SOSYALÄ°ST ÃœLKELERE BÄ°R GEZÄ°
Åžinasi Develi zaman zaman bir seyahat firmasıyla yurt dışı gezilere gider. Komünist rejim ile idare edilen ülkelere turistik gezilerin nadiren mümkün olduÄŸu bir dönemde de arkadaşı Avukat Süleyman KurtuluÅŸ ile birlikte böyle bir geziye katılır. Gezi, Rusya’dan baÅŸka ülkeleri de kapsamaktadır.
Grup Moskova’ya uÄŸradığında Åžinasi Develi Nâzım Hikmet’in mezarına da gitmek ister. Ancak Büyükelçilik tur programına bunun eklenmesini istememiÅŸtir. Mezarın bulunduÄŸu mezarlığa yakın bir yeri gezerlerken Åžinasi Develi arkadaşıyla birlikte turdan ayrılıp mezarı ziyaret eder ve orada bir de resim çektirir. Mersin’e döndükten sonra bu geziyi yazar ve “Son Haber” gazetesinde dizi olarak yayımlanmak üzere çektiÄŸi bütün resimlerle birlikte gazeteci Nimet Tufan’a verir.
Nâzım Hikmet’in mezarındaki resmin başını aÄŸrıtacağını düşünmüş, ama ayırmayı unutmuÅŸtur. Nitekim de öyle olur ve yayımlanan resim emniyetin dikkatini çeker. Neyse ki onu tanıyan jandarma komutanı komünist olmadığı konusunda güvence verirde olayın üzerine gidilmez.
Åžinasi Develi bu olayı yıllar sonra, Nâzım Hikmet’in ölüm yıldönümü nedeniyle İçel Sanat Kulübü dergisinde yayımlanan yazısında dile getiriyor. Komünizm ile ilgili bir baÅŸka anısı ise çok eski yıllara ait. Mozaik dergisindeki yazısında bunu şöyle anlatıyor:
“1930’lu yıllarda ve sonrasında gençlik Nazım Hikmet hayranıydı. Ancak bu hayranlığı, onun ideolojisi ile karıştırmamak lazımdır. Gençlik, Nâzım’ın ÅŸiirlerini seviyordu. Åžiirlerinin birçoÄŸu iyi anlaşılmasa da bir musiki parçası gibi okunuyor ve dinleniyordu.
Nâzım Hikmet’in ‘Kafatası’ adlı piyesi Ä°stanbul’da, Darülbedayi tarafından temsil ediliyor. Piyes büyük ilgi görüyor ve kapalı giÅŸe oynuyor. Bu büyük ilgi, ilgilileri telaÅŸlandırıyor ve piyes yasaklanıyor. Arkasından Kafatası kitabı da toplatılıyor. YasaÄŸa karşı arzu uyanır ya, okuduÄŸum ortaokulda arkadaÅŸlar bu kitabı bulmuÅŸlar, teneffüslerde elden ele geçirilip okunuyor. Ben de teneffüste okudum, zil çalınca kitabı büküp cebime koydum. Sınıfa çıkarken merdivende durmakta olan nöbetçi hocamız Asım Hoca (Ergelen) cebimden kitabı çekti, kitap bükülmez’ dedi ve okuyunca ‘Kafatası’ olduÄŸunu gördü. OÄŸlum, hükümetin yasakladığı bir kitabı neden okursun?Bunu ben idareye versem seni emniyete gönderirler,ömrünün sonuna kadar mimlenirsin. Hadi sınıfına git, kimseye de söyleme; ben kitabı yok edeceÄŸim’ dedi ve belki de geleceÄŸimi etkileyebilecek bir durumu önledi.
…Nazım Hikmet hayranlığı genelde hep yanlış değerlendirildi. Ben komünizmi hiç benimsememiş bir kişi olduğum halde, iki olay az daha fişlenmeme neden olacaktı.
“Sosyalist Ãœlkelerde 12.000 km” baÅŸlığıyla yayımlamış olduÄŸu o gezi notlarını da özetleyerek şöyle anlatır:
“Rusya dâhil, Bulgaristan, Romanya, Finlandiya, Ä°sveç, Norveç, DoÄŸu Almanya, Macaristan, Yugoslavya gibi ülkeler görülecekti. Ä°ki otobüste 80 kiÅŸi kadardık. Rusya ilk defa Türkiye’den bir turist kafilesine vize veriyordu. Tura yazılıp, vize alamayanlar da olmuÅŸ.
