,

MERSİN’İN KURULDUĞU YIL VE YER – MEHMET KAYADELEN

Mersin-Tarihi.jpg

1. Giriş
Mersin kenti tarihi ile ilgili hayli nitelikli araştırma yapılmış olmasına karşın mevcut bilgilerin halen yeterli olmadığı kabul edilir. Özellikle kuruluş ve ilk gelişme dönemine ilişkin olanlarda yetersizliklere ek olarak, çelişkiler ve akla uygun görünmeyenler de çok fazla.
Yetersizlikler, çelişkiler ve yanlışlıklar, Mersin tarihi ile yakından ilgilenmeye başladıktan sonra fark edilebildi. Üstüne vazifeymiş gibi, doğrusu bulunabilir mi diye yeni yeni okumalara girişildi. Sonuç olarak, erişilebilen yayınlar ışığında Mersin’in kuruluş dönemine ilişkin pek çok konu netleşmiş gibi görünmekle birlikte, halen cevabı bulunamayan sorular da kalmıştır.
Yazı içinde de sıkça tekrarlanan “erişilebilen yayınlar” ifadesi özel vurguyu hak etmektedir. Çünkü varlığından haberdar olunamayan yayınlar olduğu gibi, varlığından haberdar olunup da erişilemeyen yayınlar da var.
Mersin’in kuruluş dönemine ilişkin mevcut yayınlardaki bazı görüşlerin irdelenmesi ve sonuçta oluşan kanaatin paylaşılması, bu ve sonraki dört yazının konusunu oluşturmaktadır. Bu birinci yazıda, Mersin ne zaman kuruldu, adı ne zaman kullanılmaya başlandı ve Mersin kentinin ilk yapıları nerede oluştu; ikinci yazıda, Mersin’de/Bölge’de nereler bataklıktı ve Mısırlı İbrahim Paşa hangi bataklıkları kuruttu; üçüncü yazıda, kentin ilk sakinleri kimlerdi ve adı nereden geliyor; dördüncü yazıda Mersin’deki Arap Aleviler ne zaman, nereden ve hangi amaçlarla geldiler gibi sorulara bugüne kadar verilmiş cevaplar irdelenecek; beşinci yazıda ise, toparlama, genel değerlendirme ve öneriler yer alacaktır.
Mevcut yayınlardaki her görüşün irdelenmesi mümkün olamazdı. Bu nedenle, akla uygun görünmediğinden söz edilmeyen her görüşün doğru kabul edildiği anlamı çıkarılmamalıdır.
İrdelemelere başlamadan önce, Mersin derken hangi coğrafik alanın kastedildiğinin tanımlanmasında yarar vardır.
2. Mersin derken hangi coğrafik alan kastediliyor?
Bugünlerde (2017 yılı başlarında) Mersin sözcüğü, “murt” için kullanılan karşılığı bir yana bırakılacak olursa, esas olarak biri diğerini de içeren iki ayrı mülkî idari bölümünü ve bunları kapsayan coğrafik alanları akla getirmektedir. Birincisi, dördü merkez ilçe olmak üzere toplam on üç ilçesi ile Mersin (eski adıyla İçel) ili ve bu ilin kapsadığı alan; ikincisi de, bu ilin yalnızca merkez ilçeleri (Akdeniz, Toroslar, Yenişehir ve Mezitli) ve bu ilçelerin kapsadığı alan.
Oysa Mersin tarihinden söz edilirken genellikle bu coğrafi alanların tarihleri değil, Mersin adıyla kurulan yerleşim yerinin ilk ve gelişme dönemlerindeki alanın tarihi ele alınıyor. Bu alan da bugünlerdeki Akeniz ilçesinin yalnızca bir bölümünü kapsayan, kabaca, Mersin Çayı, Yumuktepe, 1. Çevre Yolu (GMK Bulvarı), Kuvai Milliye Caddesi ve deniz arasında kalan alan olmaktadır.
