MERSİN
ANTİK KİLİKYA
LİMANLARI
Araştırma/Derleme:
Semihi Vural – Meriç Alkan
Editörler:
Meriç Alkan – İhsan Toksöz
Kapak Resmi:
Peuntinger Levhası’ndan
Anamur-Mollas arası detay
İç Ön Kapak Resmi:
Amiral F.Beaufort/Karamanya
Katkıda Bulunanlar:
Nihat Taner, Tuncer Özmen, Nedim Ardoğa
Çizimler:
Ertan Aykın
Kitap Tasarımı ve Kitap Grafik Düzenleme:
Burçin Keseci
Kitap öntasarım ve düzenlemeleri için İhsan Toksöz’e teşekkürler.
Yayıncı:
Mersin Deniz Ticaret Odası
2017
İrfan Solmazer’e Armağan
SEMİHİ VURAL
1942 İstanbul doğumlu. Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, Yüksek İç Mimarlık mezunu.
TRT İstanbul, Trabzon, Çukurova Radyolarında çalıştı. 1976 yılında Mersin’e yerleşti. İç Mimarlık Bürosu, Mobilya Dekorasyon Atelyesi.
İçel Sanat Kulübü ve Mersin Kültür Merkezi Derneği Kurucu Üyesi
1992 İçel Sanat Kulübü Bülten/Dergi -Yayın Yönetmeni
1992-2012 ÇEKÜL VAKFI Mersin Temsilcisi
1994-2002 Mersin Üniversitesi Öğretim Görevlisi. Vali Danışmanı.
Cumhuriyetin 75. Yılı; Kitap ve Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi Proje Yönetmeni
2002 Mersin Üniversitesi’nden emekli oldu.
2002 Mersin, Uluslararası Müzik Festivali Kurucu Üyesi.
2005 Aydın Doğan Vakfı “Kent Mimarisi ve kent dokusu” Proje Yarışması, Mersin Sanat Sokağı Projesi.
Kitapları
2007 “Mersin Halkevi – Mersin Kültür Merkezi”
2008 “Masalını Boyayan Ressam – Doğan Akça” kitabı (Meriç Alkan’la birlikte)
2009 “Asırlık Sağlık Çınarı – Mersin Devlet Hastanesi”
2011 “Huğdan Gökdelene Mersin”
2012 “Tarihin ve Doğanın Gizemli Dünyası – Kanlıdivane”
2013 “Kayıp Zamanların Beşiği – Prehistorik Mersin: Yumuktepe”
2015 “Pamuğun Çocuğu Mersin ve Mersin İskeleleri” (2017 İkinci baskı)
2016 “Atatürk Mersin’de”
2016 “Anadolu’nun Kapısı Tarsus – Gülek Boğazı”
2016 “Kırk Kırık Çizgi – Siren Yılmazer”
2017 “Tarihte Mersin Kadınları”
2017 “Soloi Pompeiopolis – Mezitli”
2017 “Ben Nevit Kodallı”
Ödülleri
2010 MESİAD Mersin Sanayici ve İş Adamları Derneği Kent Kültürüne Katkı ödülü
2013 Mersin Bürokratlar ve İş Adamları Derneği Ödülü “
2013 İçel Sanat Kulübü Yerel Kültürel Mirasa Katkı Ödülü.
2014 Mervin Jones Ödülü 118/ U Lions
2016 Mersin Büyükşehir Belediyesi Karacaoğlan Ödülleri kapsamında bronz heykelcik
017 Mersin Uluslararası Müzik Festivali Kent Ödülü
Dr. Ayşe Vural ile evli. Bir erkek çocuk (Sinan 1971), bir kız torun (Mavi 2005) sahibi.
Semihi Vural – İç Mimar
Palma 2 Sitesi, A 2 Blok No.4 – Davultepe / Mersin
Ev: 0 324 999 77 07 – Cep: 0 536 984 80 89
E-posta: semihivural@gmail.com
MERİÇ ALKAN
1942 Mersin Doğumlu; Mersin Lisesi ve Stuttgart Üniversitesi mezunu. İTÜ’de doktora yaptı. İstanbul’da, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi Kimya Bölümü’nde araştırmacı ve bölüm başkanı olarak çalıştı; aynı kurumdan emekli oldu. Halen İstanbul’da yaşıyor.
1996-2010 yılları arasında İstanbul’daki Mersin Liselileri Derneği’nde yönetim kurulu başkanlığı yaptı. Derneğin Mersin’de düzenlediği çeşitli etkinliklerde, İçel Sanat Kulübü’yle ortak çalışmalarda, Nevit Kodallı Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nin kuruluşu ve Mersin Uluslararası Müzik Festivali çalışmalarında yer aldı. 1992 yılından beri Mersin’in kültür ve sanat yaşamıyla ilgilenmekte; yazı yazmakta, editörlük yapmakta.
1997 yılında “Bir İnsan, Bir Öğretmen, Bir Ressam – Hüseyin Sevim” (Gazanfer Uğural ile birlikte), 2007 yılında “Gökkuşağı Gibi – Gazanfer Uğural’ın Yaşam Öyküsü” ve 2008 yılında “Masalını Boyayan Ressam – Doğan Akça” adlı kitapları yayımlandı. 2016 yılında Semihi Vural ile birlikte “Tarihteki Kilikya Kadınları” adlı sahne oyununun senaryosunu yazdı.
İstanbul’da, çevre konulu bazı sempozyumlarda sunucu olarak yer aldı; sempozyum kitaplarının hazırlanmasına çevirmen, redaktör ve editör olarak katkıda bulundu.
Eşi Yavuz Alev Alkan hayatta değil.
Elvan ve Zeynep adlı iki kızı, Naz ve Yavuz adlı iki torunu var.
ÖNSÖZ
Üzerinde yaşadığımız Güney Anadolu toprakları antik dönemlerde Kilikya olarak isimlendirilmiştir. Bilim insanları ve araştırmacı yazarlar da bölgeye “Kilikya” sözcüğü ile referans vermekteler. Antik dönem kıyı yerleşimlerini konu alan bu çalışmada biz de “Mersin Antik Kilikya Limanları” başlığını kullanmayı yeğledik.
Bu çalışmanın temeli Mersinli Araştırmacı – Yazar rahmetli Gündüz Artan ile birlikte yaklaşık 25 yıl önce atılmış, Mersin Deniz Ticareti Dergisi’nin 1990’lı yıllarında, Gündüz Artan – Semihi Vural imzasıyla bir yazı dizisi yayımlanmıştı. Şimdi de konuyu daha ayrıntılı ve geniş olarak ilgili okurlarına sunma çabasındayız.
