,

MERSÄ°N GÃœNLERÄ° VE İÇEL SANAT KULÃœBÃœ – Muazzez Ä°lmiye ÇIÄž

ilmiye.jpg

Ãœlkemizde ne olup bittiÄŸini oturduÄŸumuz yerde gazetelerden, TV kanallarından öğreniyoruz. Onlar da bize ne kadar olumsuz haber varsa veriyorlar. Onun için herhalde ünlü yazarlarımızdan biri bilgisayarda bu haberleri alaylı olarak “Türk Uygarlığı” (!) diye birer birer dökmüş. (Kendini Türk saymadığı anlaşılıyor). Halbuki bu haberler hemen hemen bütün ülkelerin medyasında olan doÄŸal haberler. Her ülkede hırsızlık, dolandırıcılık, tecavüz, katil gibi suçlar bizden aÅŸağı deÄŸil. Sayın yazarın vicdanı bunları Türk uygarlığı olarak tanımlamaya nasıl razı oldu, doÄŸrusu anlaşılacak gibi deÄŸil. Yazarlarımız Ä°stanbul’dan çıkıp, yurdumuzda olanları gönül gözüyle bir izleseler, romana konu yapacağı ÅŸehri gidip, görüp havasını solusalar çok daha baÅŸka yazarlardı herhalde. “Ãœlkesini küçümseyen, baÅŸarısına inanmayanlar, karamsarlığa kapılanlar, baÅŸkalarının kulluÄŸuna hazır olanlardır.” diyor bir Atasözü.
Bu giriÅŸi yazmamın nedeni bu sene Didim’de, Mersin ve Adana’da yaÅŸadıklarım ve yakın dostlarımın çeÅŸitli ÅŸehirlerimizde katıldığı festivaller ve sempozyumlar, hatta Avrupa’da yapılan festivaller hakkında verdikleri iç açıcı, sevindirici haberler oldu.
Didim’de, 23-31.7.2004 arası bir hafta süren, “I. Sanat, Edebiyat ve Kitap Günleri”. Ä°lk kez olmasına karşın Belediye BaÅŸkanının, dolayısı ile oteller ve lokantaların bu kültür kervanına gösterdikleri konukseverlik övülmeye deÄŸerdi. KonuÅŸmaların dinleyicisi de az deÄŸildi. Ankara’dan “Bilim ve Sanat Evi” insanlarımıza kitapları bir hafta süreyle tanıtmak için bir Tir dolusu kitap getirmiÅŸti. Ben merakla izledim kitaplar satılacak mı, diye. Her geçen en azından kitaplara bakıyor veya bir iki alıyordu. Kitapların taksitle satıldığını öğrenen bazı kimseler en az 5-6 kitabı kucaklayıp götürüyordu. Ne kadar mutlu oldum. Halkımız kitap okumuyor, diye yakınanlara “70 yıl önce yazısız, kitapsız bir millettik. Bu gün pek çok yayınevi var. Yığınlarla kitap basılıyor. Pek çok dergi çıkıyor. Bunlar satılmazsa basılır mı? Ãœstelik kitapların dağıtım ÅŸekli henüz yola girmemiÅŸ olduÄŸu halde.” diyorum. Didim’in Akköy’ünde Güven Pamukçu adındaki vatandaşımızın çok kapsamlı bir köy kitaplığı kurduÄŸunu, köy çocuklarının derslerini orada çalışıp kendilerine göre getirilen kitapları okuduÄŸunu, Didim’den kaynak kitaplarda araÅŸtırma yapmak için gelenleri, ilk kez bu köyde bir dergi yayınlandığını hiç duyan oldu mu? Gazeteler yazmaz bunları. Bizim ünlü yazarlarımız da ne yapsın?!!
Gelelim Mersin Günlerine: Sevgili Mehmet Toker ve eÅŸi Ãœlün Toker’in davetlisi olarak gitmiÅŸtim Mersin’e. Güzel bir yazlığın deniz kıyısında 15 gün yan gelip dinlenecek, yazın tadını çıkaracaktım. Ne bilirdim ben orada ne denli kültür etkinlikleri olduÄŸunu, halkın bunlara olan yakın ilgisini. Daha yerime Isınmadan “Burada Arkeoloji Günleri var, gitmek ister misin?” sorusuyla karşılaÅŸtım. Nasıl hayır, diyebilirdim böyle bir etkinliÄŸe! İçel Sanat Kulübü ile Mersin Kızkalesi Rotary Kulübü düzenliyormuÅŸ bunu. Yılda bir kez yörede kazı yapan Arkeologları bir araya toplayarak o yıl yapılan kazıların sonuçları anlatılıyor, tartışılıyor ve bir ArkeoloÄŸa da ödül veriliyormuÅŸ. Bu yılki ödül de Ä°stanbul Ãœniversitesi’nde Eski ÇaÄŸ Bilimleri Enstitüsünü kurup ona uluslararası kimliÄŸini kazandıran Prof. Dr. Ali Dinçol’a imiÅŸ. Ne güzel bir rastlantı idi, kendisini çok sevdiÄŸim ve takdir ettiÄŸim bir kimsenin ödül töreninde bulunmak. Tören için Nevit Kodallı Salonuna girdiÄŸim zaman doÄŸrusu bir hayli heyecanlı idim. Batılıların yaptığı klasik müzik gibi, biz Türklerin de yapabileceÄŸini ilk kanıtlayan müzisyenlerimizden biri, yaşıyor ve bir konferans salonuna onun adı verilmiÅŸ. heyecanlanmaya deÄŸmez mi? Yalnız o mu? Devlet desteÄŸi olmadan 2 sivil toplum kuruluÅŸu el ele vererek Arkeoloji Günleri yapıyor.
