SOLOİ HÖYÜK
Soloi Höyük’te başlatılan kazılar sonucu elde edilen arkeolojik veriler kentin MÖ 2. binden beri etkin bir liman kenti olduğunu göstermektedir.
Soloi Höyük’te MÖ 15.-13. yüzyıllara ait Luvice kişi adlarının olduğu yazılı belgeler vardır. MÖ 15. yüzyıl Muwazi mühür baskısı, MÖ 14. yüzyıl kent beyi Targasna’ya ait kulp baskısı ile MÖ 13. yüzyıl Parnapi adlı bir askerin mühür baskısının bulunduğu yakma küp mezar Geç Tunç Çağı’nda Soloi’de güçlü sınıfsal bir yapının olduğunu gösterir. Bu tabakalara özgü buluntular arasında tipik, tek renkli yiv işaretli kaba kaplar, ip baskılılar, kafes bezemeliler, dalga bezemeliler, Kıbrıs üretimi beyaz astarlı süt kapları ile kırmızı parlak perdahlı kült kapları (matara, kol ve şişe biçimli) bulunmaktadır.
Geç Tunç Çağı
MÖ 2.binin ikinci yarısında Hitit İmparatorluk Döneminde Çukurova Kizzuwatna bölgesi içine girer. Kizzuwatna’nın batı, Tarhuntassa’nın doğu sınırında yer alan Soloi Höyük, kazamatlı sur duvarları ile MÖ 15. yüzyılda güçlü bir savunma sistemine sahiptir.
Ayrıca, iki yüzlü balta ve orak biçiminde işlenmiş kumtaşı maden kalıbı, Soloi’de Geç Tunç Çağı’nda maden üretiminin varlığını gösterir. Soloi’nin MÖ 2.bindeki adının “Ellipra” ya da “Ura “olabileceği hakkında görüşler öne sürülür.
Demir Devri
Soloi Höyük Demir Devri seramikleri Tarsus ile paralel ve kendine özgü zengin örneklerle temsil edilmektedir. Çoğunluğu Geç ve Orta Demir Devrine tarihlenmektedir. Metoplu ya da metopsuz, içiçe tek merkezli çemberler, yatay paralel ince-kalın bandlı tek renkli (mor, siyah, kahverengi) ya da iki renkli (kırmızı üzeri siyah) olan bu örneklerden bazıları yerli üretimdir ve Kıbrıs ile ilişkilidir.
Arkaik Dönem
Yazılı kaynaklara göre Soloi’nin Rodos Lidoslular tarafından kolonize edildiği Arkaik Dönemin başlıca buluntu grubunu, Höyüğün batı ve doğu yamacı açmalarında bulunan mimari terra cottalar oluşturmaktadır.
Nekropol
Antik kentin nekropolü batı yönündeki, bugünkü Çamlık denilen alandadır. Soloi kentine ait nekropol alanı tesadüfî olarak açılmakta olan bir yol yapımı sırasında kentin batısında ve yine arıtma tesisi ünitesi yapılırken kentin güneyinde ortaya çıkmıştır. Batıdaki nekropolde yapılan kazılar sonucunda 10×10 m. ebatlarındaki bir alanda 50 kadar mezar tespit edilmiştir. Halka ait olduğu düşünülen mezar yapıları arasında urneler, amphoralara yapılan gömüler, pythos mezarlar, larnaks tipi mezarlar, kiremit mezarlar, lahitler, toprak mezarlar ortaya çıkarılmıştır.
Torpido Lahit
Mezarlara bırakılan ölü hediyeleri az olmakla birlikte aynı alanda mezar çeşitliliğinin çok olması dikkat çekicidir. Ölü hediyeleri arasında pişmiş toprak ve cam koku kapları, boncuklar, sikkeler, pişmiş toprak figürin parçaları sayılabilir. Bütün bunların yanı sıra kentin kuzeyinde ve doğusunda da daha münferit mezarlara da rastlanmıştır.
İnanç Evreleri
Kuruluşundan sonra kentte Yunan ve Roma inançları etkin olmuştur. Bu bağlamda son kazılarda bulunmuş bir Asklepios heykeli Mersin Müzesi’nde görülebilir.
MS 6. yüzyıldan sonra Soloi/Pompeiopolis’te bir piskoposluğun bulunduğuna ilişkin tartışmalı da olsa belgeler vardır.
Tapınak
Bugün kalıntılarını gördüğümüz antik Soloi Pompeiopolis kentinde tiyatro, hamam, suyolları yanında tapınak ve saray gibi çeşitli yapılar bulunuyordu. Çatı kaplamaları ve terrakotolardan Soloi’de bir tapınağın varlığı saptandı.