Geziyi nakledecek değilim, sadece gezide ilginç bulduğum birkaç olayı anlatmakla yetineceğim.
Birisi; Nazım Hikmet’in mezarının bulunduÄŸu ‘Ãœnlüler Mezarlığı’ ziyareti idi. Ä°stediÄŸimiz yeri gezemiyorduk. Programı Ruslar yapıyorlar, kaçamak yaparsak nazikâne bir uyarı yapıyorlardı. Nazım Hikmet’in mezarını görmek istiyorduk. Ruslar ziyareti programa koymak istemiÅŸ, Sefaretimiz koydurmamış. Esasen Sefirimizin, bizlerin de ziyaret etmememizi rica ettiÄŸini turu düzenleyen Selim Bey bize iletmiÅŸti.
Moskova gezilerimizin birisinde; çarlardan birisinin kızını hapsettirdiÄŸi bir kilise ziyaret edilecekti, Gidildi, ancak ben ve yol arkadaşım Av. Süleyman KurtuluÅŸ, kiliseye girmedik, dışarıda etrafı seyretmeyi daha uygun bulduk. Tesadüf mü, Rusların özellikle tertiplerimi bilmem, yanımızda Nazım Hikmet’in mezarının bulunduÄŸu “MeÅŸhurlar Mezarlığı” varmış. Tesadüfe sevindik. ÅžiÅŸman bir Rus kadın kapı önündeydi. Nazım Hikmet deyince güldü ve kendisini takip etmemizi iÅŸaretleyince, iki tarafı büst ve heykellerin bulunduÄŸu geniÅŸ bir asfalt yoldan Nâzım’ın mezarının yanına geldik. Siyah bir kaya üzerinde Rusça ve Türkçe isminin yazılı olduÄŸu mezar önünde fotoÄŸraf çektik, film de aldık.
Ä°kincisi; Harkof-Kiev arasında otobüsümüz devrildi; yaralananlar arasında ben de vardım. Åževket Süreyya Aydemir ağırdı, biz devam ettik; o, Moskova hastanelerinde uzun süre kalmış. Ben ağır yaralı olmadığımdan operasyondan sonra iki gün Harkofta bir kampta tedavi görmem yetmiÅŸti. Geziye çıkarken eÅŸim üzerinde ‘Allah’ yazılı, altın iÅŸlemeli, Beyrut yapımı küçük bir kolyeyi boynumda taşımamı istemiÅŸ, ben de takmıştım. Poltava Hastanesi’nde çıkan kolumu yerine yerleÅŸtiren iki doktor kolyeyi merak etmiÅŸler, rehberimiz NataÅŸa’ya sormuÅŸlar:
-‘Kazadan korunmak için mi takmış?’
-‘Tabii’ dedim
-‘Ama yine kendilerine fayda saÄŸlamamış, elimize düştü’ demiÅŸler,
-‘Ama buraya düştük, öteki tarafa deÄŸil’, dedim.
Gülüştük.
DiÄŸeri üzücü bir olay… Otobüsümüz devrildiÄŸi için biz Helsinki’ye trenle gelmiÅŸ, yola devam etmek için diÄŸer gurubu bekliyorduk. GecikmiÅŸlerdi. MeÄŸer Leningrad’ta, Avrupa Oteli önündeki otobüsleri soyulmuÅŸ. Ruslar çok utanmışlar, özür dilemiÅŸler ve herkesten kaybettiklerini ödenmek üzere bildirmelerini istemiÅŸler. Verilen bildirilerden birisi o tarihte kırmızı pasaportlu bir adliye mensubuna aitmiÅŸ. O zatın Rusya’ya girerken, deklare ettikleri arasında bunların hiç birisi zikredilmemiÅŸ. Bu, Rusya’da ağır suç (Bizde de öyleydi). Kanuni takibat yapacaklar, belki de kafileyi bir süre tutacaklar. Bu defa özür dilemek bizimkilere düşmüş, ÅŸikâyetimizin de, herhangi bir talebimizin de olmadığı yazılı olarak bildirilmiÅŸ, yola devam edilebilinmiÅŸ. Turu düzenleyen Duru Turizm sahibi Selim Bey olayı anlatırken, ‘Ruslara rezil olduk’ demiÅŸti.”
MERSÄ°N VE ÅžEHÄ°RCÄ°LÄ°K
Åžinasi Develi’nin ÅŸehircilik konusunda da söyleyecekleri vardır.