Geçmişte (1933-2002 yılları arasında), Mersin adı, yalnızca İçel ilinin merkez ilçesi anlamında kullanılırken, Mersin tarihini konu edinen araştırmalarda yalnızca tanımlanan bu alanın tarihinin ele alınması anlamlı idi. Ancak bugünlerde, yalnızca bu alanı kapsayacak biçimdeki bir Mersin tarihi, ilin diğer ilçelerinden olanlar bir yana; Hebilli, Osmaniye, Camili, Karaisalı/Üseli, Gözne, Kuzucubelen gibi eskiden köy şimdilerde merkez ilçelerin mahalleleri olan ve tarihleri yüzyıllar öncesine uzanan yerlerin esamesinin geçmemesi, hem önemli bir eksiklik hem de bu yerleşim yerlerinden olanlara en azından haksızlık olmaktadır. Bu bilinmekle birlikte, Mersin kentinin ilk kuruluş dönemine odaklanan bu beş yazıda Mersin adı, Akdeniz ilçesinin yukarda tanımlanan bölümü için kullanılmıştır.
3. Mersin ne zaman kuruldu, adı ne zaman kullanılmaya başlandı?
Mersin’in kuruluşu ve adının kullanılmaya başlandığı zamanla ilgili olarak bazı yazarlar kesin bir tarih vermeyip 19. yüzyıl ortalarında, 1830’lu yıllarda vb derken, bazı yazarlar da 1836 yılını işaret etmektedir. Mersin tarihine ilişkin hayli araştırmaları olan Şinasi Develi 1836 yılını işaret edenlerin başında gelmektedir. Develi, çeşitli yer ve tarihlerdeki yazılarında, Mersin’de 1906 yılında yayımlanmış Yunanca bir kitapta Mersin’in kuruluş tarihinin 1825 yılı olarak belirtildiğini, ancak kendisinin Fransız kaynaklarına dayanarak 1836 yılı olarak kabul ettiğini, 1825 yılını kabul etmemesinin nedeni olarak da daha önceki tarihlerde Mersin adının geçtiği bir belgenin bulunmamasını gösterir. Ve bu görüşünde ısar eder.[1]
Bu görüşle ilgili söylenebilecekler şunlar:
Erişebilebilen yayınlar arasında,1836 yılı öncesi yıllarda da Mersin adının ya da bunun Mersyn gibi farklı yazılış biçiminin kullanıldığını gösterenler vardır. Bu yayınların ilgili bölümleri aşağıda özetlenmektedir.
a) Mersin adının kullanıldığı en eski tarih, erişilebilebilen kaynaklara göre, 1809 yılı. İsviçre asıllı gezgin John Lewis Burckhardt, 2 Ekim 1809 tarihli mektubunda[2] Mersin adını kullanmış. Malta’dan Halep’e giderken 26 Haziran 1809 günü Mersin’e gemi ile gelmiş ve yörede birkaç gün kalmış olan Burckhardt’ın mektubundaki konu ile ilgili ifadesinin Türkçesi şöyle: “26’sında, gece geç saatlerde, Tarsus’un batısında bulunan, ondan on dört mil kadar mesafedeki Mersin denilen bir köyler topluluğu yolunda demir attık.” (“On the 26th, late at night, we anchored in the roads of Mersin, a collection of villages so called, situated to the west of Tarsus, about fourteen miles distant from it.”)
b) Anadolu’nun güney sahillerinde 1811 ve 1812 yıllarında incelemeler yapan İngiliz deniz subayı Francis Beaufort, 1817 yılında basılan kısaca Karamania (Karamanya) olarak adlandırılabilecek kitabında ve yöreyi de kapsayan çizimlerinde Mersyn adına yer vermiş.[3]
c) Halep’in Fransız konsolosu, 1817 yılındaki bir mektubunda ve 1824 yılındaki bir raporunda, Mersin adlı yerleşim yerinden/iskelesinden söz etmiş.[4]
d) İngiliz araştırmacı William Martin Leake, 1824 yılında yayımlanmış olan “Journal of Tour in Asia Minor”[5] adlı kitabında, Mersin adını, “Mersin Nehri” (river of Mersin) ifadesinde kullanmış. İlgili cümlenin Türkçesi şöyle olabilir: Soli harabeleri ile Tarsus Çayı ya da Kydnos arasındaki en çıkıntı noktası, Mersin Nehri ağzındaki kumluk burundur. Leake, 1800 yılı Ocak ayında İstanbul’dan yola çıkıp Anadolu’nun bir bölümünü gezmiş. Ancak Ege ve Akdeniz sahil kesimlerini görmemiş. Anadolu’nın Antik ve Modern Dönem coğrafyasını karşılaştırıp yorumladığı kitabında Ege ve Akdeniz sahillerine ilişkin notlarını hazırlarken Francis Beaufort’ın kitabı ve çizimlerinden de yararlanmış.
