ada, pafta, parsel, imar paftası) elimizdeki listelerde mevcuttur. Fakat hepsini bilemiyoruz. Bu konuda tapuya yazılan dilekçelerden cevap alınamamıştır.
Tescilli yapıların (genellikle özel kişilerin elinde bulunan) röleve ve restorasyon projelerinin çizilebilmeleri için ödenek sağlanabilmesini, ya da bunlar ilgili kurumlarca hazırlanıp, yapıları onarıma hazır duruma getirilebilmesine zemin hazırlanmalıdır.
Mimarlık Mirasımızın korunmasında uygulayıcı kurum yerel yönetimlerdir. Ne var ki günümüzde bunu üstlenecek kapasite ve birikime sahip oldukları söylenemez. Yeni hazırlanan Mersin Koruma İmar Planı da ortaya açıklıkla konulup belirleyici olamamıştır.
Kültür varlıkları, doğal sitler; kentleşme, sanayileşme, çevre kirliliği ve turizmin düzensiz gelişmesi nedeniyle baş döndürürcü bir hızla yok olup gitmektedir.
MÜRACAAT (Başvuru)
Eski yapılarla ilgili fon olanaklarından yararlanarak, mülkiyetindeki “tescilli taşınamaz kültür varlığını” onarmak isteyen mal sahibi, Bakanlığa yazılı olarak müracaat eder. İlk müracaatta mal sahibinin Bakanlığa vermesi gereken doküman ve belgeler şunlardır:
* 9X12 cm. boyutundan küçük olmamak kaydı ile yapının içini ve dışını ve çevresini gösteren belirleyici, tanıtıcı nitelikte net çekilmiş fotoğraflar.
* Belediyeden tasdikli, arsanın ve binanın durumunu gösteren 1/200 veya 1/500 ölçekli vaziyet planı.
* Çaplı tasarruf vesikası, tapu örneği.
* Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Kurulu’nca onaylı Röleve ve Restorasyon Projesi. Restorasyon Raporu ile onaylı projeye göre düzenlenmiş Keşif Raporu.
* Fotoğraflı nüfus hüviyet cüzdanı örneği ve ikametgâh belgesi.
* İş programı.
Dilekçede yardım veya kredi isteği ve miktarı açıkça belirtilmelidir. Kredi isteklerinde, ayrıca istenilen krediye mukabil gösterilecek teminatın nev’i, mahiyet ve miktarı da belirtilir.
İNCELEME
Bakanlık gerekli incelemeleri, Genel Müdürlükçe görevlendirilecek elemanlar veya kültür varlığının bulunduğu ildeki Anıtlar Müdürlüğü, yoksa Müze Müdürlüğü veya uygun görülebilecek diğer bir Müze Müdürlüğü aracılığıyla yaptırır.
İnceleme raporları, açık ve tereddüt doğurmayacak şekilde hazırlanır. Raporlar Genel Müdürlükçe değerlendirilerek, Merkez Yardım Kurulu’na sunulur. Kaynak mevcut olmadıkça kredi ve yardım talepleri incelenmeye alınmaz.
Özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan korunması gerekli Kültür ve Tabiat Varlıkları’nın korunması, bakım ve onarımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ayni, nakdi ve teknik yardımlar yapılır ve kredi verilir. (Hangisi gerçek?)
Bu amaçla bir devlet bankasında açılacak özel bir hesapta ve Kültür Tabiat Varlıkları emrinde “Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarının Onarımına Katkı Fonu” kurulur. Bu fonun ita amiri Kültür ve Turizm Bakanı’dır.
Krediler hiçbir şekilde kendi konularının dışında kullanılamazlar. Keşif bedellerinin %70’ini aşamaz.
Verilecek faiz oranı, vadesi ve ne kadar sürede geri ödeneceği Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın uygun görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir.
Verilecek kredilerin ve yapılacak yardımların öncelik esasları ve koşulları fon imkânları göz önüne alınarak, her yıl Ocak ayı sonuna kadar Bakanlıkça belirlenerek ilan edilir.