Elbette eksik ve belki de yanlışlar olacaktır. Ancak şimdiye kadar bu konu hakkında (bildiğimiz kadarıyla) bu denli bir araştırma yapılmamıştır.
Uzunluğu yaklaşık 320 km olan Mersin kıyılarında bugüne kadar büyüklü küçüklü 40’a yakın antik yerleşim tespit edilmiş, ancak bu sık yerleşimlerin bir kısmındaki eski dönem izleri ya tamamen kaybolmuş, ya da henüz gün ışığına çıkarılmamış durumda. Son yıllarda yapılmakta olan arkeolojik kara ve su altı yüzey araştırmaları, bu yerleşimlerden bazıları ile ilgili önemli bulgular ortaya koymuştur. Bundan sonraki araştırmalarda da muhakkak yeni bulgulara ulaşılacaktır. Umarız gelecekte yeni genç yazarlar, yeni bilgilerle daha kapsamlı yayımlar yaparlar.
“Umut yerine emek kalsın” diyerek biz eldeki bilgileri paylaşıyoruz. Semihi Vural – Meriç Alkan
SUNUŞ
Değerli Dostlar,
Kent belleğinin İnşasına ve güçlendirilmesine yönelik çalışmalar çok değerlidir. Mersin gibi tarihlerine ilişkin mevcut bilgilerin yeterli olmadığı kentler açısından daha da önemlidir. Kentin İki üretken kalemi tarafından hazırlanan Mersin Antik Kilikya Limanları adlı bu eser, bu açıdan önemli bir role sahip.
Mersin’e İlişkin onlarca yayın yapmış İki değerli yazar; Semihi Vural ve Meriç Alkan, bu kitaplarında kıyılarımızdaki antik limanlarını inceliyorlar. Kıyılarımızı ünlü denizciler, gezginler ve akademisyenlerden aktarımlarla boydan boya, keyifle dolaştıran bu kitap, yerel tarih araştırmacılarının ve konuya meraklı okurların her zaman başvurabileceği bir kaynak niteliğinde.
Kent tarihi ve denizciliğimizi konu edinen nitelikli çalışmaları desteklemek ve onları okuyucularla buluşturmak, Mersin Deniz Ticaret Odamız İçin Önemli bir görev. Mersin Antik Kilikya Limanları adlı bu eserin Odamız yayınları arasında yerini almasından büyük mutluluk duyuyoruz. Ancak bizleri gururlandıran ve bu çalışmayı bizler İçin daha da özel ve anlamlı hale getiren; kitabın rahmetli İrfan Solmazer’e adanmış olmasıdır.
Kentimizde, İçel Sanat Kulübü’nün, Mersin Üniversitesinin, Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin Mersin Üniversitesini Geliştirme Vakfı’nın kuruluşunda aktif rol alan İrfan Solmazer aynı zamanda Mersin Deniz Ticaret Odası’nın da kurucu başkanıdır.
İrfan Solmazer, Mersin’de bağımsız bir Deniz Ticaret Odasının kurulması İçin yoğun emek ve mesai harcayan isimlerin başında gelir. Kuruluşumuzdan, 2008 yılına kadar Odamızın Meclis Başkanlığını yürüten İrfan Solmazer zor koşullarda, yetersiz kaynaklarla kurulan bir Odanın ayakları üzerinde durarak, bugün Mersin’in en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biri olmasına giden sürece büyük katkısı olan İsimlerden biridir. Kararlılığı, azmi mücadeleden yılmayan karakteri İle benim için her zaman bir “okul” olan İrfan Ağabey, denizcilik camiamızın gönlünde de çok özel bir yere sahiptir, İrfan Solmazer’in Mersin için yaptıkları hiçbir zaman unutulmayacaktır.
Bu kente ve bu kentin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamında iz bırakan büyüklerimize vefaları nedeniyle Semihi Vural ve Meriç Alkan’a, kitaba katkı veren İhsan Toksöz, Nihat Taner, Tuncer Özmen ve Nedim Ardoğa’ya sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum.
M. Cihat LOKMANOĞLU
Mersin Deniz Ticaret Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
MERSİN
ANTİK KİLİKYA
LİMANLARI
GİRİŞ
Mersin ili kıyılarındaki antik kentler konusunu daha kapsamlı olarak ele almak istediğimizde, son zamanlarda dünya ölçeğinde yapılmış ilginç bir çalışma ile karşılaştık. Söz konusu çalışma Hollanda asıllı, Fransa’da yaşayan İnşaat Mühendisi Arthur de Graauw tarafından internet web sayfası olarak hazırlanmış bir katalogdur. Bu katalogda, ülkemizde Kuzey Ege’den başlayarak Doğu Akdeniz kıyısındaki Samandağ’a kadar uç uca sıralanmış 264 antik limanın adı verilmektedir. Bunlardan 39’u Mersin ili kıyılarındaki antik yerleşimlerdir. (Harita 1)
Arthur de Graauw bu katalog çalışması için şunları yazmıştır: “Bu çalışma antik limanları toplamak, tanımlamak ve yerlerini belirlemek için yapılmıştır. Katalog bilgileri, mevcut dokümanlara, yani birçok antik, birkaç da modern yazarın verdikleri bilgilere ve Barrington Atlası’na dayanmaktadır.”
Katalogun 2016 yılındaki 5. baskısında, her antik yerleşimin anıldığı kaynak verilmektedir. Mersin ili kıyılarındaki yerleşimler için kaynak olarak da genellikle “Stadiasmus” gösterilmiştir. (Stadiasmus Maris Magni = Romalılarda, kıyılar için denizcilik rehber kitabı)
Gündüz Artan – Semihi Vural’ın çalışmasında tespit edilmiş olan 22 antik liman kentinin bu katalogdakiler ile örtüştüğü görülmektedir. Birleştirilmiş liste, Tablo’da verilmektedir. Buradaki çalışmada, katalogda verilen antik liman adlarından yalnızca Mersin ili kıyılarında yer alan iskele, liman ya da kent gibi yerleşimleri, ulaşabildiğimiz yayımlanmış eserlerdeki harita, fotoğraf, yazı gibi belgeleri tarayarak bir dizge olarak düzenlemeye çalıştık.
Çalışmada antik yazar Amasyalı Strabon, Piri Reis, Evliya Çelebi, Langlois ve İngiliz Amiral Sir Francis Beaufort’un kaydettikleri gözlemlerden; Pseudo – Skylaks’ın eseri “Periplous”un, Hild – Hellenkemper’in, Prof. Dr. Bilge Umar’ın verdikleri bilgilerden; bazı gezginlerin aktardıklarından ve yeni arkeolojik çalışmaların sonuçlarını açıklayan yayımlardan faydalanıldı.