“Ankara 1923 yılında Türkiye’nin baÅŸkenti olmuÅŸ. GeliÅŸmesinden, modern kurallara uyulması gerekeceÄŸi de tabiidir. Bunun için milletlerarası bir müsabaka açılır. Gelen plânları bir heyetle birlikte bizzat Atatürk de incelemektedir. Müsabakayı Jansen kazanmıştır. Yıl(1929). Jansen, plan önerilerini Atatürk’e anlatır, sonra da sorar. Bir ÅŸehir plânını tatbik edecek kadar kuvvetli bir idareniz var mı?’
Atatürk kızar: ‘Memleketi yedi düvelin elinden kurtarmış, ortaçaÄŸ bir saltanatı yıkıp yeniçaÄŸ bir devlet kurmuÅŸ. Bunları yapan, bir ÅŸehir planını mı uygulayamayacak?
Jansen: “Belki sizin hakkınız var. Biz Almanya’da bile türlü güçlüklerle uÄŸraşıyoruz da, onun için sordum’ der.
Aslında Jansen haksız deÄŸildi. EÄŸer Jansen’in plan uygulansaydı ne Ankara’da bir AltındaÄŸ, ne de Mersin’de bugünkü çirkinlikler olmazdı. Gerek Ankara ve gerekse Mersin, o kadar süratli geliÅŸtiler ki (?), plân geride kaldı.
Jansen, Mersin’den baÅŸka Ankara, Ä°zmir, Adana, Ä°zmit ve Gaziantep ÅŸehirlerinde de imar planlarını hazırlamıştır.Bu planların hazırlanışı 1929-1939 yıllan arasında sürmüştür.
…Mersin’de, Jansen planına gelinceye kadar 70 yıllık bir Belediye bulunuyordu. Her ne kadar bazı sokakları kışın çamur, yazın tozlu ise de yine kanalizasyonu yapılmış; yanları aÄŸaçlandırılmış, asfaltlanmış güzel caddeleri; parkları, bahçeleri vardı. Ä°sveçli, Ä°talyan firmaları artezyenle su arıyorlardı. Bunlar plânsız mı yapılmıştı?
Bu mümkün deÄŸil. Fakat Mersin Belediyesi’nde Jansen plânından önce nasıl bir plân uygulandığını öğrenmemiz mümkün olmadı. Mersin Belediyesi’nde arÅŸiv diye bir ÅŸeyyok. Yalnız plân deÄŸil baÅŸka konularda da geçmiÅŸe ait bir hususta bilgi edinmek mümkün olamamaktadır. Görevyapan müdürler merak ettikleri hususlarda bilgi sahibi olmuÅŸlarsa, ancak onlardan bir ÅŸeyler öğrenebilirsiniz. Ben de, 1973’den 1999’a kadar birçok defa Meclis üyeliÄŸi,BaÅŸkan VekilliÄŸi yaptığım için kendi topladığım bilgi ve belgelerden yararlanmaktayım.
…Jansen’le Belediye BaÅŸkanı’nın plan üzerindeki
görüşmeleri olumlu sonuçlanınca gerekli sözleÅŸme yapıldı, iÅŸe baÅŸlandı…. Ben plan konusunda bilgiye sahip teknik bir kiÅŸi deÄŸilim. Gazete arÅŸivlerinden, sair yayınlardan bilebildiÄŸim kadarını burada belirtebileceÄŸim.
Jansen, planını 23.2.1938 tarihinde ikmal etmiÅŸ, 10.3.1939 tarihinde plân, Dahiliye Vekaleti’nce onaylanarak yürürlüğe girmiÅŸtir.
Jansen evvelemirde demiryolunun Silifke’ye kadar uzatılmasını öngörmekteydi. DiÄŸer hususları şöyle sıralayabiliriz.
1- Hanlar, hamamlar, camiler, kiliseler ve eski binalar kanun himayesine alınmalıdır.
2- Tren hattının kuzeyinde ve batı yöne doÄŸru bir ‘Hava Alanı’ olmalıdır.
3- Askeri kışla şehir dışına çıkarılmalı ve yerine bir Kurhaus (Kür yeri) yapılmalı.
4- Planda stadyum, panayır yeri, plaj, pazar yerleri, kütüphane için yerler ayrılıyor.
5- Deniz kenarında 30 metre eninde yeşil alan, ayrıca müteaddit yeşil şeritler öngörülüyor.
6- Oteller için deniz kıyısı önerilmiştir. Jansen plânında Mersin üç bölgeye ayrılıyordu:
A- Endüstri Bölgesi B- Ticari Bölge c- İskân Bölgesi
Endüstri Bölgesi, Ä°stasyon’dan batıya doÄŸru tren hattı ile deniz arasındaki bölge.