MÖ 6. yüzyılda akropolde yaşayanların kurduğu tapınak ve Büyük İskender’in bu Pers hayranı kente 200 yalanton ceza vermesi bize şehrin zenginliğini yansıtır.
Soloi Definesi
Soloi Pompeiopolis, arkeoloji literatürüne 1889’da Berlin’e Soloi’den götürüldüğü iddia edilen ve şimdi Staalichen Museen koleksiyonundaki Orta Tunç Çağı silah definesi ile bu silahlar arasında bulunan Eski Hitit hiyeroglifli damga mühür örnekleriyle girer. Soloi Definesi Kurt Bittel tarafından yayınlandı (1940). “Der Depotfund von Soloi-Pompeiopolis”.
Bu arada gezginlerin sözünü ettiği bazı arkeolojik buluntulardan da söz etmemiz gerekir:
* Victor Langlois: Bir gümüş madalyon, Soloi tiyatrosunda bulunan Louvre’daki bir kadın heykeli ile bir Grekçe yazıttan bahseder.
* W. Barker: Beyaz mermerle kaplı tiyatrodaki çelenk, trajik masklar, çelenklerle süslü bir korniş ve bir Venüs heykelinden söz etmektedir.
* P. Tremaux ünlü şair Aratos’un anıt mezarının yerini tanımlamaktadır.
1967 senesinde Soloi Popeiopolis’ten Tarsus’a getirilen 79 cm boyutundaki heykelcik, Charles S. Lipson isimli karı-koca tarafından satın alınarak Amerika’ya götürülmüştür. Eser halen Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde bulunmaktadır.
LİPARİS DERESİ
Bugün Mezitli çayı dediğimiz Liparis’in suyunun yağlı ve şifalı bir su olduğu, ve Victor Langlois gibi yazarlar tarafından bildirilmektedir
Mezitli Deresi (Liparis) / Turan Ali Çağlar : (İlgili yazı bu kitaptan önce sitemize konmuş olduğundan tekrarlanamamıştır. Ulaşmak için bu satırı tıklayınız.).
BİLİM – KÜLTÜR
Strabon Soloi’den sözederken burada babası Tarsus’tan Soloi’ye gelmiş olan stoik filozof Athenodor’un ve Khrysippos’un yaşamış olduğunu belirtir. Soloi’li olduğu bilinen antik felsefe yazarı Aratos, nazım tarzında kaleme alınmış ünlü eserine, günümüzde yaşanmışçasına bir isim vermiş: “Phaenomena”. Strabon Soloi’den yetişmiş ünlüler arasında yine stoik felsefeci Khrysippos yanında güldürü şairi Philemon’un yaşamış olduğunu bildirir.
Soloili Aratos (Sitemizde bu konuda başka makalelerde bulunmaktadır)
Günümüzde Mersin kent merkezi içinde kalan Soloi/Pompeiopolis antik kenti ve antik limanı görülmesi gereken benzersiz bir dünya kültür mirasıdır. Antik çağın doktor, felsefeci ve gökyüzü araştırmacısı olarak bilinen Aratos büyük olasılıkla Soloi’de doğmuş olmalıdır (MÖ 310). Kayıtlarda Makedonya’da (MÖ 245) öldüğü yazılı olsa da 19. yüzyıl gravürlerinde Soloi kentinde görülen bir anıtmezardan Victor Langlois de söz eder. Altında tiyatronun da olduğu bilinen höyüğün kuzeybatısında, şimdi üzeri otlarla kaplı özel mülkiyete ait bir tepecik görünümündedir.
Langlois bu mezarı şöyle tarif ediyor:
“Bu çayda (Liparis) 4 x 6 metre ölçülerinde dikdörtgen bir lahit vardır. Bu mezar Pompeiopolis’den (yürüyerek) 10 dakika mesafede olup denizden uzak değildir…(v1)
Aratos’u bizlere tanıtan Amasyalı Strabon Anadolu ile ilgili kitaplarının sonuncusunda, (XIV. V.8) Soloi’den söz edip kısa bilgi verir ve buradaki entelektüellerden de söz ederken Aratos’tan bahseder: “…nazım tarzında yazılmış olan “Phaenomena” adlı yapıtın yazarı Aratos vardır.”