Harita 1 – Ege – Akdeniz kıyılarındaki antik liman kentleri A. de Graauw katalogu (http://www.ancientportsantiques.com/the-catalogue/turkey/2075) Yeşil işaretler: Antik yazarların bahsettikleri antik limanlar Pembe işaretler: Modern yazarların bahsettikleri antik limanlar
NEOLİTİK ÇAĞ’DAN GÜNÜMÜZE
MERSİN KIYILARI
Güney Anadolu’nun Mersin ve Adana illerini kapsayan bölgesi, antik dönemde Kilikya diye anılmaktadır. Bu bölgenin doğuda kalan Mersin – İskenderun arasındaki kısmı Ovalık Kilikya (Kilikia Pedias), batıdaki kısmı ise Dağlık Kilikya (Tracheia) diye adlandırılır.
“Kilikia” adına ilk kez MÖ VIII. Yüzyılda Asur metinlerinde rastlanmaktadır. Başlangıçta “Hilakku” olarak kullanılan ad, Helence’de “Hipyakaya” şeklini almış, MÖ V. Yüzyıldan itibaren de bölge Kilikya diye anılmaya başlanmıştır.
Kuzeyini Toros Dağları, güneyini Akdeniz’in sınırladığı bölge, uzun kıyısı ve korunaklı koylarıyla denizciliğe çok elverişlidir. Doğusunda, içlerinden suyu bol nehirler akan çok verimli ovalar yer alır. Dağlarında değerli katran ağaçları ve maden yatakları vardır. Bütün bu özellikler, binyıllar boyunca Kilikya’da birçok yerleşime imkân vermiştir. Bu yerleşimlerin önemli bir kısmı da kıyılarda kurulmuş olan liman kentleridir.
Mersin’deki Yumuktepe ve Tarsus’taki Gözlükule’de yapılan arkeolojik çalışmalar, Kilikya tarihinin MÖ VII. Binyıla (Cilalı Taş Devri) kadar uzandığını göstermiştir.
Kilikya’da, MÖ II. Binyılda Hitit egemenliği görülür. Daha sonra Asurlular, Babilliler ve Persler o bölgede varlık gösterirler. Persler Kilikya’yı doğrudan değil, MÖ VI. – IV. Yüzyıllar arasında kurulmuş olan ve krallarının hepsi “Syennesis” diye anılan yerel krallıklar üzerinden yönetirler. Bölge, MÖ IV. Yüzyılda Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından fethedilir. İskender’in ölümünden sonra komutanlarından Selefkos Nikator (Seleucus Nicator) burada bir krallık kurar. Selefkos kralı III. Antiochos döneminde Kilikya sanat ve kentleşmede yüksek bir seviyeye ulaşır. MÖ 190 yılında Romalılarla yapılan bir savaş sonunda bölge Romalıların eline geçer, MÖ I. Yüzyılda da Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti olur.
İsa’dan sonra, havarilerinden Paulus’un Tarsuslu olmasının da etkisiyle, Hıristiyanlık Kilikya’da hızlıca yayılır. MS 395’te Roma İmparatorluğu’nun bölünmesiyle Kilikya, Bizans İmparatorluğu’na kalır. O dönemde bölgede birçok manastır ve kilise yapılır.
Bizans egemenliğinde olduğu dönemde zaman zaman Arapların istilasına uğrar. Yer yer Selçuklular ve Karamanoğulları’nın egemenliği görülür. Onikinci Yüzyılın sonlarında, Kilikya’nın doğusunda Küçük Ermeni Krallığı kurulur (1198 – 1375). Bu krallık Mısır’da hüküm süren Memluklar tarafından yıkıldıktan sonra Kilikya Türk beyliklerinin, ardından da Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girer. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 17 Aralık 1918 tarihinde İngilizler, ardından Fransızlar Mersin’e çıkarak bölgeyi işgal ederler. İngilizler 20 Kasım 1919 tarihinde çekilirler. 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması sonunda, 3 Ocak 1922 tarihinde de Fransızlar Mersin’den çekilir ve 5 Ocak 1922’ de bölgedeki işgal sona erer. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla da onun bir parçası olur.
Prof. Dr. Şemsettin Günaltay, Türk Tarih Kurumu Başkanı olarak kaleme aldığı kitabın (ANADOLU Kitap II) – “Güney Anadolu (Taşeli Kilikyası Kıyıları)” adlı bölümünde şöyle yazar:
“…Fırat’tan Karya’ya ve Akdeniz’e doğru iki geniş körfez resmeden iki dağ dizisi, Anadolu yaylasının güney kenarını teşkil etmektedir. Güney Anadolu öteden beri batıdan başlamak üzere Likya, Pamfilya ve Kilikya bölgelerine ayrılmaktadır. Yurdumuzun, şimdiye kadar kenarda bırakılmış, her bakımdan ihmal edilmiş olduğundan aydınlarımızca hemen hiç bilinmeyen bu parçaları, vatansever bilginlerimiz için geniş ve çok zengin bir araştırma ve inceleme alanıdır.… Kilikya ovasına inen ırmaklar Torosları dört beş parça halinde yarmışlardır. Fakat kalker masifleri içinde açılan bu yarıklar, korkunç ve içine girilemeyen boğazlar oluştururlar.
…Toros dağ sıralarına karşın bazı yerlerde paralel, bazı yerlerde ise dik bir durumda olan Akdeniz kıyılarında yer yer girintiler, çıkıntılar, koylar, burunlar vardır. Bunlar arasında Antalya, Mersin ve İskenderun gibi büyük körfezler de bulunmaktadır. Likya masifi ile Kilikya Yaylası, kıyıda seyrüsefer için Karadeniz kıyılarından çok daha elverişli bir şekilde nihayetlenirler.
