ŞURUP TADINDA MERSİNLİLER – (Torunum Mete’ye)
Biz, ölü olan toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanların ve nice insanların susuzluğunu gidermek için gökten tertemiz su indirdik. (“Furkan Suresi 48-49. ayet)
MERSİN’DE SUSUZ YAZ’LAR “SU GİBİ AZİZ” BİR ÖĞRETMEN…
Beş aşağı ve beş yukarı kent olarak Mersin’in 1857 yılında kurulduğunu farz edersek 1927 yılında elektriğin Mersin miladına kadar geçen 70 yıl içerisinde Mersin’de yaşayan müslimi, gayrımüslim ahali güneş, ay ve yıldızlardan beklerlermiş ışığı…
Su kuyusunun içerisine sarkıtılan amma çömlekten amma keçi derisinden, amma tenekeden yapılma kaplarla, her ayın on dördü kuyulardaki suya yansıyan mehtabı da “su” ile beraber yukarı çeker, o serin su’ya karışan ay ışığını yudumlarlarmış…
Elektrikten yoksun o yetmiş yıl, suyun kıtlığına da eşit yetmiş yıl idi . . . 10.000 nüfuslu, 5 kiliseli, 3 mescit cami’li, birkaç mektepli ve medreseli ve herhalde 2000 haneli Mersin’de bağ bahçe sulanan, yudum yudum içilen, abdest alınanı vaftiz suyu olarak kullanılan vücut dahil her nesnenin temizliğini yapanı yangın söndüren, hararet alan, çorba pişirilen… o mübarek suyun kaynağı evlerin, okulların, ibadethanelerin bahçelerindeki su kuyuları imiş…
Su kuyularının kaynağını bir hokkabaz gibi çatal dalların titreşimleri ile bulan, kuyu çukuru iç çevresin bir cambaz gibi taşlarla ören, kuyu çıkrığı halatını ören, kuyu çıkrığı, kuyu kapağı yapan marangozlara rahmet olsun.
Emme basma tulumbaların hırıltılı sesleri, ritmik tıkırtıları “kovalılarını “ibriklilerin ve “testililerin serin sularla dolmasına; serin havuzlarda karpuz, kavunların soğumasına imkan verirken, çocuklarla beraber serçelerin, kumruların, güvercinlerin, kırlangıçların da susuzluklarının giderilmesine yararmış…
Bu efsane tulumbalarla çekilen su’larla Ermeni mimarların eseri Osmanlı “hamam”lar bile inşa edilmiş Mersinde… Küçük Hamam, Büyük Hamam, Sorsuk (debbağ) Hamamı ve 1900’lü yıllarda rahmetli annemin rahmetli dedesinin yaptırdığı “Hadra” Hamamı.
Kuyu’lardan kovalarla veya tulumbalarla çekilen sular çatılarda betondan yapılmış depolara, asma yaprakları, çardak gülleri, yasemen gölgeli avlulardaki kocaman toprak cerre’lere ahşap varillere, kadınlar, bizim kadınlarımızın imecesi ile nöbetleşe transfer edilirmiş.
Mersin’in Akdeniz evleri ve konakları avlularında ve bahçelerinde muhakkak bir süslü “havuz” bulunurmuş… Mozaik ve mermer malzemeden, fıskiyeli, fıskiye altında kenarları ovalaştırılmış mermer tabaklı… Tabaklarda mevsim meyveleri ve şişelerde harbi limonata’lar, Tarsus tarzı ayran’lar. Havuzun kenarında teneke saksılarda reyhan, ful ve karanfiller… Mersinli meraklıların ilk akvaryumu bu havuzlarmış…
Bu havuzların son örneği Sankulüp bahçesinde idi… Garip sebeplerle yıkılırken mermerlerin ağlama seslerini duyanlar varmış.
Ve hangi esnaf ve sanatkârlardı topraktan su küpleri, su testileri, su kapları yapanlar… Ve hangi topraktı o eşyaları var eden… Efrenk Deresi çamuru mu? Deli Çay çamuru mu? Mezitli Çayı çamuru mu? Mersin Cumhuriyet Meydanı kazılarında bulunan toprak kap depoları hangi susuz zamanların tüccarlarına aitmiş?
Zaman sürecinde “musluk”da ithal edilmişti Mersin’e… Kösele contalı, sarı metalden… Musluklar, mutfakların su depoların alt kısmına monte edilirmiş ve çoğunlukla hane halkı çömelerek su’yun nimetlerinden yararlanırlarmış…
Furkan suresindeki “ölü toprağa can vermek” adına su’dan yararlanma için siz deyin Efrenk (Müftü) Deresi’nden, ben diyeyim Deli Çay’dan, o desin Mezitli Çay’ından, Çavuşlu Deresi’nden çevreye kazılan “ark”larla, “terazi”lerle iptidai bent’lerle aktarılan su; sokak başlarındaki, cami girişlerindeki, meydanlardaki ama havuzlu, ama tulumbalı, ama musluklu çeşmelere “sebil” olarak, büyük bir kısmı ise tarlalara aktarılırmış.