e) İngiliz hidrograf John Purdy, 1832 yılında yayımlanan ve o tarihlerde var olan pek çok yayından derlediği bilgileri içeren “The New Sailing Direction” adlı kitabında, “küçük bir köy” olarak tanımladığı Mersyn adından 4 kez söz etmiş.[6] Mersin Köyü’nün enlemini 360 47´ 30 (Kuzey) ve boylamını da 340 38´ 40 (Doğu) olarak belirtmiş. Bu nokta google.com.tr/map’e göre denizde Mersin Limanı dışında bir yere tekabül ediyor.
f) Fikri Mutlu, “…İbrahim Paşa’nın, Adana’yı ele geçirdiği yıllarda Mersin’in, Efrenk (Mersin) Çayı’nın doğusunda dağınık ve sahile kadar uzanmış büyücek bir köy halinde” olduğunu belirtmiş.[7] Ancak Mutlu’nun 1832 yılına ilişkin bu saptamasının kaynağı hakkında bir bilgiye erişilememiştir.
4. Mersin kentinin ilk yapıları nerede oluştu?
Neolitik dönemden itibaren pek çok uygarlığın egemenliği altına giren bu coğrafyada, yüzyıllarla ifade edilen uzun bir süre ıssızlık egemen olduktan sonra Mersin adıyla kurulan yeni yerleşim yerinin ilk yapıları nerede/hangi mevkide ya da şimdilerdeki Akdeniz ilçesinin hangi mahallesi içinde oluşmaya başladı? Nerede oluşmaya başladığı bilgisi, yalnızca kent çekirdeğinin nerede oluştuğunu bilmek açısından değil, Mersin’i ilk kuranların kimler olduğunu tahmin etmeye katkısı açısından da önemlidir.
Erişilebilen kaynakların çoğu ilk kulübelerin/huğların/yapıların nerede kurulduğuna dair kesin bir bilgi vermemektedir. Bir mevkiden söz edenlerdeki bilgiler ise şöylesi üç grupta irdelenebilir:
4.1. İlk kulübelerin “sahilde” kurulduğu görüşü
Bir görüş, ilk kulübelerin sahilde kurulduğu görüşüdür. Örneğin İbrahim Oğuz’a göre; “Mersin henüz bir yerleşim yeri haline kavuşmadan önce sade bir sahilden oluşan, belki küçük bir iskelesi bulunan bir balıkçı sığınağı olmalıdır. Zaten Develi’nin bir Habeş kadından aktardığı anılara göre 1845 yılı civarında Mersin sahilinde, “huğ” diye tanımlanan küçük barakalar bulunuyordu.”[8]
Kuruluş tarihi ile ilgili bir tekrara düşmeden, bu görüşe dair söylenebilecekler şunlar olabilir:
Mersin’in ilk kulübelerinin sahilde kurulduğu görüşü, o dönem sahilinde kum tepeleri olduğu bilgisi ile bağdaşmamaktadır. Çünkü bu coğrafyaya göç ettikten sonra, iç kesimlerde akarsuya yakın, verimli ve tarıma uygun araziler varken, kumlukta yerleşim yeri kurmak akla uygun bir davranış olmasa gerek. 19. yüzyılın ortalarına kadar bütün sahilde kum tepeleri (kumul) bulunduğu bilgisi de, şu üç kaynaktan hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde anlaşılmaktadır: (i) Francis Beaufort’ın notları ve çizimleri. Beaufort’un yazdıklarına ve çizimlerine göre (1812 yılında) bütün sahil boyunca kum tepeleri (kumul) vardı.[9] (ii) Adana Valiliğinin 1852 yılında merkezî hükümet ile başlattığı yazışmalar. Sonuçta bu kumlukların, Bezm-î Âlem Valide Sultan Vakfına bırakıldığını belirten bir Sultan Mecit Fermanı’nın 1855 yılında yayımlanmasına yol açan bu yazışmalara göre, Valilik, Mersin sahillerindeki kumluklarda yeni yapılaşmaların (mağaza ve dükkânların) başladığını belirtmekte; ve bunlarla ilgili yapılacak işlemlerin bildirilmesini istemektedir.[10] Bu yazışmalara göre, sahildeki yapılaşmalar 1850’li yıllarda başlamış. (iii) İngiliz gezgin Edwin John Davis de 1875 yılında geldiği Mersin’den söz ederken, sahilin burada açık kahverengi kum tepeleri hattı ile sınırlanmış olduğunu belirtir.[11] 1960’lı yılların başlarına kadar Topçular-Muğdat-Pozcu mevkiinde görülebilen kumluk arazi, bu kumulların yöredeki son kalıntıları olmalı.