…Taşlık Kilikya’da yayla 700-800 m yükseklikte dik bir kaya ile denize hâkimdir. Bu kıyı genellikle düzdür. Fakat taban seviyesinin yukarı doğru yükselişi, denize yönelen birçok vadiler doğurmuştur. Buraları, deniz sularının hücumuyla birer koy ve liman hâlini almışlardır.” [Ş. Günaltay, Yakın Şark Anadolu II, Türk Tarih Kurumu – Ankara 1946 – s. 17-22] Harita 2 – Kilikya Haritasından kesit. Ş. Günaltay Bugünkü özel yer isimleri esas alınarak yazılmıştır. Eskiler parantez içindedir. Karşılaştırmak kolayca mümkündür. Eski belgelerin isimleri Türkçeleştirilmiştir.” (İç ek: Harita 1- Kenar notu)
MERSİN İLİ KIYILARINDAKİ | ||
ANTİK YERLEŞİMLER | ||
TABLO | ||
Kat No | Antik Adı | Günümüzdeki Adı/Yeri |
2264 | Charadrûs Kalesi, Charadros | Anıtlı |
Kharadros | Kaledran | |
2265 | Platanunte, Mellisa | Demirören yakınındaki Meleç |
2266 | Anamorium, Anemurium | Anamur |
Anemurion | Anamur İskele | |
2267 | Rygmanoi, Rhygmanis | Mamure |
2268 | Nagidos | Bozyazı |
Nagidos | Bozyazı | |
2269 | Kilik. Arsinoe, Setos limanı, Syke | Güneysu |
Arsinoe | Maraşlı | |
2270 | Dionysophanis | Tekmen doğusunda Roma Villası |
2271 | Mandane | Tekeli |
Myanda, Mandana | Tekmen | |
2272 | Mellania, Myous? Myanda? | Yenikaş yakınındaki Soğuksu Limanı |
2273 | Calenderis, Celenderis | Gilindire |
Kalenderia / Gilindire | Aydıncık | |
2273.1 | Spurie adası | Yılanlı Ada |
2274 | Berenice de Cilicie | Sancak Burnu yakınında Kurtini Koyu |
2275 | Pisourgia, Pisurgiis | Sipahili |
2275.1 | — | Beşparmak Adası |
2276 | R Craunos | Büyükeceli yakınında |
2277 | Kiphisos, Cephiso, Melane | Yeşilovacık |
2278 | Aphrodisias, Afrodit’in limanı | Yeşilovacık yakınında Tisan |
Komardesion | Aphrodisias | |
2279 | Pityusse, Pityoussa, Petrosa Insula? | Sancak Burnu yakınında Kurtini Koyu |
2280 | Palaiai, Philaia | Sancak Burnu yakınında Kurtini Koyu |
Peleia | ||
2281 | Portum Nesulium, Nesoulion, Asteria insula | Sancak Burnu yakınında Kurtini Koyu |
Papadola | ||
2282 | Mylai | Taşucu |
2283 | Holmoi, Holmis, Hermia? | Taşucu |
Holmi | Taşucu Akliman | |
2284 | Seleusya reklamı Calycadnum, Seleucie de Kalykadnos, Tracheia, arkaik Ura, Oura, Hyria, Olba limanı? | Silifke |
Selevkia | Silifke | |
2285 | R Calydunum, Calycadunum ve Cape Sarpedonio | Göksu Nehrinin denize döküldüğü yer, antik çağlardan beri muhtemelen batıda Taşucu ve doğuda Atakent arasında yer değiştirmiş |
2286 | Zephirion | Arkum yakınında |
2287 | Persente, Pseudokorasion? | Atakent yakınında |
2288 | Korasion, Pulchrum Coracesium, Kalon Korarkesion | Yapraklı Koyu |
Corasion | Susanoğlu / Atakent | |
2289 | Arima? Krine? | Narlıkuyu yakınında |
Porto Calamie | Narlıkuyu | |
2290 | Corycos, Korikos, Corycus | Kızkalesi |
Korikos | Kızkalesi, Akkale, Tırtar | |
2291 | Elaeusa, Elaiussa Sebaste | Yemişkumu yakınında Ayas |
Elalussa Sebaste | Ayaş | |
2293 | Lamos | Limonlu’daki Roma Kalesi |
2294 | Kalanthia, Calantia | Erdemli |
Kalanthia | Erdemli | |
2295 | Tabanlar, Soli, Soloi, Pompeiopolis | Mersin Batısı, Viranşehir |
Soloi, Pompeiopolis | Viranşehir | |
2295.1 | Anchialeia, | Yumuktepe, Müftü Çayı üzerinde, Mersin yakınında |
arkaik Elipru, Pitura, | ||
2296 | Zephyrion. Hadrianopolis | Mersin |
Zephyrion | Mersin | |
2297 | Aulai? | Mersin yakınında – Karaduvar |
Aulai | Kazanlı | |
2298 | Rhegmi Gölü çıkış noktası | Kulak yakınında |
2299 | Tarsos, Tarsus limanı, Rhegma lagünü, Antiochia ad Kydnum | Tarsus |
Tarsos | Tarsus Kydnos |
KALEDRAN – KELENDERİS ARASI
ANTİK LİMAN KENTLERİ
Harita 3 – Kesit Kaynak: F. Hild – H. Hellenkemper, “Kilikien und Isaurien” (Yayıncı) Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, A – 1010 Wien, Dr. Ignaz Seipelplatz 2
(Baskı) Druck: Kartographische Anstalt Freytag – Berndt, Wien, 1990
Tarihi kaynaklarda yer alan yer adları siyah yazılmıştır.
KHARADROS / CHARADRUS KALESİ
Kaledran = Anıtlı + Yakacık (Kat. No. 2264)
Kharadros (Chalandro, Calandro, Kaladran, Kaladron) aynı adlı akarsuyun (Charadros Potamos) ağzında yer alan, Kilikya’nın en batı ucundaki antik limandır. Taşlardan oluşmuş doğal iskele, günümüzde küçük çaplı balıkçıların barınağı durumundadır. Kaledran’ın Anamur ilçesine uzaklığı 42 km, Mersin’e uzaklığı 265 km’dir. Koordinatları: 36° 7´34 ” Kuzey, 32° 35´ 29 ” Doğu.
Bu küçük limanın adı Luwi dilinde Kala(A)dras = “Adra’nın kıyısı, iskelesi” anlamına gelmektedir. Helenleşme döneminde, “Kharadros Kar-Adras = Adra Tepesi”; Orta Çağ’da “Kaladron, “ Türkler tarafından da “Kaldıran, Kaledran” adıyla anılmıştır. [Bilge Umar, Tarihte Türkçe Adlar, s. 71, 362]
Günümüzde yöredeki iki köy, Yakacık ve Anıtlı birlikte Kaledıran olarak bilinir ve anılır. Hem Geç Antik, hem de Geç Orta Çağ portulanlarında ve deniz haritalarında adı geçen bu liman aynı zamanda Antiocheia Kilisesi’ne bağlı bir piskoposluktur. Chalkedon piskoposu 451 yılında Chalkedon Konsülü’ne katılır ve Lamos ve Charadros piskoposu olarak Kral I. Leon’a yazılmış bir mektubu imzalar. 458 yılından sonra ise herhangi bir piskoposluk belgesine rastlanmaz.