Tam Atatürk’ün istediÄŸi, hayal ettiÄŸi bir olay, tarihsel araÅŸtırmalara halkın da katılması. O’nun kurduÄŸu ve ÅŸeref Ãœyesi olduÄŸu Tarih Kurumunun açılışında, çalışmaların hızlandırılması için tarihçiler yanında devletin, aydınların, halkın yardımcı olabileceÄŸini düşünerek bir program hazırlamıştı. Özet olarak bu şöyle idi:
1- Bütün tarihi belgelerin ve eserlerin bulunarak korunması,
2- Açıkta bulunan kültür eserlerinin korunmaya alınması,
3- Halkın bunlara sahip çıkması için popüler yayınlar, toplantılar ve propagandalar yapılması
4- Memleket içinde ve dışındaki müze ve kütüphanelerde bulunan eserlerin kopyalattırılması,
5- Belirli şehirlerde, belirli çağ ve kültürlere ait müzelerin açılması,
6- Yabancı bilim adamları ve kurumlarla işbirliği yapılması,
7- Arkeolojik ve Antropolojik araştırmalar ve kazılar yapmak için memleket içi ve dışındaki önemli buluntu yerlerine uzmanlar gönderilmesi,
8- İmkanlara göre küçük çapta kazılara başlanması,
9- Bütün bunların yapılabilmesi için hükümet otoritelerinin yardımcı olması. (Muazzez Ä°lmiye ÇiÄŸ., Atatürk ve Türkiye’de Arkeoloji, OrtadoÄŸu Uygarlık Mirası 1, s. 25 )
Bu sayılan konuların hemen hepsi uygulanmakta. Ne mutlu bize, Atatürk’ün planladıklarını gerçekleÅŸtirebiliyoruz.
Ödül töreninde ve daha sonraki konuşmalarda ne kadar mutlu oldum. Nasıl olmam, yalnız Çukurova Bölgesinde kazı yapan ve aralarında yayınlarıyla dünya çapında ün salan birçok Arkeoloğumuz vardı karşımda.
Bir de 1935-36 yılları geliyor gözlerimin önüne. Yalnız Hamit Zübeyir KoÅŸay ve Remzi Arık bulunuyordu Arkeolog olarak. Atatürk’ün küçük çapta dediÄŸi, fakat çok önemli bulguların ele geçtiÄŸi Alacahöyük ve Ahlatlıbel kazısını yaptıklarında ne kadar gururlanmıştık o zaman. Åžimdi yurdumuzun her tarafında, hatta Türkistan’da kazılar yapıyor Arkeologlarımız. Öyle zannediyorum ki bunlarla, yakın zamanda Türklerin Orta Asya’dan Malazgirt zaferi ile deÄŸil, çok eski çaÄŸlarda Anadolu’ya geldikleri kanıtlanacaktır.
İçel Sanat Kulübü, ayda bir bütün sanatlar hakkında yazılar bulunan bir dergi de yayınlıyor. Bu suretle hem sanatçılara yazılarını yayınlama, hem halkın bu konularda aydınlanma olanağı sağlanıyor.
Mersin de diÄŸer önemli bir olay da Uluslararası Müzik Festivali. Devlet Sanatçısı Prof. Nevit Kodallı, ÅŸehri olan Mersin’e yerleÅŸince boÅŸ durmamış onun yardım ve gayretiyle bir konservatuar açılmış. Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi derslere baÅŸlamış. Bunlardan baÅŸka 1990 yılları içinde Kültür Merkezi DerneÄŸi, Opera ve Bale Sevenler DerneÄŸi, Polifonik Korolar DerneÄŸi, Devlet Opera ve Balesi gibi kuruluÅŸların oluÅŸması ile Mersin’de bir Uluslararası Müzik Festivali isteÄŸi ortaya çıkmış. Bütün sivil kuruluÅŸların ve Kültür Bakanlığı’nın da desteÄŸi ile yapılan çetin ve yoÄŸun çalışmalar sonucu bu yıl üçüncüsü olan festival gerçekleÅŸmiÅŸ. Bilkent Ãœniversitesinin orkestrası eÅŸliÄŸinde Fazıl Say’ın o muhteÅŸem piyanosunu dinlemek bir rüya gibi geldi Onun yorulan kolunu aralarda ovuÅŸturması bana çok dokundu. Sonunda Ulu Atatürk adına elini sıkma, yanağını öpme mutluluÄŸuna erdim.