Ayrıca, Oğuz, Mersin’in ilk yapıları olarak 1845 yılında sahilde görüldüğü belirtilen kulübeleri esas alıyor. Oysa Mersin’de 1809 yılında ilk kulübelerin yapılmış olduğundan, 1832 yılında Mersin’in, Efrenk Çayı’nın doğusunda dağınık ve sahile kadar uzanmış büyücek bir köy haline gelmiş olduğundan yukarıda söz edilmişti.
Bu görüşle bağlantılı olarak ele alınabilecek bir diğer görüş de, Mersin’in, antik Yunan ve Roma döneminin küçük kentlerinden biri olan Zefiryum (Zephyrion, Zephyrium) adlı kentin üstüne kurulduğu ve bu kentin de sahilde olduğu görüşü. Bu görüşe dayanak olarak; (i) bazı Avrupalı gezginlerin/araştırmacıların notlarında antik Zefiryum kentinin bu coğrafyada olabileceğini belirtmeleri; (ii) Tarsus’un Fransız Konsolosu Jille’nin 1836 yılında Hariciye Nazırına yazdığı yazıda denizden 10 metre kadar kenarda tuğlalardan yapılmış mezarların bulunduğunu belirtmesi; (iii) Vali Konağı, ilk adıyla Mersin Halkevi ve şimdiki adıyla Mersin Kültür Merkezi olan bina ile (eski) Hükümet Konağı yapılırken temel kazılarında eski dönemlere ait bazı kalıntıların (surlar, sütunlar, sütun başlıkları vb) bulunmuş olması, gösterilmekte.[12] Bu görüşe göre, bu kalıntılar antik Zefiryum kentine ait ve bu antik kent, Vali Konağı, Halkevi ve Hükümet Konağı’nı da kapsayan alanda kurulmuş idi.
Bu görüşle ilgili söylenebilecekler şunlardır:
a) Antik Zefiryum kentine ilişkin bilgiler de ne yazık ki yeterli değil. Antik kentin koordinatları ya da mevkii hakkında kesin bir bilgi yok. Tarihte, Zefiryum adlı 7 kentin var olduğunu[13], Antik Dönem yazarlarınca yapılmış tasvirlerden yola çıkarak birinin de Mersin Çayı’nın ağzına yakın bir yerde kurulmuş olabileceğini 19. yüzyılda Bölge’ye gelen pek çok Avrupalı gezgin/araştırmacı not etmiştir. Yumuktepe’deki kazıları yöneten Prof. İsabella Caneva da, “Yumuktepe, Roma İmparatorluğu’nun ilk zamanlarında artık Zephyrium adlı bir limandı.” der.[14]
b) 19. yüzyıl başlarından beri bu bölgede bir antik kent olabileceğinden söz edilmesine, kentteki yapılaşmanın henüz çok fazla olmadığı 1906 yılından itibaren bazı yapıların temel kazılarında bazı kalıntıların bulunmasına karşın, yıllarca bu konunun üstüne gidilmeyip sürüncemede bırakılması, antik Zefiryum kenti ile ilgili yeni araştırmalar yapılmaması, nasıl açıklanabilir?
c) Birbirine yakın olan Halkevi binası ve Vali Konağı ile bunlarla denize paralel aynı hat üzerinde olup ikincisinden yaklaşık bir km doğudaki Hükümet Konağı yapılırken temel kazılarında bir antik kente ait bazı kalıntılara rastlandı ise; benzer kalıntılara, kentin başka yerlerindeki, en azından anılan bu hat üzerindeki ya da bu binaların civarındaki çok katlı binaların görece daha derin olan temellerinin kazıları sırasında da rastlanması beklenmez mi? Beklenir. Beklenmeli. Böyle bir bilgi var mı? Yok. Bu durumda, kentteki diğer derin temel kazılarında ya Zefiryum kentinin kalıntılarına hiç rastlanmadı, ya da rastlandı da örtbas edildi. Diğer binaların temel kazılarında bu tür kalıntılara hiç rastlanmadı ise, bu durum Mersin’in kurulduğu yerde Zefiryum adlı bir kentin hiç olmadığı anlamına gelir mi ve anılan kazılarda bulunan kalıntılar neyin nesi olur? Rastlandı da örtbas edildiyse, vay memleketin haline!