KARŞILIKSIZ YARDIM
Bir Taşınmaz Kültür Varlığı’nın bakım ve onarımına, bu yönetmelikte belirtilen yardımlardan her hangi birinin karşılıksız olarak yapılabilmesi için;
* Yardım alacak kişinin kendisinin, eşinin veya bakmakla yükümlü bulunduğu çocuklarının normal geçimini sağlayacak düzeyin üstünde bir gelirinin bulunmaması.
* Oturduğu ev veya dairenin dışında gelir getirici taşınmazının bulunmaması.
* Gelir getirici taşınır değerlere sahip olmaması gerekir.
Anılan hususlar, yardım alacak kişinin yazılı beyanı ile kanıtlanır.
Bakanlık gerektiğinde ilgililerin gelir, kazanç ve malları hakkında, kendi personeli veya diğer idari makamlar aracılığı ile her çeşit soruşturma yaptırabilir. Resmi ve özel kuruluşlar ile üçüncü şahıslardan bilgi isteyebilir.
Karşılıksız yardım talebi Merkez Yardım Kurulu kararı ve Bakan Onayı ile kesinleşir.
Yanlış bilgi verenler hakkında kanuni kovuşturma yapılır.
Ödeme yapılmış ise 6183 sayılı kanun hükümlerine göre geri ödettirilir.
Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları,
KUDEB 11 Haziran 2005 tarihli yönetmelik
Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak olan” KUDEB’lerin Koruma Yüksek Kurulu ilkelerine, koruma bölge kurullarına bağlı olarak çalışması gerekiyor. Belediyeler bünyesinde kurulması mümkün hale getirilen Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları, kısa adıyla KUDEB’lerin, kurulma ve çalışma esasları 11 Haziran 2005 tarihinden çıkarılan yönetmelikle, belirlendi.
Yasal Dayanak
İl özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek, denetimlerini yapmak üzere KUDEB kurulması 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’nın 5226 sayılı yasanın 13. maddesinde hükme bağlanmıştır.
KUDEB Hangi Organa Bağlı Olarak Çalışır?
KUDEB’ler, İl özel idarelerinde imarla ilgili müdürlük, büyükşehir belediyelerinde imar daire başkanlığı ve diğer belediyelerde imar müdürlüğü bünyesinde görev yapar.
KUDEB Nasıl Kurulur?
Büyükşehir Belediyeleri ile il özel idareleri herhangi bir başka organdan izin almadan KUDEB kurabilirler. İlçe belediyeleri ile diğer belediyeler Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurarak talepte bulunurlar. Bakanlıkça, ilçedeki kültür ve tabiat varlıklarının yoğunluğu göz önüne alınarak belediyenin talebi değerlendirilir, uygun bulunursa izin verilir.
KUDEB’in faaliyete geçebilmesi için gerekli mekan ve uzman sağlandıktan sonra, ilgili idarece bakanlığa bildirilir. KUDEB’lerde görevlendirilen uzmanlar üç ay süre ile ilgili koruma bölge kurulu müdürlüğünde staj yaparlar. Staj bitiminden sonra KUDEB çalışmalarına fiilen başlanır. Başvurular, bu yönetmelik hükümlerine göre KUDEB’e yapılır. KUDEB’lerde hizmetleri yürütmek üzere ilgili idarelerce yeterli personel ile gerekli araç ve gereç bulundurulur.
KUDEB uzmanlarının eksilmesi halinde yetki koruma bölge kurullarına geçer.
KUDEB’in Görevleri Nelerdir?
Özetle: Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında yapılacak olan tadilat ve tamirat uygulamaları öncesinden, uygulamanın bitimine kadar yapıyı denetim altında tutmak, İmar Kanunu’na aykırı uygulamaların tespiti halinde ilgili idareye ve Cumhuriyet Savcılığına bildirimde bulunmaktır.
KUDEB Nasıl Çalışır?
Yasalara uygun ve verimli bir çalışma için, KUDEB’in nasıl çalışması gerektiği de yönetmelikle saptanmıştır.