Ticari Bölge, Endüstri Bölgesi’nden baÅŸlayarak Halk (ÅŸimdi Kurum) Sineması’nın önünden geçen sokaÄŸa kadar olan bölge.
Ä°skân Bölgesi ise, Ticaret Bölgesi’nin sona erdiÄŸi yerden batıya doÄŸru, Mersin Çayı’na kadar olan bölge.
Ayrıca şehrin kuzey batı yönünde bir Amele Mahallesi teşkil olunacaktır. Bu bölgelerin dışında batıda ve kuzeyde bahçeler yer almaktadır. Jansen, arsa büyüklüklerini 600-1000 metre olarak belirtmektedir.
Ticaret ve Endüstri Bölgelerinde yol genişliği her ne olursa olsun binalar bodrum katından sonra üç katı geçmeyecektir. Bodrum katı yüksekliği 2, kat yükseklikleri azami 4 metredir.
İskân mıntıkasında binalar bodrum hariç iki kat olacaktır. Bodrum iki metre, kat yüksekliği en çok 4 metre olabilecektir.
Ä°ÅŸte Jansen 65 yıl önce Mersin’in geleceÄŸine böyle ÅŸekil vermek istiyordu. Ancak birçok etkiler ve etkenler plânın bütün özelliklerini kaybettirdi.”
MERSÄ°N’DE ULAÅžIM – DEMÄ°RYOLU
Åžinasi Develi Mersin-Adana demiryolu sayesinde her gün Adana’ya gidip gelebilmiÅŸtir. Yıllar sonrada bu demiryolunun geçmiÅŸini araÅŸtırır:
“Mersin Adana Demiryolu, Dünya demiryolunun hizmete giriÅŸinden yarım asır gecikmiÅŸ bir hizmettir. Ancak Türkiye’deki benzerleriyle kıyaslanırsa pek geç kalınmış sayılmaz. Zira Türkiye’de ilk demiryolu Ä°ngilizler tarafından yapılan ve 23 km.si 1860, kalanı 1871’de hizmete giren 130 km.lik Ä°zmir-Aydın demiryoludur. HaydarpaÅŸa-Ä°zmit hattı da bu tarihlere isabet eder.”
1883 yılının Ocak ayında hattın inşa ve işletmesine ait 99yıllık bir imtiyaz alınmıştır. Demiryolu 2 Ağustos 1886 tarihinde hizmete girmiştir.
MERSÄ°N LÄ°MANI
Mersin Limanı’nın yapımında ise çok gecikilmiÅŸtir. Gemiler açıkta demirler, tren yoluyla gelen yük,dekoville kıyıya taşınır, iskelelere yanaÅŸan mavna ve ÅŸatlarla da gemilere götürülürdü.
“1961 yılına kadar, dili dönen her Mersinli hangi yetkiliyi görse, Mersin’e liman yapınız!” derdi.
11.2.1936. Gece yarısı şiddetli bir fırtına çıkmış ve ikisi yabancı olmak üzere beş vapur kıyıya sürüklenmiş, iki römorkör batmış, mavnalar parçalanmış, Belediye İskelesi de harap olmuş.
28.1. 1941. Şiddetli fırtınadan üç şat karaya oturmuştur.
15.4.1941. Çıkan fırtınada iki mavna parçalanmış; iki şat, 4 mavna karaya vurmuş. Cumhuriyet römorkörü ile Mete römorkörü batmış.
27.12.1941. Çıkan fırtınada limandaki Destro vapuru şamandıra tarlasına girerek iki mavna batırmış; beş mavna, bir şat karaya vurmuştur.
12.1.1951. Dün başlayan fırtına, bugün felakete sebep oldu;20 şat ve mavnadan beşi battı, diğerleri parçalandı.
19.1.1954. Gece yarısı çıkan fırtınada üç yerli, altı yabancı, gemi Karaduvar sahillerinde karaya vurdu.”
MERSÄ°N LÄ°MANI NASIL YAPILDI?
“Zaman zaman Mersin’i ziyaret eden yabancılar da limanımızın durumuna deÄŸinmiÅŸlerdir. 1875 yılında Mersin’i ziyaret eden Dr. Louis Charles Lorted, Mersin Limanı için ‘Gemiler açıkta kalmak mecburiyetindedir. Ä°ki tane uzun tahtadan yapılmış kazık temelli iskele, ticari malların mavna ile yükleme ve boÅŸaltmalarını ancak temin edebilmektedir.’ diye; 1901’de de Dietrich Schafer, ‘Liman tesisleri ilkeldir. Dalgalı günlerde yanaÅŸmak güç ve tehlikelidir’ diye yazarlar.”