Berberlerde çeşme yokmuş berber tasları varmış. Tasa çene dayanır, şap şup yanaklar yıkanırmış… Abdest almak için özel ibrik ve leğenler çeyiz olarak getirilirmiş.
Bu zamanlardan yadigar Bezmi Alem Valide Sultan’ın 1860 yılında Mersin’e armağanı, o zamanlar denize birkaç metre mesafede kumsal kenarına yapılandırılan Eski Cami köşesindeki “çeşme”dir. Bu çeşmenin mermer kitabesindeki Osmanlıca söylemleri günümüz diline çevirerek çeşmenin yanı başına bir levhaya kim yansıtacak?
Yaz ayları ise muhakkak “yağmur duasına” çıkılırmış. Furkan suresi anılarak. Kiliselerdeki, havralardaki cemaat de boş durmaz, bildikleri dualarla, ilahilerle, koroları ile çok sesli yağmur duasını tamamlarlarmış.
Yağmur dua ve ilahileri karşılığı sanılsa bile bereketli yağmurlar alışageldiği minvalde yağarmış Mersin’e… Saçaklardan akan suların altına, avlulara kap kacaklar konur, “su” ile dolması beklenir ve o sıfır km. Allahlın suyu “ilaç” niyetine içilir ve saklanırı fazlası ile “ipek” çamaşırları örselemeden özenle yıkanırmış.
Bir “Su” pınarı sağlıklı yaşam adına kullanılırmış… Mersin’in 12 km. kuzeyinde eski Gözne yolundaki çam ağaçları arasındaki üç pınardan akan kükürtlü su “müshil” ve çamuru da “ten güzelliği kremi” olarak kullanılırmış… Bu “İçme” hala var. Meraklılarına duyurulur.
Mersin kentinin lojistik ticaret bağlamında giderek zenginleşmesi ve buna bağlı olarak burjuvazinin gelişmesi ile yapılandırılan konaklara, villalara “içme suyu”, Mersin’in 15 km. kuzeyinde Gözne yolu otobandan hemen girişi doğu yamaçlarındaki “Buluklu” köyündeki pınarlardan getirilirmiş. Buz gibi ve tertemiz “Su” tenekelerle at, katır ve eşek üzerinde, at arabaları ile taşınır ve o konakların girişlerinde mevcut “mermer oyma delik”lerden evin içindeki içme suyu depolarına her kab’ıl bilmem kaç metelik veya kuruş karşılığı boşaltılırmış.
Buluklu Suyu, aynı zamanda Saka esnafı ve “Su”culuk ticaretinin de yol almaya başlamasının miladıdır.
927 yılında, devletin “tek kuruş” katkısı olmadan bir grup iş adamının halka açık, bol ortaklı bir A.Ş.nin öncülüğü ile ama Tarsus’tan tam beş kocaman yıl sonra Mersin elektriğe “Hoş geldin” törenleri yapar ve lambalara “püf” der. Artık gecelerin ışıklarının hakimi mehtap ve yıldızlarının saltanatına son verilmiştir. Sokak lambaları “gaz”la değil ampullerle ışıldamaktadır.
1923 ve 1925 yılında eşi Latife hanımla beraber Mersin’e gelen ve gaz lambası ışığında, tulumba veya kuyu suyu ile susuzluğunu Khrytman binasında gidererek konaklayan ve herhalde bu konağın arkasındaki Khrytman ailesinin “Sursok” adı verilen tek kubbeli hamamında banyo yapan Gazi Mustafa Kemal;1936 yılında ve son 1938 yılında yine Mersinle ama “yalnız” geldiklerinde şimdiki Vali konağının elektrikle parıldayan avizelerinin ışığı altında ve elektrikle çalışan gramafonu ile taş plaklardan “gazel”lerı “Rumeli havaları” ve “tangonlar dinler. Mavi gözleri, çatık kaşları “Hatay” istikametine çevrilidir.
Elektriğe kavuşmanın akabinde 1928 yılında Mersin’de “petrol” arar gibi “temiz su” aramağa başlanır. Şimdiki Asri Mezarlık civarında 140 m. inilir, bu arada bu sudan yararlanmak için birkaç km. güneye kent girişine süslü, çinili bir çeşme bu faaliyete paralel olarak inşa edilir. Ama 140 m.den acı maden suyu çıkarı filtre yatırımı yapılamaz ve kuyu kapatılır. O süslü çeşme de o zamandan sonra “kuru çeşme” olur.
Devir tek parti (CHP) dönemidir. Belediye Başkanı ise bugüne dek Başkanlıkta kalma (1929-1942) rekoru kırılmamış Milli Mücahit, istiklal Madalyası sahibi Mithat Toroğlu’nun Belediye Başkanlığı zamanıdır. Nüfus 16.000’dir.
