,

MÜFİDE İLHAN’I ANARKEN – Meriç ALKAN

Müfide-İlhan.jpg

Müfide İlhan 28 Ocak 1996 günü ebediyete göçmüştü. Öylesine genç yaşıyordu ki bir gün aramızdan ayrılacağını düşünmemişiz hiç. Onun dopdolu geçmiş 85 yıllık yaşamını birkaç sayfaya sığdırarak özetlemek zor. Ama, o yaşamın özüne inildiğinde Nazım Hikmet’in şu dizeleri geliyor akla:
“Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı
Yetmişinde bile zeytin dikeceksin
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil”
Cumhuiiyet öncesi doğup da bugünlere kadar gelebilen seçkin insanlardan biriydi Müfide İlhan. Onu farklı kılan özelliklerinden biri de çok değişik dönemleri bilinçli yaşamış olmanın getirdiği bilgelik olsa gerek. Müfide İlhan’ın kişiliğinde bu bilgelik alçakgönüllülükle, dindarlık çağdaşlıkla, coşku ve duygusallık mantıkla öylesine dengeli bir bütünleşme içindeydi ki. Bugünlere gelişin zorluklarını yaşamış bir kuşağa aitti o. Cumhuriyetle, bir annenin büyümekte olan çocuğuna sahip çıkması gibi özenle sahip çıkan bir kuşağa. Mareşal Fevzi Çakmak’ın kardeşi olan babası Çanakkale Savaşı’nda şehit düşmüştü. İlk çocukluk yılları, onsekiz yaşında dul kalmış annesi, kardeşi, teyzesi ve kuzenleriyle birlikte İstanbul’da geçmişti. İşgal altındaki İstanbullun acılarını, karartılmış geceleri, fırın önlerinde ekmek kuyruğunda beklediği günleri kazımıştı o güçlü belleğine. Sonra birgün, Mareşal’ın çocuklarıyla birlikte ilkokula gittiği Ankara’da Atatürk’ün huzuruna çıkmış ve hiç unutmayacağı bir mutluluğa ermişti onun elini öptüğünde. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına, İstanbul’un düşmandan kurtuluşuna, Cumhuriyetlin kuruluşuna tanık olmuştu. Orta öğrenimini Çamlıca Kız Lisesi’nde tamamlayıp ardından öğretmenlik diplomasını aldığında, Cumhuriyetin aydın bir genç kızıdır artık o. Hemen İstanbul’da göreve başlar. Ardından evlenir, çocuklar doğurur, ama ne çalışmaktan vazgeçer, ne de okumaktan, öğrenmekten. Eşinin görevi nedeniyle gittikleri her yerde yapacak bir iş bulur kendine. Erzurum’da Karaköse’de, Kırklareli’de ve Ankara’da öğretmenlik yapar. Berlin’e gittiklerinde Almanca kurslarına ve pedagoji seminerlerine katılıp sertifikalar alır. Afganistan’da bulundukları süre içinde de Kabillde’ki Türk çocuklarıyla ilgilenir. Müfide İlhan’ın eşi Dr. Faruk İlhan Mersinli bir aileye mensuptur ve babası Mersinlin ilk belediye başkanlarından Galip Beydir. 1946 yılında ailece Mersinle yerleşirler. İkinci Dünya Savaş bitmiş, Avrupa’da düzenler değişmiştir o günlerde. Türkiye’de de Demokrat Parti’nin kurulmasıyla çok partili döneme geçilmiş ve politika heyecanı sarmıştır ülkeyi. Önce Dr. Faruk İlhan’a politikaya atılması için öneri gelir, ama o ülkesine hekim olarak hizmet etmeye devamı yeğler. Aynı öneri Müfide İlhanla geldiğinde o kabul eder ve Demokrat Parti saflarında yerini alır. Çok yoğun bir çalışma dönemidir o dönem. Müfide İlhan ve parti arkadaşları büyük bir özveriyle köy köy dolaşarak İçel’i partinin kalelerinden biri durumuna getirirler. Müfide İlhan o günleri şu dizelerle anlatır:
Bana hayat verir yurdu dolaşmak/Üşütse rüzgarı yaksa güneşi
Dağlardan inerek dereler aşmak/En büyük zevkimdir, bulunmaz eşi.
Kâh söğüt gölgesi, kâh çınar altl/Yurttaş/arla bana açıyor kucak
Eşeğine binerim, bulmazsam atı/Yayan da yürürüm hep bucak bucak”
Bu arada 1950 yılına gelinmiş, 14 Mayıs genel seçimlerini Demokrat Parti kazanmıştır. Eylül ayında ise yerel seçimler vardır. Belediye başkanları o dönemde belediye meclisleri tarafından, kendi üyeleri arasından seçilmektedir. Mersin’in uygar bayları da en çok oyu alarak liste başında bulunan Müfide İlhan’ın hakkını yemezler ve onu belediye başkanı seçerler. Böylece Müfide İlhan, ilk kadın belediye başkanı olarak Türkiye’nin ilkleri arasında yerini alır. Bir yıl sürer bu görev ve Müfide İlhan bu bir yılı gece gündüz çalışarak geçirir. Ama, çevreden onu ödün vermeye zorlayan baskılar artmaya başlayınca “Beni siz seçtiniz, görevden de siz alabilirsiniz. Ama bu canı bana Allah verdi. Ölünceye kadar da ülkeme hizmetten kimse beni alıkoyamaz”. der ve istifa eder. Bir süre sonra da tutumundaki değişimleri onaylamadığı için partisinden ayrılır.
Müfide ilhan, Demokrat Parti’den ayrılmasının ardından Mersin’de kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte “Müstakilleri Destekleme Cemiyeti” adlı bir dernek kurar ve bir süre “Mücadele” adlı bir dergi çıkarır. Ancak, bu arada eşi İzmit’e atanmıştır. Kendisi de bir süre sonra çocuklarıyla birlikte İzmit’e gider. İzmit’teyken, Türk Kadınlar Birliği İzmit Şubesi’ni kurar, eşinin Ankara’ya atanmasından sonra da dernek çalışmalarına Ankara’da devam eder. Ankara’da bulunduğu bu dönemde bir özel okulun kurulmasında görev alır ve bağımsız olarak tekrar politikaya atılmayı bile dener. Bu arada çocukları büyüyüp evden ayrılmışlardır. Kendisine bir ömür boyu hoşgörüsü ile destek vermiş olan eşi 1967 yılında vefat eder. Müfide İlhan, bu büyük üzüntüsünü içine gömer ve o sırada Almanya’da okumakta olan en küçük kızının yanına gider. (Üzüntüsünün büyüklüğü, on üç yıl sonra yazdığı şiirde öylesine duygulu bir biçimde dile getirilmiş ki.) Almanya’da önce bir zamanlar öğrenmiş olduğu Almancasını tazeler, ardından birgün gazetede okuduğu bir ilan ilgisini çeker: Alman Kültür Bakanlığı Türk çocuklarını Alman okullarına hazırlama sınıfları için öğretmenler aramaktadır. Başvurusunu yapar, gerekli Almanca sınavını verip göreve başlar. Bu başlangıcı yaptığında Müfide İlhan altmış yaşındadır, ama hala o çok sevdiği Türk insanına hizmet etmekten büyük bir mutluluk duymaktadır. Kızı Türkiye’ye döner, o Berlin’de kalır ve on yıl süresince yalnız çocukları eğitmekle kalmaz, aynı zamanda aileler için de her konuda destek buldukları bir dayanak olur. Hep yüreğinde taşıdığı o Atatürk sevgisini gurbetteki Türk çocuklarına aşılama imkanı bulmuş olması da onu ayrıca mutlu etmiştir.