d) Halkevi binası, Vali Konağı ve (eski) Hükümet Konağı’nın bulunduğu alan, yukarda sözü edilen kaynaklarda belirtilen kumluk arazi içinde yapılmış olmalıdır. Bu durum nasıl açıklanabilir? Yani, Zefiryum da kumulların üstüne mi kurulmuştu? Ya da kumullar daha sonraki süreçte oluştu ise, bu kalıntılar neyin kalıntıları?
Bu da araştırılması gereken bir diğer konudur. Mersin’de ya da civarında gerçekten böylesi bir antik kent varsa, mutlaka açığa çıkarılıp insanlığa ve turizme kazandırılmalı. Yoksa da, bir yandan spekülasyonların önüne geçmek için Mersin’de böylesi bir antik kentin var olmadığı açıklanmalı. Diğer yandan da anılan üç binanın temel kazıları sırasında bulunan kalıntıların ne zamandan kaldığı ve ne anlam ifade ettiği açıklığa kavuşturulmalıdır.
4.2. Önce Yoğurt Pazarı’nın kurulduğu görüşü
İlk yapıların kurulduğu mevki ile ilgili ikinci görüş, Mersin’de önce Yoğurt Pazarı’nın kurulduğu ve ardından da çevresinde ilk yapılaşmaların başladığı görüşüdür. Bu görüş şu alıntılarla[15] özetlenebilir: “Mehmet Ağa, 1829–1830 yıllarında… bir pazaryeri kurmayı düşünür. (…). Pazarın kuzey yönünde şimdiki Hastane/İstiklal Caddesi kavşağında, Mersin’in ilk evini… oğlu için yaptırdı. (…). Yoğurt Pazarı… kurulduğunda Mersin diye bir yer yoktu. Bu nedenle Yoğurt Pazarı zamanla kentin çekirdeğini oluşturdu. (…). Yoğurt Pazarı Mersin’in oluşumundaki ilk ve tek nokta sayılır.”
Bu görüşle ilgili olarak söylenebilecekler şunlar:
Yoğurt Pazarı’nın kuruluşu ile ilgili bu görüşler, Mersin, az sayıda da olsa bazı huğların/kulübelerin bulunduğu, ancak henüz yeterince gelişmemiş, doğru dürüst binası olmayan bir yerleşim yeri anlamında kullanılmış ise, doğru kabul edilebilir. Fakat, Yoğurt Pazarı’nın kurulmasından önce bu coğrafyada huğ/kulübe dahil hiçbir yapı/tesis yoktu anlamında ise, bu görüş doğru görünmüyor. İki nedenle: (i) Yukarda da değinildiği gibi, 1809, 1812, 1817 ve 1824 yıllarında Mersin adlı bir yerleşim yerinden söz edenler olmuştur. (ii) Tülin Selvi Ünlü ve Tolga Ünlü’nün, Amerikalı şehir plancısı ve kent tarihçisi Lewis Mumford’a atfen belirttikleri gibi; “…[P]azarın kent içinde sabit bir yer kazanması için uzak yerlerle ilişki içinde olan tüccarların yüzünü güldürecek büyüklükte bir nüfus ve yerel işliklerdeki ürün fazlasının satışına olanak tanıyacak bir yerel üretkenli(k) gerekli…”[16]. Yani Mersin’de Yoğurt Pazarı kurulduğunda, onun hinterlandında tüccarın yüzünü güldürecek büyüklüke bir nüfus oluşmuş ve ürün satışına olanak tanıyacak bir yerel üretkenlik artışı sağlanmış olmalı. Erişilebilen veriler, pazar için gerekli koşulların, çevrede eskiden beri var olan köylerin nüfuslarının ve üretkenliklerinin artması ile değil, yöreye yeni gelenlerle ve bunların işliklerinden kaynaklanan üretim artışlarıyla sağlanmış olma olasılığının daha yüksek olduğunu düşündürmektedir.