1925 yılından itibaren liman yapımı için daha birçok teşebbüste bulunulmuş, ancak çeşitli nedenlerle sonuç alınamamıştır.
“Atatürk’ün CumhurbaÅŸkanı olarak Mersin’i ilk ziyaretinde de kendisinden ‘Mersin’e liman’ istenmiÅŸtir. Tek Parti Döneminde, bilindiÄŸi gibi, CHP’nin ocak, bucak, ilçe,il, kurultay gibi toplantılarında halkın dilekleri dinlenir,ilgili devlet büyüklerine iletilirdi. Ben bir vesile ile CHP Mersin teÅŸkilatının ocak, bucak ve ilçe kongrelerine ait tutanakların bir haylisini inceleme fırsatını bulmuÅŸtum.Hemen tamamında Mersin’e liman’ isteÄŸi vardı.
…Liman yapılmasına dair hazırlanan yasalara geçmeden, biraz ÅŸaka yollu başımızdan geçen bir olayı anlatmak isterim. Yıl sanırım 1951 idi. Mersin’e Dünya Bankası’ndan, Mersin limanının gerekliliÄŸini araÅŸtırmak üzere bir heyet gelecek denildi. Ben, Avukat Yakup Çukurova, Seyfi Çetiner ve Orhan Bilgiç bu heyete rehberlik edecektik. Mersin Valisi bizleri uygun bulmuÅŸ. Esasen yanında teknik kiÅŸiler vardı. Bizimki onlara Mersin’de kalacakları sürece arkadaÅŸlık edip, Dünya Bankası’nın Mersin’e öncelik tanımasına yardımcı olmaktı, Ne kadar faydalı olurduk, bilemeyiz. Mersinli olarak liman yapılmasında gönüllendirildik.
Heyetin başı bir Macar’dı. Yanında eÅŸi vardı. Bize fazla yükleri yoktu. Tüccar Kulübü’nde birlikte yemekteydik. İçki olarak votka istediler. Ne ile içeceklerini düşünürken kendilerine nar suyu karıştırmalarını tavsiye ettik. Hayatlarında böyle bir karışım içmemiÅŸler. Karı-koca çok sevdiler ve hayli içtiler. Yemekten kalkarken tercümana şöyle demiÅŸler: EÄŸer Mersin Limanı’nın inÅŸası gerçekleÅŸirse, bilsinler ki votka-nar suyu karışımının çok etkisi olacaktır.’ Votka-nar suyu karışımının etkisi olmadı, liman Karadeniz’e kaydı.
“Ve nihayet Mersin Liman inÅŸaatının temeli 3.4.1954yılında atıldı. Ä°nÅŸaat Hollanda Kraliyet Liman Ä°nÅŸaat Åžirketi tarafından ikmal edildi ve Avrupa’nın sayılı limanlarından birisi olan Mersin limanı, 27.4.1960 günü hizmete açıldı. Mersin limanının yapılmasında Refik Koraltan’ın büyük emeÄŸi vardır.”
Ä°SKELELER
Mersin, limana kavuÅŸmuÅŸ, yıllarca hizmet veren iskelelerin iÅŸlevleri sona ermiÅŸtir. Åžinasi Develi,“Ä°skeleler sahillerimizin süsleriydi” der ve devam eder:
“Liman, liman diye çırpınırken iskelenin hasretini çekmek anlamsız gibi görülse de sahillerimize yıllarca deÄŸiÅŸik bir görüntü veren iskelelerimizi hatırlamak yerinde olur.O günleri yaÅŸayan bizler anarken, bizden sonrakilere duygularımızı böylece iletmiÅŸ oluruz.
» 1860 Gümrük Ä°skelesi: Sonradan yenilenmiÅŸ. Ä°skelenin uç kısmında bir yolcu salonu vardı. Mersin’in iÅŸgaline ait Mutasarrıfa verilecek mektubu Ä°ngiliz subayı burada görevli memura vermiÅŸ.
» 1866 TaÅŸ Ä°skele: Azak Han’ın karşısında, TaÅŸ Han’ın yanında idi.
» 1880 Les Messageries Maritime İskelesi: Gümrük Meydanı civarındaymış. Cumhuriyet dönemine yetişmedi.