Kelenderis gibi bu eski kent de Roma Dönemi’nde önemini yitirir ve sıradan bir kıyı yerleşimi konumuna düşer. İskelenin alçak kayalık tepesinin üstündeki Yeni Çağ Dönemi evlerin temel duvarlarındaki taşların birçok kez kullanılmış kireçtaşı elemanlar olduğu görülür. Ancak bunlarda Antik Dönem ya da Bizans izleri yoktur. Roma Dönemi kıyı yolunda MS 137 yılına ait bir kilometre taşı ve yerleşimin dışında, Karagedik Dağı yamaçlarının kuzeydoğusunda bir Roma Mezar Evi bulunmaktadır.
Antik yazar Strabon’un (MÖ 64 – MS 23) kitabında Gazipaşa’dan Anamur’a giderken Andriklos (Karagedik) Dağı’nın eteğinde bir demirleme yeri olan Kharadros’a gelindiği yazmaktadır. Kharadros Hisarı’nın bulunduğu bu yer şimdi Mersin – Antalya sınırını oluşturan Kaledran (Yakacık) Çayı’nın ağzındaki Kaledran Koyu’dur. [Geographika – XIV. 5. 3]
Ünlü denizci Piri Reis’in ( 1465 – 1554) eseri Kitab-ı Bahriye’de Kalediran kayıtları şöyledir:
“Kalediran bir körfezdir. O körfezin içi, gün batısı tarafı, iyi demir atma yeridir. İçeride, körfez içinde yirmi kulaç derinlikte yatarlar. Orada yatmayıp da daha içeri körfeze girerlerse, derinlik on kulaçtır. Orada sivri bir dağ vardır. Bu dağa Handu derler. Onun gün batısı tarafında bayıra karşı yüksekçe bir yerde harap bir kale vardır. Bu kaleye de Kızılhisar derler. Bu kaleye gün batısı tarafına dolaştıktan sonra Selindi adında bir su akar. Bu suyun gün doğusu tarafı Karaman’dır. Gün batısı tarafı ise Alaattin Keykubat’ın yerleri Alaiyye’dir. (Alanya) Bu su, ortada bir sınırdır. Bu suyun yine gün batısı tarafında adına Ahmedçe dedikleri deniz üzerine sarkmış ada gibi, yumru bir burunun üzerinde harap bir kale vardır. Bu kaleye Avrupalılar, Kastalı Lombarda derler. Yani Top Hisarı anlamına gelir. Gerçekten de top başı benzerinde, yumru bir burnun üzerinde kurulmuş bir kaledir. Bu kaleden, karayelin çeyrek gün batısı yönünde, Alanya Kalesi yirmi mildir. [Kitab-ı Bahriye, cilt 4, s. 1599]
1810’lu yıllarda Akdeniz’de dolaşmış olan İngiliz Amiral Beaufort da Karamanya adlı kitabında şunları yazmaktadır: “…Yerliler buraya Karadran (Kaledran) diyorlar; hem adı hem de konumu, Strabon’un ‘Platanites’ olarak adlandırdığı ve kayalık kıyı üzerinde Kragos ile Anemorion arasına yerleştirdiği Kharadros Hisarı ve limanı ile uyuşmaktadır. Bu kıyıya pek haklı olarak kayalık ve kasvetli denilebilir.” [Karamanya, s. 193] Bu yerleşimin tatlısu kaynağı, Kaledıran (Charadros) Çayı’dır.
PLATANUNTE / MELLİSA
Melleç / Demirören (Kat. No. 2265)
Platanunte’nin bulunduğu Demirören’in Anamur’a uzaklığı 28 km’dir. Koordinatları: 36° 4´ 54″ Kuzey, 32° 40´ 21″ Doğu. Strabon’un Geographika adlı eserinde bu yerin adı şöyle geçer: “… Kharadroi kalesine gelinir. Bunun boyunca uzanan kıyı Platanistes olarak adlandırılır ve kayalıktır. Sonra bir burun olan Anemurion’a gelinir.” [Geographika – XIV. 5. 3]
Hild-Hellenkemper burasının “Platanus” adlı, Anemurion ve Charadros arasında bir liman olduğundan ve geçmişte burada olasılıkla VI. Yüzyıldan kalma bir kilisenin varlığından söz ederler. Heberdey’i referans vererek liman koyunun yaklaşık 20 metre yukarısında, doğu – batı yönünde kırma taş duvarların hâlâ fark edildiklerini ve liman koyunun batısındaki Karataş Tepesi üzerinde de tarihi yıkıntılar görüldüğünü yazarlar. [Hild – Hellenkemper, Kilikien und Isaurien, s. 381] Bu yerleşimin tatlı su kaynağı, yöreye de adını veren Melleç Çayı’dır…Bölgeyi adım adım gezerek yazan Coğrafya Öğretmeni Hüseyin Saraçoğlu’nu saygıyla anıyoruz:
“…Bayır köyleri yöresi madence zengindir. Anamur Burnu ile Kaledran arasında, kıyıya yakın bir noktada zengin demir ocakları bir zaman işletilmiş, şimdi terk edilmiştir. Ovanın Kuzeydoğusunda, Karadağ eteklerinde, Orta Konuş’ta, % 15’i bakır, % 3’ü altın olmak üzere zengin gümüşlü kurşun ocakları mevcut olup bu, keza Bahşiş üstünde, Pınarlar mevkiinde çıkarılan bu madenler, kıyıdaki Bozyazı’nın yukarısında, Ağzıkara denilen yere dekovillerle indirilirdi ve burada madeni eriten bir fabrika kurulmuştu. Şimdi bunlar terk edilmiş ise de, maden yatakları büyük bir kıymet taşırlar. Daha kuzeyde, Kükür köyünün 5 km. kadar Kuzeydoğusunda, Tepesidüz denilen yerde de aynı cinsten zengin gümüşlü kurşun madenleri bulunmuş ise de, yerin engebeli oluşu ve taşımanın zorluğu dolayısıyla henüz işletilememektedir. İşte, Anamur Ovası halkının da Bayır köyleri (Ferhenk’ten yukarısına) adını verdiği bu eteklerin ve vadilerin genel durumu böyledir. Eskiden Anamur Ovası’na doğru inen çaylarla (özellikle Kuz Deresi, Sultan Çayı ve Kocaçay ile), suların bol olduğu zamanlarda, mayıs sonlarına kadar bu tarafta kesilen kereste taşınırdı” [Hüseyin Saraçoğlu, Coğrafya Akdeniz S.600
PROF. DR. BİLGE UMAR
Prof. Dr. Bilge Umar 1936 İzmir doğumludur. Akademisyen Hukukçu, Tarihçi, Yazar ve araş -tırmacıdır. Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlamış, doktorasını da aynı fakültede yapmıştır. Uzun yıllar Ege Ünivesitesi’nin çeşitli yüksek okullarında ek görevle öğretim üyeliğinin yanı sıra müdürlük, kendi fakültesinde dekan yardımcılığı gibi görevlerde bulunmuştur. Hukuk mesleği ile ilgili inceleme yazıları ile yapıtlarının yanı sıra çevirileri, özellikle Türkiye’nin İlk Çağ kentleri üzerindeki araştırmaları; tarih ve arkeoloji konularını içeren kitaplarıyla tanınmaktadır. Kitapları arasında “Kilikia / Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması” ve “Gezi Rehberi”, “Türkiye’deki Tarihsel Adlar” gibi Kilikya ile ilgili eserler de vardır.