4.3. İlk kulübelerin Yumuktepe civarında kurulduğu görüşü
Mersin’de ilk kulübelerin kurulduğu mevki ile ilgili üçüncü görüş, Mersin Çayı’nın doğusunda, Yumuktepe civarı olduğu görüşüdür. Semihi Vural bu görüşü şöyle ifade eder: “…Zaman içinde kent dokusu, sahil boyunca geniş tabanlı bir üçgen içinde gelişti. Mersin’in Yumuktepe’den yavaş yavaş sahile indiği, Mersin Çayı’nın doğusundan güneye yayılarak geliştiği kabul gören bir olgudur.”[17]
Bu görüş aşağıda belirtilen gerekçelerle akla uygun görünmektedir.
a) Mersin’e ilk gelenlerin geçimlerini esas olarak tarımdan sağlamış olmaları beklenir. Çünkü kendilerinden başka hiç kimsenin olmadığı bir alanda, ticaret ve zenaat gibi başkasına hizmet sunmayı hedefleyen bir uğraş anlamlı değildir. Tarım için en uygun mevki de, bir su kaynağı yakınındaki verimli, tarıma elverişli (boş) arazinin olduğu mevkidir. Buna göre, Mersin’e ilk gelenlerin Mersin Çayı’na yakın verimli arazileri sahiplenip bu arazilerde huğlarını inşa edip “bahçecilik” yapmaya başlamış olmaları mümkündür. Yumuktepe ve civarının Neolitik Çağ’dan beri pek çok uygarlığa ev sahipliği yaptığı dikkate alınırsa, Semihi Vural’ın “Her eski kentin kuruluşunda önemli rol üstlenen bir akarsu, Mersin için de geçerlidir. Mersin Çayı, eski uygarlıklarda olduğu gibi, yeniden yapılanmada da etkin olmuştur.”[18] saptaması da anlamlı görünmektedir.
b) Yukarda da değinildiği gibi, Fikri Mutlu, Mısırlı İbrahim Paşa, 1832 yılında Adana’yı ele geçirdiği yıllarda Mersin’in, Efrenk Çayı’nın doğusunda dağınık ve sahile kadar uzanmış büyücek bir köy halinde olduğunu belirtmiştir. Bu ifadeden, ilk kulübelerin/huğların toplu halde bulunmadıkları, birbirlerine uzak olduğu; yani her bahçede/tarlada bir ya da birkaç kulübe yapılmış olabileceği anlamı çıkabilmektedir. Bu varsayım da, Burckhardt’ın 1809 yılında Mersin’den söz ederken kullandığı “köyler topluluğu” ifadesini anlamlı kılmakta ve Burckhard’ın bu ifadeyi gelişigüzel değil, bilinçli kullandığını düşündürmektedir.
c) Mersin Köyü’nün, 1850’li yıllarda, sahildeki kumlukta ya da kumluğun hemen arkasında olmadığı, sahil ile köy arasında bir boşluk olduğu, Vilayet ile Merkezi Hükümet arasında yapılan ve yukarda sözü edilen yazışmalardaki anlatımdan çıkarılabilmektedir. Yani Mersin Köyü’nün yayıldığı alan 1850’li yıllarda bile, sahildeki kumluktan uzakta, daha iç (Kuzey) kesimlerde imiş.