» 1883 Mavromati İskelesi: Bu da Cumhuriyet dönemine yetişemedi.
» 1909 Alman İskelesi: Almanların Toros tünellerini yaptıkları sırada, kendileri tarafından inşa edilmiş. Cumhuriyet dönemine yetişmedi. Uzun süre kazıkları kaldı.
» 1910 Gazhane Ä°skelesi: Belediye’ye aitti. Umumi MaÄŸazalar civarındaydı. Petrol ve buna benzer malların boÅŸaltılması için kullanılıyordu. Liman yapıldığında yoktu.
» 1923 Belediye İskelesi: İşlek bir iskeleydi. Liman yapılıncaya kadar az da olsa hizmet verdi.
» 1928 Devlet Demiryolları Ä°skelesi: Mersin’in en modern iskelesiydi. Tren hattı olduÄŸu gibi, çok güçlü vinçleri vardı.» 1938 Umumi MaÄŸazalar Ä°skelesi: Umumi MaÄŸazalar’ın özel iskelesiydi.” Bunlardan baÅŸka Çamlıbel’de Deniz Hamamı’nın ve Millet Bahçesi’nin birer küçük, ahÅŸap iskeleleri; Akkahve’nin yanında da Mersin Ä°dman Yurdu Spor Kolu’nun iskelesi vardır. Kabotaj Bayramı kutlamaları ve su sporu gösterileri de burada yapılır.
MERSÄ°N’DE TRAMVAY
“1888 yılında bir irade-i Seniye ile Mersin’e tramvay yapılması kararlaÅŸtırılmış ve Mersin Tramvayı 1910yılında çalışmaya baÅŸlamıştır. Müftü Köprüsü ile Gümrük Meydanı arasında sefer yapan bir tramvay hattı Fransız iÅŸgali sırasında sökülmüş ve sadece eÅŸya taşımak için Uray Caddesi’nden geçmek üzere Ä°stasyon ve Gümrük Ä°skelesi arasında hizmete konulmuÅŸtur. Ä°ÅŸgalden sonra buda sökülmüştür. Bundan 100 küsur yıl önce gerçekleÅŸmiÅŸ olan raylı sistemin hâlâ gerçekleÅŸmemiÅŸ olması hayli düşündürücüdür.
Mersin BüyükÅŸehir Belediyesi’nde 1995 yılında kurulan Çevre Müdürlüğü de, hava ve su kirliliÄŸini devamlı kontrol altında tuttuÄŸu gibi, deniz vasıtalarından kaynaklanan deniz kirliliÄŸi ile mücadelede baÅŸarılı çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca, Kompost Gübre Fabrikası faaliyetini sürdürmekte olup, tıbbi artıkların üzerine kireç dökülerek ayrı bir yerde depolanmak suretiyle muhtemel zararların önlenmesi için gerekli tedbirler alınmaktadır.
Mersin’deki dört belediyemizin, kurulduÄŸu üç yıllık dönemdeki yeÅŸile yönelik faaliyetleri olarak park ve bahçeler müdürlüklerinden aldığımız bilgiye göre, bu dönem içerisinde ceman 194.092 adet aÄŸaç dikilmiÅŸ ve280.511 m² yeÅŸil alan kazandırılmıştır. Bütün bu gayretler Mersinimizi kolonya serpilmiÅŸ gibi kokan bir duruma getirecek mi? O günler geçti. Biz kentimizi yaÅŸanır hale getirebilirsek, bu yeterli sayılır.”
Kentin adının “Mersin” bitkisinden kaynaklandığı düşünülürse, bu bölgenin bir zamanlar Mersin aÄŸaççıklarıyla kaplı olduÄŸu sonucuna varılabilir. Bitkinin meyvesi “Murt” diye bilinirdi (Hambeles de denirdi).YeÅŸilimsi beyaz renkte ve viÅŸne-kahverengi arasında koyu renkte olan iki türü vardı. Eski Mersinliler, okul önlerinde de, el arabalarında satılan bu meyveyi çok iyi hatırlarlar. Peki, bu bitkinin günümüzdeki durumu nedir? Çevre konusunda duyarlı olan Åžinasi Develi bir yazısında ona da deÄŸinmiÅŸ:
“Kaybolan deÄŸerlerimiz yanında, kaybetmekte olduÄŸumuz deÄŸerlerin bulunduÄŸuna da birkaç satırla deÄŸinmeden geçemedim. Mersin’e adını veren nesne, ‘Mersin’ bitkisidir. Yani bildiÄŸimiz Murt. Biz küçükken bunu hemen Mersin çıkışında, dere kenarlarından toplardık. Åžimdi daÄŸlara yanaÅŸtı. Sınırsız kesiliyor. Vaktiyle Ege Bölgesi tamamen bu bitki ile kaplıymış. Herodot Tarihi’nde yazılı olduÄŸu gibi, halen o bölgedeki kasaba isimleriyle de bu ispatlanıyor.