John Lamb onun Tarsuslu olduğu ve Tarsensis diye bilindiği hakkında bilgiler de olduğunu belirtir ama genel görüşün, Soloi’de doğduğu ve Solensis adıyla çağırıldığı şeklinde olduğunu bildirir. John Lamb, Phaenomena üzerine yorumlarında şöyle diyor: “Aratos’un doğum yeri olan Soloi kenti Tarsus’a 20 mil mesafede önemli bir Kilikia kenti idi.
Aratos Kilikia’da o kadar iyi tanınıyor ve seviliyordu ki, Soloi paralarının üzerine resmi basılmıştı ve kent içinde onun adına yapılmış bir anıt (mezar) vardı.” (t1)
Aratos astronomik şiirlerinin yanı sıra tanınmış bir stoacıydı. Atina’da stoacılığın kurucusu Zenon ile beraber çalışmıştır. Aratos’un ilk hocası Ephesoslu Menekrates’tir. Olasılıkla hocasının kentine gidip eğitim görmüş olmalıdır. Daha sonra Atina’ya gitmiştir. Atina’da Kıbrıslı Zenon’dan Stoacı felsefeyi öğrenmiş, bu arada Makedon Antigonos hanedanının krallarından Demetrios Poliorkete’sin oğlu Antigonos Gonates ile tanışmıştır. Antigonos Gonates Aratos’u MÖ 277 yılında Makedonya’daki sarayına davet etmiştir. Stoik Felsefeye meraklı Makedonya kralı II. Antigonos Gonatas’ın sarayında hekim ve ozan olarak hizmet veren Aratos, Selefkos kralı Antiokhos’un sarayında da çalışmış, himaye görmüş ve ünlü eseri Phaenomena’ı burada yazmıştır. Aratos orada Antiokhos’un üvey kız kardeşi Phila ile olan evliliğini kutsamış, Antigonos’un Keltler’e karşı kazandığı zaferi, bu savaşa ithafen yazdığı bir Pan İlahisi (Hymn to Pan) ile onurlandırmıştır.
Homeros’un Kâtibi
Aratos Antiokhos’un sarayında Homeros’un ünlü destanı Odysseia’yı yazıya geçirmiştir. Sonunda tekrar Makedonya’ya dönerek yaşamını bu kentte sürdürmüştür.
Phaenomena (Fenomen)
Bu öğretici manzumesi gökbilimle ilgilidir. Bu eserin yakın dostu Antigonos’un isteği üzerine kaleme alındığı biliniyor. Zamanındaki yeryüzü olayları ve gökyüzü cisimleri hakkındaki bilgileri ve hava değişikliklerini haber veren belirti ve bulguların bir çeşit dökümüdür. Altılı ölçüyle yazılmış didaktik şiiri “Phaenomena” günümüze eksiksiz ulaşan tek yapıtıdır. Phaenomena MÖ 277 dolaylarında kaleme alınmıştı. Antik dönemin Yunan ve Roma dünyasının en tanınmış, en önemli gök atlası idi.
Zeus’a Yakarış, İncil’e Geçiyor
Eserin girişi Zeus’a yakarışla başlar. Tanrı Zeus’a seslenen açış duasından bazı dizeler Phaenomena’dan (Resullerin İşleri 17-28) Aziz Pavlus tarafından alıntılanarak İNCİL’de kullanıldığından ün kazanmıştır.
Tanrı Zeus’a adanan bir ön yakarıştan sonra (1-8) kutuplara kısaca bir değinilir. Aratos ayrıca eserlerinde kuzey ve güney yıldızlarının keşfedilişini (26-453), gök cisimlerinin yörüngelerini (462-556), yıldızların doğuşunu, batışını (559-732) şiirsel bir dille anlatmaktadır.
İncil’deki İlahi
Bilinmeyen Tanrı’ya
İşte bilmeden saygı gösterdiğiniz bu Tanrıyı sizlere bildiriyorum.
Dünyayı ve onda bulunan her şeyi yaratan Tanrı, göğün ve yerin Rabbi olduğundan, elle yapılan tapınaklarda yaşamaz.
Sanki bir şeye gereksinmesi varmış gibi O’na insan elleriyle hizmet de sunulamaz. Herkese yaşam, soluk ve daha başka herşeyi veren O’dur.
Her ulusa bağlı insanları tek atadan yaratmış, ve yeryüzünün her yanında yaşamalarını sağlamıştır.
Onlara ilişkin saptanmış tarih dönemlerini ve yaşam sınırlarını O çizmiştir; böylece Tanrı’yı arasınlar, araştırarak O’nu bulsunlar diye.