KUDEB’de Görev Yapacak Kişilerin Niteliği Nedir?
İl özel idareleri, büyükşehir belediyeleri ve Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde kurulan KUDEB’lerde mimarlık, şehir planlama, mühendislik, sanat tarihi meslek alanlarından en az birer uzman; arkeolojik sit alanının bulunması halinde alanın özelliğine göre en az bir arkeoloğun görev alması zorunludur.
Uzmanların nitelikleri ve sayıları, KUDEB’in görev alanındaki taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının niteliği ve yoğunluğu göz önüne alınarak belirlenir.
…
Ayrıntıları ilgili yönetmelikçe saptanan KUDEB umarız ülkenin tüm gerekli birimlerinde ve Mersin kurumlarında da oluşturulur, bakım ve onarım bekleyen binlerce taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları çağdaş donanımlar ve yeni işlevleriyle topluma kazandırılabilir.
Hem artık: “tarihi ve doğal zenginliklerimizi koruyacak paramız yok” sözleri de gündeme getirilemez. KUDEB’le birlikte yürürlüğe giren kanunla Emlak Vergilerinin %15’i kültür ve tabiat varlıklarının onarılması için gerekli kaynaktır.
…
SÖZLÜK
Kent Kültürü’nde koruma/restorasyon terminolojisindeki koruma ve onarım konularında sıkça anılan bir kaç deyimi konu başında göz önüne almak istedim.
Sit / Sit Alanı:
Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli uygarlıkların ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini içeren kent ve kent kalıntıları, önemli tarih olaylarının meydana geldiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.
Anıt:
Önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, olarak tanımlanmaktadır. Her türlü taşınmaz mimarlık yapıtları ile aynı niteliklerdeki heykellerdir.
Koruma/korunma:
Taşınmaz tabiat ve kültür varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri, taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza, bakım, onarım ve restorasyon işleridir.
Koruma Alanı:
Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihsel çevre içinde korumalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alandır.
Değerlendirme:
Kültür ve tabiat varlıklarının teşhiri, tanzimi ve bilimsel yöntemlerle tanıtılmasıdır.
Metropol:
Yunanca meter = ana ve polis = şehir kelimelerinden oluşan bileşik terim, antik çağda başkent anlamına gelirdi. Terimler her çağın onlara yüklediği anlamlarla birlikte ele alındığında, yüzyıllar süren yolculukları boyunca, her defasında birbirinden kesin çizgilerle ayrılabilen yeni terimler olarak ortaya çıkarlar. Bu durum metropolis için de böyledir. Kilise hiyerarşisinin büyük önem kazandığı ortaçağda, “başpiskoposluğa sahip olan kent” anlamına gelen terim dünya savaşları yüzyılında, ekonomik-politik bir kavramı çağrıştırır: Kurduğu ve geliştirdiği çevre devletlerin bağlı olduğu merkez devlet.
Geçtiğimiz yıllarda, dilimizde İstanbul için kullanılmaya başlanan “unvan”lardan birisi olan metropol sözcüğü, bugün ona alternatif gösterilen Mersin için de geçerli.
Restorasyon:
Dilimize batıdan (Latince’den) aktarılan sözcük öz anlamıyla, “aslına zarar verilmeden yapılacak onarım” diye açıklanabilir.
Eski, tarihi, otantik ve özgünlük değeri olan, önemli bir olaya ev sahipliği yapmış eserin, aslına uygun olarak, asli malzemeden, asli yapım tekniğinden ve özgünlüğünden faydalanarak, mümkün olduğu kadar az müdahale ile koruyarak onarılmasıdır.
Restitüsyon:
Bir yapıtı ilk şekline getirmek, eski halini bulmak anlamındadır.
Sonradan değişikliğe uğramış, kısmen yıkılmış ya da yok olmuş öğelerin, yapıların veya yerleşmelerin ilk tasarımlarındaki ya da belirli bir tarihteki durumlarının, arşiv kayıtlarından, yapı üzerindeki izlerden, yapıya, yerleşmeye ait çizim fotoğraf gibi belgelerden yararlanılarak plan, kesit, görünüş ve çizimlerle ya da maketle anlatımına “restitüsyon” denir.