Bu nebatın koruma altına alınması için yerel basında yazım çıktı, ayrıca valiliğe de dilekçe verdim. Bir şeyler yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.
“Ziya Aykın, İçel Sanat Kulübü dergisi için yaptığı söyleÅŸide Åžinasi Develi’ye ÅŸu soruyu sorar:“Sizden önce böyle kapsamlı bir araÅŸtırma yapan, Dünden Bugüne Mersin ile ilgili yazılı bir ÅŸey olmadığı gibi, iskeleler, Gümrük binası, Gümrük Meydanı gibi Mersin’in yapı taÅŸları da yok. Korumak kimsenin aklına gelmemiÅŸ.”
Åžinasi Develi’nin cevabında bu konuda eski Mersinlilere sitemi vardır:
“Eser kalmadığı, gibi yazmamışlar da. Eski belediye baÅŸkanlarını düşünüyorum. Yetkili, etkili, kafası çalışan kiÅŸiler; ama hiçbir ÅŸey yazmamışlar. “Tuhafiyeciler Çarşısı, Bedesten, Posta sokağı’; buna benzer bir sürü isim.’Bunları kim bilir’ diye uzun süre araÅŸtırdım. 1927 yılında basılmış Fransızca bir broşür geçti elime. O broşürde Mersinli tüccarların ilanı var. Ä°ki ilanda adres olarak ‘Moskova Caddesi’ ve ‘Moskova Çarşısı’ geçiyor. Resmiyette kesinlikle böyle bir ÅŸey yok, bilen de yok. Gabriel Butros buranın en eskilerindendir. Ona sordum. ‘Olsa olsa ÅŸu Silifke Caddesi’nde, köşe başında Moskova KonsolosluÄŸu vardı; adını oradan almış olabilir’ dedi.
Biz çocukken gidip seyrederdik, bir makarna fabrikası vardı. Sahibi Ä°talyan’dı. Onun ilanındaki adreste de Moskova Caddesi’ var. O zaman bunu Mozaik Dergisi’nde, ÅŸimdiki Silifke Caddesi’nin eski adı Moskova Caddesi’dir diye yazdım.
Åžinasi Develi bu konuyu, bir diÄŸer Mersin bilgesi Gündüz Artan’ın ardından yazdığı yazıda da dile getiriyor:
“EÄŸer, eli kalem tutan yaÅŸlı Mersinliler, Gündüz Bey kadar Mersin’e ve Mersin geçmiÅŸine ilgi duymuÅŸ olsalar, biz yaÅŸadığımız bu kenti daha iyi tanıyabilirdik. Rahmetli ile hep aynı ÅŸeyleri konuÅŸurduk. Bu iÅŸ benim gibi Mersin eniÅŸtelerine kalmamalıydı’ diye dertlenirdi. Çok beraber olduk, her seferinde birçok konu olduÄŸu halde, Mersin’in geçmiÅŸi hakkında konuÅŸurduk. Ve derdi ki, benim miras olarak bırakacak baÅŸka bir ÅŸeyim yok ki.”
İÇEL Mİ, MERSİN Mİ?
Mersin, Osmanlı döneminde, mutasarrıflıktır.(Ä°Ä° ile ilçe arasında idari bir kademe.). 1924 il statüsündedir. 1933 yılına gelindiÄŸinde bir kanunla Silifke ilçe olur, Mersin’e baÄŸlanır ve bu yeni ile İçel adı verilir. O arada baÅŸka illerde de benzer deÄŸiÅŸiklikler olmuÅŸtur. Ama zaman içinde hepsi eski haline getirilmiÅŸ, İçel adı ise deÄŸiÅŸtirilmemiÅŸtir. “İçel” adı ancak 2002 yılında “Mersin” olarak deÄŸiÅŸtirilecektir. Bu konuda büyük çaba harcayan Åžinasi Develi süreci şöyle anlatır:
“Rahmetli Kenan Kayaselçuk ve Kemal Gülenler Mersin’in bu tür meseleleri ile uÄŸraÅŸ veren hemÅŸerilerimdendi. Kayaselçuk’la, ölmeden önce SoÄŸucak’taki iÅŸyerinde bu mesele hakkında konuÅŸmuÅŸ ve yayladan indikten sonra iyice bir çalışma yapalım, diye konuÅŸmuÅŸtuk. Ömrü vefa etmedi.
