,

TARSUS GÜLEK BOĞAZI – (ANADOLUNUN KAPISI) – SEMİHİ VURAL : 12. BÖLÜM

yumuktepe186.jpg

YUMUKTEPE 

KÜLTÜRLERİN BULUŞMA NOKTASI – KEMALETTİN KÖROĞLU 
Yumuktepe Höyüğü’nde ilk çalışmalar Garstang başkanlığında bir ekip tarafından yürütülmüştür. Bu çalışmalarda, Neolitik’ten (Yeni Taş Çağı) başlayan ve Orta Çağa kadar süren 33 tabakanın varlığı belirlenmişti. Höyükte halen devam etmekte olan yeni kazılar, 1993 yılında Veli Sevin başkanlığında başlamış, 2001 yılından itibaren de Isabella Caneva bu görevi devralmıştır.

Çağlar boyunca Yumuktepe’de yaşayan insanlar, kendi yerel üretimleri yanında farklı bölgelerden gelen günlük eşyaları da kullanmışlardı. Buradan geçen yolların genellikle ticari ve kültürel ilişkilere açık tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu, Yumuktepe’yi adeta “kültürlerin buluşma noktası” yapmıştır. Mersin’deki yaşam başlangıçta ağırlıklı olarak Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’dan gelen etkilerle şekillenmişti. Tunç Çağı’ndan itibaren doğu etkilerine, batıda Troya’ya kadar uzayan ilişkiler zinciri eklenmişti. Arkasından ikinci binyılın ikinci yarısında da Orta Anadolu (Hitit) kültür etkisi öne çıkmıştı. Demir Çağı’nda kültürel etkileşim alanı Kıbrıs, Fenike ve Yunan Yarımadası’na kadar uzanmaktaydı. (Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu, Marmara Üniversitesi. Fen-Edebiyat Fakültesi – Türk Tarih Kurumu – Türklük Araştırmaları Dergisi 19 (2006)-Özel Sayı- 33-40

Mimarlık Tarihinde Bir İlk
Mersin Yumuktepe’deki kazılarda Kalkolitik Çağdan kalma bir köy yerleşmesi çıktı. MÖ 4500’lere tarihlenen bir tabakada çok çarpıcı bir keşifte bulunuldu. Bu benzersiz örneğe göre “surla çevrilmiş bir kale kent” ortaya çıkmıştı. Yer aldığı tepeden aşağıları gözleyen, dar uzun yarıklar biçimindeki pencereleriyle duvarın iç kısmında yer alan odalar, atılmaya hazır (cephane) sapan taşları yığını ve dar girişin yanındaki komutan konutu gibi bölümler içeriyordu. “Komutan”ın kaldığı yerler daha genişti ve içlerindeki birkaç güzel boyalı toprak kapla diğerlerinden ayrıcalıklıydı. (Seton Lloyd – Türkiye’nin Tarihi. s.21)

Maden İşleme Teknolojisi
“Eski krallık zamanında Kilikya’ya yayılan Hitit etkisinin izleri Mersin’de Yumuktepe’de görülür. Duvarın yön değiştirdiği noktaları güçlendiren çıkıntılı kuleleriyle benzer bir yapım yöntemi uygulanmıştır.” (J. G. Macqueen – Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, s.76)

“Maden işleme konusunda şüphe yok ki çağının en ileri teknolojisi Hititler’in elindeydi. Özellikle Bronz Çağı’nın bilinen dünyasındaki bilgiler Hititler’den sağlanmıştır.

Mısır ve Hitit arasında büyük çekişmeye neden olan önemli bir konu da, zengin mineral kaynakları ve madencilik teknolojisiydi. Toros ve Amanos bölgelerinde yakın zamanda yapılan arkeometalurjik çalışmalar, bu servetin varlığını ortaya koymuştur…

Güneyde Toros çevresi oldukça verimlidir. Bu yüzden, Hitit endüstrisi demir yataklarına, ormanlara kolaylıkla ulaşabilmesi açısından düzlükteki devletlere göre stratejik avantaja sahipti. Güneyde bulunan Kizzuwatna, Tarhuntassa, “Gümüş Dağı” Toroslar ve Amanos bölgeleri çok kısa sürede devlete katılmıştı”. (Seton Lloyd, Türkiyenin Tarihi 3 – Hitit Madenciliğine İlişkin bazı Görüşler – Bilim ve Teknik, 335. sayı, s. 12)

“Yumuktepe’de bulunan objeler üzerinde yapılan analitik ve metalografik araştırmalar sonucu bunların bakırdan olduğu anlaşılmış, bununla da kalmayıp kullanılan bakırın ‘izabe’ yoluyla cevherden kazanıldığı sonucuna varılmıştır. Bu ikinci sonuç Anadolu madenciliği açısından başka bir önem taşır. Zira Mersin’e kadar Anadolu’da saf bakır olarak bulunan ‘nabit’ bakır kullanılmakta idi.