(Rest. Sinan BAHADIR’a teşekkürler.)
Rekonstrüksiyon:
Fransızca kökenli bir isim olup, yeniden kurma, tekrar inşa, yeniden yapılan şey. Yapıyı yıkıp aslına uygun yeniden inşa etmek.
Basit Onarım:
Yapının eskiyen parçasını aslının benzeri ile yenileyebilmek yorumu. Çürüyen ahşap parçayı, kırık kiremiti değiştirmek, çürüyen saçak parçasını aynı malzeme ile yenilemek. Düşen oluğu aynı ölçüde yeniden yapıp yerine takabilme olarak açıklanabilir. İşte yapılması istenen, insanca yaklaşım bu olmalı.
Ancak “Basit onarım” başlığı altında müdahale yapmak isteyen kişi ya da kuruluşlar, yapacakları müdahaleleri belgeleyerek (rapor, avan ölçekte hazırlanmış röleve, fotoğraf vb.) ilgili Koruma Kurulu’nun onayına sunarlar. Basit onarımla ilgili başvurular, Kurulun ilk toplantısında karara bağlanır.
Kültür Varlıkları:
Tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yeraltında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.
Pozzolana : Roma Çimentosu
Romalılar Pozzolana toprağı ile söndürülmüş kireci karıştırarak çimento harcı yaparlardı. Antik mimarlık yazarı Vitruvius kitabında iki ölçek pozzolana ile bir ölçek kireçle karılan harçları anlatır. Pozzolana çimentoları Romalılar tarafından kullanılan ismini Napoli yakınlarındaki Pozzuoli beldesinden alan ve esas olarak volkanik asıllı, silis ve alüminyum bileşimleri içeren bir harç türüdür. Yakın dönemlere kadar Pozzolana terimi sadece volkanik bileşimler için kullanılmayıp silisli muayyen bazı kabuk, süngertaşı ve cürufu da içine almaktaydı.
Soli / Pompeipolis antik limanının yapımında da pozzolana kullanıldığı kabul ediliyor.
MERSİN
Huğdan Gökdelene Kentleşmeye Yolculuk
İlk Huğ evi 1830’da yapıldı, Gökdelen 1990’da açıldı
1516 Mersin ve Tarsus yöresi Osmanlı yönetimine katılır.
1599–1600 Thomas Dallam’ın gezi anılarında Mersina adına rastlanır.
1671 Evliya Çelebi Mersinoğlu dediği köye konuk olur.
1812 Deniz yoluyla gelen İngiliz Kaptan Beaufort, Mersina hakkında bilgiler verir.
1830 Koloğlu (Yüzbaşı) Mehmet Ağa Silifke Tarsus yolunun geçtiği eski çeşmenin başında bir pazaryeri kurmayı düşünür.
1831 Bugünkü “Yoğurt Pazarı” olarak bilinen yeri çalılardan temizletip bir alan meydana getirtir. Mehmet Ağa, pazarın yönetimini oğlu Hüseyin Ağaya verir. Pazarın kuzeyinde Mersin’in ilk evini taş duvarlı, toprak damlı binayı oğlu için, bu evin doğusuna testici İsmail Efendi için bir “huğ” evi yaptırır. Yardımcısı ve Camili köyü eşrafı da, İsmail Efendinin çevresine huğ evler izin verilir.
1836 C.Texier, Mersin’i rüzgârlara açık, Tarsus’un limanı bir köy olarak tanımlar.
1842 Mersin’in Gökçeli’ye bağlı bir köy olduğu, imar gördüğü salnamede yazılıdır.
1852 Mısırlı İbrahim Paşa Mersin yöresini ele geçirir. YANLIŞ.
1852–1853 V. Langlois, Mersin’in deniz kenarında güzel evleri olduğunu yazar.
1861 Bir çeşme, 1870’de Eski Cami (Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan adına) ve aynı yılda Ermeni Ortodoks Kilisesi yapılır.