d) 1870 yılı Halep Vilayet Salnamesi’ne göre, 1869 yılında Mersin’de “Şarkiyye” ve “Garbiyye” (Doğu ve Batı) adında iki mahalle bulunmaktaydı. Doğu ve batı nitelemeleri, bir referansa göre yapılabilir. Burada iki mahalle söz konusu olduğuna göre referansın, kuzey-güney doğrultusundaki bir eksen olması, bu eksenin de mevcut koşullarda bir yol olması anlamlı görünüyor. Bu yol, kuzey-güney doğrultusundaki Mersin’in en eski şehir içi ana yolu olan Soğuksu Caddesi değilse, neresidir? Yani, Yumuktepe’den başlayıp o dönemdeki sahile kadar uzanan Soğuksu Caddesi’nin doğusunda kalan ve sonradan Mahmudiye ve Cami-i Şerif mahallelerinin oluştuğu alan Şarkiyye Mahallesi; batısında Mersin Çayı’na kadar uzanan ve sonradan Bahçe ve Kiremithane mahallelerinin oluştuğu alan da Garbiyye Mahallesi olarak tanımlanmış olmuyor mu? Bu olasılık, “Mersin’in Yumuktepe’den yavaş yavaş sahile indiği,” görüşü ile de uyumlu değil mi? Şarkiyye ve Garbiyye mahalleleri adlarını ne zamana kadar korudu, ne zaman bölündüler, bölündükten sonra hangi mahalleler ortaya çıktı? Araştırmaya değer. Tarsus Şer’iyye Sicilleri’nde, 1889 yılına kadar, yalnızca Cami-i Şerif ve Bağçe (Bahçe) mahallelerinin adları geçmekte imiş. İkisi de halen kullanılan bu isimlerden birincisi ilk kez 1881 yılında, ikincisi de ilk kez 1883 yılında kayıtlara geçmiş.19] Buna dayanarak Cami-i Şerif Mahallesi’nin Mersin’de kurulan ilk mahalle olduğu belirtilmekte kimi yazarlarca[20]. Oysa ilk mahalleler Şarkiyye ve Garbiyye mahalleleri ve onların bölünmesiyle ortaya çıkan mahalleler olmalıdır. Ayrıca, şer’iyye sicillerinin, yalnızca kadılara intikal eden anlaşmazlıklara dair kayıtları içerdiği; herhangi bir vakası kadıya intikal etmemiş eski mahalle(ler) bulunabileceği de hatırlanmalıdır
Öte yandan, on dokuzuncu yüzyıl başlarında Bölge’nin bataklıklarla kaplı olduğunu pek çok yazar belirtir. Bu durumda Mersin Köyü bataklıklar arasında mı kurulmuş oluyor? Öyle ise, Mersin’de nereler bataklık idi? Kavalalı (Mısırlı) İbrahim Paşa’nın kuruttuğu belirtilen bataklıkl(ar) hangileri idi? Bu soruların cevabı bir sonraki yazının konusu olacak.

Notlar
[1] Bkz.: (i) Şinasi Develi, Mersin’in 160. Kuruluş Yıldönümü, İçel Sanat Külübü Aylık Bülteni, Temmuz 1995, Sayı 38. Aktaran https://www.yumuktepe.com/mersinin-160-kurulus-yildonumu-h-sinasi-develi/. Bu sitedeki yazılara Ekim 2016 ve Mart 2017 arasında çeşitli tarihlerde erişildi. (ii) Şinasi Develi, Mersin Ü. Tarih İçinde Mersin Kollokyumu II, Mersin, 2005, s. 229.
[2] John Lewis Buckhardt, Travels in Nubia, Published by the Association for Promoting the Discovery of the Interior Parts of Africa, London, 1819, s. xiv. https:/books google.com. Burckhard’ın bu notları, William Burckhardt Barker’ın kısaca Cilicia olarak adlandırılabilen kitabının Burckhardt’ın notlarından seçkilere yer verdiği D ekinde (s. 355) de geçmekte.
[3] Francis Beaufort, Karamania, or Brief Description of the South Coast of Asia Minor and of the Remains of Antiquity With Plans, Views, &c. Collected During A Survey of that Coast Under the Orders of the Lords Commissioners of the Admirality, in the Years 1811-1812, London, 1817, s. 256 vd. https:/books.google.com. Yöreyi kapsayan çizim, https://www.yumuktepe.com/kaptan-sir-francis-beaufort-w-martin-leake-konsolos-jille-7-bl/ adresinden kopyalanmıştır.
[4] Yüksel Akkaya, 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Mersin Ekonomisi, Sırtı Dağ, Yüzü Deniz: Mersin içinde, Haz.: Filiz Özdem, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, ss. 335-349, s.335. Aktaran, Semihi Vural, Pamuğun Çocuğu ve Mersin İskeleleri, MDTO Yayını, Birici Baskı, 2015, 34. Bölüm. https://www.yumuktepe.com.
[5] Willam Martin Leake, Journal of Tour in Asia Minör, With Comparative Remarks, On the Ancient and Modern Geograpgy of that Country, London, John Murray, 1824, s. 214, https:/books google.com. Bu kitaptan Nihat Taner de söz eder İSK Bülteni’nin Ocak-Şubat-Mart 2017’de yayımlanan Beaufort’un Mersin’i adlı yazısında.