…İlk defa Mersin’de bilimsel olarak kanıtlanan bu “yeni teknolojik gelişme”, insanlara ihtiyaç duydukları oranda bakır elde etme olanağı sağlamış ve bu teknolojiye sahip olan toplumların gelişmesinde önemli etken olmuştur. Objelerin önce kalıplara döküldüğü, daha sonra da çekiçlenerek istenilen formun verildiği anlaşılmıştır. Bu da o dönemde rastladığımız bir başka teknolojik yeniliktir. Böylece Anadolu’da, hatta sadece Anadolu’da değil, tüm dünyada ilk defe, bakır izabesinin ve maden dökümcülüğünün Mersin Yumuktepe’de gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

…Mersin’in bu konuda ilktenliği tartışılmaz. İlk defa Mersin’de görülen bu teknolojik yeniliğin toplumlar üzerindeki etkisi büyük önem taşımaktadır. (Ünal Yalçın. 75. Yılında İçel. Mersin Valiliği yayını 1998 – s. 28)

Ayrıca demir işleme teknolojisine geçişte de yine Kilikya’da yayılan Hitit Federe Devleti Kizzuvatna söz sahibidir. Demir imalatının ilk yüzyıllarında Hititler bu madenin işletme tekelini ellerinde tutmuşlardır. İşte o dönemden günümüze ulaşan bir mektup; Hitit krallarından biri şöyle yazmış:

“Mektubumda bahsettiğim iyi demire gelince, Kizzuvatna’daki hazine dairemde iyi demir yok. Daha önce de yazdığım gibi, demir üretimi için kötü bir dönemdeyiz. İyi demir imal edecekler ama daha bitiremediler. Bitirdikleri zaman sana yollarım. Şimdilik sana demir bıçaklı bir hançer yolluyorum”… (Joan Oates. Babil. s. 110)

Semihi Vural’ın “Anadolu’nun Kapısı TARSUS Gülek Boğazı” kitabına devam etmek için bu satırı tıklayınız. 

Tarsus/Gözlükule – Mersin/Yumuktepe Koleksiyonu
Yöremizde bulunan parçalarla iyi bir koleksiyon oluşturulabilir. Tarsus’tan; Hançer ve keski. Mersin’den; rulo başlı iğneler. Mersin’den; ok ucu. Tarsus’tan; hançer. Tarsus’tan; yuvalı mızrak ucu. Tarsus’tan; keski. Mersin’den; keski. Mersin’den; çapa. (J.G. Macqueen. Hititler ve Hitit Çağı’nda Anadolu. s..66 /Resim. 31)
“Araç ve silahların son halini alması yerel olarak yapılıyordu. Boğazköy, Mersin Yumuktepe ve Tarsus’ta çok miktarda cürufun varlığı, bu işlemler için ayrılan bölümler bulunmuştur. Tarsus’ta üzerinde hala tunç parçaları yapışık olan topraktan yapılma eritme kabının parçaları bulunmuştur.” (J.G. Macqueen. Hititler ve Hitit Çağında Anadolu. s.105)

Kap Kacak Zengini Tepelerin Sinekkaydı Traşlı Delikanlıları
“Pişmiş toprak koleksiyonunda Hitit politik egemenliğini yansıtan bölgelerden birisi Kilikia’dır. Torna işi (çömlekçi çarkı) yayvan tabaklar, ince kenarlı yuvarlak mataralar, dar boyunlu testiler ve diğer Anadolu işi kaplar görülebilir.” (J.G. Macqueen. Hititler ve Hitit Çağında Anadolu – s.117).
“Erkeklerin uzun saçları arkadan bağlanır veya omuzlardan sarkardı. Bazı yerleşmelerde bulunan küçük sinekkaydı tıraş bıçaklarından da öğrenildiği gibi Hititli erkekler uzun saçlı ama her zaman ‘sinekkaydı’ tıraşlı gezerlerdi.” (J.G. Macqueen. Hititler ve Hitit Çağında Anadolu – s. 111)

Semihi Vural’ın “Antik Kilikya Öyküleri” kitabına devam etmek için bu satırı tıklayınız.

Biyografik Bilgi

scroll to top