1863 Gold çırçır fabrikası, sanayileşme habercisidir. Mersin yapılaşma sürecine girer.
1864 Yılında Göğçeli, Kalınlı ve Elvanlı Nahiyelerinden oluşan bir kaza (ilçe) merkezi olur.
1871 Anıtsal ticari bir yapı Taşhan Mavromati ve Vayvani tarafından inşa ettirilir.
1875 E.J. Davis, Mersin hakkında ayrıntılı bilgileri verir. Etnik gruptan insanlar oldukça canlı bir atmosfer oluşturuyor. Sokaklar, Halil Paşa zamanında kesme taş kaplanmış. Güzel taş evler var. Limanlarda Rumlar, Suriyeli ve Lübnanlı Hıristiyanlar ana nüfusu oluşturur. Avrupalılar çok az. Resmi görevliler dışında çok az Türk yaşıyor. Ancak tüm ulaşımı develerle sağlayan değişken nüfus Türklerden oluşmuştur.
1876 Arap Ortodoks Kilisesi inşa edilir.
1877 Adana Vilayet Salnamesi’ne göre, Mersin’de 98 dükkân, 50 toptancı mağazası, 55 değirmen, 38 fırın, 22 imalathane, 10 boyahane gibi ticarethane ve işletmelerin yanı sıra, nahiyelerle birlikte kazada; 32 cami, 54 mescit, 2 tekke, 25 medrese, 12 kilise, 1 ayazma, 91 sıbyan mektebi bulunuyordu. 25 yılda Mersin’in hızla geliştiğini gösterir.
1880 Mersin Belediyesi kurulur. Ticaret Mahkemesi kurulur.
1883 Günümüze kalacak güzel bir yapı, Esat Hayik Evi (pembe köşk) inşa edilir. Çankaya İlkokulu.
1883 Kont Karl Graf Lanckoronski’nin anı yazılarında Mersin antik bir kent üzerinde bulunmaktadır. Düzenli şekilde inşa edilmiş “alafranga stilde” evler vardır…
1884 Ziya Paşa Gazinosu (Şimdi PTT deposu), Müftü Camii ve Medresesi inşa edilir.
1885 Adana – Mersin karayolunun işletmeye açılması, daha fazla ürün akışı sağlar.
1886 Yılında “Mersin Ticaret Odası” kurulur. Türkiye’nin en eski odalarından birisidir.
1886 İşletmeye açılan Adana – Tarsus – Mersin Demiryolu ile istasyondan Gümrük Meydanı’na, ayrıca Mesudiye Mahallesi ile Soğuksu Caddesi’nde bulunan Bodosaki’ye ait fabrikalara dekovil hattı döşenir. Bu yıllarda 12 ülkenin konsolosluğu bulunmaktadır. Bu kadar yabancı temsilcilik, karayolu, demiryolu ve liman, Mersin’in uluslararası ilişkilerinin de giderek yoğunlaştığını göstermektedir.
1891 Duyun-u Umumiye adına görevli Vital Cuinet, Osmanlı kentlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel envanter çalışmalarını yapar. Mersin’le ilgili şöyle yazar: Merkez sancak Adana, kazaları Tarsus, Mersin, Karaisaoğlu. Mersin’in nahiyeleri Elvanlı ve Gürceli. Kaymakamlık merkezi Mersin’in nüfusu nahiyeleriyle beraber 29.175. Burada Avrupa ülke temsilcileri var, konsolosluklar var. V.Cuinet Mersin evlerinin beyaz kesme taştan, tek katlı, üstü teraslı olduğunu, sokaklarıyla ve düzenli bir planlamayla inşa edildiğini belirterek, Mersin, Fener tarafına doğru gelişmekte, yeni yapılarla dikkati çeker. Anıtsal yapılar pek yoktur. Ancak bazı yeni binalar dikkati çeker: Deniz yolları binası, tren garı, Rum Kilisesi, Fener, Silifke tarafındaki köprü vb… Mersin’de bir cami, iki Rum Kilisesi, bir Latin Katolik Kilisesi, bir Marunî Kilisesi bulunmaktadır. İki Medrese, bir Rüştiye ve iki Müslüman Mekteb-i İptidaiye vardır. Rum Ortodoksların iki okulu var. Mersin’deki diğer yapılar, 4 han, 2 otel, 2 hamam, 90 depo, 2 buharıdeğirmen, 1 yel değirmenidir.