ANEMURİUM / ANEMURION
Anamur (Kat. No. 2266)
Anemurium antik kenti Mersin’in 228 km batısında yer alır. Komşusu Antalya’nın Gazipaşa ilçesine 80 km uzaklıktadır. Koordinatları: 36° 1′ 20″ Kuzey, 32° 48′ 12″ Doğu.
Mersin ilinin batıdaki son kalesi Anemurium, Anadolu’nun güneyini saran Torosların “Orta Toroslar” kuşağı içinde yer alan ve anakaranın en güney ucu olan “Kargagedik” Dağı’nın Akdeniz’e uzanan son burnu üzerindedir. Anamur ilçesinin adı, antik Anemurium kentinin adından gelmektedir. Yunanca’da “Anemos” sözü burun, “ourium” ise rüzgâr anlamına gelir. Anlaşılacağı gibi Anemurium sözcüğü “Rüzgârlı Burun” demektir.
Anemurion, şimdiki Anamur’un 6 km güneybatısında, Anamur Burnu’nun doğuya bakan yamaçlarında; yaklaşık 1700 metre uzunluğunda ve 250 metre genişliğindeki alanda kurulu bir liman kentidir. Anadolu’nun Kıbrıs Adasına en yakın konumuyla Ege, Önasya ve Kuzey Afrika arasındaki antik dönem deniz trafiğinde önemli bir rol oynayan Anemurion, tarihte Kilikya’nın batıdaki önemli liman kentlerinden biridir. Anemurium’a ilk kez MÖ IV. Yüzyılın bir Liman listesinde “Stallimuri” adı altında, önemli bir demirleme yeri olarak rastlanmaktadır.
Coğrafyacı Amasyalı Strabon, Anemurion kentini yörenin bir nirengi noktası olarak gösterir: “… Sonra bir burun olan Anemurium’a gelinir. Burada Krommyon Burnu yönünde kara, Kypros’a en çok yaklaşır, geçiş 350 stadiadır. Pamphylia sınırından Anemurium’a kadar Kilikya kıyısına yapılacak gezi sekiz yüz yirmi, buradan da Soli’ye kadar geri kalan kısım yaklaşık olarak beş yüz stadiadır…” [Geographika, XIV. 5. 3]
Ünlü denizci Piri Reis de şöyle anlatır:
“Eski Anamur deniz üzerine sarkmış bir burnun üzerinde kurulmuştur. Bu burun bir dağdır. Bu dağın üzerinde Anamur’un kalesi uzaktan görünür. O uzaktan göründüğü şekli ile kalesi iyi nişandır. O kalenin altında, ancak gün doğusu tarafında bir yatak vardır. Bu yatakta pürmeçe ile yatılması gerektiği günlerde, palamarı kale tarafında bulunan kıyıya bağlarlar. Demiri gün doğusu tarafında, yirmi kulaç suda denize atarlar. Barçaların yatmasına uygun bir limandır. Anamur’dan Kalediran on beş mil uzaklıktadır.” [Kitab-ı Bahriye Cilt 4 s. 1595]
İngiliz Amiral Beaufort da şunları yazmıştır:
“Anamur Burnu, bir yanı geçit vermeyen, öbür yanı ise doruğuna yerleştirilmiş bir kale ve dış tabyalar ile iyice güçlendirilmiş olan yüksek, sarp bir tepecikte sona ermektedir. Kuleler ile donatılan yan kanatlı bir sur doruktan kıyıya kadar inmekte ve onu yarımadanın geriye kalan bölümünden ayırmaktadır…” [Karamanya s. 194]
Yörenin tarihi eski çağlara kadar uzanır. Anemurium’da MÖ IV. Yüzyıla ait bazı yerleşimlerin buluntuları saptanmıştır. Yazılı belgelere göre yöre, Hitit Kralı IV. Tuthaliya (MÖ 1250-1230) zamanında kendisinin himayesine sığınan prens Mattuvadda’ya verilir.
Ancak Mattuvadda, Hititlerin biraz zayıflamasından yararlanarak Anamur kıyılarından Afyonkarahisar’a kadar uzanan bir prenslik kurar. Bu prensliğin başkenti de Anemurium olur. Bir süre sonra da kenti Finikeliler alır.
Kent, MÖ VIII. Yüzyılda Asurluların, MÖ VI. Yüzyılda da Perslerin egemenliğine girer. MÖ 333 yılında Büyük İskender’in Doğu seferi sırasında fethedilerek Makedonya Krallığı’na bağlanır. O dönemde Soli’den Aspendos’a uzanan sahil yolu Anemurium’dan geçmektedir.
Anemurium MÖ 323 yılında Büyük İskender’in ölümünden sonra kurulan krallıklardan Selefkoslar’ın, MÖ I. Yüzyılda da Romalıların egemenliğine girer. Roma Döneminde özellikle ticaret gelişir. Kıbrıs adasına yakın oluşu nedeniyle Akdeniz’de önemli bir konumdadır. Öte yandan da kara yoluyla Toroslar’daki en önemli Roma kentlerinden biri olan Germanikopolis (Ermenek) ile bağlantılıdır. Böylece bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği bir liman konumundadır.
Anemurium, MS 37- 41 yılları arasında görev yapmış olan Roma İmparatoru Calicula tarafından bütün Kilikya kıyı kentleri ile birlikte Kapodokya Kralı IV. Antiochos’a bağışlanır. Kral IV. Antiochos yönetimi altında (MÖ 38-72) kent, ilk sikkelerini bastırmış ve Valerianus dönemine (MS 253-260) kadar bu devam etmiştir.