Atatürk olsaydı kim bilir ne kadar sevinirdi. EÄŸer O, konservatuar, bale, opera, tiyatro okullarını açtırmasaydı, kendisinden sonra gelen karanlık kafalar asla yapmazlardı bunları. O Resim ve Heykel Müzesi’ni açtırmakla bu dalda çalışanlara da nasıl deÄŸer verdiÄŸini göstermiÅŸti. Sanatçılarımız da ona olan borçlarını, meydana getirdikleri özgün eserlerle dış ülkelerde memleketimizi temsil etmekle ödüyorlar. (DiÅŸ ülkelerde memleketimizi en iyi ÅŸekilde temsil eden ve tanıtan bir sanatçımıza ve Atatürk’ü yazılarıyla en iyi anlatan bir yabancı araÅŸtırmacıya Atatürk Ödülü verilmesini, bu ödülün de altın bir madalya olmasını istiyor ve temenni ediyorum. Madalyanın bir yüzünde Türkiye haritası, diÄŸerinde Atatürk resmi. Hayali bile çok hoÅŸ.)
80 yıl önce ne müzikten, ne bale ne operadan, ne yazmaktan, ne okumaktan haberimiz vardı. Tarih içinde 80 yıl bir milletin kökten değişmesi için çok kısa süre. Ona rağmen inanılmayacak büyüklükte yol aldık. Bunu ancak, ilk günlerinden itibaren gelişmelerin içinde yaşamış olan benim gibi biri görebilir ve anlayabilir.
Fransa, devrimini 100 yılda tamamladı. Bizim devrimimiz daha kapsamlı idi. Bütün emperyalistleri ülkemizden kovup yepyeni bir devlet kurduk. Yazımız, kıyafetimiz, takvimimiz, ölçülerimiz değişti. Bunlara alışmak kolay değil. Alışamayanlar doğal olarak karşı çıkacaktır. Bizim devrimimizin temelini Atatürk halk ile birlikte attığı için çok güçlüdür. Karşı çıkanlar nasıl olsa bir gün kafalarını değiştirmek zorundadır. Bunları göz önüne alarak bazı aydınlarımız gibi karamsar olmadan, gençlerimize, yüz binlerce insanımızın kanları karşılığında elde ettiğimiz vatanın değerini, millet olmanın gururunu, bu gururla daha çok çalışıp, daha uygar günlere gitme hedefini göstermek için hepimiz birlikte el ele gönül gönüle çalışmalıyız. Kendimizi yapamadıklarımızla değil, yaptıklarımızla değerlendirmeliyiz.
Bu festivalde Hint Kültür Ataşesi ve müzisyenleri ile tanışmam bana büyük bir Şeref verdi.
Mersin’de Soroptimist’lerin düzenlediÄŸi ve bildiÄŸimiz defileler gibi olmayan bir defile de çok ilginçti. Mersinli bir bayan terzinin 1975 yılından beri Mersinli hanımlara diktiÄŸi, hepsi birer sanat eseri olan elbiselerin, kendi aralarındaki bayanlar tarafından giyilerek gösterilmesi övgü kaynağı idi. Bu kurumun çevre aydınlanmasını saÄŸlayacak sosyal faaliyetleri de saymakla bitecek gibi deÄŸil.
Çağdaş Yaşam Derneğinin ve Mersin Büyük Şehir Belediyesinin bana konuşma teklifinde bulunması ve kısa zamanda kalabalık bir dinleyici oluşturmaları benim için büyük bir sürpriz oldu.
Genel muayene için 4 gün kalmak üzere gittiÄŸim Adana’da da hem bir sivil kuruluÅŸun, hem de mahalli TV’ nin benden konuÅŸma istemeleri halkımızın öğrenmeye, aydınlanmaya olan isteklerini göstermiyor mu? Bunu Diyarbakır’da da yaÅŸadım.
Belediyenin hazırladığı Sanat ve Kültür Festivali’ne konuÅŸmacı olarak davet edilmiÅŸtim. BaÅŸkaları da vardı konuÅŸacak. Ben ÅŸimdiye kadar bu kadar çok dinleyici görmemiÅŸtim. Koca bir salon dolmuÅŸ, iki salon da TV aracılığı ile izliyordu konuÅŸmaları. Hele onların arasında beyaz yemenili hanımların olması beni çok mutlu etmiÅŸti Atatürk haklı idi, halkımız iyiyi doÄŸruyu anlıyor, yeter ki onları küçümseyen deÄŸil, onlara deÄŸer verenler ışıklı yolu göstersin ve aydınlatsın.
Sümer Atasözünün dediÄŸi gibi, Atatürk bize “Çıkmaz sokakta yol, karanlıkta ışık” bulmuÅŸtu. Biz de o yolda, o ışığı daha çok parlatarak azimle ve gayretle yürüyoruz ve yürüyeceÄŸiz.

Biyografik Bilgi

scroll to top