1892 Adana Salnamesi’yle Mersin ismi verilir.
1895 Yılında Nâzım Paşa, Mersin Mutasarrıfı olur.
1897 Görkemli bir yapı, Krizmon binası inşa edilir. Şimdi Atatürk Evi ve Müzesi.
1898 Latin Katolik Kilisesi ibadete açılır.
1901 Adana Vilayet Salnamesi’ne göre, nüfusu 23.443 olan Mersin’de; 1584 hane var.
1902 Hamidiye Mektebi hizmete girer.- Mersin Medresesi. Şimdi köprübaşı oto yıkama.
1903 Hadra Hamamı hizmete girer, 1967 yılına kadar kullanılır.
1903 Anıtsal Hükümet Konağı inşa edilir. Şimdi Sağlık Müdürlüğü.
1904 Askeri Kışla inşaatı tamamlanır.
1905 Vediğ Naccar Evi inşa edilir.
1908 Devlet Hastanesi açılır.
1910 Mersin’e gelen gazeteci yazar Ahmet Şerif kentin sokakları, insanların kılıkları, alışkanlıkları gibi pek çok konuda ayrıntılı bilgi verir.
1914 Yılında başlayan I.Dünya Savaşı ile gelen büyük yıkım ve yenilgi, önce İngiliz sonra Fransız işgalinin ardından başlatılan bağımsızlık savaşları sonucunda, Mersin’in sosyo-ekonomik yapısında önemli değişiklikler olur. Savaş koşulları nedeniyle bir kısım Türklerin cepheye gitmesi veya göç etmesi, bazı Gayrimüslimlerin kentten ayrılması, Rumların ise mübadele sonucu Yunanistan’a gitmeleri, nüfusu büyük oranda azaltır.
1918 17 Aralık Mersin işgal edilir.
1921 Kanalizasyon yapımına başlanır.
1922 03 Ocakta Mersin düşman işgalinden kurtulur.
1923 17 Mart Atatürk Mersin’e gelir. Ünlü seslenişini yapar; Mersinliler Mersin’e sahip olunuz.
1924 Yılında il merkezi Mersin (vilayet) olur.
1924 Lozan anlaşmasına göre mübadele göçü alır.
1925 23.000 civarında nüfusa sahiptir.
1926 Sebze meyve hali (şimdi kasaplar çarşısı), Osmanlı Bankası, İtfaiye teşkilatı kurulur.
1927 Elektrik Fabrikası, ahşap direkli havai hatlarla kente elektrik vermeye başlar.
1929 Süslü çeşme inşa edilir.
1932 Mersin kenti İmar Planı için şehirci Prof. Dr. Herman Jansen görevlendirilir.
1933 Yılında çıkarılan 2197 sayılı kanunla İçel ve Mersin illeri birleştirilir.
1935 Nüfus sayımında 28.924 kişi sayılır.
1937 Yumuktepe arkeoloji kazıları başlar.
1938 Modern şehir mezarlığı açılır.
1939 Merkez Bankası açılır.
1944–1947 yılları, şehrin imarı için çalışan Vali Tevfik Sırrı Gür dönemidir.
1946 Mersin Halkevi açılır. Türkiye’nin en büyük tiyatro ve konser salonudur.
1950 Yılından sonra nüfusu hızlı ve devamlı bir artış gösterir.
1950 de nüfus sıralamasında 29. sırada yer alırken 1990 yılında 6. sıraya yükselecektir.
1950 8 Eylül, Türkiye’de ilk kadın belediye başkanı seçilir.