Kentin çevresindeki ilk surların korunma amacıyla MS I. Yüzyılda yapıldığı bilinmektedir. Ancak MS 260 yılında bölgenin kısa bir süre için de olsa Persler tarafından ele geçirilmesi şehri bir krize sürüklemiş ve bu, sonun başlangıcı olmuştur. İç kısımlardaki dağlarda yaşayan İsaurialılar, yönetim zayıflığından yararlanarak yağmalara girişmişlerdir. Bu durum 200 yıl sürmüş, IV. Yüzyılda şehre ikinci bir surun yapılması gerekli olmuştur. Bir yazıttan, yeni surun yaklaşık MS 383 yılında, İsauria Valisi Matronianus’un emriyle bir askeri alay tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun MS 395 yılında ikiye bölünmesiyle de Anemurium ve çevresi Bizans İmparatorluğu’na geçmiş ve Bizans Dönemi’nde yeniden imar edilmiştir. V. Yüzyılda tekrar canlı ve rahat bir hayata kavuşan kent artık tam anlamıyla Bizans yönetimindedir. Bizanslılar zamanında kent ve yönetim yeniden yapılandırılır.
MS V. Yüzyılda ve VI. Yüzyılın ikinci yarısında diğer Bizans şehirleri gibi varlıklı yaşayan Anemurium’un aniden yoksullaşmış olduğu görülür. MS 580 yılındaki deprem sosyal ve fiziksel felakete neden olur. Çok zarar gören kentte en çok tahribat kiliselerde olmuştur. Bu olumsuz koşulların kentte bir nüfus azalmasına neden olması beklenirdi. Buna rağmen, MS VII. ve VIII. Yüzyıllar arasında düşük düzeyde de olsa Anemurium’da oldukça canlı bir hayat görülmektedir. Anemurium Antik Kenti’nin Kartal Yuvası Kalesi Fotoğraf: Metin Aytekin
650’li yıllarda Arap saldırılarına uğrayan kent kullanılmaz hale gelir. Yörenin doğal kaynaklarının sömürüldüğü bir koloni limanı olması nedeniyle yerli Kilikya Korsanları tarafından da sık sık baskına uğrar. MS 660 ‘da şehir bütünüyle terk edilir. Daha sonra sırasıyla Arapların, Bizanslıların, Anadolu Selçuklularının, yeniden Bizans’ın eline geçer. Kilikya’nın Ermeni yerleşimine açılmasıyla özellikle Kıbrıs’tan gelen Ermeniler kısa süreli bir Ermeni Prensliği kurmuşlardır. 1228 yılında, Alâeddin Keykubat zamanında, Selçuklular tarafından ele geçirilir. 1275’te Karamanoğlu Beyliği, 1471’de de Osmanlı İmparatorluğu yönetimine girer.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi de buralardan geçer ve Anamur’dan kısaca söz eder:
“ ... evvelce Venedik keferesi elinde büyük şehir ve kale imiş, …Kıbrıs’ın iskelesidir. … Halk daima yaylalarda oturur. …Temaşa edecek şeyler bulamayıp…” [Seyahatname]
11 Mart 2012 tarihli bir haber:
“Antik Kent Dev Dalgalara Yenildi – Anamuryum antik kentinin liman duvarı, dev dalgalar ve kum erozyonu nedeniyle yıkıldı. Tarihî kente sahip çıkılmasını isteyen ilçe sakinleri de, ‘Bu esere sahip çıkamazsak neye sahip çıkacağız? Dev dalgalar liman duvarlarını yıkıp götürüyor. Buna bir an önce önlem alınması gerek’ diye konuştular. [10.03.2012, CNN TURK]
Kalenin, arazi koşulları nedeniyle, böbrek şekline benzer bir planı vardır ve başlıca iki bölümden oluşur. Çevresindeki iç içe geçen iki dizi sur ile korunmaktadır ve dört tanesi oldukça büyük olan 39 kule / burcu bulunmaktadır. Burçlar arasında, tüm kaleyi dolaşan ve bir taraftan diğer tarafa geçişi sağlayan yollar uzanır. Burçlarda denizden ve karadan gelebilecek tehlikeleri gözlemek için mazgallar ve ok yarıkları belli bir düzen içinde yayılır. Doğal kayalık temellere oturtulan kale yapımında doğal kırıklarıyla kireç taşları kullanılmıştır.
Eskiden kale çevresinde 5 m genişliğinde hendekler bulunmaktaydı. Eski Anamur, dağın yamacında kurulu bir yukarı şehir ile (Akropol), kıyıdaki aşağı şehirden meydana gelmiştir. Anemurium, Roma ve Bizans imparatorluklarındaki taşra şehirlerinin tipik örneğidir. Kenti asıl önemli kılan şehrin “mütevazı” statüsüdür. Ancak büyük kentlerin aksine şehrin tarihiyle ilgili belgeler çok azdır.
MÖ IV. Yüzyılda bir liman listesinde adı geçen kente ait eserler daha çok I. Yüzyıl Roma Dönemi’ne aittir. Kent surları, halen ayakta olan su kemerleri, üç hamam, odeon, tamamlanmamış tiyatro, palaestra ile antik mezarlık en göze çarpan yapılardır.
Anemurium Antik Kenti
Anemuryum antik kenti üç bölümden oluşmaktadır: Birinci bölüm (İç Kale), Anamur burnunu çevreleyen yalçın kayalıklı, denize bağlanan kısım ile ikinci bölümle sınır oluşturan kale surları içinde kalan bölümdür. Kale ve surları sapasağlam durmaktadır. Bu bölümde 1800’lü yıllarda yapılmış, denizcilere yol gösteren deniz feneri de mevcuttur. İkinci bölüm (Şehir Merkezi), birinci bölümü ayıran sur ile üçüncü bölümü ayıran sur arasında kalan bölümdür. Üçüncü bölümü ayıran surlar kalıntı halindedir. Bu bölümde mevcut olanlar: Bazilika, Tiyatro kalıntıları, Odeon, Spor Tesisleri, Hamamlar, Pazar Yeri, Toroslardan gelen su kanalları ve sahildeki liman kalıntılarıdır. Bu bölümdeki birçok yapının altında mozaikler mevcuttur. Üçüncü bölümde geniş bir alana yayılmış mezar evler vardır.
Anamur Müzesi’nde sergilenen Anemurium buluntularının en ilginç grubunu tunçtan yapılmış Tanrıça Athena biçimli bir kantar ağırlığı, çeşitli mozaikler, pişmiş topraktan insan yüzlü yağ kandilleri, süs eşyalarından oluşan bronz ve kemikten yapılmış bazı mezar armağanları oluşturur. Halk sanatını yansıtan balıkçı, inşaat, terzi, çömlekçi, dokuma, oyun ve eğlence aletleri ile sikkeler, kurşun mühür, anahtar, kilit, ustura, makyaj malzemeleri, kolye, küpe, bilezik, altın kemer tokaları gibi eserler görülmeye değerdir. 4000 ya da 5000 kişilik bu Roma kentinde görülen ihtişam kayda değer olmalı. Bu nüfusun çok ötesinde bir kitleye hizmet verebilecek şekilde yapılanan kent, büyük olasılıkla zengin kaynaklarını deniz ticaretinden sağlamakta idi. Yapılarda yüksek düzeyde kaliteli bir taş işçiliği gözlenir. Ancak bunların yanında kireç taşından, gri çakıllardan yapılmış duvarların görülmesi zayıflamanın başladığına işaret sayılır.