Almanya’da bulunduğu 1968-81 yılları arasında Türkiye’deki olayları da yakından izler ve etkili olabileceğine inandığı kişilere düşüncelerini anlatan mektuplar yazar. Nemelazımcılıktan nefret ettiği için gerekli gördüğünde bu tür mektupları hep yazmıştır zaten, Türkiye’ye döndüğünde ülkeyi yeni politik oluşumlar içinde bulur ve Mersinli dostlarının önerisiyle tekrar aktif olarak politikayla ilgilenmeye niyetlenirse de bu gerçekleşemez. Ama o hala coşku ve enerji doludur . Tekrar derneklerle ilgilenmeye başlar, toplantılara, konferanslara çağırılır. O sırada İstanbul’da Mersin Liselileri Derneği kurulmuştur. Bu derneğe katılır ve böylece 1985 yılından sonraki dönem onun Mersin ile tekrar buluştuğu dönem olmuştur. Bizler Müfide İlhan’ı çocukluk yıllarımızdan anımsıyorduk. Ancak, onunla dost olma ve onu yakından tanıma fırsatı Derneğimizin çatısı altında geçti elimize. Kendinden söz etmeyi pek sevmezdi. Kendine ait bilgileri ancak sorarsanız alabilirdiniz, o da kısa ve öz bir biçimde. Ülke sorunları söz konusu olduğunda ise uzun uzun konuşur, bazen de dizelere dökerdi duygularını. Sanki, hiç kişisel sorunu yoktu onun. Kimseye dayanmak istemez, kendisi dayanak olurdu çevresine. Hastalanmasına kadar, haftanın belirli günlerini onlara arkadaşlık etmek için yaşlı ve yalnız arkadaşlarının yanında geçirirdi. Anılarını da yazmamıştı Müfide İlhan. Herşeyi o inanılmaz güçteki belleğinde saklıyordu, şiirlerini de. Dostlarıyla birlikte olduğu toplantılarda zaman zaman okurdu şiirlerini. Onların tekrar gün ışığına çıkmaları için uygun bir zamanda düğmeye basmak gerek, derdi.
Müfide İlhan, ölümünden kısa bir süre önce Mersin Liselileri Derneği’nin Mersin Haftası’na katılmıştı. Mersin Yenişehir Belediyesi tarafından adının bir parka verilmiş olması onu çok mutlu etmişti. Ondan birkaç yıl önce de Mersin Özel Türkmen Lisesi Müdürü Kudret Ünal bir vefa örneği göstermiş ve bir sınıfa onun adını vermiş. Mersin’de gördüğü ilgi çok hoşuna gidiyordu ama sağlığının iyi olmadığı da tüm saklama çabalarına rağmen farkediliyordu. Mersin dönüşü tetkik için hastaneye yatması gerektiğinde daha yapacak çok işi olduğunu söylüyor, “Hastalanmanın sırası mıydı şimdi? diyordu. Çocukları koşup İstanbul’a geldiler ve yapılacak birşey olmadığı anlaşılınca da onu alıp Bodrum’a götürdüler Gitmeden bir gün önceki son ziyaretimde, çocuklarının kendisini çok şımarttıklarını söylerken belki de yaşamında ilk kez kendine hizmet edilmesine izin veren mütevekkil bir hali vardı. Hastalığının geçeceğine inanmış görünüyor, ölüm sözcüğünü ise hiç ağzına almıyordu. Bodrum’a gittikten sonra yaptığımız telefon konuşmalarında sesinin gittikçe zayıfladığı farkediliyordu. Ama, bir gün kendisi aradı ve coşkulu bir sesle ilacını bulduğunu söyledi. Sözünü ettiği ilaç, birgün önce bir kadın milletvekili adayını desteklemek için katıldığı bir parti toplantısıydı. Yüreğinde taşıdığı ülke sevgisi ve sorumluluk duygusu birkaç saatliğine de olsa canlandırıvermişti onu.
Müfide İlhan deyince yalnızca o saygıdeğer insan değil, onun yaşama sevinci, ülke sevgisini, ilke edindiği iyi bir insan, iyi bir vatandaş olmanın tüm gerekleri ve genç kalarak yaşlanabilmenin güzelliği de geliyor akla. Onu rahmet ve saygıyla anıyoruz.
İÇEL SANATKULÜBÜ Aylık Bülteni 55. Sayısından alınmıştır.

Biyografik Bilgi

scroll to top