1952 Yapı kooperatifi olarak başlayan girişim yeni bir Mersin yaratır. Pozcu/Bahçelievler.
1956 Mersin-Silifke-Mut yolu hizmete açılır.
1960 27 Nisan, Mersin Limanı hizmete girer.
1960 Nüfus 68.485’e ulaşır.
1960 İller Bankası tarafından yapılmaya başlanan Nazım Plan, 1963 yılında elde edilir.
1960 Yıllarına kadar Yoğurt Pazarı özelliğini kaybetmemiştir.
1963 29 Kasım, Türkiye’nin ilk yedi Güzel Sanatlar Galerisinden biri açılır.
Mersin’de ilk asansör Toros oteline takılır.
1968 25 Aralık, Mersin’i sel alır.
1974 Mersin İmar Planlaması için Mimar Şevki Vanlı görevlendirilir.
1985 Mersin Serbest Bölgesi kurulur.
1990 Gökdelen’in çarşı kısmı, 1992’de Gökdelen açılır.1992 Mersin Üniversitesi kurulur, ertesi yıl öğrenci alır; henüz binası yoktur!
1992 Mersin Kentsel SİT Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı değişikliği yapılır.
1994 Mersin Metropol kentler kapsamında, “Büyükşehir” olmuştur.
2002 İçel adı Mersin olarak değiştirilir.
2008 Mersin artık Mezitli’nin katılımıyla dört ilçeye sahiptir.
2009 Mersin merkez nüfusu 892.000’i geçmiştir.
* Mersin’in Kronolojik (Dizili)Tarihi’ne gitmek için bu satırı tıklayınız……..
Yararlanılan Kaynaklar
Mersin Evleri – Hacettepe Üniversitesi Sanat tarihi Ana bilim dalı – Kültür Bakanlığı – 1995
Aladağ, Ertuğrul – Muğla Evi – Kendi yayını – 1992
İmamoğlu, Vecid – Geleneksel Kayseri Evleri – Halkbank kültür yayınları – 1992
Sözen, Metin – Eruzun Cengiz – Anadoluda Ev ve İnsan – Emlakbank yayını
Önder, Küçükerman – Anadolu Mirasında Türk Evleri –– Kültür Bakanlığı – 1995
Alkan, Türker – 27.11.2004 Geçmiş Zaman Evleri – Radikal Gazetesi
Artan, Gündüz – Tem/Ağu 2004 İsmet İnönü’nün Mersin Ziyaretleri – İSK bülteni
Artan, Gündüz – Şubat-Mart 2003- Atatürk Anıtı ve İnönü Heykeli – İSK bülteni
Başgelen, Nezih – Bir zamanlar Mersin – Arkeoloji Sanat yayınları
Develi, Şinasi – 2001 Dünden Bugüne Mersin
Develi, Şinasi Eserleriyle Anıtlaşan Vali Tevfik Sırrı Gür –
Develi, Şinasi – Eski Mersin’de Yaşam
Ersoy, Uğur – 1997- Bir zamanlar Mersin’de – Evrim Yayınevi
İnce, Özdemir 1 Temmuz 2001 Mersin Halkevi yaşıyor – Hürriyet Gazetesi
Kuban, Doğan– 1998 Mimarlık Kavramları – Yapı Endüstrisi Yayınları –
Kodallı, Nevit – Haziran 1998 Mersin’de kültürel hayat – Hürriyet yay sh85. ALBÜM dergisi
Yeni Mersin Gazetesi arşivi
İçel Sanat Kulübü dergisi arşivi
Mozaik dergisi arşivi
Sözen, Metin– 1984- TÜRK MİMARLIĞI – İş Bankası Yayınları
Tarih içinde Mersin – 14 – 2005- Kolokyum II – Mersin Üniversitesi yayını
Zeki Teoman – Modern Türkiye mecmuası, İçel özel sayısı. Ekim 1984. Sh 34-35)
(Modern Türkiye mecmuası, İçel özel sayısı. Ekim 1984. Sh 63)