Anemuriumlu vatandaşların evlerinde belli oranda bir lüks derecesi saptanmaktadır. Günümüze pek de iyi ulaşamayan bu evlerin çoğunun tabanlarında mozaik vardır. Örneğin bir evde geometrik desenler, üç güzel kız betimlemesi, kanatlı zafer tanrısı Nike ve Thetis, olasılıkla etrafı çeşitli deniz yaratıkları ile çevrili bir deniz tanrısını simgeleyen mozaikler ve iki Hermes büstü bulunmuştur.
Anemurium ören yerine girildiğinde denize yaklaşık 500 metre kala sol tarafta Odeon yer alır. Dikdörtgen planlı Roma Dönemi yapısı olan eserde orkestra platformu yarım daire şeklinde olup tabanı mozaiklerle kaplıdır. Odeon’un karşısında, yine Roma Dönemine ait, tabanı mozaiklerle kaplanmış iki katlı bir hamam görülür. İyi korunmuş durumdadır. İçte ve dışta sıva üzeri kırmızı, siyah ve beyaz boyalı fresklerle süslenmiştir. Hamam, spor sahası (Palaestra) ile birliktedir.
Şehrin en az dört yerine aynı bazilika planına göre kiliseler inşa edilmiştir. Şehir surlarının dışındaki pagan mezarlığının yanında olmasından dolayı Nekropolis Kilisesi diye bilinen yapı, kazılar sonucu tamamen ortaya çıkarılmıştır. Buradaki ilk kilisenin daha önceki tarihlerde yapılan bir Roma Dönemi binası temelleri üzerine, yaklaşık MS 400’lü yıllarda yeniden yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. İkincisi ise Odeon’un arkasındadır. Üç apsisi olan bazilika II. Yüzyıla tarihlenir. Yarım daire biçimindeki çıkıntılı kısım üzerine geometrik şekillerle süslü bir tablo yerleştirilmişti. Günümüze kalan bölümde bir palmiyenin iki yanında bir leopar ve bir oğlak resmi görülmektedir. Bunun yanında da kutsal bir deyiş yazılıdır: “Ve çocuk olanlara yol gösterecek ve leopar çocukla birlikte yere uzanacaktır.”
Kentin akropolü surların dışında, dağ tarafındadır. Akropol içinde bir saray kalıntısı vardır. Kent surlarının dışında kalan çoğu iki katlı mezarlar, burayı adeta bir mezarlık kenti görünümüne sokmaktadır. Batıdan doğuya uzanan vadi, nekropol alanını ikiye ayırır. Kuzey sınırları belirlenememiştir. I. ve IV. Yüzyıllara tarihlenir. Burada tek beşik tonozlu mezarlar yanında iki katlı karmaşık birçok mezar görülür. Yer döşemesi, evlerdekilere benzer mozaiklerle bezenmiştir. Duvarlar ise renkli sıvalarla kaplanmıştır. Yer dekoruna uygun geometrik desenler, çiçek, çelenk, üzüm salkımı, küçük kuşlar, meleğe benzer küçük çocuk betimlemeleri görülür.
Yörenin iki önemli akarsuyu, Sultan Suyu ve Dragon Çayı, tatlı su kaynaklarıdır.
Dekorasyon: Mozaikler – Freskler
Anemurium antik kentinde pek çok yapıda görülen mozaik kaplamalar, bu sanata verilen önemi göstermektedir. İç dekorasyonda, hamam odalarında fıskiyeler, salonlar ve havuzların taban döşemelerinde renkli dekoratif mozaikler, dış cephelerde mermer kaplamalar kullanılmıştır.
Ayrıca bazı evlerin salon duvarlarında ve nekropollerin bazı duvarlarında Fresk tekniği ile yapılmış renkli süslemelere rastlanır. Mezar odaların bazılarının duvarlarındaki ilgili kişilerin portreleri ile duvar resimleri ilginçtir. (Foto 5)
STRABON (MÖ 64 – MS 24)
Amasya’da doğmuştur. Önce klasik Yunan öğrenimi görmüş, sonra Roma’ya giderek ünlü filozofların yanında öğrenimine devam etmiştir. Genç yaşlarından itibaren Anadolu, Yunanistan, Roma İmparatorluğu ve Mısır’ın büyük bir kısmını gezmiştir. Strabon, o dönemlerde elde ettiği bilgileri on yedi ciltlik “Geographika” adlı eserinde toplamıştır. Çalışmanın ilk cildine şu sözlerle başlar: “Şimdi araştırılması önerisinde bulunduğum coğrafya bilimi, en az diğer bilimler kadar felsefecilerin ilgisine değerdir.” Bu sözlerle Strabon “Coğrafya”nın önemini vurgulamaktadır.
Coğrafya kitabı olmasının ötesinde bir önemi olan Geographika adlı bu eserin XII. – XIII. ve XIV. ciltlerinde verilen bilgiler, Türkiye’nin tarihî coğrafyası ve arkeolojisinin araştırılmasında çok önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Geographika, Prof. Dr. Adnan Pekman tarafından Grekçe aslından Türkçe’ye çevrilmiştir.Strabon, 43 ciltlik Historika Hypomnemata (Tarihi Hatıralar) adlı bir eser daha vermiştir. Ancak bunun önemli bir kısmı kayıptır. “Strabon” adı bazı kaynaklarda “Strabo” olarak da geçmektedir. (Foto: 6)
Harita 1- ttp://www.ancientportsantigues.com/the-catalogue/turkey/2075
Harita 2- Kilikya Haritasından kesit, Ş. Günaltay
Foto 1: (Anemurion Kent yerleşimi: Hild-Hellenkemper, Kilikien und Isaurien
Foto 2: Antik Anemuriım: http://tr.travelogues.gr/
Foto 3: Anemurium’un Kartal Yuvası Kalesi. Fotoğraf Metin Aytekin
Harita 4: Anemurium Antik Kenti Planı: Kültür Bakanlığı Panosu
Foto 4: Odeon : İçel, Valilik yayını, 1992
Foto 5: Mozaikler… http://anamurluyuz.ofees.net/muze.html?i=ı
Foto 6: Strabon: www.fotokritik.com SONRAKİ BÖLÜM İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