Ben bu iÅŸi kendime görev bildim ve çok yönlü bir çalışmaya girdim. Kendimden söz etmek için deÄŸil, fakat gayretlerimin hemen hepsi belgeli olduÄŸundan ‘İçel’ isminin ‘Mersin’ olarak nasıl deÄŸiÅŸmesinin önemine binaen detayı ile anlatacağım:
1999 yılında Mersin’de Kent Konseyi’nin ilk toplantısına katıldıktan sonra, o tarihte milletvekilimiz olan meslektaşım Av. Edip Özgenç, benim Mersin ile ilgili çalışmalarım olduÄŸunu bildiÄŸi için bana şöyle demiÅŸti: Åžinasi Abi, bana gerekli bilgileri verirsen Meclis’e kanun teklifi yaparım. İçel adının Mersin olarak deÄŸiÅŸtirilmesine çalışırım’
BulabildiÄŸim kadar bilgiyi bulup gönderdim. Kanun teklifini yaptı. Bazı milletvekillerinin teklife sıcak bakmadığını bana bildirince bütün milletvekillerine mektup yazıp postaladım. Muhaberemiz sürüyordu. Konu, İçiÅŸleri Komisyonu’nda görüşülmüş, ancak müşkülatçıkmış. O da şöyle:
Mahalli Ä°dareler Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre, İçel ValiliÄŸi’nin ‘İçel’ isminin Mersin olarak deÄŸiÅŸtirilmesi için 1987 yılında İçiÅŸleri Bakanlığı’na resmi baÅŸvuruda bulunduÄŸu, ilgili baÅŸvurunun 1992 yılında. TBMM’ne kanun tasarısı olarak sevk edildiÄŸi, İçiÅŸleri Bakanlığı’nın 1996 yılında isim deÄŸiÅŸikliÄŸi isteÄŸinin devam edip etmediÄŸi yolundaki yazısına İçel ValiliÄŸi’nin ‘İçel ilinin merkezi olan Mersin kenti ile deÄŸil, tarihsel kimliÄŸi ile baÄŸlı birçok ilçenin bir bütün oluÅŸturduÄŸu’ gerekçesiyle isim deÄŸiÅŸikliÄŸi istenmediÄŸi bildirilmiÅŸ. Edip Özgenç’in kanun teklifine de İçel iline baÄŸlı Tarsus, Silifke, Anamur gibi ilçelerinde yapılan arkeolojik kazılar, araÅŸtırmalar sonucu ortaya çıkan kültürel varlıklar ile İçel adının pekiÅŸtiÄŸi’ gerekçesiyle olumsuz görüş bildirilmiÅŸtir.
Durumu bana Edip Özgenç bildirince bu eski görüşün değiştirilmesi için Valiliğe başvurduğum gibi basında, bunun iyi bir gerekçe olmadığı konusunda da yazı yazdım ve isim değişikliğini halkın istediğini belirttim.
… ValiliÄŸin vaktiyle bildirdiÄŸi gerekçenin tutarsızlığını medyadan savunduk. Valilik eski iddiasında ısrarlı olmadı. Silifke ve civarı ilçelerden de bir tepki gelmedi.
Milletvekilleri ekseriyeti teklifin kanunlaşmasında çalışmaya devam etti.
…Bu arada Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 20 Haziran2002 günü kabul ettiÄŸi kanunla, Mersin’in isminin artık Mersin oluÅŸuna karar verilmiÅŸ ve 1933 yılından beri alışamadığımız İçel ismi üzerimizden kalkmış oldu.”
Geçen bu süre içinde Åžinasi Develi Mersin’deki gazete ve dergilere bu konuda sürekli olarak yazı yazmıştır. Bazılarının baÅŸlıkları şöyledir: “Mersin Mersindir,İçel deÄŸildir”; “Mersin ismine valilik engeli”; “İçel mi,Mersin mi?; “İçel takma adını daha ne kadar taşıyacak?”;”Ä°limizin adı Mersin deÄŸil, radyomuzun adı Mersin deÄŸil,NEDEN?”; “Nasıl İçel oldu? Bu böyle sürmeli mi?”.
Son yazısı ise “Ve... Nihayet” baÅŸlığıyla yayımlanır.