O hiçbirimizden uzak değil. (Resullerin İşleri 17-28)
Kaynakları ve Etkileri
Phaenomena biçim olarak İskenderiye okuluna bağlıdır, ama Aratos’un stoacı yanı da şiire güçlü bir ciddiyet katar. Yukarıda değinildiği gibi, eserin ilk 757 dizesinde Aratos öğretmeni Knidos’lu Eudoksus’un (MÖ 408-355) astronomi konusundaki bir yıldız haritası olan, düzyazı yapıtını şiir formuna geçirmiştir.
Hava koşullarını inceleyen 758-1154. dizeler ise Pseudo Theophrastus’un “De signis tempestatum” isimli eseriyle büyük benzerlik gösterir. Şiirin bu bölümünde ayrı bir başlıkla ancak yine eserle bağlantılı olarak hava durumuna dair göstergelere yer verilmiştir. Şiirin bu bölümündeki bazı yanlışlar, oldukça eleştirilmiş ve değiştirilmeye zorlanmıştır. Ancak Aratos’u eleştirip yanlışını bulanlar yanılırlar. Çünkü Aratos kendi döneminin gök haritasına göre durumu güncellemiştir. Yani Aratos o dizeleri yazdığında gözlem yaparak durumu doğru saptamıştır.
Kısa sürede benimsenen şiir üzerine birçok yorum yapılmıştır. Günümüze ulaşan en ünlü yorum Hipparchus’ un (MÖ 190-120) yorumudur (MÖ 150). Şiir Romalılar arasında da büyük bir ilgi görmüştür. Lucretius ve Vergilius’u da etkilemiş, Ataks’lı Varro, Cicero, Caesar, Germanicus ve Avienus tarafından Latinceye çevrilmiştir. Bu çevirilerin hepsi ve Cicero’nun çevirilerinin bazı parçaları günümüze ulaşmıştır.
Aratos şiir biçeminde ağırbaşlı Hesiodos’u, dilinde ise Homeros’u örnek alır. Bu nedenlerle şiirinde büyük ölçüde yalın bir anlatı göze çarpar. Ancak konusu nedeniyle şiir uzman olmayan kişilerce kolaylıkla okunup anlaşılmaz.
Aratos’un şiirinin 15. yüzyıla ait bir el yazması, Rönesans ve Reform Döneminin en büyük ustalarından, ünlü Alman Gravürcü-Ressam Albrecht Dürer’i de etkilemiş, o ünlü “Gökyüzü Haritası” tablosunu (1515) yaratmasına esin kaynağı olmuştur. Bu tablo Cennet‘in ilk resimli tasviridir. İçinde yer alan yıldızlaşan tanrıları, Ortaçağ, hatta Arap görünümleri yerine ilk kez klasik görünümleriyle betimlenmişlerdir.
Astrolojinin de İncil‘i
Adları antikçağ mitolojisinden miras kalan takım yıldızlar, gökyüzünü, aralarında uzlaşmışcasına 88 bölgeye ayırırlar. İlk uygarlıklardan bu yana, gökyüzü gözlemcileri en parlak yıldızları daha kolay işaretlemek için bunları gökyüzüne çizdikleri şekillere göre biraraya getirmeye çalışırlar. Böylece mitolojik kahramanlar, hayvanlar veya nesnelerle özdeşleştirilmiş takım yıldızları doğar. Takım yıldızlarına mitolojiden alınmış adlar verme düşüncesinin Aratos’tan kaynaklandığı sanılmaktadır. Bu nedenle Stoacı Aratos’un Phanenomena’sı Astrolojinin de İncil‘i kabul edilir.
İşte günümüzde bilmeden, farkına varmadan kullanılan Kutsal Kitap İncil‘deki duası, kullandığımız takvim ve hergün karşımıza çıkan astroloji, yani yıldız falı hep Aratos’un yazdığı eserlerden kalmadır.
Soloikizein, (Soloikismos)
Dili kötü (lehçeli) konuşmak anlamında Soloi’den batı dillerine giren yukarıdaki sözcüğün etimolojik kaynakları şöyledir. Yunan asıllı olmalarına karşın, uzun yıllar Pers etkisinde kalan Soloi Kenti’nin halkının dili kabadır. Strabon’un Phaeonomena’sının 665. satırında Grekçeyi kötü konuşan anlamında bir sözcük geçmektedir. Grekçe soloikos, soleikizein, soloikismos, Latince soloicismus kelimelerinden türemiş kelimeler antik İngilizce dilinde ayni anlamda kullanılmış bugün de sözdizimsel dil yanlışı, dilin aykırı kullanımı, bozuk, kaba lehçe anlamlarıyla bir gramer terimi ve türetmeleri olarak kullanılmaktadır (solecise, solecism, solecist, solecistic, soleciestically).