Ebedi şef, 28 İkinci Kanun 1933 Cumartesi günü, ….Yenice’den Mersin’e gelinceye kadar Mersin’in İÇME SUYUNDAN VE PORTAKAL BAHÇECİLİĞİNİN inkişaf derecesi hakkında benden malümat istediler. Hatta “MERSİN İÇME SUYUNU YAPARSA, PORTAKAL BAHÇELERİNİ DE ÇOĞALTIRSA EN LÜZUMLU İKİ ŞEYİ YAPMIŞ OLUR DEDİLER…” (*)
Ebedi şef’in hayata veda ettiği yıl 1938’de, başkan Mithat Toroğlu Asri Mezarlık civarında bulunan ancak “filtre” gereği duyulan su için asri filtre tesisleri yatırımını yaparı “su” yeryüzüne veya Mersin yüzüne çıkartılır, bu arada yollar, sokaklar kazma küreklerle kazılarak, müthiş bir emek yoğun heyecanla temiz su dağıtım şebekesi döşenir… Bu kazılarda paralel olarak Mersin’in kısmen hala kullandığı kanalizasyon şebekesi de bitirilir.
Neme lazım diye, emme basma tulumbalar birkaç yıl daha sökülmez. Yaşatılır.
Mersin’de bahçelere su verilmesi ile kurumaya yüz tutan turunç ve portakal ağaçları fidelerinde süt beyazı çiçekler açmaya, Mersin “mis” gibi kokmaya başlar. Henüz Mersin mahalleri, Müftü Köprüsü’nün batısına uzanmamıştır,
Mersin’de evlerdeki, sokak başlarındaki çeşmelerdeki, ibadethanelerdeki, musluklardan gürül gürül olmasa bile serçe parmağı kalınlıkta “su” akmaktadır.
Allahın su’yu “beleş” değil, “para” iledir… Su makbuzları ve tahsildarlar zamanıdır… Yağmur duaları ve ilahileri periyotları azalır ve zamanla unutulur gider.
BİR “SU” KÂŞİFİ KAHRAMAN ÖĞRETMEN “SU” GİBİ AZİZ,
Refik Kızıltan
1943-1947 yılları arasında bir gün, Mersin Erkek Sanat Okulu Müdürü öğretmenleri toplar ve Valinin, (efsanevi Vali Tevfik Sırrı GÜR) okulu ziyaret edip öğretmenlerle toplantı yapacağını söyler. (**) Vali okula gelir ve öğretmenlere der ki; “Ey Sanat Okulu öğretmenleri bu okul acaba yer altından su çıkarabilir mi? Eğer çıkarabilirse sulu tarım ile narenciyecilik gelişir ve Mersin’in kaderi değişir.”
Valinin bu sözleri torna tesviye dersi öğretmeni Adana Kadirli’li ama Mersin aşığı genç Refik KIZILTAN’ın kafasına takılır ve su pompalarını araştırmaya başlar, bir süre sonra bu işi yapabileceğine kanaat getirir ve doğru Valiye gider, durumu anlatır. Vali Tevfik Sırrı GÜR kendisini destekler ve teşvik eder.
Refik Bey okuldan istifa edip bir ahırı kiralayarak atölye haline getirir. Bu arada okuldaki öğretmen arkadaşları ve müdürü kendisine bu işten vazgeçmesi için adeta yalvarırlar, memuriyeti bırakırsa aç kalacağını söylerler.
Ama Refik KIZILTAN hiçbirini dinlemez ve TÜRKİYE’DE İLK DEFA su pompasını üretmek için girişimlere başlayıp üretir ve sulu ziraate geçilen Mersin’in kaderi gerçekten değişir.
Refik Kızıltan “Şarap” tadında değil “Su” tadında bir Mersin sevdalısıdır. Onun su gibi aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.
Rahmet diliyoruz……
Yararlandığım kaynaklar:
(Teşekkürlerimle)
(*) 19 Mart 1941 tarihli ve 3848 sayılı Yeni Mersin Gazetesi. Sahife 1 ve 2. Atatürk’ün Mersin’e ilk ziyaretinin anılması dolayısı ile yapılan törende Mithat Toroğlu’nun eski Halk Evi’nde yaptığı bir saatlik konuşma metni: (Sn. Atilla Toroğlu arşivi)
(**) Rahmetli Kızıltan’ın evlatlarının sahibi olduğu Mersin Organize Sanayi Bölgesi’ndeki SUMAS Pompa Sanayi Ltd. Şti. Mersin web sitesinden aynen kopyalanmıştır.
-Dünden Bugüne Mersin (Sn. Şinasi Develi)
-Mersin Tarihi Kronolojisi (Rahmetli Gündüz Artan)
-Mersin Sempozyumu Bildirileri (2008) ve yaşadıklarımdan, sorgu sual ettiklerimden bilinç altına stok ettiğim aziz hatıralar…
İçel Sanat Kulübü 2013-198 Sayılı Aylık Bülteninden Alınmıştır.