,

Öyküleriyle Karacaoğlan / ŞU GELİP GEÇTİĞİN…/ Ali Uysal

Karacaoğlan.jpg

ŞU GELİP GEÇTİĞİN YERLER ÖĞÜNSÜN
Kozan Dağları yöresinde geziniyordu. Her zamanki Karacaoğlan’dan biriydi işte: Elinde saz, dilinde söz, durmaksızın çevresinde güzellikler arayan bir çift göz. Güzele doymayan, güzel sevmekten bıkmayan bir deli gönül. Çok yerde birden olmak, çok hayatı birden yaşamak isteyen, ele avuca sığamayan bir usta ozan.
Böylesi zamanlarda hep kulağı kirişte olurdu. Eşek anırışı, horoz ötüşü, uzaklardan duman yükselişi, bir de “tak, tak!” tahra seslenişi hep çağırırdı onu. Bu seslerin yanında genellikle bir yörük kızı bulunurdu. Önü al önlüklü, başı yeşil bağlaklı, eller kınalı kızlar. O kızlar ki yaşamları onunla kaynaşmıştı. O, kızlarsız, kızlar da onsuz yaşayamaz olmuşlardı.
Bu kez tahra sesine doğru yöneldi. Çok geçmeden bir görkemli bozağacın dibindeydi. Düşlediği yörük kızı da ağacın tepesinde oğlaklarına dal kırıyordu.
Sevgili okurlarım dilerseniz Karacaoğlan’ın dünyasını dolduran yörük kızlarını az da olsa tanıtayım sizlere: Büyük ozanın gönlünün çırası kızlar, “halk” dediğimiz uçsuz bucaksız denizin içinde pişmiş, görmüş geçirmiş varlıklardır. Okul yüzü görmemişlerdir; fakat okuryazar kişilerden çok daha sağduyu sahibidirler. Büyük bir ozanın deyişiyle “bilgileri topraktan gelmedir. Kitapsız bilgilerdir.” Tutuculuk dünyalarına girmemiştir. Öylesine serbest, öylesine açık fikirlidirler. Ünlü ozan onların bu özelliklerini iyi bilir. Onların içinde doğup büyümüştür, onlardan biridir çünkü.
Karacaoğlan laf attı ağaçtaki kıza: “Kız sen kimlerdensin?” Kız sorusunu yanıtladı ozanın: “Obamız şu ileride.”
“Sen ne güzel kızsın böyle!”
“Sen Karacaoğlansın; bilirim seni. Buralarda seni bilmeyen yoktur. Kızlardan sevmeyen de. Var git işine; sana gönlü düşen kızlara yazık olur; ama beni sevindireceksen güzelliğimi anlatan bir türkü çalıp söyleyivir bana.”
Karacaoğlan bu güzel yörük kızını dileğini geri çevirebilir miydi! Oturdu kaba ağacın dibine. Sazını okşadı, düzenledi, sesini sesine karıştırıp salıverdi Toros Dağlarının üstüne:

ALA GÖZLERİNİ EVDİĞİM DİLBER
Ala gözlerini sevdiğim dilber
Şu gelip geçtiğin yollar öğünsün
Kadir Mevlam seni öğmüş yaratmış
Kısmeti olduğun kullar öğünsün

Hörü melek var mı senin soyunda
Kız nazarım kaldı usul boyunda
Kadir gecesinde bayram ayında
Üstüne gölg’olan dallar öğünsün

Hörü kızlar sürmelemiş gözünü,
İlin aşiretin çeksin nazını
Kaldır perçemini görem yüzünü
Yüzüne dökülen teller öğünsün

Karac’oğlan der ki garibim garip
Garibin halinden ne bilsin tabip
Akşamdan soyunup koynuna girip
Boynuna dolanan kollar öğünsün

Köy Enstitüsü mezunu, edebiyat öğretmeni. Özellikle halk kültürü, Karacaoğlan, N. Hikmet konularında konuşmacı, yazar.

scroll to top