Bu konuda bir diğer yoruma göre ise bu kelime kaynağını Solon ile gelen Atinalıların zamanla dili bozarak aykırı konuşan halkına borçludur. Soloi adını ilk kullanan Hesiodos’ tur. Hesiodos’a göre, Troia’nın düşmesinden sonra Argos’un kurucusu Amphiaraus’un oğlu kâhin Amphilokhos, Apollon tarafından Soloi’de öldürülmüş ve gömülmüştür. (s3)
Soloi Kentinin Pompeiopolis Olarak Yeniden Yapılanışı
Selevkos İmparatorluğu’nun zayıflama döneminde kent istikrarsızlıklar yaşamakta ve sık sık el değiştirmektedir. MÖ 70’lerde Ermeni Kralı III. Tigranes tarafından Soloi yağmalanır ve halkı da Tigranocerta’ya sürülür.
Kilikya kıyıları korsanlığın özendirildiği bu dönemi yaşamaktadır.
XIII. Antiokhos Roma Generali Lukullus’un yardımı ile krallığını ilan eder. Akdeniz bir korsan yatağına dönmüştür, Roma açlık tehlikesi ile karşılaşınca Roma’ya mal taşıyan gemilerin korsanlarca engellenmesi karşısında senatoda önemli bir karar alınır. Büyük yetki ve donanımla yola çıkan Pompeius, Kilikya kıyılarına geldiğinde 42 yaşındadır ve MÖ 67’de Antiokhos’un kralığını sona erdirir ve Akdeniz’li korsanlardan arındırarak yeni bir dönemin başlatıcısı olur. Bu başarısından sonra onun onuruna yeniden yapılanan Soloi’ye “Pompeius’un kenti” anlamında “Pompeiopolis” adı verilir. Kent Roma döneminde Kilikya’nın federasyona bağlı, ama kendi adına para basabilen otonom kentlerinden biri olmuştur.
SOLOİ SİKKELERİ
Doç. Dr. Mehmet Akıncı (Aksaray Üniversitesi Öğretim Üyesi)
Soloi-Pompeiopolis’in MÖ kabaca 5. yüzyılın ortalarından itibaren sikke bastığı görülmektedir. Soloi’un Klasik dönem sikkelerinde bastığı en eski tip okçu figürüdür. Okçu figürü MÖ 4. yüzyılın başında yerini Tanrıça Athena figürüne bırakır. Athena figürü MÖ. 4. yüzyılın ikinci çeyreğinde sona erer. Bundan sonra Soloi, satrap sikkeleri basmıştır.
MÖ 4. yüzyılın ikinci yarısında Soloi, Athena tipindeki sikkelerini yeniden basmaya başlar. Ardından Büyük İskender ve onun bölgeye tayin ettiği Balakros’a ait sikkeleri basılmıştır.
MÖ üçüncü ve birinci yüzyıllar arasında kent kendi sikkelerini bastırmıştır. MÖ 2.yüzyılda Seleukos kralları adına sikkeler basmıştır. MÖ 66 yılından itibaren Pompeius Magnus’a ait sikkeler görülmeye başlar.
Roma İmparatorluk dönemi sikkeleri İmparator Nero’dan başlamakta İmparator Trebonianus Gallus’a kadar izlenebilmektedir.
Kent, Romalılar döneminde, Efes, Milet liman kentleriyle karşılaştırılabilir. Hadrian, Kilikya seferi sırasında MS 130-150 yıllarında Soloi’yi ziyaret eder, kentin yapımını üstlenir.
Hadrianus’un Anadolu’yu ikinci ziyaretinde yapılara verdiği destek sayesinde liman MS 130-150 yılları arasında bitirilmişti. Halk Hadrianus’a olan gönül borcunu onun heykelini Sütunlu Cadde’ye ve sütun konsollarından birinin üzerine dikerek birçok kez kanıtlamak istemişti. 209’a tarihlenen Antoninus Pius zamanına ait bir sikke üzerinde bulunan limanın bitmiş hali birçok kişi tarafından övünçle, hatıra para olarak saklanıyordu…
Comodus İmparator olarak görev yaptığı döneme ait 172-192 yılları arasında Pompeiopolis kentinde adına para bastırılmış olduğu anlaşılıyor.
Caracalla dönemine ait Pompeiopolis sikkesi bulunması, yine kentin Caracalla adına bir kez para bastırmış olabilir.
Marcus Antonius Pius, 238 – 244 yılları arasında saltanatı surasında Pompeiopolis sikkelerinde rastlanmaktadır.