Çok kullanılmayan bir deyim: sevmeyi sevmek. En çok ona yakışır bu söylem. Sevmeyi onun kadar seven bir ikinci kişi yoktur yer yüzünde. Yaratılan her şey sevmekten kesinlikle geri durmaz.
Karacaoğlan ben bu düşü yoramam
Açıp defterimi yine düremem
Gelin iyi kıza kötü diyemem
İkiniz de benimsiniz sevdiğim
İşte onun sevmek konusundaki değişmeyen yaratılışı. İlkbahar geldiğinde çevreye kokular yayan çiçekleri, gökte dizim dizim turnaları nasıl severse kara kışta yağan lapa lapa karları, dondurucu soğukları öyle severdi.
Torosların da yazı yaz, kışı kış! İki mevsim güzellikte birbiriyle yarışır. Yörük çadırları kara kışta ayrı bir güzellik sergiler. Bu çadırlar iki özelliktedir: Üç direkli, çok direkli. Çok direklilere yöre insanları “sarı keçili” çadırı adını vermiştir. Dört köşeli görkemli çadırlardır. Dam gibidir. Kışın en soğuk günlerinde karlarla kucak kucağa yatarsın hiç de üşümezsin.
O günlerde Karacaoğlan’la sevgilisi Elif arasında sorunlar vardı. Oba beyinin oğlu onlara huzur vermiyordu. Bey oğlu olduğu için de üstesinden gelinmiyordu. Kararan bir dünyadan ak pak bir dünyaya çıkıverdi çadırdan. Dağ taş beyazlara bürünmüş. Bir de poyraz çıkmış mı yuvasından. Yörük ağzıyla tu desen yere düşmez. Yelin böylesine deli hoyraz (poyraz) derler o yörede. Karları söküp söküp yerlerinden savuruyor göklere deli poyraz. Kara çalıların üstünde domur domur parıldayan karlar yerlere dökülüyor, yerdeki karlar poyrazın önünde tozarak havalara savruluyor.
Fakat o da ne! Karlar tozarken Elif’in adını ünlüyor. Derken tüm sesler Elif’e dönüşüyor. Bir sevgi patlaması bu! Bu duyguyu türkülere dökmemek olamaz:
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye
Elif’in uğru nakışlıbir
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye
Elif kaşlarını çatar
Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye
Evlerinin önü çardak
Elif’in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye
Karac’oğlan eğmelerin
Gönül vermez değmelerin
İliklemiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye
Türkü bitti, saz sustu. Ne var ki ses susmadı. Dağ dağ, koyak koyak, köy köy dolaşmaya başladı.