V.Gleisberg, Prof. Dr. Türkiye meyvacılığı üzerinde araştırmalar – Neşriyat Müdürlüğü – Ankara 1938
Öney Doğan, Mühendislik dergisi – 1958
İsabella Caneva izniyle Yumuktepe Arkeoloji parkı illüstrasyonu
Charles-Victor LANGLOIS – Kilikia’da bir gezi
Bilge UMAR – KİLİKİA
Seton Lloyd – Türkiye’ninTarihi
Steven Runciman – Haçlı Seferleri Tarihi
W.M. RAMSAY – Tarsus – Aziz Pavlus’un Kenti
Herodot Tarihi V. Kitap 52
Ekrem AKURGAL – Anadolu Kültür Tarihi
Evliya Çelebi Seyahatnamesi
Bilge UMAR -Türkiye’deki Tarihsel Adlar
R.Wallace, W. Williams – Paulus’un Üç Dünyası
Halikarnas Balıkçısı – Hey koca Yurt
Muhibbe DARGA – Hitit Sanatı
Taner TARHAN -TÜRKİYE ARKEOLOJİSİ VE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ –No. 4242 –
Gerhard Fink – Antik Mitolojide Kim Kimdir – Kabalcı Yayınevi
Herodot Tarihi
Strabon – Coğrafya
İçel İl Yıllıkları – Valilik Yayınları – Cumhuriyetin 15. – 75. yılları arası.
Filiz KEREM, Mersin Ören yerleri, Kaleleri, Müzeleri – Mersin Valiliği yayını
J.G. MACQUEEN – Hititler ve Hitit Çağında Anadolu
Anatolia Antiqua 15 (2007), 289-314
Filiz ÖZDEM, YKY 2004 – Sırtı Dağ, Yüzü Deniz: Mersin
Veli SEVİN – Sky Life 2002 Mayıs Sh.116
John FREELY – Türkiye Uygarlıklar Rehberi – Akdeniz kıyıları
Özdemir İnce, Hürriyet Gazetesi, 22 Mart 2004
Mersin imar planları
İller Bankası Nazım Planı 1963
Şevki Vanlı Şehir Planı 1974
ÇUKUROVA METROPOLİTAN REGİON 1983
Uçman Ayata – 1:1000 ölçekli, 8.05. 1987 tarihli İller Bankası Onaylı Mersin Planı
Oğuz, İbrahim – Mersin Kentinin Kuruluş Öyküsü – MTSO Yayını Mersin 2006
National Geographic – Eylül 2006 Sh 216 Foto:Alfred Marchionini
Tolga – Tülin Ünlü – İstasyondan Fenere Mersin – MTSO Yayını Mersin 2009
Tolga – Tülin Ünlü – Akdeniz’de bir liman kenti Mersin – MTSO Yayını Mersin 2009
Ebru Omay Polat – Araş. Gör., YTÜ Mimarlık Bölümü CUMHURİYET DÖNEMİ MİMARLIĞI
Modern Mimarlık Mirasını Onaylamak: Yasal Süreç ve Tescil Kararlarına Bakış
Eren Kaplancık – görsel tarama ve digital aktarımları
Görüşülen kaynak kişiler:
Ali Barut – Kayınpederim.
Aykut Hokkacı – Mersinli, İller Bankası Gn. Md.
Doğan Akça – Ressam.
İlhan Çevik – Güzel Sanatlar Galerisi eski Müdürü
Hikmet Sümer – Ev kadını
Özdemir Koçar – Arkeolog, müze eski müdürü
Kudret Ünal – Eğitimci.
Levent Sait – Öğretmen.
Necati Tütüner – Tüccar.
Necmettin Önel – Emekli gn. Md.
Rafet Safa – Bahçe sahibi – Tüccar
Sevinç Osma – Diş hekimi
Şeref Gökçel – Avukat.
Şinasi Develi – Avukat, yazar.
Veli Tevfik Yüğrük – Tüccar.
Yurdakul Dinçerden – Gazeteci
Ali Merzeci – Turizmci
Hayrettin Ergun – Koleksiyoner, Lojistik uzmanı