[6] John Purdy, The New Sailing Directory for the Strait of Gibraltar and The Western Division of the Mediterranean Sea, London, 1832, ss. xx, 247 ve 248, https:/books.google.com.
[7] Fikri Mutlu, Mersin Şehri Nasıl ve Ne Zaman Kuruldu?, İçel Dergisi, sayı: 30, 1940. Aktaran Gündüz Artan, Mersin’in Kuruluşu ve Mersin’e Göçler, İçel Sanat Kulübü Bülteni, sayı 59, Haziran 1997. https://www.yumuktepe.com/mersinin-kurulusu-ve-gocler-gunduz-artan/.
[8] İbrahim Oğuz, Tarsus Şer’iyye Sicillerine Göre Mersin Kenti’nin Kuruluş Öyküsü, ME. Ü. SBE Yüksek Lisans Tezi, MTSO, 2006, Mersin, s. 16. Atıfta bulunduğu kaynak: Şinasi Develi, Dünden Bugüne Mersin, 1836–1990, MTSO Yayınları, Mersin, 2001, s. 51.
[9] Francis Beaufort, age, s. 258. Yöreyi kapsayan çizimlerin örnekleri https://www.yumuktepe.com/kaptan-sir-francis-beaufort-w-martin-leake-konsolos-jille-7-bl/ adresinde yer almaktadır.
[10] Bkz. (i) M. Necati Çıplak, İçel Tarihi Bölüm I, Güzel Sanatlar Matbaası, 1968, Ankara, s. 287-288. (ii) İbrahim Oğuz, age, s. 35 vd.
[11] Edwin Jhon Davis, Life in Asiatic Turkey, A Journal of Travel in Cilicia (Pedias and Trach(ea), Isauria, and Parts of Lycaonia and Cappadocia, London, 1879, s. 12. https://archive.org/details/lifeinasiatictur00davi.
[12] Bkz: (i) Francis Beaufort, age, s. 228. (ii) Willam Martin Leake, age s. 214. (iii) M. Necati Çıplak, age, s. 277. (iv) Semihi Vural, İstasyon’dan Fenere içinde, s. 6. (v) V. Langlois, Eski Kilikya, Çev.: Rahmi Balaban, Mersin Halkevi Yayınlarından, Mersin, 1947, s. 31. (vi) Semihi Vural, Pamuğun Çocuğu… 8. Bölüm. (vii) Semihi Vural, Mersin Halkevi Mersin Kültür Merkezi, Mutlu Son Yayınları, 2007, Ankara, s. 34.
[13] F. Beaufort, age, s.228.
[14] -, https://www.yumuktepe.com/yumuktepe-kazilari-2012-prof-dr-isabella-caneva/.
[15] Bkz.: (i) Semihi Vural, Huğ’dan Gökdelene Mersin, 170 Yılın Mimarlık Mirası, 2010, s. 31. (ii) Mersin’in Mayası Yoğurt Pazarı, Pamuğun Çocuğu… 31. Bölüm.
[16] Lewis Mumford, Tarih Boyunca Kent-Kökenleri, Geçirdiği Dönüşümler ve Geleceği, Çev.: Gürol Koca, Tamer Tosun, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2007, s.93. Aktaran, Tülin Selvi Ünlü ve Tolga Ünlü, İstasyon’dan Fenere, MTSO Mersin Kitapları Dizisi, s. 158. http://www.mtso.org.tr/tr/a/istasyondan-fenere-mersin. Erişim Tarihi: 15.10.2016.
[17] Semihi Vural, Mersin Diye Bir Yer, Pamuğun Çocuğu… 29. Bölüm.
[18] Semihi Vural, Mersin’e Genel Bir Bakış, Pamuğun Çocuğu…, 24. Bölüm.
[19] İbrahim Oğuz, age, s. 39-41.
[20] Bkz.: Tülin Selvi Ünlü, 19. Yüzyılda Mersin’in Kentsel Gelişimi, Mersin Ü. SBE Yüksek Lisans Tezi, 2007, Mersin, s. 229.

 

Maden mühendisi. Ankara’da yaşıyor. Mesleki örgütlerde etkin görevler üstlendi. Çeşitli konularda yayımlanmış yazıları var.

scroll to top